• Sonuç bulunamadı

Meşrutiyet’in İlk Günlerinde İttihatçıların İngilizlerden Destek Bulma Çalışmaları

SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ

7- Almanya’nın Tehdit Edici Güç Olarak Ortaya Çıkması

1.7. İttihatçıların İktisadi Yaklaşımları ve Meşrutiyet’in İlk Günlerinde Türk-İngiliz İlişkiler

1.7.1. Meşrutiyet’in İlk Günlerinde İttihatçıların İngilizlerden Destek Bulma Çalışmaları

Jön Türkler, Avrupa’daki kuvvet dengesinden ve onun baskısından hoşlanmamakla birlikte, ülkenin çökmekte olan idari yapısını yeniden örgütlemek ve modern bir alt yapı kurmak için Avrupa’nın bilgisine ve sermayesine ihtiyaç olduğunun da farkındaydılar. Bu nedenle siyasi ve ekonomik özgürlüklerini kaybetmemek koşuluyla Avrupa’dan gelecek bilgi ve sermayeye olumlu bakmışlar ve büyük bir saflık ve iyimserlik içinde bunun mümkün olabileceğine inanmışlardı. Nitekim Jön Türkler iktidara geldikten kısa bir süre sonra, finans, gümrükler, çeşitli kamu işleri, donanma ve polis teşkilatının modernizasyonu gibi birçok alanda gayet iyi niyetli bir şekilde Avrupa’nın yardımına başvurmuşlardır540.

Bu bağlamda Jön Türkler her ne kadar Batı ile ilişkileri geliştirmek isteseler de ülkelerinde herhangi bir ülkenin, herhangi bir alanda monopol oluşturmasından, bir başka deyişle tek güç olmasından da rahatsızdılar. Nitekim Alman-Fransız uzmanları ülkelerine davet etmekle birlikte her iki ülkeye de pek güvenmedikleri aşikardır. Bu güvensizlikte

539 T. Çavdar, age., 2003, s. 89-90; E. J. Zürcher, age., 2012, s. 187-188, 191; C. V. Findley, age., 2012, s.

226-227.

540 Cavid Bey, Japon Hükümeti’ne de başvurmuş, uzman gönderilmesini istemişti. Bkz. E. J. Zürcher, age.,

2012, s. 188; PRO, FO 371/762, No. 2419, Sir Adam Block 13.01.1909’da Sir C. Hardinge’e yazdığı mektupta bundan bahsetmekteydi.

muhtemelen Fransız-Alman finansörlerle yaşadıkları kötü tecrübeler ve iktidara el koydukları andan itibaren karşılaştıkları olaylar etkili olmuştu. Fransa, Osmanlı İmparatorluğu’nda en geniş mali çıkarlara sahip devletti ve özellikle de etkin konumda olduğu Osmanlı Bankası sayesinde siyasi ve ekonomik nüfuzunu en üst mertebede tutabilmekteydi.

Alman finansı ise 1890’larda Deutsche Bank kanalıyla Osmanlı Bankası ile bir uzlaşma içine girmiş, Fransız-Alman ortak hâkimiyeti Türkiye’nin çıkarlarına çok zarar vermişti541. Kaldı ki Almanya’nın müttefiklerinin yeni Türk rejimine karşı gösterdikleri

tutum, Almanya’nın İstanbul’daki itibarını büsbütün sarsmıştı. 1908 Devrimi’nin hemen arkasından Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’i kendi topraklarına katmış, Bulgar Prensi Ferdinand belki de Avusturya’nın kışkırtmasıyla Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmiş, kendisi de çar ünvanını almıştı. O sırada İtalya da Trablusgarp’ı ele geçirmek için entrikalara başlamıştı. Bütün bunlar Baron Marschall’ı Türkler karşısında çok zor durumda bırakırken, Türk Hükümeti’ne Almanya’nın müttefiklerinin bu hareketlerini açıklayamamış, Avusturya ve İtalya’yı durdurmak için Berlin’e mesaj üstüne mesaj gönderse de, bir cevap alamamıştı542.

