• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.2. Üniversite Bileşenlerinin Demokrat Parti İktidarıyla İlişkisi

4.1.4. Öğrenci Gençliğini Etkileyen Siyasal İdeolojiler ve Hareketler

4.1.4.1.3. Yön-Devrim Hareketi

Yön-Devrim Hareketi, düşünceleri 27 Mayıs öncesinde olgunlaşmaya başlamış bir aydın grubunun 1961’de Yön dergisini kurarak başladığı teorik faaliyetlerinden, yine aynı kadronun teoriden eyleme geçmek üzere 1969 yılında kurduğu Devrim dergisinin 1971’de Sıkıyönetim tarafından kapatılmasına dek uzanmaktadır. Hareketin iktidar perspektifi bu on yıllık sürede değişimlere uğramıştır. İlk dönemde tamamen umut bağlanmamakla birlikte parlamentoya ılımlı yaklaşılmış, 1965 genel seçiminin sonuçlarıyla birlikte parlamenter demokrasiden umut büsbütün kesilmiş ve TİP tartışmaya açılmıştır. Hareketin son dönemi ise AP’nin iktidarını pekiştirmesi ve TİP’in seçim sisteminin değişmesinin de etkisiyle Meclisteki temsil gücünün erimesiyle sonuçlanan 1969 genel seçimlerinin yarattığı hayal kırıklığı sonrasına rastlamaktadır. Bu dönemde Ordu içinde “sol” cunta faaliyeti gizliden gizliye yürütülürken, Devrim dergisi planlanan sol darbenin düşünsel- teorik cephesinde rol üstlenmiştir. 1960’lı yılların üniversite gençliği üzerinde en fazla etki uyandıran dergilerin başında Yön dergisi gelmektedir. Devrim dergisi ise, Yön’den farklı olarak doğrudan doğruya öğrenci liderleriyle irtibat kurarak öğrenci hareketlerini kendi doğrultusuna çekmek gibi bir yönelim içinde olmuştur.

Kendini “haftalık fikir ve sanat gazetesi”1

olarak tanımlayan Yön, 20 Aralık 1961’de yayımlanmaya başlamışsa da, kuruluş fikri 27 Mayıs öncesine dayanmaktadır. Derginin isim babası Mümtaz Soysal, Yön isminin “yönsüzlük şaşkınlığı” içindeki Türkiye’ye “doğru yön”ü gösterme iddiasındaki bir dergi için hem amaca uygun hem de kısa bir isim olduğu için tercih edildiğini açıklamıştır. Bir dergi çıkarmak üzere diğer isimleri bir araya getiren, “İmtiyaz Sahibi ve Mesul Müdür” Doğan Avcıoğlu, ilk sermayeyi veren Cemal Reşit Eyüboğlu'dur (Atılgan, 2008, s. 240).

Yön, yayın hayatına bir bildiriyle başlamıştır. Mümtaz Soysal tarafından kaleme alınan ve diğer kurucularla birlikte son biçimi verilen bildiride; ülkenin tanınmış solcu aydınlarının

1 Her ne kadar “gazete” olarak sunulsa da, ağırlıklı olarak fikir yazılarına ve yorum içeren haberlere yer

verilmesi nedeniyle diğer birçok çalışmada olduğu gibi bu tezde de bu tür gazetelerden “dergi” olarak bahsedilecektir.

119

yanı sıra bakanlar, senatörler, milletvekilleri, Kurucu Meclis üyeleri, yargı mensupları, TSK mensupları, üst düzey bürokratlar, sendikacılar, gazeteciler, sanatçılar, yazarlar, memurlar, öğretmenler, öğrenciler, işçiler, iş adamları, din adamları, futbolcular, köylüler ve ev hanımlarının imzaları yer almaktadır (Atılgan, 2008, s. 254). Yön bildirisini imzalayanların sayısı, 992’si (%94) erkek, 62’si (%6) kadın olmak üzere 1042 kişidir (Özdemir, 1993, s. 51).

