• Sonuç bulunamadı

Eceliyle Öldüğü Belirtilenler

1.3.6. Süleyman Muslî

1.3.6.1.2. Eceliyle Öldüğü Belirtilenler

Sultan Muhammed: Olay örgüsü ile ilgili olmayan ölümlerden biridir. Olay örgüsünün mekânlarından biri olan Alamut kalesi ile ilgili olarak bilgi verilirken Melikşâh’ın oğlu Sultan Muhammed’in Alamut kalesini kuşatma altına aldıktan beş yıl sonra eceliyle öldüğü belirtilir.

“Hatta Alamut kalesini beş sene müddet muhasara eylediği ve mahsûrların hali pek ziyade yamanlaşarak istîmân eyledikleri halde asâkir-i muhâsırîn kabul etmemeleri üzerine bi-hikmetihî teâla Sultan Muhammed vefat edince bunu Hasan’ın sihrine haml ederek asker dağıldı.” (s. 93)

1.3.6.1.3. Cinayet

Latin Kız: Roma İmparatoriçesi Margerit olduğu düşüncesiyle şövalye Leon di Burkinyon tarafından burnu ve dudakları kesilerek öldürülür. Romanda anlatıcı Ahmet Midhat tarafından Latin kızın ölüp ölmediği ile ilgili bilgi verilmez; ancak, olayı gören Süleyman Muslî ve ondan dinleyen Margerit kızın burnu ve dudakları kesildikten sonra sağ kalamayacağını düşünürler. Süleyman, şövalyenin Margerit’i gördüğünde ne yapacağından emin olamadığı, şövalyeye güvenemediği için Margerit’e benzer bir kız bulma gereği duymuştur. Süleyman bu durumu aşağıdaki cümlelerle açıklar.

“Söyleyeyim efendim! Ömrümde cinayet olarak hiçbir gaddarlık etmedim. Kan dökmüş olduğum halde mahzâ gazâ gibi bir suret-i meşrûada ve bihakkın intikam gibi bir keyfiyet-i mecbûrede döktüm. Ömrümde yegâne bir cinayetim varsa, o da sizin arzunuzu yerine getirmekten ziyade Mariya Konstanse’ye olan vaadimi îfâ etmiş olmak için irtikâb eyledim. Zira bu hizmetinizi deruhde edişimden maksad-ı aslî Mariya için

olduğunu ketme hacet yoktur. Fakat şunu haber vereyim ki hikye edeceğim cinayeti büsbütün amden irtikâb etmedim. Bir şüphe üzerine bu yolsuzluğu icra eyledim, diye ber-vech-i ati bu keyfiyeti dahi hikâyeye başladı:”

Süleyman’a göre bir insanı öldürmenin meşru nedenleri bulunmaktadır. Ona göre bir insan yaptığı kötülüklerin sonucunda intikam için öldürülebilir. Süleyman Musli’ye göre savaşta insan öldürmek de meşrudur. Bu meşru nedenlerin dışında bir nedenle bir insanın ölümüne neden olmaktan dolayı kendisini vicdanen sorumlu hissetmektedir. Süleyman’ın neden olduğu diğer ölümler kendisini rahatsız etmemektedir.

Sayhût: Osman Şemrî ile birlik olup Cafer-i Kerhî’nin mal varlığını zimmetine geçiren kahramanlardan biri olan Sayhût cinayet işlemek üzere iken öldürülür. Şeymûn aşireti reisi Mahmud’un çadırı önünde Süleyman Muslî tarafından bıçaklanarak öldürülür. Romanda burada bıçaklananlardan birisinin hemen öldüğü diğerinin Musul’a ulaştıktan sonra öldüğü belirtilir. Ancak hangisinin bıçaklandığı yerde hangisinin Musul’da öldüğü belirtilmez.

Şaban: Osman Şemrî ile birlik olup Cafer-i Kerhî’nin mal varlığını zimmetine geçiren kahramanlardan biridir. Şaban, Şeymûn aşireti reisi Mahmud’un çadırı önünde Süleyman Muslî tarafından bıçaklanarak öldürülür.

Nizâmü’l-mülk: Olay örgüsü ile ilgisi olmamasına karşın Alamut kalesi ile ilgili bilgi verilirken Hasan Sabbâh’ın bir adamını göndererek Nizâmü’l-mülk’ü öldürttüğü belirtilmektedir.

Hasan Sabbâh’ın oğlu: Olay örgüsü ile ilgili olmamasına karşın Alamut kalesi ve Hasan Sabbâh’la ilgili bilgi verilirken Hasan Sabbâh’ın kendi düşüncelerine uymayan oğlunu “değnek altında helâk” ettiği bilgisine yer verilir.

