• Sonuç bulunamadı

7. Yine Saçaklızâde’nin diğer bir eseri olan Takrîru’l-Kavânîn adlı eserine yazdığı

1.6.4. Şirvânî’nin Şerhu Âdâbi’s-Semerkandî’deki Metodu

1.6.4.1. Şirvânî’nin Diğer Şerhleri Eleştirisi ve Aralarındaki Ortak Yönler

Tekrar belirtmemiz gerekir ki Şirvânî’nin diğer şerhleri eleştiride bulunduğu ya da kabul ettiği yerlerde hiçbir şekilde şârihlerin veya eserlerinin isimlerini belirtmemiştir. Yapacağımız bu değerlendirmeler şerhleri karşılıklı olarak incelememiz sonucunda ortaya çıkmaktadır.

İlk önce Şirvânî’nin hangi konularda eleştiriler yönelttiğini inceleyelim:

1. İlletlerin ma‘lûlden ayrık olduğu hakındaki tartışma da Şâşî’nin iki madde halinde verdiği cevaba itiraz etmektedir.1

2. “Delil” konusunda “diğer şey” ifadesi yorumlanırken Geylânî; melzûmun açıkça bilinmesinin lâzımın bir parçası olmasına engel olmayacağını söylerken Şirvânî de

1

96

“diğer şey”den kastedilen şeyin önceki şeyle aynı anda gerçekleşmeyip sonradan meydana gelmesi sebebiyle ne bizâtihî melzûmun yani delilin kendisi olamayacığını ne de bunun bizâtihi bir parçası olamayacağını söyleyerek Geylânî’yi eleştirmektedir.1

3. “Emâre”nin tanımındaki “zan” ifadesinin vehim ve şüpheyi de kapsadığını söyleyen Şâşî’ye karşı bunun sadece zannı kapsadığını söylemektedir.2

4. “Emâre”nin tanımındaki “medlûlün varlığı” ifadesinin “medlûlün yokluğunu” kapsamadığını ve bu sebeple tanımın kapsamlı olmadığını söyleyen Behiştî’nin bu konuda yanıldığını belirtmektedir.3

5. “Tam illet” konusunda Geylânî, ya tam illet ya da nâkıs illet isminin bir şeyin varlığının kendisine dayandığı şey için mutlak olarak kullanılabileceğini belirtirken, Şirvâni ise hariçte var olan şeylerin hepsi için tam illet isminin mutlak olarak kullanılamayacağını belirterek Geylânî’yi eleştirmektedir.4

6. “Tam illet”in tanımına müellifin “yakın illetler” ibaresini de ekleyerek bu tanımı sınırlandırması gerektiği noktasında müellifi eleştiren Behiştî’ye tanımın mutlaklık ifade etiğini söyleyerek karşı çıkmaktadır.5

7. Yine “tam illet” konusunda Behiştî’nin, uzak illetlerin etkisiz olabileceğini bu sebeple tanımda yakın illet isminin kullanımının gerekli olduğunu tekrar ettiği sonraki cümlesi hakkında uzak illetin etkisiz olmasının onun tam illet olmasına engel olmadığını ifade etmektedir.6

8. “Mülâzeme” konusunda belli bir hüküm olmadan sadece tekil ifadeler arasında da mülâzeme olabileceğine dair Behiştî’nin iddiasını, böyle olsa bile bu zorunluluğun yine ancak hükmî yargılarla oluşabileceğini belirtmektedir.7

1 Bak. Üçüncü bölüm s. 226. 2 Bak. Üçüncü bölüm s. 229. 3 Bak. Üçüncü bölüm s. 229. 4 Bak. Üçüncü bölüm s. 233. 5 Bak. Üçüncü bölüm s. 234. 6 Bak. Üçüncü bölüm s. 234. 7 Bak. Üçüncü bölüm s. 238.

97

9. “Münâkaza”nın tanımında Geylânî, “delilin öncülü” ifadesinin münâkazanın sûreti anlamında olduğunu söylerken Şirvânî de bunun münâkazanın hem maddesi hem de sûreti olabileceğini söyleyerek Geylânî’ye itiraz etmektedir.1

10. İkinci bölümün başında Şâşî mu‘allilin tartışılacak konuyu belirlememesi gerektiğini aksi taktirde önceden delilin bilineceğini iddia etmektedir. Şirvânî ise mu‘allilin yapacağı ilk vazifenin tartışılacak konunun belirlenmesi olduğunu söyleyerek hiçbir atıfta bulunmadan Şâşî’nin görüşünün yanlış olduğunu göstermektedir.2

