• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Emperyalizmin Modern Çağı’nda Osmanlı Maliyesinin İflası ve Düyunu Umumiye’nin Kurulması

SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ

6- Ekonomik Emperyalizmin Modern Çağı’nda Osmanlı Maliyesinin İflası ve Düyunu Umumiye’nin Kurulması

Yüzyılın son çeyreğinde dış ticaret ve bütçe açıklarını kapatmak için Osmanlı Devleti’nin uluslararası mali piyasalardan yaptığı borçlanmalar kısa süre içinde kontrolden çıkmış, yeni alınan borçların yarısından fazlası daha önce alınmış olan borçların anapara ve faiz ödemelerine gitmeye başlamıştır227. 1875’te, yani ilk dış borçtan

21 yıl sonra, dış borçlar 200 milyon sterline yükselirken228, borçların yıllık ödemeleri 12 milyon sterlin (14 milyon altın lira) mertebesine yaklaşmıştır. Bu ise 1875 itibariyle, imparatorluğun toplam 17-18 milyon liralık gelirinden, 14 milyon liralık kısmını dış borcun yıllık geri ödemesine ayırması anlamına gelmekteydi. Kısaca devlet, gelirlerinin çoğunu artık dış borç ödemelerine ayırmak zorundaydı229. Aynı yıl mahsulün çok düşük

225 H. Kazgan, age., 2014, s. 259, 261-263, 314.

226 Her iki banka da (Osmanlı İmparatorluğu Şirket-i Umumisi ve Osmanlı İtibar-ı Umumi Bankası)

Hükümet’in bir nevi kasası olmuş, Saray’a çok önemli miktarlarda krediler vermiş, hatta alacaklarını tahsil etmek için Abdülaziz’in devrilmesinde rol oynamışlardır. Ayrıca bu bankalar 1875’e kadar alınan dış borçlarda çok aktif rol oynamıştır. Bkz. H. Kazgan, age., 2014, s. 85-86, 121, 231-233, 259, 261-263, 314.

227 D. Blaisdell, age., 1979, s. 75; Ş. Pamuk, age., 2007, s. 23; Feroz Ahmad, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun

Sonu’, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, çev. Ahmet Fethi, Ed. Marian Kent, Alfa Basım, İstanbul 2013, s. 52.

228 Tanin, Sefer Bey, Açık Sütunlar, 30 Eylül 1324, S. 74, s. 5-7.

229 P. L. Cottrell, age., 2008, s. 75- 76; 1914’te savaş patlak verdiğinde ise Osmanlı Devleti’nin dış borç

toplamı kısa vadeli borçlar hariç 156,4 milyon Osmanlı lirası (£142.2 milyon sterlin) dolaylarındaydı. Bkz. WEB_10. Türkiye’nin Borçlanma Tarihi ve Dünya Ülkelerinin Durumu, https://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/157_T%C3%9CRK%C4%B0YE%E2%80%99N%C4%B0N%20 BOR%C3%87LANMA%20TAR%C4%B0H%C4%B0%20VE%20D%C3%9CNYA%20%C3%9CLKEL ER%C4%B0N%C4%B0N%20DURUMU_13_03_2015.pdf, (17.08.2018).

olması nedeniyle kıtlık baş göstermiş, hükümet açlığı engellemek için halka yiyecek dağıtmak zorunda kalmıştı. Buna karşılık hükümet âşar ve diğer vergileri zorluklarla tahsil edebiliyor, planladığı gelirleri toplayamıyordu230.

31 Ağustos 1876’da II. Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı Devleti işte bu devasa sorunlarla karşı karşıya idi. Diğer taraftan Balkanlarda Doğu sorununun231 bir parçası olarak çoğu İngiliz istihbarat elemanları tarafından kışkırtılan kaynaşma önlenemez bir şekilde devleti 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına sürüklemekteydi232. Bu

savaş Osmanlı toplumu için yarattığı birçok sosyo-ekonomik sorunun yanında, İngiltere’nin Kıbrıs Adasını işgalini ve Balkanlar’dan sonra Anadolu’nun parçalanması planlarının fiilen başlatılmasını da beraberinde getirecekti.

Osmanlı Devleti’nin mali iflasını hızlandıran olay ise Nisan 1875’te başlayıp, Temmuz 1875’te iyice alevlenen Bosna-Hersek’teki bir kısım Hıristiyan ahalinin ayaklanmasıdır. Bu olay üzerine, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa 7 Ekim 1875’te, yaygın kanaate göre Rusya’nın baskısı ile, gelecek 5 yıl süresince dış tahvillerin faiz ve gelirlerinin sadece yarısının nakit ödeneceğini, kalan miktarın %5 tahville karşılanacağını ilan etmiştir233. 1875’te borç ödemelerini bu şekilde yarıya indiren Osmanlı Devleti,

1876’da ise borç ödemelerini tamamen durdurmak zorunda kalmıştır. Moratoryum Avrupalı tahvil sahiplerini telaşa düşürürken, kamuoylarında Osmanlı Devleti aleyhine çok olumsuz bir hava oluşmuştur. Nihayet Osmanlı maliyesinin ve önemli gelirlerinin

“büyük finans çevrelerini gayri resmi bir biçimde temsil eden” uluslararası bir komisyon

tarafından kontrolüne yol açan bir dizi olay hızla gelişmiştir234.