1.3.6.1.3.1. Kaza süsü verilmiş cinayet

Cafer-i Kerhî: Süleyman Muslî’nin babası Cafer-i Kerhî’yi Osman Şemrî, keleğin tulumlarını delerek nehre düşürür ve boğularak ölmesine neden olur. Cafer-i Kerhî’nin iki üç aylık oğlunun Süleyman Muslî olmasına neden olan olayların başlangıcı bu ölümdür.

1.3.6.1.4. İntihar

1.3.6.1.4.1. Nehre atlayarak intihar etme

Cafer-i Kerhî’nin Karısı: Kocası Cafer-i Kerhî’nin nehirde boğularak öldüğünü öğrenen kadın kendisini nehre atarak intihar eder. Süleyman Muslî’nin kişiliğinin oluşmasında etkili olan ikinci ölümdür.

1.3.6.1.4.2. Yüksek bir yerden atlayarak intihar etme

Hasan Sabbâh’ın Hocasının Oğlu Ahmed’in karısı: Olay örgüsü ile ilgili olmayan bir intihardır. Hasan Sabbâh’ın hocasının oğlu Ahmed’in Sultan Muhammed tarafından yakalandığını öğrenen karısı, Alamut kalesinden atlayarak kendisini “helâk eyler”.

1.3.6.1.5. Dövüşte, Çatışmada ya da Kavgada ölüm

Hând Alâeddin: Alamut kalesi şeyhülcebeli olan Alâeddin, oğlu ve Süleyman’ın birlik olarak kendisine karşı yaptıkları baskında Süleyman tarafından öldürülür.

1.3.6.1.6. İdam

Melik Salih: Süleyman Muslî’nin posta güvercinlerini değiştirmesini önererek tahtını geri almasını sağladığı Melik Salih, tahtına yeniden oturduktan iki buçuk yıl sonra muhalifleri tarafından idam edilir.

Osman Şemrî: Yanında çalıştığı Musul emîrinin yerine geçmek istediğini Süleyman’ın gönderdiği dervişten öğrenmesi üzerine bir çuval içinde nehre atılarak idam edilir.

1.3.6.2. Ölümle İlgili Düşünceler

1.3.6.2.1. Yazarın Ölümle İlgili Düşünceleri:

Ahmet Midhat, Şövalyelerle ilgili bilgi verdiği kısımda, Bâtınîlerle ilgili bilgi verdiği kısımda ve Süleyman Muslî’nin Salîbîleri birbirine kırdırdığı savaş manzaralarını aktardığı kısımlarda ölümle ilgili düşüncelerine yer verir.

“İşbu şövalyeler ehl-i salîbin İslâm üzerine açtıkları tarîk-i mücâdelede müddetü’l-ömr cenk etmek için vakf-ı vücûd eylemiş bir takım mücâhidîn-i dîn idiler ki elhak emr-i muhârebede bir hayli yararlıkları münker olmayıp, hele cenkcilik ve mertlik ve mürüvvet-perverlik şiârlarına pek ziyade süs vermeleri bunlara isnad olunan bir takım

hikâyâtta her birini birer Kahramân-ı Kãtil kadar büyütmek için erbâb-ı kaleme bir sermaye-i mübalâğa olmuştur.” (s. 16)

Burada Ahmet Midhat’ın şövalyeler için kahraman-ı katil tamlamasını kullanması dikkate değerdir. Din ve devleti için insan öldüren şövalyeler Müslüman birinin bakış açısıyla katil kahraman olmaktadır.

“Pençe pençeye, boğaz boğaza, gırtlak gırtlağa bir cenk ki maâzallâh! Arkadaş arkadaşın, kardeş kardeşin ciğerlerini deşmek gibi karışıklıklar işte bu muharebelerde vukûa gelmek zarurîdir.” ( s. 23)

Ahmet Midhat, iki cümle ile bir savaş manzarası çizmiştir. Savaşta kimin nasıl öldüğünün ve kim tarafından öldürüldüğünün belli olmadığını ve bir karmaşanın hüküm sürdüğünü bu cümlelerle ifade etmektedir.

