• Sonuç bulunamadı

Mehmet Vecihi’nin romanı Mehcure adını baş kişiden almaktadır.38 Akif Efendi’nin kızı olan Mehcure, kendisi ile evlenmek isteyen Mükerrem’in aşkından hasta olduğu ve evlenme isteğine olumlu yanıt vermezse öleceği yalanına inanır. Babasının bu evlilikle ilgili düşüncesini sorması üzerine, birinin hayatının yok olmasına neden olmak istemediğini söyler ve Mükerrem’le evlenir. Evliliğinin ilk yıllarında mutlu olan Mehcure, oğlu Hikmet bir yaşını doldurmadan babasını, kızı Enise’nin doğumundan dört ay sonra da annesini kaybeder. Anne ve babasının ölümüyle Mehcure’nin dünyada kocasından başka bir yakını kalmaz. Burada anne ve babanın ölümü Mehcure’nin de ölümünü hazırlayan olayların gelişmesine olanak sağlamaktadır. Kocası Mükerrem’in başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrendikten sonra, kocası evle eskisi kadar

ilgilenmediği için sağlığını kaybetmeye başlar. Kocasının maddi ve manevi ilgisizliğiyle birlikte babası ve annesinin ölümü, Mehcure’nin tamamen kimsesiz kalmasına neden olmuştur. Mehcure’nin bakıma en çok muhtaç olduğu günlerde Mükerrem, âşık olduğu Rana’yı kaybetmemek ve onunla nikâhlanmak için Mehcure’yi hastaneye yatırır. Hastanede yatarken kocasının başka bir kadınla evlendiğini öğrenen Mehcure, hastalığının ilerlemesiyle ölür. İkinci karısı Rana’nın aşığı Rıfkı’yla buluştuğunu öğrenen Mükerrem, Rana’nın bütün hor görmelerine aşağılamalarına karşın onunla evli kalmayı sürdürmek ister. Kocası Mükerrem’den ona kötü davranarak boşanamayacağını anlayan Rana, aşığı Rıfkı ve birkaç arkadaşının yalancı şahitliği ile Mükerrem’in kendisini boşadığına, kadı dâhil herkesi inandırır. Karısı Rana’nın kendisine geri dönmeyeceğini anlayan Mükerrem, bir aile dostuna intihar edeceğini belirten bir not yazarak kendini öldürür. Romanda babasının mezarını ziyarete giden Mehcure’nin bir mezar taşında ölüm ve yaşamla ilgili olarak okuduğu cümleler dikkat çekicidir. Roman kahramanları kendilerini çıkmazda gördükleri, sorunlarını çözemeyeceklerini düşündükleri anlarda yakınlarının mezarlarını ziyarete gitmektedir. Mehcure kocasının kendisini aldattığını öğrendikten sonra babasının mezarını ziyarete gider ve Mükerrem ikinci karısı Rana’nın bir aldatmacayla kendisinden boşanmasından sonra Mehcure’nin mezarını ziyaret eder. Romanın devamı niteliğinde olan Hikmet romanında da Mehcure ve Mükerrem’in çocukları, Hikmet ve Enise de anne ve babasının mezarını ziyaret etmektedir.

Romanda Mehcure’nin babasının kelime-i şahadet getirerek öldüğü belirtilir.

1.3.19.1. Ölme Biçimleri

1.3.19.1.1. Ölümüyle İlgili Bilgi Verilmeyenler

Akif Bey’in Annesi: Romanda Mehcure’nin babası Akif Bey’in annesinin öldüğü ve oğluna miras bırakmadığı belirtilir ancak ölümü ile ilgili başka bir bilgiye yer verilmez.

Akif Bey’in Babası: Romanda Mehcure’nin babası Akif Bey’in babasının öldüğü ve geride oğluna miras olarak bir şey bırakmadığı belirtilir ancak ölümüyle ilgili başka bir bilgi verilmez.

Şefika Hanım: Mehcure’nin annesi Şefika Hanım’ın, kızının ikinci çocuğu Enise doğduktan dört ay sonra öldüğü belirtilir ancak ölümüyle ilgili bundan başka bilgiye yer verilmez.

1.3.19.1.2. Hastalık Nedeniyle Ölüm

Akif Bey: Mehcure’nin babası olan Akif Bey, torunu Hikmet bir yaşını doldurmadan şiddetli bir hastalık sonunda dünyadan ayrılır.

Mehcure: Kocasının evin gereksinimleriyle ilgilenmemesi, bütün evinin sorumluğunun kendisinin üzerinde olması dolayısıyla çok yorulması Mehcure’nin sağlığının bozulmasına neden olur. Kocasının kendisini aldattığını öğrenmesiyle hastalığı ilerleyen Mehcure’ye verem olduğu söylenir. Bakımsızlık, ilgisizlik ve üzüntüden veremi ilerleyen kadın kocasının ikinci kez nikâhlandığını öğrendikten sonra hayattan ayrılır.

