• Sonuç bulunamadı

Avrupa Finans Sermayesinin Osmanlı Ülkesine Sızması

SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ

3- Avrupa Finans Sermayesinin Osmanlı Ülkesine Sızması

1850’li yıllarda Batı âleminde kapitalizm belli bir aşamaya gelmiş, sonraki yüzyıllardaki olayların akışını belirleyecek, emperyalist bir sürece doğru bir evrilme

107 H. Kazgan, age., 2014, s. 41-42. 108 H. Ferid, age., 1918, s. 31.

109 Galata Bankerlerinin kendi aralarında örgütlenerek, 1860’larde Galata Borsası adında bir teşkilat da

kurmuşlardır. Bu borsa 1929’ların sonuna kadar bütün dünyanın en önemli borsaları arasında yer almış, hatta işlem çeşitliliği açısından en ön sırada olmuştur. Galata Borsası Osmanlı İmparatorluğu’nun çok önemli bir müessesi olarak birçok kambiyo ve finans işine aracılık ederken, “hava oyunları” adı verilen spekülatif amaçla alınıp satılan ve bir çeşit kumar olan borsa oyunlarına da halkı alıştırmıştır. O dönemde borçlular arasına Sultan Abdülaziz de katılmış, iddia edildiğine göre işin boyutları Sultan’a verdiği paradan ümidini kesen meşhur banker Zarifi’nin, Mithat Paşa ve Hüseyin Hilmi Paşa’nın Sultan Abdülaziz’i devirme hareketine katılmaya karar vermesine kadar gitmiştir. Zarifi ve Hristaki gibi devrin önde gelen bankerleri Abdülaziz’in tahttan indirilmesi için Veliaht Murat Efendi’ye önemli miktarlarda borç vererek, onun Genç Osmanlıları finanse etmesini sağlamışlardır. Bkz. H. Kazgan, age., 2014, s. 31-32, 41-42, 93- 94.

başlamıştır. Harry Magdoff tarafından “Yeni Emperyalizm” diye adlandırılan (1875- 1914) bu yeni dönemde; sömürgecilik faaliyetleri artmış, dünyadaki henüz bağımsız olan alanların paylaşımında büyük bir patlama yaşanmıştır. Bu süreçte Afrika’nın hemen hemen tümü, Asya’nın büyükçe bir bölümü ve Pasifik adalarının çoğu ele geçirilmiştir. Öyle ki bu yeni yayılmacılık dalgasının bir sonucu olarak, 1914 yılına gelindiğinde, sömürgeci güçler, onların sömürgeleri ve eski sömürgeleri, yeryüzünün yaklaşık %85’ini kaplar hale gelmiştir. Bu süreçte önde gelen güçlerin ekonomik ve politik kontrol yetenekleri ise yeryüzünün neredeyse her yanına yayılmıştır.

Avrupalı büyük devletler bu kontrolü ise, doğrudan sömürge yöntemlerinin yanı sıra; özel ticaret anlaşmaları, borçlu ulusların, borç verenlere tabi kılınması gibi etki alanlarını genişletecek bir dizi yöntemi/aracı kullanarak gerçekleştirmiştir111. Daha açık

bir deyişle, sömürgeciliğin hız kazandığı bu dönemde Avrupa’nın kullandığı diplomasi araçlarında da büyük değişimler yaşanmıştır. Yeni dönemde Sanayi öncesine ait askeri güç, ticari imtiyazlar (kapitülasyonlar) gibi araçlar daha da önemli hale gelirken, siyasi evlilikler ve rehin usulü gibi araçlar geçerliliğini yitirmiş ya da değişime uğramıştır. Sanayi İnkılabından sonra o zamana kadar hiç kullanılmamış olan “kültürel

kolonizasyon”, “etnik ve dini unsurların tahriki (milliyetçilik)” gibi yeni diplomasi

araçları ortaya çıkarken, bunlardan belki de en etkili ve en güçlü olanı “sermaye ve

teknoloji” ihracı olmuştur. Sanayileşme yolunda önemli mesafeler kat eden İngiltere ve