Hikmet Kıvılcımlı, modern toplumda bir sınıf teşkil etmeyen aydınlar bu listenin %96.5’ine karşılık gelirken –ki bunların %34.8’i memur, %37.05’i serbest meslek erbabı, %28.25’i öğrencidir (geleceğin memuru)- sosyalizme en açık sınıf olan işçi sınıfının %1.75’te kalmasının, Yöncülerde “Türkiye’de kapıkullarından başka kimsenin sosyalizme elverişli bulunmadığı kanısını” uyandırdığını düşünmektedir. Kıvılcımlı’ya göre Yön, bir “kapıkulu dergisi”dir (Kıvılcımlı, 1970, s. 40-41). Aslında Kıvılcımlı’nın haksız olduğu söylenemez. Gerçekten de Yön, gerek yayımlayanlar gerekse hitap ettiği kitle açısından tam anlamıyla bir aydın dergisidir. Bir kadronun bilinçli bir kamuoyu yaratma işlevini yerine getirmek üzere yayımlanmıştır. 27 Mayıs sonrasında beklentileri karşılanamayan aydınlar, artık bizzat etkin ve müdahil olma gereği duymuştur. Bu kadronun Yön bildirisiyle açıkladığı görüşleri kısaca şöyledir:

 Ancak millî üretim artırıldıkça, yani ekonomik kalkınmayla Atatürk devrimlerinin amacı olan çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılabilecek ve demokratik rejim sağlam temeller üzerine oturtulabilecektir.

 Topluma yön verebilecek konumdaki öğretmen, yazar, politikacı, sendikacı, müteşebbis ve idarecilerin, belli bir kalkınma felsefesinin ana hatları üzerinde uzlaşması zorunludur.

 Bütün olanakları seferber ederek, yatırımları hızlandırarak, ekonomik hayatı bütünüyle planlayarak kitleleri sosyal adaletle buluşturmak zorunludur. Bu ise ancak, yeni bir devletçilik anlayışıyla mümkündür. “Yeni devletçilik” ile kastedilen “şuurlu devlet müdahalesi”dir (Yön, 20. 12. 1961, s. 12-13).

Yön bildirisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri ve kuruluş ideolojisinden sapmayan bir metindir; ancak, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal, toplumsal ve kültürel sorunların çözümünü ekonomik kalkınmada görmesiyle, dönemin muhalif aydınlarının üstyapıya

120

odaklanan genel eğiliminden ayrılmaktadır. Dönemin aydınları, ülkenin sorunlarının “hürriyet” geldiği zaman çözülebileceğini savunurken, Yön siyasal sorunların ekonomik sorunlardan kaynaklandığı temel kabulünden yola çıkmıştır. Bununla birlikte, bildiride Marksizme ve Marksist teorisyenlere atıf yoktur, sınıf çelişkilerinden bahsedilmemektedir. Hareket, sosyal adaletin tesis edilmesi, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılması, Batılı standartlarda parlamenter demokrasinin hayata geçirilmesi için bir kalkınma ideolojisi etrafında örgütlenmiş “modern devletçiliği” savunmaktadır.

Yön dergisi birçok yayında Kadro dergisinin devamı olarak nitelendirilmiştir. Kemalist devrim ve kazanımlarına olumlu değerler atfettiği için Yön’ün Kadro’yla ideolojik olarak yakın olduklarını söylemek mümkündür. Aydın hareketi olmaları da bir diğer ortaklıklarıdır. Ancak Yön büsbütün Kemalist bir dergi değildir. Sayfalarında Kemalist olmayan yazarlara da yer açmış olmasının yanı sıra, faaliyet gösterdikleri dönemlerin birbirine benzememesi farklı değerlendirmelere tâbi tutulmalarını gerektirmektedir. Aydınoğlu’nun (2011, s. 87-88) belirttiği üzere, bu iki dergi gerek otoriter ve faşist rejimlerin, gerek liberal demokrasilerin gerekse solun dünya ölçeğindeki konumları açısından bambaşka uluslararası koşullarda yayımlanmıştır. 1930’lar Türkiyesinin bir ürünü olan Kadro, tek parti iktidarına ideolojik/teorik olarak çerçeve sunma amacını taşırken; Yön, siyasal iktidarlardan bağımsız bir muhalif harekettir.

