• Sonuç bulunamadı

Ölümle İlgili Düşünceler

1.3.1.2.1. Anlatıcının Ölümle İlgili Düşünceleri

Anlatıcıya göre Fitnat’ın güzelliği öldükten sonra değişmiş ve bu güzellik ona daha çok yakışmıştır. Anlatıcı Fitnat’ın güzel bedeni ve ölümün katılığı arasında ilişki kurar. Bu güzel vücut, narin beden donmuş gibi hareketsiz yatmaktadır ve onda canlılığı gösteren özelliklerin hiçbirisi bulunmamaktadır. Fitnat artık duyamayan, konuşamayan cansız biri olmuştur. Fitnat’ı insan yapan bütün özellikleri; aklı, zekâsı, merhameti, şefkati, aşkı ve muhabbeti kaybolmuştur. Anlatıcıya göre Fitnat’ı insan yapan, yaşadığını gösteren bu özelliklerin yanında Fitnat’ın yüreği bütün hislerden soyunmuştur.

“Ah!.. Görmeliydiniz o güzel yanakları, kırmızı renkleri atıp da ne kadar güzel bir sarı rengi aldılar… Gûyâ bu tebeddül hüsnünü daha ziyade arttırdı!.. Kendisine daha iyi yakıştı!.. Heyhât!.. Haniya o Fitnat’ın güzel yüzü… O nazik vücudu… O nazenin bedeni… Odanın ortasında yayılmış!.. Dili kurumuş, söylemez!.. Ne kadar çağırsan işitmez!.. Heyhât! Bir câmid hükmüne girmiş.. O akıl, o zekâvet, o zihin, o rahm, o şefkat, o aşk, o muhabbet… Ne oldular?.. Nereye gittiler? Nereye uçtular?.. O kadar hüsne malik olan Fitnat’ın yüreği, nasıl oldu da her histen tecerrüd eyledi?.. O his ne oldu?” (s. 92)

Anlatıcı sevgilisinin evlendiğini duyduktan sonra hastalanan Talat’ın, Fitnat’ın cansız bedenin başında ölü gibi olduğunu ifade eder. Yakalandığı humma nedeniyle elleri ve ayakları “değnek” gibi kalan, gözleri çukur içine giren ve benzinde bir dirhem kan kalmayan Talat, yaşarken bir ölüye benzemektedir. Anlatıcıya göre Talat, yaşadığını gösteren bütün özellikler kaybolmasına karşın güzelliğini muhafaza etmektedir.

“İşte, Talat her histen müberrâ… Câmid gibi yatmış! Ah! Zavallı çocuk, henüz hummadan şifa bulmamış… O elleri, ayakları değnek gibi kalmış; benzinde bir dirhem kan kalmamış!.. Gözleri çukur içine girmiş!.. Bununla beraber, yine güzel!.. Ve belki, her vakitten daha güzel!..” (s. 92)

1.3.1.2.2. Roman Kişilerinin Ölümle İlgili Düşünceleri 1.3.1.2.2.1. Baş Kişilerin Ölümle İlgili Düşünceleri

Talat

Fitnat’ın evlendiğini öğrendikten sonra sevgilisine her şeyi, dünyayı unutacağını söyler. Talat ölümü unutmak ve unutulmak kelimeleriyle ifade etmektedir. Ona göre ölüm unutulmak demektir. Talat, Fitnat için kendini feda ettiğini ifade etmektedir ve sevgilisinden ara sıra mezarını ziyarete gelerek Fatiha suresini okuyarak ruhunu ihya etmesini ister. İslamiyet öğretisinde ölülerin ruhuna dua etme geleneği bulunmaktadır. (Gazali, 2011: 158)

“- Ah, ben her şeyi unutacağım, dünyayı unutacağım! Dünya beni unutacak!.. Lâkin siz beni unutmak istemezseniz mezarımı arayın, bulun, gâh gâh ziyaretime gelin, birer Fâtiha ile ruhumu ihya edin… Size feda olduğumu hatırınıza getirin, lâkin müteessir olmayın, ağlamayın!..” (s. 66)

Fitnat

Fitnat, Talat’a yazdığı mektupta kavuşamadığı vücudun toprağa girecek olmasına üzülmektedir. Fitnat, ölümün somut yönüyle ilgilenmektedir. Ona göre Talat’ın bedeninin toprağa girecek olması, çürüyecek olması önemlidir. Fitnat, birlikte yaşamak istediği insandan ayrılma olasılığı karşısında üzülmektedir. Onun için ölümden sonrası önemli değildir.