“Bu muharebe bir saat kadar devam eyledi. Ortalık bir hale geldi ki henüz akan kanın içinde galtân olmayarak cenkte devam edenlerin dahi maktûlîn ve mecrûhînden farkları kalmamıştı. Zira maktuller hûn-ı mecrûhînle boyanmışlar ise katillerin dahi pençeleri, üstleri kan ile mülemma’ olmuştu. Yekdiğerine karışan ve cem’an yekûnu sekiz on bine varan erbâb-ı ceng ü cidâl meydân-ı vedâda binden mütecâviz maktûl ve ol miktardan ziyade mecrûh bıraktılar.” (s. 23)

Savaş meydanında binden fazla ölü bulunduğu bilgisi ile birlikte ölülerin ve yaralıların kanla boyanmış oldukları ve yaşayanların da her yerinde onların kanlarının bulunduğu bilgisinin verilmesi dikkate değerdir. Her ne kadar yazar binden fazla ölen kişi ile ilgilenmese de savaşta ölümün kanlı olduğunu gözler önüne sermiştir. Akan kanın içinde yuvarlanan yaralı ve ölülerin yanında bu kanda yuvarlanmasa da onlardan farkı kalmayan canlıların varlığının belirtilmesi savaş meydanında herkesin ölüme aynı biçimde gittiğini göstermektedir.

“İnsan neye alışmaz? Kocakarıların tabirince kabire bile alışırmış.” (s. 106)

1.3.6.2.2.Roman Kişilerinin Ölümle İlgili Düşünceleri 1.3.6.2.2.1. Baş Kişinin Ölümle İlgili Düşünceleri

Süleyman Muslî

Süleyman Muslî, Mariya’nın bir çukur içinde aç bırakılarak ölmekten kurtulduğunu öğrendiğinde bu durumla ilgili şu sözleri söyler.

gibi genç, güzel bir kız onların eline düşeceğine, Azrail’in eline, zebânilerin pençesine düşe daha hayırlıdır.” Diye teellüm ve teessüfe de başladı.” (s. 120)

İslam inancına göre Azrail ölüm meleğidir. Mariya’nın Azrail’in eline düşmesi ölmesi demektir. Süleyman Muslî, Mariya’nın Bâtınîlerin dünya cennetine girmesindense gerçek cehennemde zebanilerin pençesine düşmesini tercih etmektedir. İslam inancında ölümden sonra hayat inancı, ahiret inanı, bulunmaktadır. İnsanlar yaşarken işledikleri sevap ve günahlara göre öldükten sonra cennete ya da cehenneme gideceklerdir. Cennette olanlar bu dünyada işledikleri sevapların karşılıklarını alacaklar. Cehennemde olanlar ise dünyada işledikleri günahların karşılığı olan cezalarını çekeceklerdir. Süleyman Muslî, Mariya’nın Bâtınîlerin dünya cennetine girmesindense ölüp cehenneme gitmesini istemektedir.

1.3.6.2.2.2. Yardımcı Kişilerin Ölümle İlgili Düşünceleri

Arap

Mariya Konstanse’yi Margerit zannederek Alamut kalesine getiren Arap, fedayi olmak için verilen zehirden içtiğinde söyledikleri onun ölümle ilgili düşüncelerini gösterir niteliktedir.

“Arap bu daireye bırakıldıktan beş altı saat sonra gözlerini açtıkta bir takım “Lâ havle”ler çekerek ayağa kalktı ve “Acaba burası kabir midir? Yoksa A’râf mıdır?” diye bir hayli hayretten sonra “Kabir olsa kefenli bulunmaklığım lâzım gelirdi. Ben kabir âlemini çoktan geçmişim. Üstümde elbisem var. Cennet hullesi olmalıdır. Lâkin bu ne karanlık yer!” diye etrafı aranmaya başladı. Bir taraftan giren ziyanın kendi nazar-ı dikkatini ol tarafa çekeceği bedîhîdir. Arap etrafını aranırken zikrolunan ziyayı görünce ‘Dur gideyim, şu delikten bakayım, ne görünür?’ diye o tarafa teveccüh eyledi ve delikten baktıkta ilerisini pek müzeyyen bir salon görmekle oraya vüsûl için bir kapı aranmaya başladı.

Eliyle duvarları yoklar ve yolun ilerisi uzadıkça giderdi. Birçok kırmalardan, dönmelerden döndü, büküldü. Evvelce bakmış olduğu delik gözünden kayboldukça ön tarafında bir diğeri peyda olur ve devam edeceği tarîki irâe eylerdi. Nihayet gide gide yolun zulmeti azalmaya başladı ve önüne çıkan bir mükellef kapı yine bir mükellef salona açıldığı cihetle Arap kapıdan içeriye girdi.

