• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.2. Veri Toplama Tekniği

3.1.3. Muhalefet ve Aydınlar

DP’nin yükselişinde rol oynayan etmenler arasında aydın desteğinin de payı büyüktür. Aydınların çoğu 1950’de bu partiyi desteklemiştir; ancak iktidar politikaları şekillenmeye başladıkça Eroğul’un (1998) deyimiyle “ilk uyanan” da yine aydınlar olmuştur (s. 143). Aydınlar içindeki önemli bileşenlerden biri akademisyenlerdir. Önde gelen akademisyenlerden bazıları, İngiltere ve ABD’de öğrenciyken tanıştıkları Anglo-Sakson düşüncesini Türkiye’ye dönünce de savundukları için, 1940’ların sonu 1950’lerin başlarında akademik camianın hâkim ideolojisi liberalizmdir. Bu eğilimin DP’yi desteklemeye yönelmesinin nedeni ise 1946’daki hileli seçimlerin parlamenter demokrasiye ancak DP ile geçilebileceği düşüncesini doğurmasıdır (Ahmad, 2010, s. 77).

Ne var ki aydınların DP’ye güveni ve inancı yıllar geçtikçe sarsılmıştır. Başta memurlar olmak üzere aydınların zamanla DP’ye tepki duymalarına yol açan temel nedenlerden biri, artan enflasyon karşısında sabit gelirliler olarak maddî sıkıntı yaşamaları, diğeri ise Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren ayrıcalıklı olmaya alışkınken, DP döneminde bürokrasi karşıtı propaganda ile birlikte itibar kaybına uğramalarıdır. Ülkedeki özgürlüklerin kısıtlanmasından, bunlardan haberdar olmayan geniş halk kesimlerinin değil aydınların etkilenip rahatsız olmaları da bir diğer etkendir (Eroğul, 1998, s. 204).

DP’nin Menderes’in liderlik özelliklerinin kazanılmasında önemli bir payının bulunduğu 1954 seçimleriyle başlayan ikinci dönemi, “tek adam hükümeti” izlenimi ortaya çıkarmış ve iktidarın aydınların –özellikle basın ve üniversitenin- desteğine ihtiyacı kalmadığı fikrini kuvvetlendirmiştir1. DP üyesi liberal eğilimli akademisyenler Turan Güneş, Fethi

1 Samet Ağaoğlu’nun şu sözleri DP’nin aydınlara bakışını ortaya koyar: “Demokrasi bir sayı rejimidir. Bu

rejimde yığınlar ne isterse o olur. Biz, iktidar mesulleri sıfatiyle bir avuç aydının tenkidine ve gürültüsüne değil, halk yığınlarının belirttiği isteklere uymak zorundayız.” (aktaran Ahmad, 2010, s. 67).

36

Çelikbaş, Feridun Ergin’in yanı sıra; üye olmasa da bu partinin demokrasi mücadelesine sempati duyan Turhan Feyzioğlu gibi akademisyenler partiden uzaklaşmaya başlamıştır. Feyzioğlu, bu konudaki düşüncelerini Forum dergisindeki yazılarında dile getirmiştir (Ahmad, 2010, s. 76-77).

1950’lilerde toplumsal tartışmalara yer veren birçok süreli yayın içinde, 1954 yılından itibaren Ankara’da iki ayda bir yayımlanmaya başlayan Forum dergisi, ülke meselelerinin sistematik bir biçimde ele alınıp tartışıldığı en önemli muhalif mecradır. Dergi, solcu yazarlara da sayfalarında yer açmakla birlikte genel olarak ılımlı bir politika izlemiştir ve ılımlılık kaygısı dolayısıyla, radikal eleştirilere zemin teşkil etmemiştir (Karpat, 2012, s. 84). Forum, soğuk savaş yıllarının hâkim ideolojisini veri olarak kabul eden bir dergi olarak anti-Sovyet ve anti-komünist tutumundan sapmayarak, başta ABD olmak üzere Batı ile kurulan tüm ittifakları savunan bir çizgi benimsemiştir (Küçük, 1987, s. 114).

Forum dergisi, yurt dışındaki çalışmalarını tamamlayarak Türkiye’ye dönen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (AÜSBF) öğretim üyesi Aydın Yalçın ve eşi Nilüfer Yalçın’ın öncülüğünde, çoğunluğunu AÜSBF’nin genç öğretim üyelerinin oluşturduğu bir grup aydın tarafından yayımlanmaya başlamıştır. Demokratik bir düzenin kurumsallaşabilmesi için ülke meselelerinin özgür ve düzeyli bir platformda tartışılabilmesini sağlamak amacıyla faaliyetine başlayan Forum’un kurucuları arasında Bülent Ecevit, Bahri Savcı, Turan Güneş, Turhan Feyzioğlu gibi isimler bulunmaktadır1. Tarafsızlık iddiasındaki Forum, ilk yıllarında DP’ye nispeten daha yakın dursa da, sonraki yıllarda açık bir muhalefet zemini hâlini alacaktır. Forum, liberal demokrasi ve liberal demokratik değerlerin kurucusu-temsilcisi olarak Batı dünyasından yana bir çizgi benimserken, geleneksel toplum - modern toplum dikotomisinde ikincisinden yana kabul ettiği Kemalist ilke ve inkılâpların savunucusu olmuştur (Beriş, 2005, s. 530-531).