“Ah o benim nail olamadığım vücut kara toprağın ağuşuna girsin!!!” (s. 84)

1.3.1.2.2.2. Yardımcı Kişilerin Ölümle İlgili Düşünceleri

Rıfat Bey

Talat’ın babası, Talat altı yedi yaşındayken ölmüştür. Oğlunu yetiştirmek için yaşamak isteyen baba, öleceğini anladıktan sonra, oğlunu karısına emanet eder. Oğlunun büyüdüğünü görmek isteyen Rıfat Bey, buna kaderin izin vermediğini düşünmektedir. Rıfat Bey için ölüm herkesin karşılaşacağı, doğal bir olaydır. Erken yaşta ölmesine ve küçük bir çocuğu olmasına karşın kendi kaderinin bu yaşta ölmek olduğunu kabullenmiştir.

“İşte bu çocuğa beraber terbiye verecektik; lâkin ne çare, bana kader müsaade etmedi, bunun terbiyesi sana kaldı, tekâsül etme.” (s. 3)

Rıfat Bey, karısı Saliha Hanım’a evlenmeden önce yazdığı mektupta ruh ve bedenle ilgili düşüncelerini açıklar. Ona göre mezarda, toprakta çürüyecek olan insanın bedenidir. Rıfat Bey, etten ve kemikten ibaret kısmın döküleceğini ve çürüyeceğini düşünmektedir. Ona göre insanın ruhu ölümsüzdür ve insanlar birbirlerinin çürüyecek olan bedenlerini değil ölümsüz olan ruhlarını severler. Çürüme, ölümün somutlaşmış biçimidir ve Rıfat Bey ölümün bu yönünü düşünmek istemez. Ölümün ruh için yok olma anlamına gelmediğini düşünen Rıfat Bey, ölümden sonra başka bir hayatın var olduğuna inanmaktadır. Ona göre birbirini seven iki insanın ruhu bu dünyada ayrılsa dahi öteki dünyada mutlaka birleşecektir. Rıfat Bey, ruhun insan bedeninde tutsak olduğunu düşünür. Saliha ile kavuşamama olasılığı karşısında, beden denen kafesten kurtularak kavuşabileceklerini düşünür. Ölümden sonra kavuşma olasılığı onun ölüm karşısında, bedenlerinin çürüyecek olduğu gerçeği karşısında dehşete kapılmasını engeller.

“Hemen bu dünyadan kurtulalım, Saliha’m, benim hançer önümde duruyor ki onlar dahi kanla boyansınlar! Gözyaşlarımız üzerlerine düşmüş, kanımız da üzerlerine dökülsün!.. Saliha’m, senden bu mektubun cevabını bekliyorum; bir daha o güzel elinle yazılmış yazıyı göreyim de sonra kendimi telef edeyim!.. Sen de… Saliha’m… Sen de… Bildiğin… İstediğin gibi yap… Ah felek!.. Ah,… Bu sözü bana nasıl söyletirsin? Ah, bu vücutlarımız toprak altına girecek… Dökülecek… Çürüyecek, bir daha göremeyeceğim! Lâkin yok… Yok yanlış söyledim, o mezarda çürüyecek şey, etten, kemikten ibaret bir şey; sevişen ruhlarımızdır. Evet, ruhlarımızdır ki, bu cesîm kafesinden kurtuldukları gibi, görüşecekler… Ah, şüphem yok ki görüşecekler. Cenâb-ı Hak böyle iki âşığı ayırıp bir daha görüştürmemeğe razı olmaz!” (s. 21-22)

Ayşe Kadın

Talat’ın dadısı, Talat’ın annesi ile konuşurken ölüm ve öbür dünya ile ilgili inancını dile getirir. Ona göre bu dünya rüya gibi geçmektedir. Önemli olan ve sonsuz olan yaşam, ahiret yaşamıdır. Ona göre insan imanıyla ölmelidir. Ayşe Kadın için insan dünya işlerine dalarak hesap vereceğini unutur. Ayşe Kadın, ölen insanın mezarda Münker ve Nekir’in sordukları sorulara cevap verebilmek için imanıyla ölmek zorunda olduğunu düşünmektedir. Münker ve Nekir, ölenleri sorguya çekecek meleklerdir. (Gazali, 2011: 192, Çapku, 2009:326)