Ancak daha da önemlisi, Sultan II. Abdülhamid’in Alman yanlısı siyaseti nedeniyle Almanlara kuşkuyla bakılmaktaydı543. Jön Türkler, Bağdat Demiryolu ayrıcalığının da siyasi bağımsızlığı kısıtlayan bazı hükümler içerdiği kanısındaydılar. Cavid Bey’e göre, 1903 anlaşmasında stratejik yöne önem verilmiş, ülkenin ekonomik ve siyasi bağımsızlığı göz ardı edilmişti. Almanlara verilen kilometre garantisi ise “hazineyi

kurutacak”, çok zora sokacak iktisadi bir tavizdi. Kaldı ki 1903 ayrıcalık anlaşmasının

içeriği Türkiye’de hiçbir zaman açıklanmamıştı544. Cemal Paşa’nın “Avrupa’da umumi

541 Bu durumu İngiliz tahvil sahiplerinin Düyunu Umumiye’deki temsilcisi Sir Adam Block şöyle dile

getirmişti: “Her iki banka da Osmanlı Devleti’nde yüksek faiz hadleriyle ilerleme kaydetmektedir. Osmanlı Hükümeti kredi şartlarını kabul etmeye zorlanmak istendiğinde, hem Alman hem de Fransız kuruluşlarının kapıları kapatılmaktadır. Bu yüzden Osmanlı Hükümeti şu andaki yoksul durumunda kendisine teklif edilen haksız şartları kabul etmeye mecburdur. Her iki tarafın da benimsemiş olduğu, Osmanlı Devleti’ni yeni bir borç almaya teşvik eden sistem iç karartıcıdır. Bu, verimsiz sermayenin yükselmesi, kamu hizmetleri için harcanması gereken gelirlerin ise azalması anlamına gelmektedir. Alınan krediler birkaç hafta ya da ay içinde yok olurken, gelirler 50-60 yıllığına ipotek veriliyor. Harcamalar azaltılıp, kontrol edilmezse bu finansal yük bir iflas gerçekleşene kadar daha da büyüyecektir. Bu da her iki güce (Fransa-Almanya) bekledikleri fırsatı verecektir”. Bkz. H. Rice, agt., 1974, s. 21.

542 E. M. Earle, age., 2003, s. 198-200.

543 PRO, FO 371/762, No. 8682, File No: 659, 05.03.1909, Sir Adam Block’tan Charles Hardinge’e

gönderilen 02.03.1909 tarihli mektup.

544 Anlaşma metninden elli kopya basılmış, bunlar da Saray’a, Bâbıâli’ye, Nafia ve Harbiye Nezaretlerine

dağıtılmıştı. İttihatçıların kanısına göre, Avrupa basınında yayınlanmış olan bilgiler de sadece Sultan’ın açıklanmasına izin verdiği kısımlardı. Bu da anlaşmanın ağır ekonomik ve mali şartlar içermesinin yanı

harbin çıkacağını ve özellikle Almanya’nın, bizim hatırımız için Rusya’ya harp ilan edeceğini, rüyada görsek, hayra yormayacaktık”545 sözleri o günlerde İttihatçı liderlerin

Almanlara yönelik hâleti ruhiyelerini yansıtmaktadır. Bu nedenlerle Jön Türkler, Fransa’nın Osmanlı Bankası eliyle yürüttüğü Türk ekonomisindeki etkin konumlarına benzer bir durumu Deutsche Bank eliyle Almanya’nın yaratmasını arzu etmiyorlardı. Dolayısıyla yeni imtiyazlar konusunda Fransa ve Almanya karşısında İngiltere’yi desteklemeyi tercih edip, böylece bu iki devletin tekelini ortadan kaldırmayı hesap etmişlerdir546. Kaldı ki İngiltere eski Sultan döneminde ülkedeki en az imtiyaza sahip

devletti, şimdi ise Almanya ve Fransa gibi Avrupa’nın diğer büyük devletleri yanında rakip bir güç olarak Osmanlı Devleti’nde daha faal olması ülke menfaatine idi. Ayrıca o sırada Jön Türklerin liberal görüşlere sahip olmaları onları İngiltere’ye yakınlaştırmaktaydı547. Bu düşüncelerle İTC, 1908-1909 yıllarında, hatta 1912-1913

Balkan Savaşı’na kadar başka herhangi bir devletten çok İngiltere’ye öncelik veren bir siyaset izlemişti548.