Fransa gibi devletler bu yeni diplomasi aracıyla (önce borçlandırma yöntemi, arkasından da bankacılık, demiryolu projeleri, madencilik vb yatırımlar yoluyla) dünyanın geri kalan bölgelerine kolayca akın edebilmiş, etki alanlarını daha da genişletebilmiş, nüfuz ettikleri ülkelerde hem ekonomik hem de politik anlamda kontrol kurabilmişlerdir112. Yani

dünyanın az gelişmiş ülkeleri 1830’lardan itibaren Avrupa kapitalizminin ticari boyutuyla tanışıp, Avrupa’nın iktisadî nüfuzuna maruz kalırken, emperyalist büyümenin bu yeni aşamasında dünya, özellikle de kapitalizmin daha sert yüzü olan “finans kapital” (finanzkapitalismus) evresi ile yüz yüze gelmiş ve bunun etkileri ticari kapitalizmden çok daha yıkıcı olmuştur113.

Bu yeni diplomasi aracının devreye girmesiyle ilgili süreç ise; kapitalist gelişmenin bir sonucu olarak, önce Avrupa’nın kuzeybatısında, daha sonra da Almanya,

111 H. Magdoff, age., 2006, s. 48-49. 112 M. Öztürk, age., 2010, s. 303-324. 113 Ş. Mardin, agm., 1985, s. 621.

İtalya gibi ülkelerde oluşan büyük sermaye birikimlerinin (fonlar) kârlı yatırım arayışları içinde, geri kalmış bölgelere akmasıyla başlamıştır. Britanya o dönemde sanayi kökenli fazla fonlarını bir ölçüde kendi sömürgelerinde yatırıma dönüştürebilirken, özellikle Fransa’nın fazla fonları için dışarıda kârlı yatırım alanları bulması gerekmiştir. Aynı dönemlerde Güney ve Orta Avrupa ülkeleri, Latin Amerika’nın bağımsızlıklarını yeni kazanmış ülkeleri ile emperyalist emelleri olan Avusturya, Rusya gibi ülkeler de özellikle savaşlar nedeniyle dışarıdan borçlanma ihtiyacı içine girmişlerdir114. Nitekim tam da bu

ülkeler borçlanmaya hazır konumdayken, sermaye fazlaları olan Fransız ve İngiliz bankacılar da adı geçen hükümetleri borçlanmaya teşvik etmişlerdir. Teşvik edilen sistem ise; borç alacak hükümete tahvil çıkarttırılması ve bu tahvillerin Avrupa borsalarında itibari değerinin altında, belli bir faiz haddiyle piyasaya sürülmesiydi. Böylece 1815’lerden itibaren önce İspanya, Sicilya Krallıkları, Avusturya, Portekiz, Prusya, Hollanda, Belçika, Yunanistan ve diğer İtalya devletleri borç alırken, 1850’lerde bu borçlular kervanına Osmanlı İmparatorluğu, Mısır, Fas ve Tunus da katılmıştır115.

Bu şekilde Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlanma ve finansal bağımlık serüveni kapitalizmin tam da belli bir aşamaya geldiği 1850’li yıllara rastlamaktadır116. Osmanlı İmparatorluğu örneğinde de benzer şekilde borçlanma sürecini başlatan ana etkenler; Kırım Savaşı ve iç karışıklıklar nedeniyle artan finansman ihtiyacıdır. Ama bu dönemde Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’ni borçlanmaya özellikle teşvik etmeleri dikkat çekicidir. Daha da ileri giderek 1840’lardan itibaren Avrupalı sermayedarlar ve yabancı ülkelerin temsilcileri Osmanlı bürokratlarına, mali sorunlara çözüm için dış borçlanmaya gidilmesi konusunda baskı uygulamışlardır117.

Londra ve Paris’in büyük bankalarının kendilerine yeni iş alanları aradıkları bu tarihlerde, Osmanlı Devleti’ndeki İngiliz Büyükelçisi Sir Stratford Canning, 22 Ağustos 1850’de bizzat Sultan Abdülmecid’e sunduğu kapsamlı bir reform planının ana hatlarının

114 Avusturya’daki iktidar savaşları, Yedi Yıl Savaşları, ihtilaller ve Napolyon Savaşları sırasında artan

bütçe açıkları uluslararası borçlanmaları artıran başlıca nedenlerdir. İngiltere 18. yüzyılda daha çok borç alan bir ülke iken, 19. yüzyılla birlikte Amsterdam’ın finans merkezi olma konumunu sarsmış ve borç ihtiyacı olan ülkelere finansman sağlayarak onun yerini almıştır. Bkz. Hüseyin Al, Uluslararası Sermaye ve Osmanlı Maliyesi (1820-1875), Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul, 2007, s. 11-15.