Muhalefetin DP’ye karşı birleşip bir “güç birliği” oluşturması fikri Forum sayfalarında ısrarla gündeme getirilmiştir. Muhalefet partilerinin birbiriyle uzlaşamayıp DP karşısında parçalı bir görünüm sergilememesi için çaba sarfedilmiştir. Çünkü Forum’a göre, çözüm bekleyen en acil mesele, rejimin içine düştüğü duruma çare bulmaktır ve dünya görüşleri arasında ciddî bir fark bulunmadığı düşünülen muhalefet partilerinde bu görevi yerine

1 Cahit Talas, Münci Kapani, Bahri Savcı, Besim Üstünel, Erdal İnönü, Muammer Aksoy ve Şerif Mardin

37

getirecek potansiyel mevcuttur (Forum, 01.04.1957, s. 3). Derginin yazarlarından Muammer Aksoy, işbirliğinin o günkü koşullarda “millî bir vazife” olduğunu, rejimi kurtarmak için işbirliğinden başka çare kalmadığını savunur. Çünkü ülkedeki seçim sistemi, toplam oyun yarısından azını elde eden partinin TBMM’de çoğunluk elde etmesini mümkün kılmaktadır. Böylesi bir durumda “demokrasi cephesinde” oyların bölünmemesi gerekmektedir (Aksoy, 1957a, s. 8). Aksoy bir başka yazısında bu “işbirliği” fikrini biraz daha ayrıntılı açıklar “… 3 ncü ve 4 ncü partilere mensup şahısların, hislere kapılarak değil de, aklın icaplarına uyarak yapmaları gereken hareket, şüphesiz ki 2 numaralı partiyi destekleyip, iktidara onun geçmesini temin etmekten ibaret olacaktır. Zira bu sayede, 3 ncü ve 4 ncü partilerin gayeleri dahi, %90 nisbetinde gerçekleşecektir…” (Aksoy, 1958, s. 8). Muammer Aksoy, açıkça muhalefet partilerinin CHP çatısı altında buluşmaları gerektiğini savunmaktadır. Gelişmeler Aksoy ve Forum’un işaret ettiği doğrultuda şekillenecektir.

Forum, Küçük’e (1987) göre Osmanlı Devleti’nin son yüzyılındaki aydın hareketlerinden sonra Türkiye’de pek gündeme getirilemediği için süreklilik ve yerleşiklik kazanamayan demokratik kavram ve kurumların sistematik savunuculuğu görevini üstlenerek önemli bir işlev yerine getirmiştir. Türkiye’nin temel meselelerinin çözümü olarak sunulan basın özgürlüğü, yargıç güvencesi, yasaların Anayasa’ya uygunluğunun araştırılması, iki meclisli sistem, üniversite özerkliği gibi konular Forum sayfalarında özveriyle savunulmuştur (s. 116). Bütün bu ilkeler, 1961 Anayasası’nda hayata geçirilecektir. Forum, 27 Mayıs sonrası devlet ve toplum düzenine damga vuran kavram ve ilkelerin formüle edildiği bir fikir mecrası olarak hazırlayıcı işlevi görmüştür.

Dönemin bir diğer dergisi olan Akis de, güncel politik tartışmalar için kurulmuş bir platform niteliğindedir. 15 Mayıs 1954’te yayın hayatına başlayan derginin kurucusu ve yöneticisi, aynı zamanda İnönü’nün damadı olan gazeteci Metin Toker’dir. 30 Mayıs 1958’de yayımlanmaya başlayan ve yazarları arasında Orhan Birgit, Bülent Ecevit, Emil Galip Sandalcı, Coşkun Kırca, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Turhan Feyzioğlu gibi isimlerin yer aldığı Kim de bir diğer haftalık dergidir. CHP’nin yayın organı Ulus ise, yine bu dergilerde dile getirilen görüşleri savunan ve baskı rejimini teşhir eder nitelikte günlük bir gazetedir (Atılgan, 2008, s. 42).