“- Şukur, şukur ammâ, ihtiyar ben şimdi hanım, elli yaşında! Ah ne yabalim, Allah iman bağışlasın, mezara iman ile gitsin yarabbi! Ah bu dünya ru’ya gibi gaşiyor, ahret bâkî. Biz dünyaya dalar, nekir munkiri unutur… Ah, yarabbi! Ne cevap verecek biz sana!” (s. 5)

Ayşe Kadın’a göre ihtiyar insanlar kendilerini ölüme yakın hissettikleri için gülmezler. Ona göre insan, ölüme yaklaştıkça yaşamaktan daha az zevk almaktadır. Ayşe Kadın, insanın yaşlılıkla birlikte ölümü düşündüğünü, genç yaşlarda ölümün aklına getirmediğini düşünmektedir. Yaşla birlikte ölüm kaygısının azalması söz konusudur. “Sonuç olarak ileri yaşlarda ölüm olgusu daha az tehdit edici olabilir.” (Tanhan, Arı İnci, 2009: 27)

“Sen ihtiyar, ben ihtiyar, gülmez ki; ah, ihtiyar ne gülsün! Bugün burada, yarın mezarda… Ay, ben de ihtiyar!...” (s. 5)

Şerife Kadın

Şerife Kadın için insanlar ölülerin ardından kabul edilebilir süreler için üzülmelidirler. Ölen kişinin ardından ömür boyu yas tutmayı uygun bulmayan kadın ölen kişi için rahmet istemek gerektiğini düşünmektedir.

“Ömrünü böyle kederle mi geçirmek istiyor? Ne demek olsun? Evvelki karı öldüyse canına rahmet olsun. Bu, ömrü oldukça, matem mi tutacak?” (s. 56)

Şerife Kadın, ilk eşinin ölümünden kendini sorumlu tutan Ali Bey’in daha fazla üzülmesini doğru bulmamaktadır. Ona göre ölenler için rahmet istemek yeterlidir. Yaşayanlar ise rahat etmelidir ve Ali Bey’in rahat etmek için evlenmesi gerekmektedir. Şerife Kadın, insanların bu dünyada yaptıklarından ölülerin ruhlarının etkilendiğini, bazı hareketlerden hoşlandıklarını, bazılarından hoşlanmadıklarını düşünmektedir. “Ağlamadan ne çıkar? Zannedersin ki senin bu türlü hareketinden o merhûmenin ruhu hoşlansın? Beyim, ölülere rahmet, dirilere rahat lazım. Senin gençliğine yazık!” (s. 57) Ali Bey

Ali Bey’e göre ölen karısı Zekiye, kendisi yüzünden ölmüştür. Zekiye’nin ölümü üzerinden on beş yıl geçmesine karşın Ali Bey, hâlâ yas tutması gerektiğini düşünmektedir. Ali Bey, ölümü bedende meydana getirdiği değişikliklerden yola çıkarak düşünmektedir. Onun için karısı Zekiye’nin genç yaşta, hayatı bırakıp toprak altına girmiş olması önemlidir. Ali Bey, Zekiye’nin bedenin toprak altında geçirdiği değişimi düşünmektedir.

“Benim sebebimden, zavallı, onbeş senedir ki gençliğini bırakıp toprak altına girdi!.. O, toprak altında yatsın da ben başkasını seveyim!.. Yok, yok, bana rahat haram olsun! Bana düğün yakışmaz. Benim, matem tutacak, ağlayacak vaktimdir, diyerek elini

Ali Bey, Fitnat’ın sevdiği birinin olma ihtimali karşısında, kendini öldürmeyi düşünür. Ona göre insanın kendini öldürmesi, cinayetten farklı değildir ve kendini öldüren kişi, bir insanın ölümüne neden olduğu için suçludur. Ona göre ölüm, kendisinin durumunda biri için kurtuluştur. Evlendiği kadının başka birini sevdiğini öğrenen erkek için yaşamak, azap çekmek anlamına gelmektedir ve ölüm insanın bu azaptan kurtulmasını sağladığı için kurtuluştur.

“Çıldırmaktansa.. Rabbim, beni mazur tut, katiller defterinde yazma… Kendimi telef edeceğim… Evet, kendimi telef etmeğe mazurum… Ölmekten başka benim için necât yok… Öleyim ki azaptan kurtulayım… Ve o biçareler kavuşsunlar…” (s. 81)