115 1851’e gelindiğinde Fransa’nın bu ülkelere verdiği borçlar 2 milyar frank mertebesine ulaşırken, bu

miktar Fransa’nın 1854-1914 arasında Osmanlı Devleti’ne verdiği borç miktarına hemen hemen eşit olmuştur. Bkz. S. Gürsel, agm., “Osmanlı Dış Borçları”, 1985, s. 672-673; Jacques Thobie, “Osmanlı Devleti’nde Yabancı Sermaye”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, 1985, c. 3, s. 724; H. Al, age., 2007, s. 11, 44.

116 H. Al, age., 2007, s. 11, 44. 117 Ş. Pamuk, age., 2005, s. 230.

çizildiği raporda, bu reformların yapılabilmesi için Babıâli’nin yabancı bir krediye başvurma fikrini kuvvetle desteklemiştir. Canning’e göre bazı madenlerin işletilmesi, gümrüklerin bir kısmının ya da imparatorluğun bazı büyük eyaletlerinden gelen haraçların her biri, güvenlik konusunda herhangi bir sermayedarın tatmin edilmesi ve nispeten avantajlı şartların elde edilmesi için yeterli olacaktı118. Sir Canning 1850’de

kendi hükümetine de şöyle yazmıştı:

“Türkiye’ye verilecek üç ya da dört milyon sterlinlik bir borç Türkiye’nin satın alma gücünü artıracak ve bu nedenle ticareti geliştirecektir”119.

Böylece Batılı ülkeler istikraz şeklinde verdikleri paralar karşılığında kendi sanayi ürünlerinin satışını da garanti altına almak istemiş, verilen borçlarla Avrupa sanayiine ek talep yaratmayı da ummuşlardır120. Özetle ifade edersek, Osmanlı Devleti’nin Avrupa

para piyasalarında tahvil satarak borçlanmaya başlaması, gerek Avrupa sermayesinin çeşitli kesimlerine çıkar sağlayacağından, gerekse de tahvillerin belli başlı büyük finans merkezlerinde satışını düzenleyecek bankerlere büyük komisyonlar kazandıracağından özellikle istenmiştir.

İngilizler başta olmak üzere Avrupa hükümet ve finans çevreleri reform hareketinin devamı ve mali durumun düzeltilmesi için borçlanma olgusunu teşvik etse de, bu konuda iki farklı cepheye bölünmüş olan Osmanlı bürokrasisi içindeki muhafazakâr grup borçlanmanın sakıncalarını Sultan Abdülmecid’e anlatınca bu borç konusu bir süreliğine kapanmış ve tek çarenin tasarruf etmek olduğu açıklanmıştır121. Fransız

bankalarıyla 1850 ve 1853 arasında yapılan anlaşmalar Osmanlı bürokrasisi içinde, yabancı sermayenin girişinden doğacak sonuçlara dikkat çeken karşıt görüşlüler tarafından reddedilmiştir122. Özellikle de Sultan Abdülmecit ve Sadrazam Mehmed Ali

Paşa Avrupa’dan borç alınmasına sıcak bakmamıştır123.

Ancak 1839’lardaki yerel para reformu çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması ve Galata bankerlerinin alışılagelmiş mali desteklerini devam ettirememesi parasal kaynak

118 F. S. Rodkey, “Ottoman Concern About Western Economic Penetration in the Levant”, 1849-1856, The

Journal of Modern History, Vol. 30, No. 4, The University of Chicago Press Journals, Dec. 1958, s. 348.