Osmanlı Devleti aleyhine olan bu durumdan yararlanacak ülke ise Kırım Harbinin acısını çıkarmak isteyen Rusya idi. Öteden beri Osmanlı İmparatorluğu’nun yok edilmesi

230 Tanin, Sefer Bey, Açık Sütunlar, 30 Eylül 1324, S: 74, s. 5-7.

231 Doğu Sorunu; Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki güç dengesini alt üst etmeden ve genel bir

savaşa mahal vermeden nasıl parçalanacağı sorunuydu. Bkz. E. J. Zürcher, age., s. 66.

232 Aynı yıllarda imparatorluk içinde İngiliz destekli ayrılıkçı hareketler de hız kazanmıştır. Lawrence’ın

öncülük yaptığı Arap milliyetçiliği; başka bir İngiliz ajanı Seton-Watson tarafından kışkırtılan Sırp milliyetçiliği; Lady Dunham tarafından başlatılan Arnavut milliyetçiliği ve nihayet Noel Buxton’un liderliğinde yürütülen Bulgar milliyetçiliği, bunların hepsi Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına yol açan gelişmelerdir. Bazı iddialara göre, “bütün bunların aynı anda bir araya gelmesi rastlantı değil, İngilizlerin tezgâhladığı büyük komplonun parçalarıydı”. Bkz. A. İlgen, agm., 2008, s. 215.

233 Dış borçların faizlerinin yarısının ödeneceğinin Avrupalı devletlere bildirilmesi konusunda dış borçlarda

payı olmayan Rusya’nın İstanbul’daki sefiri Ignatieff’in Sadrazam Mahmut Nedim Paşa üzerinde etkili olduğu ileri sürülmektedir. Bkz. D. Blaisdell, 1979, age., s. 29; İlber Ortaylı, “Osmanlı Devleti ve Meşrutiyet”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, c. 4, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, s. 953; P. L. Cottrell, age., 2008, s. 80.

234 Karl Polanyi, Büyük Dönüşüm Çağımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenleri, çev. Ayşe Buğra, İletişim

ve İstanbul’u ele geçirme amaçlarını güden Rusya, Avrupa devletleri büyük bir kızgınlık içindeyken iyice zayıflamış olan Osmanlı Devleti’ne savaş açmayı en uygun zaman olarak değerlendirmiştir235. Nitekim Osmanlı Devleti Avrupalı alacaklılara ödemeleri

durdurduktan kısa bir süre sonra büyük bir felaketle sonuçlanan 1877-1878 (93 Harbi) Osmanlı- Rus Savaşı patlak vermiştir. Osmanlı Devleti Ruslarla savaşırken içinde bulunduğu kötü koşullar nedeniyle para bulmak umuduyla yine Paris ve Londra piyasalarına başvurmuştur236. Ancak Mahmut Nedim Paşa’nın Osmanlı tahvilleri

sahiplerini mağdur eden kararından sonra Avrupa mali çevreleri nezdinde tüm itibar yitirildiğinden, bu çevrelerden hiçbir şekilde borç temin edilememiştir. Batılıların bu tutumuna karşın, Galata Bankerleri Ruslara teslim olmuş bir İstanbul’da istikballerinin yok olacağını bilerek, savaş sırasında sermayelerini o zamana kadar görülmemiş bir biçimde riske atarak, Hükümet’e borç vermeye devam etmişlerdir237.

Osmanlı Devleti de 93 Harbi sırasındaki zor zamanlarında verdikleri kredilerle kendisine yardım eden Galata Bankerlerine bir jest yapmak amacıyla borçlarına karşılık çok önemli altı gelir kaynağını 2 Kasım 1879’da Galata Bankerlerinin kurduğu “Rüsum-

u Sitte İdaresi”ne bırakmıştır. Ancak Galata Bankerlerine sağlanan bu avantaj Osmanlı

Devleti’ne borç veren İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya ve Almanya’yı derhal harekete geçirmiştir. Bu arada Osmanlı Hükümeti’nin Avrupalı tahvil sahiplerine borçlarını ödeyebilmesi amacıyla bir dizi ödeme projesi de hazırlanmıştır. Ancak bunlar ne Galata Bankerleri, ne de Avrupalı sermaye çevreleri için çıkarlarına uygun görülmediğinden, kabul edilmemiştir238.