Nitekim 1908 Devrimi’nin yarattığı coşku selinde nutuklar, şölenler, gösterilerin birbirini takip ettiği günlerde İstanbul’a tayin edilen yeni İngiliz Sefiri Sir Gerard Lowther’in (1908-1913) kabul merasiminde gösterilen aşırı ilgi, hatta coşku Jön Türklerin İngiltere’den umutlarını açıkça göstermekteydi 549 . Cemal Paşa’nın

hatıralarında aktardığına göre; İngilizlerle “iyi geçinmek”, memlekette yeni ıslahatlar yapılmak istenildiği konusunda İngilizleri ikna etmek, İngilizlerin Türkler hakkındaki kötü yargılarını ortadan kaldırmak ve bu sayede Osmanlı Devleti’ni Rusya’nın tehditlerinden korumalarını sağlamak o dönemde İttihatçıların en temel stratejilerinden biri olmuştu550. İttihatçılar bu amaçla Sultan II. Abdülhamid zamanında ilişkilerin iyice sıra, Türkiye’nin siyasi bağımsızlığını kısıtlayan bazı hükümler içerdiği şüphesini uyandırmaktaydı. Jön Türkler ise ülkelerinin bağımsızlığını kısıtlayacak hiçbir şeye hoşgörüyle bakmamaktaydılar. Bkz. E. M. Earle, age., 2003, s. 200-201.

545 Alpay Kabacalı, Hatıralar Cemal Paşa İttihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı Anıları, T. İş Bankası Kültür

Yayınları, İstanbul, 2015, s. 118-119.

546 F. Ahmad, age., Mayıs 2009, s. 13, 136. 547 G. R. Berridge, age., 2016, s. 124. 548 F. Ahmad, age., Mayıs 2009, s. 13, 136.

549 PRO, FO 800/193A, s. 5, 31.07.1908; FO 800/79 Private Offices: Various Ministers’ and Officials’

Papers, GREY, Sir Edward (Viscount), Sir E. Grey’den Sir Gerard Lowther’e Private başlıklı mektup, s. 188; F. Ahmad, age., Mayıs 2009, s. 137-138.

550 Buna karşın eski dost İngiltere’nin Osmanlı siyaseti çok uzun süredir değişmiş, Osmanlı Devleti’ni 30-

40 sene evvel Ruslara karşı müdafaa eden İngiliz siyaseti artık bambaşka bir çehreye bürünmüştü. Üstelik Reval ve Muriztag mülakatlarına iştirak eden ve 1907’de yapılan ittifak ile Asya’daki menfaatlerini taksim eden bir İngiliz siyaseti ortaya çıkmıştı. Bkz. H. Rice, agt., 1974, s. i; A. H. Midhat, age., 2008, s. 179; A. Kabacalı, age., 2015, s. 120; Cemal Paşa hakkında ayrıca bkz. Fahri Parin (haz.), Cemal Paşa, Anılarım 1913-1922, Paraf Yayınları, 2010.

zayıfladığı İngiltere ile daha güçlü bir ekonomik bağ arayışına yönelmişler, yine bu saiklerle; başta sefir, sefaret görevlileri, İngiliz-Rus anlaşmasının en şiddetli aleyhtarlarından, İngiliz-Türk dostluğu yanlısı Sir Thomas Barkley ve başka önemli İngiliz ileri gelenleriyle samimi dostluklar kurmaya çalışmışlardı.