38

Dönemin muhalif aydınlarının benimsediği retorik rejim karşıtlığı değil, öz itibarıyla iyi olduğuna inanılan rejimin siyasal iktidar tarafından yozlaştırıldığı iddiasıyla birlikte hak ve özgürlükler savunusu üzerinden kurulmaktadır (Demirel, 2011, s. 221). Bu dönemde sol düşünceye dair kayda değer bir ürün bulmak mümkün değildir. Her türlü eleştirel görüşün “komünizm” suçlamasıyla karşı karşıya kaldığı (Karpat, 2012, s. 83) 1950-1960 yılları arasında Batı Bloku politikalarıyla tam uyum içindeki Türkiye’nin hemen her kesimi anti- komünizmi benimsemiştir. Ülkede, mevcut olan sola karşı değil, “olası bir sol oluşum”a karşı gelişen teyakkuz hâlinin karşısında muhatap olarak gerçek bir sol bulunmadığından; salt Batıcı, laik, ilerici ve demokrat olarak nitelenebilecek aydınlar dahi komünistlikle suçlanmıştır. Komünizm, 1950 öncesinde CHP’nin DP’ye yönelttiği bir suçlama iken, 1950 sonrasında CHP de dâhil olmak üzere hemen her muhalif harekete yöneltilmeye başlamıştır (Kaçmazoğlu, 1988, s. 175, 179, 181).

… Demokrat Parti’nin on yıllık iktidarı, düşünce zenginliği açısından, Cumhuriyet tarihimizin en kısır yılları arasında sayılabilir. Bu dönemde muhalefet görevini yüklenen CHP demokrasi havarisi kesilmiş; fakat tüm eleştirilerini demokrasinin birkaç kurumsal yapısına indirgemişti. Hakim teminatı, basın özgürlüğü (basına ispat hakkı verilmesi) üniversite özerkliği vb. gibi birkaç madde, bu dönemde, tüm tartışmaların kaçınılmaz malzemeleri haline gelmişlerdi. Oysa aynı dönemde, tamamen emperyalizme teslimiyetçi bir dış politika tabu haline getirilmiş ve Fransa’nın Cezayir politikasını eleştirmek bile bir cesaret konusu olmuştu. İktisadi politika alanında yapılan tüm eleştiri ise, Türkiye koşullarıyla pek az ilgisi olan Keynesçi bir perspektifte, Menderes’in “görülmemiş kalkınma” hamlesinin “plansızlığı ve programsızlığını” vurgulamak idi. Kaldı ki bu eleştiriler bile, bir süre sonra Forum dergisi yazarlarının birçoğunun akademik hayatlarının bitmesine neden oldu. Böyle kısır bir politik çekişme sonunda sertleşmeye, kişisel kavgaya dönüşmeye mahkumdu (Timur, 2000, s. 251).

Yüksek tirajlı anaakım gazeteler, CHP iktidarında olduğu gibi DP döneminde de hükümetin dış politikadaki çizgisiyle paralel bir pozisyonda dururken iç politikada zaman zaman ters düşen yayınlar yapmıştır. Bu yayınlar zamanla ağırlık kazanmış ve -DP’yle organik bağı olanlar hariç- birçok gazete 1950’lerin sonunda ciddî birer muhalefet odağı hâlini almıştır. Bunda gazete patronlarının ülke ekonomisinin kötü gidişatından herkes kadar etkilenmelerinin yanı sıra, gazetelerin temel gelir kaynakları olan özel reklamların sürekli azalması sonucu gazete teknolojisinin gereksindiği kağıt ve diğer maddelerin ithalinde yaşanan güçlükler de etkili olmuştur. 1957 itibarıyla ekonomik darboğaz nedeniyle DP karşısında konumlanmaya başlayan kitlelerin talepleri de basını muhalefete zorlamıştır; zira o günkü koşullarda bir gazetenin tiraj kaybetmesi için DP yandaşı olması bir yana DP ve CHP arasında sadece tarafsız kalmak bile yeterlidir. Tüm bu nedenlerden ötürü muhalefeti sertleşen basına karşı Menderes Hükümetinin aldığı tedbirler de ağırlaştırılmıştır (Özgüden, 1988b, s. 2002).

39

Aydınlar ve muhalefetin bu çalışma açısından önemi, üniversite gençliğinin bir muhalefet odağı hâline gelişindeki etkileridir. DP iktidarı, üniversite öğrencilerinin gözünde ülkeyi Atatürk ilke ve inkılâplarından saptırdığı için “gerici”, hak ve özgürlükleri sınırlandırdığı için de “anti-demokratik” bir iktidardır. 18-25 yaş arasındaki bu gençlerin öğrencilik yılları DP’nin basın, bürokrasi, üniversite ve muhalefet üzerindeki baskıyı yoğunlaştırıp bir baskı rejimi kurduğu döneme rastlamıştır. Dünya görüşleri, siyasî açıdan ikiye bölünmüş- cepheleşmiş bir toplumda, yukarıda adı geçen yayınları ve yazarları okuyarak biçimlenen öğrenci gençliği, DP karşıtlarının en dinamik unsuru olmuştur.