11. “Muâraza ve nakz-ı icmâlî” konusunda Şirvânî yine isim vermeden “şârihlerden birisi” diyerek atıf yaptığı Şâşî’nin uzun alıntısını teselsül hakkında, kullandığı tartışma yöntemi ve mu‘allilin muâraza ve nakz-ı icmâli esnasında kullanacağı delil konusunda ayrıntılı olarak eleştirmektedir.3

12. “Tenbîh” konusunda bu ibarenin ıstılah anlamında olmadığını ifade eden Behiştî’ye ve Geylânî’ye karşı çıkmaktadır.4

13. “Âlemin bir yapıcıya muhtaç olduğu meselesi”nde Geylânî ve Şâşî’nin yaptığı “zâtî imkân” ve “hâricî imkân” ayırımlarını ve hakkında yaptıkları açıklamayı üç şekilde tenkit etmektedir.5

14. Deverân olmadığında mülâzemenin devam edeceğini ve bu sebeple deverân ile mülâzeme arasında bir ayrışma olamayacağını söyleyen Şâşî’yi, mülâzeme mutlak olduğunda deverânın mutlak mülâzemeden ayrışmasının mümkün olamayacağını söyleyerek eleştirmektedir.6

Görüldüğü üzere Şirvânî şerhinde diğer şârihleri eleştirisine geniş şekilde yer vermiştir. Bu da Şirvânî’nin neden bu risâleyi şerh ettiğinin sebebini açıklamaktadır.

Şirvânî’nin bu eleştirileri yanında diğer şârihlerin görüşlerine katıldığı yerler de olmuştur. Ancak benimsediğini kimi zaman açıkça belli etmemekte kimi zaman da o

1 Bak. Üçüncü bölüm s. 246. 2 Bak. Üçüncü bölüm s. 252. 3 Bak. Üçüncü bölüm s. 268 v.d. 4 Bak. Üçüncü bölüm s. 372. 5 Bak. Üçüncü bölüm s. 383. 6 Bak. Üçüncü bölüm s. 244.

98

görüşleri kendi görüşleriymiş gibi sahiplenmektedir. Şirvânî’nin diğer şerhlerden kabul ettiği görüşler şunlardır:

1. Âdâba yani münâzara kurallarına riayet edildiği takdirde âdâbın hatalardan bizatihi koruyucu olacağını belirten Behiştî ve Şâşî’nin görüşüne katılmaktadır.1

2. Münâzaranın tanımının dört illeti kapsadığını söyleyen diğer üç şârihin görüşlerine Şirvânî de ortak olmaktadır.2

3. Men‘ etmenin, yeni bir delil öne sürülmesi ve yapılan naklin düzeltilmesi gerektiği anlamında olduğunu söyleyen Şâşî’nin görüşünü benimsemektedir.3

4. “Âlemin bir yapıcıya muhtaç olduğu meselesi”nde “kabul edicilik” hakkında diğer üç şârihin de yaptığı yorumu kabul etmektedir.4

5. Musannifin akledilirler hakkında yapılan muâraza hususundaki uyarısı için Şâşî ve Geylânî tarafından yapılan yoruma katılmaktadır.5

Bu tespitlerimiz, şârihin “denilir ki” diyerek alıntı yaptığı ifadeleri hakkındaki tespitlerimizdir. Şârih, kimi alıntılarda ise alıntı yaptığı şârihin kavramlarında değişiklik yapabilmektedir. Bunu da itiraz edeceği veya katkıda bulunacağı ifadeler hakkında yapmaktadır. Meselâ emârenin tanımının kapsamlı olmadığını söyleyen Behiştî’nin bunun için kullandığı “ﻊﻣﺎﺟ ﺮﯿﻏ” ifadesini Şirvânî şerhinde “ﺲﻜﻌﻨﻤﺑ ﺲﯿﻟ” olarak belirtmiştir.6 Ayrıca yukarıda belirttiğimiz misâldeki Şâşî ve Geylânî’nin yaptığı yorumu kabul ederken bu iki şârihe ait, “medlûlün geçerliliği” anlamında çevirdiğimiz “لﻮﻟﺪﻤﻟا دﻮﺟو” ifadesini de “ﻝﻮﻟﺪﳌﺍ ﻖﹼﻘﲢ” şeklinde aktarmaktadır.7

Bunun dışında şârihin hiçbir emâre belirtmeden kabul ettiği hatta birebir kullandığı ifadeleri de vardır. Özellikle kavramların sözlük anlamları konusunda yapılan yorumlardan bazısını birebir kullanmıştır.

1 Bak. Üçüncü bölüm s. 212. 2 Bak. Üçüncü bölüm s. 222. 3 Bak. Üçüncü bölüm s. 254, 250. 4 Bak. Üçüncü bölüm s. 280. 5 Bak. Üçüncü bölüm s. 302. 6 Bak. İkinci bölüm s. 147. 7 Bak. İkinci bölüm s. 205.