Gerçekten cennet-misâl bahçe ile gerçekten hûri-misâl kızlar birdenbire Arab’a arz-ı dîdâr edince Arap “Tamam! Filhakika vefat ederek cennete girmişim.” diye selemehü’s- selâm o âlem-i zevk u safâya daldı.” (s. 102-103)

Kendi isteğiyle ölmek ve cennete gitmek için zehir içen Arap, önce nerede olduğunu öğrenmek ister. İslam inancına göre insan öldükten sonra ahiret gününe kadar kabir hayatı yaşayacaktır. Burada insanların sorgu melekleri tarafından sorguya çekileceğine inanılır. Buna bağlantılı olarak insanların günahlarının cezasını kabirde

çekmeye başlayacağına “kabir azabı”na inanılmaktadır. Arap kefeni üzerinde bulunmadığı, elbise bulunduğu için kabir hayatını geçirmiş ve cennet elbiselerini giymiş olduğu düşüncesine ulaşır. Cennette Mariya Konstanse’yi gördüğünde onu da ölüp cennete gittiğine inandırmaya çalışır.

“Birkaç yüz kız pervane gibi herifin etrafına üşüştükleri zaman hayretinden hangisinin yüzüne evvel bakacağını bilemeyerek şaşırdı kaldı. Bir de ep0eyce uzacık bir mahalde Mariya Konstanse’yi görmesin mi?

Hemen kızın yanına koştu ve ber-vech-i âtî istîhzâh-ı mes’eleye müsâraat gösterdi: Arap –Vay! Sen de vefat ettin mi?

Mariya – Ne bileyim ben? Bir şey oldum amma ne olduğumu ben de bilmiyorum. Arap – Evet, evet! Vefat ettin. Sen de benim gibi vefat ettin.

Kız – Vay sen vefat mı ettin? Arap – Ettim zahir!

Mariya – Halbuki ber-hayatsın. Arap – İşte sen de ber-hayatsın ya?

Mariya – Canım sen çıldırdın mı Allah’ı seversen? Bir adam hem vefat eder, hem ber- hayat olur mu?

Arap – Ne ben çıldırdım, ne sen çıldırmışsın. Hakîkat-i hâle vâkıf değilsin de onun için işe bir mana veremiyorsun. Biz vefat ettik. Hele ben zehir içtim. İhtiyarımla vefat ettim. Sonra Şeyhülcebel Efendimiz kemâl-i kereminden bizi dirilterek buraya cennetine idhal eyledi.

Mariya – Ben hiç zehir filan içmedim. Üzerime bir baygınlık gibi bir şey geldi. Kendimi kaybettim. Gözümü açtığım zaman kendimi bir karanlık…

Arap – Tamam tamam! Demek oluyor ki sen ecelinle vefat etmişsin. Senin ölüm dediğin şey de bir baygınlıktan ibarettir.

Mariya – Ee, şimdi biz ölüp cennete girdiğimize inanacak mıyız?

Arap – Hiç şüphe etmemeli! Maahâzâ istersen inanma. Fakat işte bedîhîdir ki cennet-i âlâdayız. Dur şu kızlara da soralım.

diye keyfiyeti etrafta bulunan birkaç kıza sual eyledi. Gariptir ki kızların kâffesi kendilerinin vefat etmiş olduklarını ve badehu iâde-i hayat ile bu cennete girmiş bulunduklarını Arab’a haber verdiler. Bunun üzerine Arab’ın sıhhat-i keyfiyette asla şüphesi kalmadığı gibi Mariya Konstanse bile inanmak derecesine gelmişti. Zira “Baptistin dahi buraya gelecek mi? Çünkü onun Kerek muharebesinde vefat eylediği haber verilmişti. Eğer o zaman katledilmemişse kendi eceliyle öldüğü zaman buraya geleceğini ümid eyler misiniz? demeye başlamıştır.

Arap – Ben öyle Baptistin filan tanımam. Eğer o da Şeyhülcebel Efendimiz’e iman getirmiş ve fedâyîlik rütbesine varmışsa öldüğü zaman buraya vasıl olur.

Mariya – Her vefat eden buraya girer mi?

Arap – Öyle ya! Öyle ya! Cennetlik olanlar hep buraya girerler.

Mariya – Güzel amma burada senden başka erkek yok. Hep girenler buraya girecek olsalar görünmezler mi?

Arap – Lâkin bir lakırdı söylüyorsun ki seni cennet ne olduğunu da bilmiyor zannediyorum. Hiç cennetin ucu bucağı olur mu? Yüzbin yıl ömrün olsa da yıldırım gibi süratle gitsen yine bir ucundan öteki ucuna varamazsın. Burası yalnız bana mahsus bir dairedir. Şu kızların hepsi benimdir. Hatta sen dahi benimsin.