Materyalist bir bakış açısına sahip olan Yön Hareketi, ülkenin içinde bulunduğu sorunlar maddî temellere dayandığı için öncelikle ekonomik hayatın üretim seviyesi hızla düzeltilecek biçimde yeniden düzenlenmesi gerektiğini, böylelikle toplumda akılcılık ve demokrasinin egemen olabileceğini savunmuştur. Yön Hareketine göre, ülkenin geri kalmışlığının nedeni halkın cehaleti değildir, tam aksine halkın cehaleti geri kalmışlığın sonucudur; halk ancak toplumsal ve ekonomik yapı düzeldikten sonra eğitime yönelme imkânı bulduğunda gerçek demokrasiye sahip çıkacaktır (Atılgan, 2003, s. 76-77).

Yön Hareketi ilk döneminde sosyalizmle Atatürkçülük, milliyetçilik ve demokrasi arasında yakın bir bağ kurar. Bu yaklaşıma göre sosyalizm, Atatürkçülüğün en doğal sonucu ve Atatürk devrimlerini geliştirme yoludur. Ayrıca sosyalizmle milliyetçilik, birbirini

121

gerektirmektedir1. Sosyalistlerin milliyetçilik anlayışının, hem ABD’nin hem de SSCB’nin boyunduruğuna karşı olmayı gerektiren millî bağımsızlık kavramı üzerine kurulu olduğu savunulmuştur. Millî bağımsızlığın ilk ayağı olan siyasal bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıkla tamamlandığı zaman anlam kazanmaktadır. Sosyalizm, Atatürkçülük ve milliyetçiliğin olduğu kadar gerçek bir demokrasinin de doğal bir sonucudur; çünkü sosyalizme devrimci yoldan değil ancak demokrasinin sağladığı düşünce ve örgütlenme özgürlüğü sayesinde varılabilir (Avcıoğlu, 1962 s. 3).

Demokrasiye olumlu bir değer atfedilmesi, 1961 Anayasası’nın yarattığı umut ve heyecanın sol ve demokrat aydınlarda henüz çok taze olduğu 1960’lı yılların başlarına özgüdür. Yön Hareketinin, sosyalizm ve demokrasi ilişkisine dair bu anlayışı zamanla değişime uğrayacaktır.

Peki, Türkiye sosyalizme nasıl geçecektir? Yön Hareketine göre, Türkiye gibi emperyalizmin ve feodalizmin egemenliği altında, gelişmiş ve bilinçli bir işçi ve köylü sınıfına sahip olmayan bir ülke için, sosyalizme doğrudan geçiş söz konusu değildir. Bu nedenle öncelikli mesele emperyalizm ve feodalizmin tasfiyesi için bir millî kurtuluş cephesi kurmak olmalıdır. Sosyalizm ancak bir ara aşamanın ardından mümkündür. Bu aşamada “sınıf önderliği” söz konusu değildir. Sosyalizm, ancak “gerçek sosyalist” kuvvetlerle kurulabilecek, dolayısıyla ancak bir ara aşama veya geçiş dönemi sonrasında gündeme gelebilecektir (Şener, 2010, s. 106).

Hareketin Türkiye için model olarak gördüğü “kapitalist olmayan kalkınma yolu”, Güney Amerika, Kuzey Afrika ve Asya’daki anti-emperyalist mücadeleler ve kurulan yeni rejimler “kapitalist olmayan gelişme ve millî demokrasi” programına dayanmaktadır. Bu program, “burjuvazinin devrimci unsurları da dahil bütün antiemperyalist güçleri bir araya getirmektedir.” Program kapitalist ilişkileri bütünüyle ortadan kaldırmayı öngörmediği gibi sosyalizmi inşa amacı da gütmemektedir. Söz konusu olan, alışıldık biçimiyle kapitalist gelişmenin reddedilip bağımsız millî bir ekonominin yaratılmasıdır. Kapitalist olmayan kalkınma modeli ve millî demokrasiyle, özgür bir köylü ve güçlü bir işçi sınıfı yaratılıp

1Bu görüş, örneklerine bazı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde rastlanan ve “Arap sosyalizmi”, “Mısır

sosyalizmi” yahut “Afrika sosyalizmi” olarak da adlandırılan milliyetçi-sol programlarla benzerlik taşımaktadır (Özdemir, 1993, 301-302).

122

ekonomik bağımsızlık elde edilecektir. Bu sayede sosyalizmin inşası için gereken koşullar hazırlanmış olacaktır (Avcıoğlu, 1965, s. 8-9).