99

Yine şerhinde kullandığı bazı örnekleri de onlardan almıştır. Meselâ “deverân” konusundaki1 ve “münâkaza” konusundaki2 örneklendirmeleri Şirvânî de kabul etmiştir.

Fakat bazen de onların başkasından yaptığı alıntıyı kullanmakta ancak bu alıntı hakkında farklı yorumlar yapmaktadır. Meselâ “mülâzeme” konusunda Şâşî’nin Fahreddin Râzî’den yaptığı alıntıyı Şirvânî de belirtmekte fakat farklı şekilde yorumlamaktadır.3

Bazen de diğer şârihlerin, musannifin ifadeleri hakkındaki olası itirazlara Şirvânî de katılmakta ancak bu tartışmaları onlar gibi uzatmayarak sadece gerekli gördüğü önemli noktalara temas etmektedir. Meselâ “şart”ın tanımından yola çıkarak şart ile gâî illet arasında bir benzerliğin olabileceği hakkındaki olası itiraza o da yer vermiştir.4

Kimi yerde de şârih, diğer şârihlerin yaptıkları şerhi açıkça belirtmeyip kendi yorumunu o şârihin açıklamaları doğrultusunda yaparak kısa geçmektedir. Meselâ “emâre” konusundaki “medlûlün varlığı” hakkında yaptığı yorumda “varlık, ister varlıksal olsun ister yokluksal olsun medlûllerin bütün kısımlarını kapsar” diyerek yorumunu Şâşî’nin bu konuda yaptığı “delillerin kısımları” ile ilgili açıklamalarına atıf yaparcasına açıklamaktadır.

Ancak bu, şerhin tamamının diğer şerhlerin bir kopyası ve eleştirisi olduğu anlamına gelmez. Zira böyle olsaydı medreselerde ilk sırada tercih edilen bir eser olmazdı. Şârih sadece eksik gördüğü ve zihne gelebilecek soru işaretlerini gidermek adına ve zamanındaki güncel tartışmalar doğrultusunda böyle bir yol tercih etmiştir. Nitekim Şirvânî diğer şerhlerdeki birçok tartışmayı belirtmediği gibi o tartışmalara imada dahi bulunmamıştır. Bu da daha önce belirttiğimiz gibi şârihin sadece zamanındaki güncel tartışmaları belirtmek için bunu yaptığını göstermektedir.5

Sonuç olarak Şirvânî, asıl metni şerh etmeye başlarken kimi zaman ipuçları vermemekte kimi zaman ise bazı lafızlarla ipuçları vermektedir. İpuçlarını

1 Bak. Üçüncü bölüm s. 243. 2 Bak. Üçüncü bölüm s. 244 v.d. 3 Bak. Üçüncü bölüm s. 238. 4 Bak. Üçüncü bölüm s. 232. 5

Belirttiğimiz bu ifadelerde her dört şârihin de aynı dönemde yaşadığı ve bu sebeple de şerhlerini birbirlerine yakın zamanlarda yazdıkları göz ardı edilmemelidir.

100

vermemesindeki en büyük sebep kullandığı şerh yöntemidir. Bu yöntemde lafızlar asıl metinle iç içe olduğundan ve müellifin cümlesiyle kendi cümlesi artık tek bir cümle haline geldiğinden dolayı ipuçları vermek kimi zaman zor olabilmektedir. Bütün bunlara göre şârihin bu şerhte takip ettiği yöntemleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Şerhlerde en çok tercih edilen “ey (يا)” lafzını kullanmaktadır. Meselâ Semerkandî’nin risâlesini kime ithaf ettiğine dair kullandığı “ithaf” lafzının “hediye” anlamında olduğunu söylemesinde olduğu gibi böyle zamanlarda şârih yorum yapmadan müellifin o kavramla neye işaret ettiğini belirtmektedir. Ya da “çünkü o (ﻪﻧﻷ)” diyen başlayan bir cümlede “yani bu mahal (ﹼﻞﶈﺍ ﻚﻟﺯ ﻱﺍ)” demesinde olduğu gibi zamirin nereye râci olduğuna işaret etmektedir.

2. Bazen de “ﻪﻧﻷ”, “ﺫﺇ” ve fâ-i tâkibiye gibi açıklayıcı lafız ya da edatlar tercih etmektedir.

3. Kimi yerlerde “ﻮھ” ve “ﻰھ” gibi zamirlerle kimi yerde de “ﻚﻟذ” ve “اﺬھ” gibi işaret isimleriyle işaret etmektedir.

4. Ya da “şayet illetler ma‘lûlden ayrıktır denilirse” diyerek başladığı ifade hakkında yorum yaptığı gibi “şart edat”ıyla oluşabilecek yanlış anlamaları göstererek onlar hakkında açıklamalar yapmaktadır.