Mariya – Elbette birgün olur da Baptistin dahi vefat eder.

Arap – İyi amma Baptistin’in ba’de’l-vefat buraya geleceğini neden biliyorsun? Burası benimdir diyorum, benim. Şeyhülcebel Efendimiz burasını bana tahsis etmiştir. Sen kadın olduğun için buraya girebilmişsin. Lâkin buraya benden başka erkek giremez. Eğer Şeyhülcebel Efendimiz bana başka bir cennet verir veyahut beni dünya yüzüne çıkarırsa o zaman belki buraya başka bir erkek girebilir. Şimdiki halde buranın sahib-i müstakili benim.” (s. 103-104)

Burada hem Arap’ın hem de Mariya’nın ölümle ilgili düşüncelerine yer verilmektedir. Arap, Mariya’ya onun ölüm dediği şeyin bir baygınlık olduğunu söyler. Arap ölümü baygınlığa benzetmektedir. Müslüman olan Arap için ölüm ve uyku arasında başka bir deyişle kendinden geçme arasında bir benzerlik bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de de ölüm ve uyku arasında benzerlik kurulmaktadır. Arap, İslam inancından gelen cennet anlayışı ve şeyhin cennetini birleştirmiş durumdadır. Nerede olduğunu araştırırken üzerinde kefen araması da onun öbür dünya ile ilgili bilgilerinin yaşarken gördüklerinden oluştuğu görülmektedir. Uçsuz bucaksız cennet anlayışı bulunmakla birlikte şeyhin sınırlı cennetinde kendisine verilenlerle yetinmektedir. Cennette kendisinin hizmetinde bulunacak huriler olduğuna inanan Arap, etrafını saran kadınların bu huriler olduğunu düşünmektedir. Alamut Kalesi insanların zaaf yönlerinin kullanılması üzerine düzenini sürdürmektedir. Kendini bir dava için feda edecek genç erkeklerin bütün Müslümanlar tarafından bilinen sınırlı din bilgileri kullanılarak kalenin kuruluş amacına hizmet etmeleri sağlanmaktadır. Şeyhe inanmakla cennete gideceklerini garantileyen fedayiler, burada istedikleri gibi yaşadıktan sonra -dünyada günah olan, yapılması yasak olan her şeyin cennette yapılabileceği inancı- yeniden dünyaya döndüklerinde o cennete kavuşmak için her şeyi göze almaktadırlar. Arap da bu fedayilerden biridir. Ortalama din bilgisiyle şeyhinin gücü hakkında Mariya’ya bilgi verirken kızı öldüğüne ve kendi cennetine geldiğine inandırmaya çalışır. Arap burada yaşarken tanıdığı Mariya’ya da kendisinin emrine verilmiş kızlardan biri gibi davranmak ister, onun bir insan olduğunu ve onun da cennette bulunduğunu ve onun da isteklerinin olabileceğini düşünmek istemez. İslamiyet diğer dinlere göre cenneti daha somut bir biçimde anlatır. Orada akan ırmaklar, çadırlar içinde bekleyen huriler, köşkler ve meyve ağaçları bulunmaktadır. “Yine cennette içi boş inciden olan çadırlar var. Birçok ayeti kerimede bu meskenlerden bahsedilmektedir:” (Sallabi, 2010, 405)

1.3.6.2.2.3. İstek Kişilerinin Ölümle İlgili Düşünceleri:

Süleyman Muslî’nin evlenmek istediği Mariya, romanın istek kişisidir. Süleyman ona kavuşabilmek için savaşmayı, onu Alamut’tan kurtarabilmek için de ölümü göze alır. Mariya, Alamut kalesinde kendisini Şeyhin cennetinde bir baygınlık sonrasında bulduğunda Arap’la konuşarak durumu anlamaya çalışır. Önce cennette olduğuna inanmak istemez, sonra da Baptistin’in de cennete geleceği düşüncesiyle onu beklemeye karar verir. Şeyhin cennetindeki diğer kızlar gibi kendisini Arap’ın her istediğini yapmakla sorumlu görmeyen Mariya, Arap’ın kendisiyle birlikte olma isteğini geri çevirir. Mariya cennette de Baptistin’in eğer öldüyse kendisini bulacağına inanmaktadır. Ona göre insan öldükten sonra da diğer dünyada sevdiklerini arar. Bunun için Baptistin’in mutlaka kendisini bulacağını düşünerek onu bekler.

1.3.6.3. Ölümle İlgili Yorumlar