119 Y. S. Tezel, age., 1986, s. 76. 120 Ş. Pamuk, age., 2005, s. 230.

121 S. Gürsel, agm., “Osmanlı Dış Borçları”, 1985, s. 674.

122 Philip L. Cottrell, “A survey of European Investment in Turkey 1854-1914: Banks and the Finance of

the State and Railway Construction”, East Meets West- Banking, Commerce and Investment in the Ottoman Empire, Ashgate, 2008, s. 75.

arayışında yeni yönelişlerin önünü açmıştır. Mali yönelimde tümüyle değişikliğe gitmeyi hızlandıran olay ise 28 Ocak 1854’te başlayan Kırım Savaşı124 esnasında piyasaya

sürülen kaimenin hızla yayılması ile parasal sistemin tümüyle bozulmasıdır. Osmanlı maliyesini iflasa götüren125 bu savaşın harcamaları İstanbul’daki sarrafların verdiği kısa vadeli avanslarla karşılanamayacak düzeye çıkınca devletin uzun vadeli borç bulmaktan başka çaresi kalmamıştır. Daha vahim olanı ise içinde bulunulan mali durum ve savaş koşulları artık Bâbıâli’nin borç şartlarında pazarlık gücünü de ortadan kaldırmıştır126.

Böylece Türkiye’nin talihsiz ilk dış borç deneyimi Londra ve Paris’te görüşmeleri yapılan ve Mısır’ın vergisi ile garanti edilen 1854’teki Kırım Savaşı sürecinde yaşanmıştır. Şüphesiz Avrupa çevrelerinin gerek önceki borç telkinleri, gerekse Kırım Savaşı sırasında verilen borçların amacı siyasi idi127. İngiliz Hükümeti öncelikle bu

krediyi, Osmanlı-Rus savaşında Türkleri güçlendirmek için desteklemiştir. Zira İngiltere Kırım Savaşı patlak verdiğinde Yakın Doğu’da iyi tanımlanmış bir ticari ve ekonomik politikaya sahipti. Bu politika Avrupa’daki dengeyi korumayı isteyen ve Yakın Doğu ve Basra Körfezi’ndeki İngiliz nüfuzunu, sonuçta Hindistan’ı savunmak için Osmanlı Devleti’ni tampon olarak kullanmaya çalışan başka bir politika ile birleştirilmişti ki bu politika; Osmanlı Devleti’nin korunmasına bağlıydı128. Bu nedenle yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını önlemek İngiliz dış politikasının başlıca meselelerinden biri haline gelmişti129.

İkincisi; İngiltere bu krediyi Mısır’ın Fransa tarafından tek başına garanti konusu olması korkusu (Mısır’ın vergilerinin krediye teminat olarak verilmesi söz konusu olduğundan) ile desteklemiştir130. Bu sırada Fransa da İngiltere gibi, Rusya tehdidine

124 Kırım Savaşı konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey’in 16–

18.07.1931 tarihinde Meclis’te yaptığı bir konuşma Türkiye iktisat tarihinin önemli vesikalarındandır. Bkz. Bilsay Kuruç, Belgelerle Türkiye İktisat Politikası, Ankara, 1988, s. 187–189.

125 İ. Ortaylı, age., 2016, s. 82.

126 S. Gürsel, agm., “Osmanlı Dış Borçları”, 1985, s. 674, 676.

127 Türk Devlet adamları ise söz konusu krediyi politik sebeplerden çok ekonomik sebeplerle görüştüklerini,

başlıca amaçlarının ise müttefik güçlerle olan bağları güçlendirmek ve Türkiye’nin geleceği üzerinde onlara ekonomik çıkarlar sağlamak olduğunu öne sürmüşlerdir. Bkz. Jacob Viner, The International Economics: Studies, Princeton University, The Free Press, USA, 1951, s. 66.

128 H. N. Howard, agm., October 1936, s. 123-124.

129 Palmerston daha 1839’da Fransız büyükelçisine şöyle demiştir: “Şunu hareket noktası olarak kabul

ediyorum ki ortak siyasetimizin hedefi Osmanlı İmparatorluğu’nun muhafazasıdır. Avrupa’da dengeyi elde tutmanın en az zararlı teminatı budur. (...) Ve Osmanlı İmparatorluğu’nun muhafazası amaç olarak alınınca, onu düşmanları kadar dostlarına karşı da savunmak zorunda oluruz”. Bkz. Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye 2-Tanzimattan 1. Dünya Savaşına, çev. Babür Kuzucu, Gözlem Yayınları, İstanbul 1975, s. 631.