5. “Muâraza” konusunda olduğu gibi taksimata gitmektedir.

6. “Münâkaza” konusunda verdiği zekât örneğinde olduğu gibi örneklendirmeler yapmaktadır.

7. “Tam illet”in tanımının uzak illeti ve yakın illeti kapsayıp kapsamadığına dair yapılan tartışmalarda olduğu gibi konu hakkındaki tartışmalara yer vermektedir.

8. Üçüncü bölümün üçüncü meselesinde kullanılan “mutlak” kavramından neyin anlaşılması gerektiğine dair yapılan itirazda olduğu gibi muhtemel itirazları ele alıp yanlışlığını göstermektedir.

101

9. “Âlemin bir yapıcıya muhtaç olduğu meselesi”nde verilen kıyasların “mefsûlü’n-netâic” olduğunun tesbiti ve bu konuda “mevsûlü’n “mefsûlü’n-netâic”in de açıklanmasında olduğu gibi ıstılâhî tespitlerde bulunmaktadır.

10. Bazı yerlerde “maksat” anlamındaki “murâd (ﺩﺍﺮﻣ) veya “erâde (ﺩﺍﺭﺃ)” lafzıyla kastedilen anlamı belirterek ya da kastedilebilecek anlamlar hakkında karşılıklı konuşma tarzında yorumlar yaparak o ifadenin anlamı hakkındaki yanlış seçenekleri elemektedir. Meselâ “delil”in tanımındaki “diğer şey” lafzı hakkında yaptığı şerh şöyledir: “‘Diğer şey’ sözünden maksat, [onun] bu melzûmdan sonra gelmesidir. Yani ne melzûmun kendisidir ne de melzûmun bir parçasıdır.”

11. Cümlelerde eksik gördüğü yerlerde, kullandığı şerh yöntemine bağlı olarak bu eksikliği tamamlamaktadır.

12. Bazı yerlerde müellifin maksadını yeterli görüp açıklamaya gerek görmemektedir. Meselâ “nakz-ı icmâlî ve muâraza” ile ilgili meselede müellifin yaptığı şu açıklama hakkında hiç yorum yapmamıştır: “Böylece nakzın, ya tafsîlî -ki o da [birinci bölümde] zikredilen münâkazadır- ya da icmâlî olacağını anlamış olduk.”

13. “Emâre”nin hem sözlük hem de ıstılâh anlamını vermesinde olduğu gibi lafızların sözlük ve ıstılah anlamına dair açıklamalar yapmaktadır.

14. Konunun önemini göstermek veya konuyu uzatmayıp o konu hakkında okuyucunun düşünmesini sağlamak adına “ﻞّﻣﺄﺘﻓ”, “ﺮّﺑﺪﺘﻓ”, “ﻢﮭﻓﺈﻓ” veya “اﺬھ ﺬﺧ” anlamında “اﺬھ” lafızları gibi konu hakkında derinlemesine düşünmeyi hatırlatıcı lafızlar kullanmaktadır. Meselâ men‘ etmenin hangi anlamda olabileceğine dair başka bir şarihin yorumuna atıf yaptığı şu cümlede bu lafızlardan birini kullanmıştır: “Men‘, iddia edilen şey için delil talep etmek demektir ve delilin kendisini değil de aktarımın düzeltilmesini talep etmek demektir” sözüne gelince bu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir noktadır, bunu iyi düşün. (ﻞّﻣﺄﺘﻓ)”

15. Önceki şârihlerin hatalarını izâle etmektedir.

16. Başka kişi veya eserlerden alıntılar yapmaktadır.

102

18. Önceki şârihlerin söylediği lafızlardan kabul ettiği ifadeler olduğu zaman onu kabullenip kendi lafzıymış gibi ifade etmektedir.

19. Bazen metinde belirtmediği takdîrî bir soruya cevap vermektedir. Meselâ musannif, öncülü men‘ edilen mu‘allilin bu men‘e karşı, bir delil veya tenbîhle cevap verebileceğini belirttikten sonra, delille nasıl cevap vereceğine dair örnek vermeden tenbîhle nasıl cevap vereceğini örneklendirmiştir. Şârih de arada neden örneklendirmediğine dair takdîrî bir soruya cevap vererek sebebini açıklamaktadır.

20. Önemli gördüğü ya da problem olarak gördüğü meseleler hakkında ayrıntılı açıklamalar yapmaktadır.

Bütün bunlara göre şârihin şerh yönteminin kavramsal, problematik ve dil açısından olmak üzere üç maddede olduğunu söyleyebiliriz.