Yön Hareketi, Batı ülkelerinde geçerli olan işçi sınıfı - burjuvazi çelişkisinin Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde belirleyici olmadığını, emperyalizme karşı milletçe yürütülecek bağımsızlık mücadelesinin “zinde kuvvetler”in veya “ara tabakalar”ın (Sivil aydınlar, öğrenciler, kent küçük burjuvazisi ve askerler) öncülüğünde gerçekleşeceğini savunmuştur. Avcıoğlu’na göre temel çelişki emperyalizm ile bağımlı ülkeler arasındadır ve bu çelişkiyi en derinden hisseden duyanlar ve kavrayanlar genellikle küçük burjuva çevrelerden çıkan zinde kuvvetlerdir. Batı’da ise ordular burjuvazinin aygıtıdır ve her zaman gericilerin safında yer almaktadır. Çünkü Batı burjuvazisi, ordularını işçi ve köylü çocuklarına kapatıp kendi çocuklarını asker yapmış ve onları kendi menfaatlerini koruyacak biçimde yetiştirmiştir. Türk Ordusu ise halkın içinden çıktığı için halkın sıkıntılarını yakından bilmektedir. Tüm Batılılaşma hamlelerinde her zaman ilericilerin safında yer alan Türk Ordusu, 27 Mayıs’tan sonra da sosyal adaleti gündeme getirmiş ve bu ilkeyi yok etmek isteyenlerin karşısındaki en güçlü güvence olmuştur (Şener, 2010, s. 96-97).

10 Ekim 1965’teki genel seçimin sonuçları Yön Hareketi için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Harekete göre seçimlerden yalnızca Türk sağı değil ABD de zaferle çıkmıştır. Parlamenter mücadeleden umudu tamamen kesen Yön, yalnızca Anayasa’yı korumayı ve hâlihazırdaki ekonomik yapıda gedikler açabilecek reform girişimlerine destek vermeyi misyon edinmiştir. Toplumdaki ilerici güçlerin birliğini sağlamak esas alınmıştır, ancak işçi sınıfının öncülüğü konusundaki net tutumu nedeniyle millî cepheyi bölmekle sonuçlanan TİP’e seçimden önce verilen destek geri çekilmiştir. Sosyalizme aşamalı geçiş ve millî cephe anlayışı, bu dönemde Yöncülerle eski TKP’lilerin yakınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bu yakınlaşmanın bir sonucu olan Milli Demokratik Devrim çizgisi Yön dergisinde belirginleşmeye başlamıştır (Şener, 2010, s. 124-125).

Yön’ün 15 Ekim 1965 tarihli 133. sayısında imzasız olarak yayımlanan “Seçim sonuçları Washington’u sevindirdi…” başlıklı yazıda, en kötü beklentilerin bile altında bir sonuç elde eden CHP’nin tüm eleştirilere ve kısa vadede gelen başarısız sonuçlara rağmen ortanın solu çizgisini sistemleştirmesi ve derinleştirilmesi gerektiği savunulmuştur. TİP’e karşı

123

daha olumsuz bir tavır takınılmış, TİP’in Mecliste kazandığı 15 koltuk önemli olmakla birlikte, hedeflediği kitlelerden, yani “nasırlı eller”den ziyade “TİP olmasa CHP’ye gidecek memur, öğretmen, gençlik vs.” gibi kesimlerin oylarını aldığı savunulmuştur. Yön, Ankara’daki TİP mitinginde “hariciyeciler, plâncılar, sosyete dedikoduları sütunlarında ismi geçen güzel hanımlar” boy gösterirken; birkaç yüz metre ötedeki AP mitinginde işçiler ve ırgatların Demirel’i alkışlamasını şöyle açıklar: “Sosyalist düşünce, seçmeni soyut bir varlık olarak değil, ekonomik ve ideolojik bağımlılığı içinde düşünür. Yüzlerce asırdır hâkim sınıfların ideolojisiyle yoğrulmuş bir kütlenin, doğrular anlatılınca hemen aydınlanması hayaldir.” (Yön, 15. 10. 1966, s. 4).