130 D.C.M. Platt, Finance Trade & Politics in British Foreign Policy 1815-1914, Clarendon Press, Oxford,

karşı boğazların saldırgan olmayan zayıf bir devletin elinde bulunmasını daha az mahsurlu bulmuş ve Osmanlı Devleti’nin dağılmasını istememişti. Kaldı ki eğer Osmanlı İmparatorluğu çökerse imparatorluğun toprakları büyük devletler tarafından bölüşülecek, Rusya da boğazlara, oradan da Akdeniz’e inebilecekti131. Bu manzara içinde 24 Ağustos

1854’te 3 milyon sterlin nominal değerindeki bu ilk dış borç Londra’daki Palmer, Mackillop, Dent & Co. ve Paris’teki ortağı Bischoffsheim, Goldschmidt et Cie’den sağlanmıştı. Bu dış borcun faizi %6, emisyon oranı ise %80’di. İngiliz ve Fransız hükümetlerinin güvence verdiği bu kredi; Batılı yatırımcılara %7,5 gibi oldukça yüksek bir getiri sağlamıştı132.

Yani askeri anlamda zaferle sonuçlanan Kırım Harbi ekonomi-politik anlamda çok ağır bir yenilgiye sebep olmuş; çok sürmeden de imparatorluğun durumu Avrupalı devletler karşısında finansal bir bağımlılığa dönüşmüştür133. Nitekim bu ilk borcun

hemen arkasından ertesi yıl yine savaş giderlerinin finansmanında kullanılmak üzere ve yine İngiliz ve Fransız hükümetlerinin kefaletiyle, Londra’daki Rothschild’lerden %4 faizli, 5 milyon sterlin tutarında yeni bir borç daha alınmıştır. Bu yeni kredinin özelliği, diğer koşulların yanında Osmanlı Devleti’ne, savaş harcamalarının yerinde yapılıp, yapılmadığının kontrolü ve hazine hesaplarının incelenmesi amacıyla biri İngiliz, diğeri de Fransız olan iki denetleme komiserinin atanmasının kabul ettirilmesidir. Böylece yabancı mali kontrolün adımları da atılmış oluyordu. Önceki kredi gibi bir nevi yasal kredi niteliğindeki bu borçlanma için de, yine Mısır vergisinden artan para ile İzmir ve Suriye gümrüklerinin hasılatı teminat olarak verilmişti134.

1854 ve 1855 borçlanmaları ve 1856 Islahat Fermanı sonrasında Batılı finans çevrelerinin Osmanlı topraklarına ilgisi artmıştır. Islahat fermanı, Kırım Savaşı’na son veren 4 Şubat 1856’daki Paris Barış Konferansı’ndan bir gün önce, müttefik güçlerin baskısı ve ricasıyla ilan edilmiştir. Hazinenin yaşadığı mali krizleri önlemek ve Avrupa piyasaları ile bir bağ kurmak amacıyla neşr olunan Islahat Fermanı’nda, Osmanlı İmparatorluğu’nda banka ve benzeri finansal kuruluşların kurulması suretiyle para ve

131 J. Viner, age., 1951, s. 66.

132 D. Blaisdell, age., 1979, s. 10, 49, 70; Y. S. Tezel, age., 1986, s. 76; Ş. Pamuk, age., 2005, s. 230; Ş.

Pamuk, age., 2007, s. 230; Marian Kent, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, çev. Ahmet Fethi, ed. Marian Kent, Alfa Basım, İstanbul 2013, s. 15.

133 Murat Şeker, “Osmanlı Devleti’nde Mali Bunalım ve İlk Dış Borçlanma”, Cumhuriyet Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, S. 2, Sivas, 2007, c. 8, s.123-124.

finans sisteminde reforma gidileceği ifadeleri de yer almaktaydı135. Fermanın 24. ve 25.

maddelerinde ise ülkenin ürünlerinin nakli için gerekli yollar ve kanalların açılması, ziraat ve ticaretin gelişmesine engel olan sebeplerin önlenmesi, bunların gelişmesine kolaylık sağlanması ve bunun için Avrupa’nın bilgi ve sermayesinden faydalanma yöntemlerinin etraflıca araştırılıp, uygulamaya konulması zikrolunarak, Avrupalıların sermayesiyle Osmanlı Devleti’nde bir banka tesisinin lüzumuna işaret edilmişti136.

4- Mirés Borçlanması ve Osmanlı Bankası’nın (Bank-ı Osmanî-i Şahane)