Bu süreçte Jön Türklerin Alman aleyhtarlığı, özellikle de İngiltere’ye yönelik eğilimleri değişik biçimlerde kendini göstermiştir. Bu bağlamda İngilizlere birçok siyasi ve iktisadi taviz verilmiş, makul olmayan birçok istekleri kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Bağdat şimendiferinin Basra’ya doğru uzatılmasında, Dicle ve Fırat nehirlerinde gemi çalıştırma meselelerinde İngilizlerin taleplerinin kabul edilmesinde, Basra Körfezi’nde ve Arabistan Yarımadası’nın güney kıyılarında Türk-İngiliz nüfuz mıntıkalarının tespitinde, Aden civarındaki “Yedi Nahiye” meselesinin İngilizlerin memnuniyetine yol açacak şekilde halledilmesinde yukarıda ifade edilen şartlar dikkate alınarak karar verilmişti. Elcezire’de petrol araştırmasında, Aydın şimendiferinin uzatılmasında, Trabzon ve Samsun limanlarının inşası imtiyazlarının İngilizlere (NBT’ye) verilmesinde yine İngiliz emellerinin tatmini söz konusu olmuştu551. Öyle ki

Jön Türkler İngiltere’nin üzerinde hassasiyetle durduğu Mısır ve Kıbrıs konusunda bile uzlaştırıcı bir yol izlemekteydiler552.

Yine İttihatçılar bu süreçte her ne kadar önemli mevkilerdeki görevlerle ve imtiyazlardaki tutumlarıyla Fransızları küstürmemeye çalışsalar da 553 en çok İngilizlerden yana bir tavır içine girmişlerdir. Bu dönemde birçok yabancı uzman, mühendis ve memur devlet kademelerinde önemli pozisyonlar üstlenmiştir554. Mesela

551 A. Kabacalı, age., 2015, s. 120.

552 F. Ahmad, age., Mayıs 2009, s. 137-138.

553 Maliye Nezareti’nde Charles Laurent, Mösyö Joly; Türk Jandarma teşkilatında General Baumann görev

verilen Fransızlardandı. Ayrıca birçok Fransız mühendisi de Nafia Nezareti’ne alınmış, kara yollarının yapım işi de yine bir Fransız şirketine verilmişti. Türkler, değişik tipte harp gemilerine sahip olmanın en büyük teknik sakınca olduğunu bildikleri halde sırf Fransızları memnun etmek için Havre tezgâhlarına altı destroyer ve Creuzot fabrikasına da iki denizaltı siparişi vermişlerdi. Bundan başka Fransız dağ toplarının Krupp dağ toplarına üstünlüğü Hasan Rıza Paşa’nın tetkikleriyle ortaya çıkınca Fransa’ya birçok dağ topu siparişi de verilmişti. Deniz Havacılık (Bahriye Tayyare) Mektebi kurulması işi Fransız mütehassıslara havale edilmiş, Fransız şirketlerine on iki deniz uçağı sipariş edilmişti. Bkz. S. Yerasimos, age., 1975, s. 1059; F. Ahmad, age., Mayıs 2009, s. 13, 136; Paul Dumont, Osmanlıcılık, Ulusçu Akımlar ve Masonluk, çev. Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2014, s. 117; E. M. Earle, age., 2003, s. 202; V. N. Geyikdağı, age., 2008, s. 14; Jacques Thobie, I. Dünya Savaşı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Gücü, http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=290117, (25.12.2015); A. Kabacalı, age., 2015, s. 121- 124.

554 Yabancı uzmanların çağırılması ilk bakışta bir sorun gibi gözükmese de, aslında bunların hepsi

İmparatorluğu büsbütün dışa bağımlı hale getiren gelişmelerdi. Bkz. E. M. Earle, age., 2003, s. 202; V. N. Geyikdağı, age., 2008, s. 14; Jacques Thobie, I. Dünya Savaşı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Gücü, http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=290117, (25.12.2015).

yeni Türk hükümeti, daha Ağustos 1908’de, Bahriye’de yapılacak reformlar için İngiltere’den resmi olarak yardım isteme kararı almıştır. O zamana kadar Lord Hobart veya Henry Woods gibi İngilizler, Buncnam ve Ledbetter gibi Amerikalılar ve donanmada hizmet veren diğer yabancılar hep şahsi girişimleri üzerine istihdam edilmiş iken bu çok radikal bir yöneliş olmuştur.