1.3.19.2. Ölümle İlgili Düşünceler

1.3.19.2.1. Anlatıcının Ölümle İlgili Düşünceleri

Anlatıcı dünya üzerinde en değerli nimetin yaşam olduğunu düşünmektedir. Ona göre insanın yaşamını değerli kılan tek şey insanın bir eser bırakabilmesidir. Anlatıcıya göre insanın bırakabileceği en değerli eser onun ölümünden sonra adının sürmesini sağlayacak bir çocuk sahibi olmaktır.

“Sâni’-i hakîmin kullarına bahş ve ihsan ettiği hadsiz, hesapsız avâtıf-ı samadâniyye içinde – hepsinin vesile-i idraki olduğu için – en mühimi tabii hayattır. Bir nefesten ibaret olan hayatın ise en şerefli yadigârı evlattır ki ona ilave-i enfâs eder.

Hususiyle âlem dediğimiz ikametgâh mevkiinde herkes için muhakkak olan avdetten sonra bir zaman daha bekâ ile ibkâ-yı nama hizmet edecek olan şey varsa eserdir. Âsarın da en ehemmiyetlisi evlat olmak lazım gelir. Çünkü eser yalnız eser-i evlat ise müessir olmak istidadını haiz bir eserdir.” (s. 6-7)

Anlatıcı herkesin ölümlü olduğunu ancak ölümlü kişilerin bir yakınlarını kaybettiklerinde yakınlarının kendilerinden biraz daha önce öldüğünü akıllarına getirmedikleri için daha fazla üzüldüklerini düşünmektedir.

“Gerek Mehcure gerek validesi meserret ve yeisin tesiratına mukavemet için bir kalpte bulunması lazım gelen metaneti haiz olduklarından cenazenin hîn-i naklinde camları, çerçeveleri paralamak, ortalığı vaveylaya vermek gibi ahval-i tıfl-âne göstermediler. Fakat muhabbet-i akraba, hibb-i ahlak herkes için tabii olduğu cihetle herkes akraba ve ihlasından birinin zayi’ine müteessif olur. Ancak o teessür meyl u muhabbet

derecesindedir ki sevdiği bir zatın gaybubetine üç gün ağlamak ile kanaat edenler bulunduğu gibi aylarca teskin-i nâire-i iftiraka muvaffak olamayanlar da vardır. İşte Mehcure ulüvv-i vicdanı hasebiyle öyle ciddi bir muhabbete alışmıştı. Hususiyle dünyadan giden neşve-i muhabbetini dünyanın hiçbir ümidine benzetemediği, veda eden bir gönlün tahassürünü bir yıllık azab gördüğü pederi idi.

Talihsiz kadın günde bin kere emsalini gösteren ve her ev, her aile her adam için tabii bulunan ölümün hamiyeti düşünülürse bir zaman kendisinin de gideceği bir yere kendisinden biraz evvel bir diğerinin gitmesinden başka bir şey değil iken güya kendine bir makam-ı mevki-i müebbed olacakmış gibi dünyayı bir muhannet abad tahassür görür, her nereye baksa her taraf ağlardı.” (s. 77)

Anlatıcı, Mehcure’nin annesinin, kızını damadına ve Allah’a emanet ederek kocasının yanına gittiğini belirtir. Mehcure annesinin ölümünden sonra bir yıl yas tutar. Anlatıcıya göre bu bir yılın sonunda kendisini görenler Mehcure’nin anne ve babasının yanına gitmeye hazırlandığını düşünürler.

1.3.19.2.2. Roman Kişilerinin Ölümle İlgili Düşünceleri 1.3.19.2.2.1. Baş Kişinin Ölümle İlgili Düşünceleri:

Mehcure

Mehcure romanının baş kişisi Mehcure, babasının ölümünden sonra ayrılık ateşini dindiremeyenlerdendir. Anlatıcıya göre Mehcure, babasının ölümünden sonra, kendisinin de öleceğini ve babasının kendisinden biraz önce gideceği yere gittiğini aklına getirmediği için daha çok üzülmektedir.

1.3.19.2.2.2. Yardımcı Kişilerin Ölümle İlgili Düşünceleri

Akif Efendi

Mehcure’nin babası Akif Efendi, kızını kendi eseri olarak görmektedir. Mehcure, babasının kendisini dünyaya getirmesi ve yetiştirmesi bakımından eseridir. Akif Efendi’nin kızına “ömrümsün” demesi bu bakımdan önemlidir. Çünkü Akif Efendi’ye göre kendi ömrü bitse bile o, Mehcure yaşadıkça Mehcure ile birlikte yaşamayı sürdürecek, bir bakıma adını bir süre daha dünyada bu sayede tutacaktır. Mehcure’nin çocukları da Akif Bey’in bu dünyada yaşamayı sürdürmesini hem biyolojik olarak hem de yetiştirilmeleri bakımından sürdüreceklerdir.

“Ömrümün, vücudumun kıymetli bir eseri olduğun için ömrüm, vücudumsun. Senin mürüvvetin, senin saadetin, senin refahın, senin kaderini de mes’ud etmek tabiidir.” (s. 57)