Avcıoğlu’na (1966, s. 3) göre çok partili sistemin Türkiye’deki yirmi yıllık serüveninin bilançosuna bakıldığında ortaya halkın değil tutucu güçlerin (eşrafın ve kompradorun) zaferi çıkmaktadır. Genel oy ilkesi, halkın aleyhine işlemektedir. Parlamenter sistemin azgelişmiş ülkelerde gericiliğin aracı olması sistemin özünden değil toplumsal yapıdan kaynaklanmaktadır. Yapı aynı kaldığı sürece, parlamenter sistemden halk yararına sonuçlar elde etmek mümkün değildir. Parlamenter sistemin savunulmasının tek yolu, köklü reformlardan yana ilerici politik güçlerin gelişmesine imkân tanımasıdır. Ne var ki, 1965 seçimi bu açıdan bir hayal kırıklığı olmuştur. Tarihinde ilk kez egemen sınıfların çıkarlarını iyi kötü sarsmaya yeltenen CHP en büyük seçim yenilgisine uğrarken, TİP kendisi kurulmadan önce CHP’ye oy verenlerin oylarından fazlasını elde edememiştir.

TİP, Yön sayfalarında yer alan başlıca tartışma konularından biri olmuştur. Avcıoğlu’na (1966b, s. 3) göre sosyalist teorinin çoktan açıklığa kavuşturmuş olduğu “işçi sınıfının öncülüğü” konusu TİP tarafından yanlış değerlendirilmektedir, oysa öncü işçi sınıfı değil, işçi sınıfının öncüsü partidir. Bu hatalı tutum ve davranışlar, burjuva kökenli sosyalisti küçümseme, “soyut işçi hayranlığı” ve “ırgat efsanesi”ndan ileri gelmektedir. Oysa, Meclise “eli nasırlıların” değil “en iyi sosyalistlerin” girmesi esas amaç olmalıdır. Parti organlarına seçilecek olanların yarısının işçi olması zorunluluğu nedeniyle, çoğunluğu sosyalizmden bihaber küçük burjuva olan sendika yöneticilerine kadrolar verilirken değerli unsurlar feda edilmiştir. Avcıoğlu, gençliğin “sınıf teşkil etmediği” gerekçesiyle küçümsenmesini ve talep etmesine rağmen parti organlarında temsil edilmemesini de şu sözlerle eleştirmektedir: “Bir yandan bütün gücünüzü köklü değişikliklerden yana ‘zinde kuvvetler’den alacaksınız, öte yandan bu gücü küçümseyeceksiniz. Ortada bir tersliğin

124

bulunduğu muhakkaktır.” TİP’in bir diğer yanılgısı, bir yandan anti-emperyalist mücadeleyi birincil mesele sayarken klasik proleter-burjuva mücadelesinin sloganlarını öne çıkararak anti-emperyalist güçleri dağıtma ve zayıflatma çelişkisine düşmesidir. Bu iki mücadelenin birlikte yürütülmesi ancak güçlü ve bilinçli kitlelerin bulunduğu ülkelerde mümkündür, Türkiye’de ise öncelik emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı milletçe yürütülecek mücadele olmalıdır.

Yön, Türkiye’nin sol yayıncılık tarihinde çok önemli ve özel bir yere sahiptir. Oldukça geniş çaplı bir ilgiyle karşılanmış ve çok sayıda önemli solcu, Kemalist ve demokrat aydını buluşturan bir fikir latformu görevi görmüştür. Yön, 1961 Anayasası’nın yarattığı özgürlükçü-demokratik havayı çok iyi değerlendirip, anti-emperyalizmin ve sosyalizmin yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. Sosyalist aydınların kendilerini “toplumcu” olarak nitelendirdikleri bir dönemde –TİP programında da toplumculuk kavramının kullanıldığından daha önce bahsedilmişti- Yön dergisi sayfalarında “sosyalizm” kelimesi açıkça yer almıştır. Birçok kişi sosyalizmle Yön dergisi sayesinde tanışmıştır. Sosyalizmin korkulacak bir şey olmadığı fikrinin oluşmasında Yön önemli bir işlev görmüştür. O güne dek Türkiye’de tabu olarak görülen birçok önemli konu ilk kez bu dergide dile getirilmiştir. Pek çok konuya dair resmî söylemler, ciddî anlamda ilk kez bu dergide sorgulanmıştır. Kısacası, Yön dergisi bilinçli bir kamuoyu yaratma hedefini büyük ölçüde gerçekleştirmiştir.