İngiliz Hükümeti de o günlerde Türklerle siyasi bir ittifaka yanaşmasa da, sadece içişleri ile sınırlı bu türden yardım taleplerini geri çevirmemiştir. Nitekim Şubat 1909- Eylül 1914 tarihleri arasında üç İngiliz tuğamiralini, kendilerine eşlik eden değişik sayılardaki seyir, inşaat, topçuluk ve torpil uzmanlarıyla birlikte İstanbul’a göndermiştir. Osmanlı donanmasının yeniden örgütlenmesini sağlamak amacıyla gelenler sırasıyla; büyük üne ve kabiliyete sahip İngiliz Amiral Sir Douglas Austin Gamble (Şubat 1909- Şubat 1910), Hugh Williams (Mart 1910-Nisan 1912) ve Arthur Limpus’du (Mayıs 1912- Eylül 1914). Bu İngiliz amirallerin başlıca görevi hiç şüphesiz Osmanlı Bahriyesini modernleştirmek olurken, işlevleri çok daha geniş tutulmuştu; kendilerinden makam ve mevkilerini kullanarak Almanlar karşısında Britanya’nın nüfuzunu artırması, bunun için de bahriyenin ihtiyacı olan yeni siparişlerin İngiliz tersanelerine kaydırılması beklenmişti555.

Türk Hükümeti, Gümrük İdaresi’nin yeniden örgütlenmesi işini yine bir İngiliz olan Sir Richard Crawford’a emanet ederken, Dâhiliye Nezareti’nin düzenlenmesinde bir İngiliz müfettişi istihdam etmiş, Adliye Nezareti Genel Müfettişliği’ne de yine bir İngiliz yargıcı getirtmiştir. İlerleyen zamanlarda Anadolu’da siyasi ve idari reformları hazırlayacak komisyonun başına Lord Milner’in getirilmesi düşünülmüştür. Daha da ötesinde sadece İngiliz çıkarları için uğraşan Sir W. Willcocks adlı bir mühendis Nafia Nezareti’ne danışman yapılmış ve Sulama Dairesi’nin (Irrigation Department) başına getirtilerek, büyük bir sulama projesini hayata geçirmek üzere Mezopotamya’ya gönderilmişti556. Mısır’daki sulama projelerinde büyük başarılara imza atan Willcocks,

iyi bir sulama sistemi ile Mezopotamya’da da baş döndürücü gelişmeler olacağına, refahın artacağına inanmaktaydı. Ancak Willcocks, Amerikalı yazar E. M. Earle’nin ifadesiyle; “bir barışçı ya da bir hayalperest değildi”. İngiltere’nin dünya çapında emperyalist politikaları sonucunda oluşturduğu gayrıresmi “imparatorluğunu

555 İngiliz deniz subayları 1914’te savaş patlak verene kadar Türk savaş gemilerini ve tersanelerini

yönetmişlerdir. Bkz. Daniel Panzac, Osmanlı Donanması (1572-1923), çev. Ahmet Maden ve Sertaç Canpolat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s. 436.

kuranlardan biriydi”. Mezopotamya’nın kalkınması en çok İngiltere’nin işine

yarayacağından ve dağılması çok muhtemel Osmanlı İmparatorluğu’nun bu bölgedeki varisi, yaptığı yatırımlarla İngiltere olacağından bu konu önemliydi557.

