• Sonuç bulunamadı

7. Yine Saçaklızâde’nin diğer bir eseri olan Takrîru’l-Kavânîn adlı eserine yazdığı

1.7. Şerhu Âdâbi’s-Semerkandî’nin Tahlili

1.7.2. İkinci Bölüm: Bahs ve Münâzara Düzeni

1.7.2.1. Muâraza ve Nakz-ı İcmâlî

Sâil, münâkaza ile mu‘allilin öncülünü reddettiği için mu‘allil bu men‘ edilen öncülünü yeniden delillendirmek zorunda kalmıştır. Şayet bunun ardından sâil yine men‘ edecekse öncülden hareketle itirazda bulunacaktır. Bunu da ya şekil açısından delile, dolayısıyla öncüllere itiraz ederek yapacaktır ya da önceki öncülle daha sonraki delilin çeliştiğini göstererek yapacaktır. Bu da ya muâraza ya da nakz-ı icmâli ile olacaktır. Her ne şekilde yapılırsa yapılsın sonuçta itiraz öncüllere yapılacaktır. Bu sebeple ilk itiraz şekli “muâraza yoluyla münâkaza” olur. İkinci itiraz da “icmâl yoluyla tafsîlî” olur.

Sâilin bu şekildeki itirazından sonra mu‘allil yeni bir hakka sahip olur. Artık mu‘allil sâilin men‘ etme hakkına sahip olur. Artık mu‘allil tartışmayı şekillendirme yetkisine ortak olur.

121

Mu‘allil sâilin itirazına iki şekilde karşılık verebilir. Ya yeni bir delille öncülünün doğruluğun ispat eder ya da öncülü hakkında tenbîh getirerek öncülü hakkındaki kapalılığı ortadan kaldırarak delilini daha da kuvvetlendirir. Yeni bir delil getirmek “nazarî” konularda olurken tenbîh ise “bedîhî” konulardadır. Semerkandî tenbîhe kelâmdan bir örnek vermektedir. Meselâ âlemin hâdis olduğunu delillendirmeye çalışan mu‘allil, “âlem değişkendir” önermesinin ardından “çünkü biz onda hareketlerden ve çeşitli olaylardan oluşan değişiklikler gözlemliyoruz” diyerek öncülünü tenbîhle açıklığa kavuşturmuştur.

Mu‘allile karşı bir men‘ yöneltilmesi durumunda mu‘allil, yapılan her itirazı delillendirdikçe, tartışma aynı şekliyle yine münâkaza, muâraza ve nakz-ı icmâlî olarak devam eder. Tartışma ya sâilin mağlup olmasıyla yani ilzâmıyla son bulur, ya da mu‘allilin mağlup olmasıyla yani ifhâmıyla son bulur. Bir men‘ veya muâraza ile tartışma ifhâm ile sona erdirilemezse ya bedihî bir öncülle ya da sâilin mu‘allilin delilini kabul etmesi sonucu ilzâm ile bitirilir. Bu tartışmanın kabûlü zorunlu bir şeyle sona erdirilmesidir. Eğer kabulü zorunlu bir şeyle sona ermezse tartışma ifhâm ile sonuçlanmış olur. Bu da mu‘allilin delillendirmesinde teselsül olduğu ortaya konularak yapılır ya da mu‘allil artık delil getiremez hale getirilir. Eğer bu yapılamayacaksa mu‘allilin her getirdiği delilin bir öncekiyle tutarlı olması şartıyla sonsuz delil getirebilir. Ancak bunu aynı zaman diliminde yapması imkânsız olduğu için tartışma bir noktada bitmek zorundadır.

Şârih bundan sonra bu konuyla ilgili Şâşî’nin ismini vermeden “şârihlerden biri” diyerek şerhindeki ifadelerini aynı şekilde belirtmektedir. Ardından Şâşî ile farâzî bir tartışmaya girmektedir. Şârih böylece hem Şâşî’yi eleştirmektedir hem de bir tartışma örneği ortaya koymaktadır.

Şâşî, burhân-ı innî suretindeki mu‘allilin delilinde daha başlangıçta teselsül olabileceğini, sâil nakz-ı icmâlî veya nakz-ı tafsîlî ve muâraza ile her itiraz ettiğinde bu itirazdan hareketle mu‘allilin getireceği delilinin devamına illeti olabileceğini ve bunun da mu‘allilin delilini kuvvetli kıldığını kıyas formunda belirtmektedir. Çünkü daha mu‘allil ifhâm edilmemiştir ve her seferinde delilini yapılan itirazla şekillendirerek delili devam etmektedir. Yine sâilin her itirazına mu‘allilin nakz-ı icmâlî veya nakz-ı

122

tafsîlî ve muâraza ile cevap verdiğinde sâilin kısmen ilzâm edildiğini belirtmektedir. Aynı şekilde sâilin de her itirazında mu‘allilin kısmen ifham edildiğini belirtmektedir.

Şirvânî ise ilk önce nakz-ı icmâlî’nin olmayacağını muâraza olması gerektiğini, çünkü muârazanın nakz-ı icmâlî kuvvetinde olduğunu belirtmektedir. Ayrıca teselsülün de münâkaza durumunda olabileceğini belirtmektedir. Çünkü mu‘allil men‘ edilen öncülünü farklı bir şekilde olsa da savunmak zorundadır. Ancak muâraza ve nakz durumunda teselsül olma ihtimali zayıftır. Çünkü mu‘allil öncülünü savunmak yerine iddiasını savunmak için başka bir delil öne sürmektedir. Bu da teselsülü gerekli kılmaz.

Şâşî, muâraza ve nakz-ı icmâlî durumunda mu‘allilin itiraza karşılık verdiği cevapla sâili kısmen ilzâm ettiği her durumda bu cevabın kendi deliline bir illet olduğunu söylerken, Şirvânî bunun olamayacağını belirtmektedir. Çünkü böyle bir şey mu‘allilin medlûlünün kabulünü gerektirir ki, mu‘allilin ilk delili sonrakine illet olabilsin. Zira muâraza ve nakz-ı icmâlî, mu‘allilin deliline1 ve medlûlüne bir itirazdır. Ancak her ne kadar önceki delille bir bağlantısı olmasa da mu‘allilin getirdiği her delil önceki delilini kuvvetlendirir. Çünkü bu mu‘allilin kendi deliline nisbetle yapılmaktadır.

“Tenbîh” konusuna gelince daha önce değindiğimiz gibi bu, mu‘allilin öne sürdüğü delilde bir kapalılık gördüğü zaman sâil tarafından hemen bir itiraz gelmemesi için delilin başka bir sözle açıklığa kavuşturularak delilin kuvvetlendirilmesidir.

Şârihin bu başlıkta değindiği ilk şey Behiştî ve Geylânî’nin buradaki “tenbîh”in ıstılah anlamında olmadığı yöndeki ifadelerini eleştirerek başlamaktadır. Ardından tenbîhle ilgili kelâmdan küçük bir örnek vermektedir. Bu örnekte mu‘allil âlemin hâdis olduğunu, hareketsizlikten harekete geçmesi örneğiyle delillendirerek âlemin hâdis olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır. Sâil men-‘i müstenedle mu‘allilin öncülünü men‘ etmekte, mu‘allil de bu öncülünü açıklığa kavuşturmak adına tenbîh ile delilini hem açıklamaya hem de ispat etmeye çalışmaktadır.

1

123