Daha önce Talat Aydemir’in ikinci darbe teşebbüsüne destek veren yayınlar yaptığı gerekçesiyle 21 Mayıs 1963’te Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından 14 ay kapatma cezası alarak (Atılgan, 2008, s. 175) yayın hayatına ara vermek zorunda kalan Yön, 30 Haziran 1967’de yayın hayatını noktalamıştır (Atılgan, 2008, s. 216).

Hareketin sonraki yıllardaki serüvenini anlatmadan önce bir parantez açıp, ilerici-demokrat aydınları bilinçlendirmek amacıyla çıkılan bu yolda dergiden sonraki adım olarak 1963 Ocak’ında kurulan Sosyalist Kültür Derneğinden (SKD) de kısaca bahsetmek lâzım. SKD’nin kurucuları arasında Yön yöneticileri ile Sadun Aren, Türkkaya Ataöv, Tarık Ziya Ekinci, Adnan Başer Kafaoğlu, Yahya Kanbolat, Gülten Kazgan, Şevket Süreyya Aydemir, Cemal Reşit Eyüboğlu, Hasan Hüseyin Korkmazgil, İdris Küçükömer gibi aydınların yanı sıra Mahir Kaynak da yer almaktadır. Yöncüler ikinci planda roller üstlenirken SKD’nin

125

başkanlığına, genel sekreterliğine ve dokümantasyon işlerinin başına bürokrat kökenli isimler getirilmiştir. Bunun nedeni, SKD’nin uyandırabileceği olası tepkilerin önüne geçmektir. Dernek çalışmalarının ağırlığını haftalık konferanslar ve sohbet toplantıları oluşturmuştur (Soysal, 1988, s. 2022). Faaliyetleriyle, 1960’lı yılların kültürel hayatının canlanmasına önemli katkıda bulunan SKD’nin bir partiye dönüşme ihtimali, dernek faaliyette olduğu sürece gündemi meşgul etmekle birlikte gerçeğe dönüşmemiştir.

Yön dergisinin yayın hayatını noktalamasını izleyen bir buçuk yıllık zaman diliminde, Doğan Avcıoğlu ünlü kitabı “Türkiye’nin Düzeni”ni kaleme almıştır. Bu kitap özellikle TSK içinde büyük bir ilgiyle karşılanmıştır; zira tam da yeni bir “ihtilâl” arayışlarının baş gösterdiği döneme denk gelmiştir. Avcıoğlu’nun sistematize ettiği fikirler askerlere ihtiyaç duydukları düşünsel-teorik desteği sağlamıştır. Avcıoğlu, yazdığı bu kitapla cunta hazırlığı içindeki askerler için adeta bir teorisyen konumuna gelmiştir (Atılgan, 2008, s. 219-221).

Türkiye’nin Düzeni yalnızca askerler üzerinde değil, gençlik de dâhil olmak üzere aydınlar üzerinde büyük etkiler uyandırmıştır. Yunus Nadi ödülünü kazanan kitap; sosyalist hareketin gündemindeki çeşitli meselelerin yanı sıra; gençlik liderlerinin tartışma konusu olan devrim stratejisi gibi konular üzerinde durmuştur. Kitap ABD Büyükelçisi tarafından tercüme ettirilmiş, Times tarafından “son yılların siyasî olayı” olarak nitelendirilmiştir. Dev-Genç’in son genel başkanı Ertuğrul Kürkçü, o yıllarda kitabı okumayanların “muteber sayılmadığını” belirtmiştir (Atılgan, 2008, s. 225-226).

Devrim dergisi, Hareketin “devrimci” yoldan iktidarı ele geçirme stratejisini benimsediği bu dönemde, 21 Ekim 1969’da yayın hayatına başlamıştır (Atılgan, 2008, s.288). “Devrim” sözcüğüyle kastedilen “öncelikle bir askeri cuntayla var olan iktidarı devirmek, ardından nihaî hedef olan sosyalizmi kurmak için, bir ‘Devrimci Parti’ aracılığıyla işçi ve emekçileri örgütleyecek toplumsal devrim başlatmak”tır. Devrim’de bu stratejinin teorik yönü geliştirilirken, Hareketin önderleri TSK içindeki cuntalarla irtibat hâlinde olmuştur (Şener, 2010, s. 149).