Abdülhamid sonrası Türkiye’sinde İngiliz etkisi çok belirginleşmişti. Her ne kadar Deutsche Bank ve Osmanlı Bankası’nın karşısına ciddi bir rakip olması ve kendilerine yardım edeceği umuduyla “milli görünümlü” NBT’nin kurulmasını İttihatçılar talep ettiyse de, İngiliz Dışişleri de İngiliz finansal boşluğunu doldurup, İngiliz ticari girişimlerinin önünü açacak, bu sayede politik nüfuzunu onaracak bu bankanın kuruluşunu teşvik edip, cesaretlendirmişti. Amiral Gamble, Sir Richard Crawford, Sir W. Willcocks adındaki ünlü İngiliz görevlilerinden sonra Sir Henry Babington Smith gibi çok saygın bir devlet görevlisinin de yeni kurulan NBT’ye başkan olarak atanması bu sürecin devamıydı558.

Görüldüğü gibi İttihatçılar, Fransız-Alman nüfuzu karşısında İngiliz sermayesini hem dengeleyici-rakip bir unsur, hem de siyasi hedefler için kullanılmaksızın sadece ülkenin kalkınmasından kâr edecek ekonomik bir enstrüman olarak görmek istiyorlardı ki, bu oldukça ayakları yere basmayan bir bakış açısı idi. Çünkü İngiltere de o günlerde tıpkı diğerleri gibi, Orta Doğu’ya askeri ve iktisadi alanda sızma gayretleri içindeydi ve bu yüzden özellikle de Almanya’nın bu coğrafyada herhangi bir varlık göstermesini istememekteydi. Nitekim Osmanlı kara ordusunun reorganizasyonunda Alman Von der Goltz Paşa’nın görevlendirilmesi başlangıçta İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey’in keyfini kaçırmıştır. Grey bu atamadan hoşnut olmasa da, karşı da çıkamamıştır. Kaldı ki Goltz’un 1883-1895 yılları arasında Türkiye’deki Alman Askeri Misyonunun başı olması sebebiyle bu atama mantıklı görünmüştür. İTC de en azından bu atamalarda Grey’in fikrini almayı ihmal etmemiştir. Grey ayrıca Fransa’nın Türkiye finansı üzerinde kurduğu monopole karşı Bâbıâli’nin bir İngiliz finans danışmanını çağırmasını da beklemişti. Grey’e göre, böyle bir görev Londra City merkezinin kârlı bir pazara yeniden girişi için bir açılım sağlayabilecekti. Ancak yeni yönetimin Maliye Vekâleti’ne bir Fransızı çağırması İngilizler tarafında yeni bir hayal kırıklığı yaratmıştı559.

İttihatçıların o günlerde İngilizlere karşı son derece olumlu bir anlayış içinde olduklarını, coşkulu törenlerle, davetlerle, İngiltere’ye düzenlenen resmî ziyaretler ve her

557 E. M. Earle, age., 2003, s. 194.

558 Illustrated London News, 14.08.1909, HBS 27-17, Trinity College Archive, Cambridge University. 559 E. H. Rice, agt., 1974, s. 17-18.

şeyden önce verilen imtiyazlarla anlamak mümkündür. İngiliz büyükelçiliğinin Temmuz 1908 - Şubat 1909 arasında halledilmeyi bekleyen 120 dosyasından üçte biri çözüme kavuşturulmuştu. Yine 17 Temmuz 1909’da içinde tanınmış İTC üyelerinin de bulunduğu Osmanlı mebusları İngiliz Hükümeti’nin resmi davetlisi olarak Londra’ya gitmişti560. Söz

konusu heyet İstanbul’daki İngiliz elçiliği baş tercümanı Fitzmaurice’in tavsiyesi üzerine George Lloyd tarafından misafirperverce karşılanmıştı561. Fitzmaurice bir mektubunda

şöyle yazmıştı:

“Çocukların temsilcilerine nazik davranman burada mükemmel bir etki yaratıyor. İşler çok iyi gidiyor ve çocuklar oldukça İngiliz yanlısı olmaya başladılar. Zavallı cahil şeyler, İngiltere’nin onlara 20 milyon lira vereceğini bekliyorlar. Vermezsek yaramazlık yapacaklarını ve Almanya’ya gideceklerini söylüyorlar. Onlarla olan dostluğumuz geçen yıla göre çok daha akılcı temele dayanıyor” 562.