Neticede uzun süren görüşmeler sonunda (1875-1881) Avrupalı alacaklıların temsilcileri ile Osmanlı Hükümeti bir anlaşmaya varmış ve 20 Aralık 1881’de (29 Muharrem 1299) Muharrem Kararnamesi imzalanmıştır. Bu kararname ile İngiliz, Fransız gibi yabancı delegelerden oluşan, Avrupalı alacaklıların Türkiye’deki resmî garantörü niteliğindeki “Düyunu Umumiye İdaresi” (Conseil de La Dette Publique

235 D. Blaisdell, age., 1979, s. 29. 236 J. Thobie, agm., 1985, s. 724.

237 Osmanlı Bankası da savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin askeri altyapısına finansal destek vermiş,

1877’de savunma kredisi sağlamıştır. Londra’daki Rothschild’lar 1855’ten sonra tedbir amaçlı olarak Osmanlı mali işlerine dâhil olmaktan kaçınmışsa da, 1875 yılının bahar aylarında Disraeli’nin Türkiye yanlısı politikaları ile Rusya’ya olan mali taahhütleri (1870 yılından itibaren Paris’li ortakları ile birlikte 62 milyon sterlinlik bir tahvil ihracı söz konusuydu) arasında ikiye bölünmüşlerdir. Bkz. S. Gürsel, agm., “Osmanlı Dış Borçları”, 1985, s. 681; P. L. Cottrell, age., 2008, s. 81; H. Kazgan, age., 2014, s. 197-199.

Ottomane) kurulmuştur239. 1900’de İstanbul’daki Düyunu Umumiye’ye İngiliz temsilcisi olarak seçilmiş olan Sir Henry Babington Smith’in Londra’ya yazdığı mektuptaki ifadesiyle; Osmanlı Devleti “borcun tamamının ödenmesine kadar… kesin ve geriye

dönüşsüz olarak” gelirlerinin bir bölümünden vazgeçmiştir. Yani, Osmanlı Devleti’nin

en değerli ve gelişmeye en uygun vergi gelirlerinin tahsilat hakkı, dış borçlara karşılık, yabancı bir kuruluşa devredilmiştir240. Bu kurum yabancı hâkimiyetini göstermesi

açısından önemlidir; zira açıkça devletin mali egemenlik hakkının kaybedilerek yabancı hâkimiyeti altına alınmasının en bariz örneklerinden biri olmuştur241.

Osmanlı finans tarihi açısından anılmaya değer bir başka emperyalist girişim de

“Tütün Rejisi”dir (Turkish Regie Export Co. ya da Müşterek’ül-Menfaa İnhisar-ı Duhan-

ı Devlet-i Aliyye-i Osmaniye). 27 Mayıs 1883’te bir İngiliz-Fransız ortaklığı olarak kurulan bu şirket Osmanlı tarımında %20’yi aşan önemli bir gelir kalemi olan tütünün tek idarecisi ve belirleyicisi olmuştur. Reji İdaresi de aynen Düyunu Umumiye gibi Osmanlı Devleti’nin en değerli kaynaklarına yıllarca el koymuş, buna karşılık Osmanlı Maliyesinin en zor zamanlarında ihtiyaç duyduğu borç parayı vermekte çok ağır şartlar ileri sürmüştür242.

Tütün Rejisi’nin elde ettiği kârlar o kadar büyük olmuştur ki, bunlar emperyalizmin simgesi bu tür şirketlerin kâr transferleri hakkında fikir verecek mahiyettedir. 1883’te Londra’da 110.000 sterlin sermaye ile kurulan bu şirket, bu tarihten 1901’e kadar geçen süre içinde 226.098 sterlin kâr elde ederek, sermayesinin iki katından fazlasını dışarıya transfer etmiştir243. Öyle ki Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na kadar

kendi gelirlerine hiçbir şekilde el süremezken244, Düyunu Umumiye ve Tütün Rejisi ile

yine Düyunu Umumiye’de temsilcileri ve söz hakkı olan Osmanlı Bankası ve Avrupa

239 Osmanlı Devleti 1854’ü izleyen 20 yıl içinde toplam 15 borçlanma yapmış, bu sayı 1914’e kadar 41’i

bulmuştur. 1854-1874 yılları arasındaki yirmi yılda alınan borçların toplamı 5.297.676.500 frank olup, 3.012.884.714 frank tutarındaki kısmı devlet hazinesine girmiştir. Yani tahvillerin ihraç değeri %57 civarında gerçekleşmiştir. Düyunu Umumiye’den sonra ise 1882-1908 arasında toplam 17 borçlanma yapılmış, toplam 120.314.473 lira tutarındaki borçlanmadan 107.858.796 lirası Osmanlı Devleti’ne kalmıştır. 1914’e gelindiğinde ise toplam 347.372.040 Osmanlı liralık borçlanmaya karşılık, ele geçen safi tutar 222.754.219 Osmanlı lirası olmuştur. Borçların itfa oranı ise ortalama olarak %66 olup, yani borçlanılan miktarın %66’sı hasılat olarak hazinenin eline geçmiştir. Bkz. V. N. Geyikdağı, age., 2008, s. 80, 82; B. Özdemir, age., 2010, s. 51, 67.