126

Devrim hem yazar kadrosu, hem söylemi hem de seslendiği kitleler bakımından Yön’den farklıdır. Yazar kadrosunu ağırlıklı olarak Kemalist aydınlar oluşturmuş1

; Cemal Madanoğlu, Osman Köksal, Dündar Seyhan, Mucip Ataklı gibi asker kökenli kişiler de zaman zaman yazı göndermiştir. Gazetenin okur kitlesi, ağırlıklı olarak askerler, parlamenterler, sivil aydınlar ve gençlerden oluşmaktadır (Atılgan, 2008, s. 291). Yön, Türkiye ve dünya üzerine ayrıntılı tahlillerin yapıldığı ve farklı bakış açılarının sergilendiği bir platform olarak işlev gören bir fikir dergisiyken; Devrim, belli bir strateji doğrultusunda TSK içindeki rejim karşıtlarını ve gençleri emperyalizm, işbirlikçileri ve parlamenter rejimi savunan politikacılara karşı harekete geçirmeyi hedeflemiştir. Yön’deki sosyalist retorik, Devrim’de yerini Kemalist retoriğe bırakmıştır (Atılgan, 2008, s.293). Teorik arayışlara kapalı Devrim’in entelektüel seviyesi, Yön’e göre daha düşüktür. Ancak yine de aralarında bir süreklilik olduğunu belirtmek gerekir (Küçük, 2007b, s. 162).

Devrim dergisinin, öğrenci hareketlerine karşı tavrı destekleyici olmanın da ötesine geçmiş, radikalizme yönelten bir hâl almıştır. Örneğin Kürkçü (2009, s. 209), Devrim’in Dev-Genç’e olan ilgisini şöyle anlatır: “Avcıoğlu Dev-Genç’le hep ilgilendi. Ben de genel başkanı olarak birden çok kere, davet üzerine Avcıoğlu ve arkadaşlarıyla görüştüm, önerilerini kibarca geri çevirdik. Devrim gazetesinden gençlik hareketinin olduğundan daha taşkın olması, büyük kitle gösterilerini ‘Kızılay’a çekerek çatışmaya dönüştürmesi’ yönünde telkinler geldi, savuşturduk”. Proleter Devrimci Aydınlık dergisinden Oral Çalışlar da Devrim’den benzer öneriler geldiğini söyler:

… Devrim dergisi yönetiminden birisinin bizlerle görüşmek istediğini söylediler. Kabul ettik. Gelen arkadaş, Avcıoğlu’ndan bir mesajı olduğunu belirtti. Ona göre; gündüz yaptığımız gösteriler ordu içinde çok olumlu etkilere neden olmuş ve bu tür gösteriler gece şiddetlenerek sürdürülürse, ilerici darbe için çok elverişli bir durum ortaya çıkabilirmiş. Yorum birçok arkadaşın kafasına yattı. (…) Biz birkaç arkadaş bu öneriye şiddetle karşı çıktık, bu gece girişilecek daha ileri boyutlardaki eylemlerin provokasyondan başka bir sonuç vermeyeceğini söyledik. Bizim çıkışımız ve yaptığımız tartışma arkadaşların çoğunluğunu ikna etti ve eylemden vazgeçildi... (Çalışlar, 2011, s. 100).

Devrim, 27 Mayıs döneminde bile tartışma konusu edilmeyen çok partili rejimi tartışmaya açmıştır. Devrim’de çalışmaları yayımlanan Batılı akademisyen ve teorisyenlerin ortak fikri parlamenter rejimin sanayileşmiş toplumlara uygun olduğu, Türkiye gibi azgelişmiş

1Belli, Berktay ve Erdoğdu gibi isimlere artık yer verilmemesinin nedeni, Avcıoğlu ve arkadaşlarının eskisi

gibi sosyalist olmayan Kemalist bir retorikle ordu ve bürokrasiyi etkilemeyi hedeflemesidir. “Komünist” algısı yaratmaktan kaçınılmıştır (Atılgan, 2008, s.229).

127

ülkelerde Batılı ülkelerle aynı sonuçların elde edilemeyeceği görüşü üzerine kuruludur. (Atılgan, 2008, s. 295). Devrim, parlamenter rejimden yana olan tüm kesimlere cephe