240 Cambridge University, Trinity College Library, HBS 29 47 (29), Sir H. Babington Smith’den

Londra’daki “Economist” editörüne 19.11.1901’de gönderilen mektup.

241 D. Blaisdell, age., 1979, s. 27-30, 87-88; Abdüllatif Şener, Sona Doğru Osmanlı Ekonomisi ve Maliyesi

Üzerine Yazılar, Birleşik Kitabevi, Ankara, 2007, s. 15.

242 D. Avcıoğlu, 2001, age., s. 137.

243 O. Kurmuş, age., 2012, s. 121-122, 267-269. 244 Ç. Keyder, agm., 1985, s. 648.

finans kapitalinin iş birlikçileri konumundaki Galata’nın dört ünlü bankası kazançlar açısından adeta altın yıllarını yaşamıştır245.

Yine 1881’den sonra Düyunu Umumiye’nin kurulmasıyla birlikte Osmanlı finans sektörüne yabancı banka ve finans kurumlarının ilgisi yeniden artmıştır. Bankacılık furyasına yeni katılanlardan olan; 7 Mayıs 1888’de kurulan 2 milyon frank sermayeli Selânik Bankası246 ile 1891’de kurulan Midilli Bankası önemli finans kurumları arasına

girmiştir247. Böylece Osmanlı topraklarında bir taraftan yabancı sermayeli bankaların

sayısı hızla artarken, diğer taraftan da Fransız sermayesinin baskın olduğu Osmanlı Bankası, I. Dünya Savaşı’na kadar faaliyetlerini sürdüren Credit Lyonnais, Deutsche Bank, Wiener Bank-Verein, Rus Ticaret Bankası, Atina Bankası, Deutsche Palastina Bank, Societâ Commerciale d’Oriente, Banque d’Athenes, Anglo-Palestine Company Limited248, The Anglo Levantine Banking, Banque de Mételin gibi bankalarla adeta

anlaşmalı bir kartel piyasası oluşturmuştur. Osmanlı finans sisteminin bir anlamda “piyasa yapımcısı” (market maker) haline gelen bu banka, Osmanlı Devleti’nin iç işlerine bile müdahale edecek kadar güçlenmiştir. Banka bunu Osmanlı Devleti’nin menfaatleri gereği değil, hiç şüphesiz İngiliz ve Fransız hissedarlarının çıkarları için yapmıştır249.

Robinson tarafından “Sömürüye dayalı çağ” (1850-1914) olarak nitelendirilen bu dönemde, Avrupa sermayesi sadece finans alanında değil, başta demiryolları, limanlar, madencilik ve işletme tesisleriyle Avrupa kıtası dışındaki ülkelere yönelerek, büyük ölçekli kalıcı yatırımlar tesis etmişlerdir. Bu süreçte (1850-1914) Avrupalı kapitalistlerin en büyük hareket alanını ise yine Osmanlı İmparatorluğu oluşturmuştur. Avrupalı yatırımcılar özellikle 1880’li yıllardan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda başta

245 H. Kazgan, age., 2014, s. 228-229, 322.

246 İstanbul merkezli Selânik Bankası’nın kurucuları; Viyana merkezli Österreichischer Laenderbank,

Budapeşte merkezli Hungars Hendes ve Paris merkezli Comptoir National d’Escompte de Paris’di. Bankanın yerli “saçayağını” ise Selânik’in önde gelen büyük tüccarlarından ve bankerlerinden Allatini Biraderler temsil etmiştir. Selânik Bankası, Doğu Akdeniz “iktisat bölgesinin” Avrupa merkezli dünya ekonomisi ile bütünleştirme sürecinin bir parçası olarak doğmuştu. Banka 1908’den sonra Sociéte Generale, Cumhuriyet döneminde de Uluslararası Endüstri ve Ticaret Bankası adıyla Çukurova Holding bünyesinde ve son olarak da Interbank adıyla Nergis Holding’in bir iştiraki olarak faaliyetlerine devam etmiş ve nihayet 7 Ocak 1999’da TMSF’ye devredilerek, tasfiye edilmiştir. Bkz. M. Berke, age., 2000, s. 21, 125.

247 Midilli Bankası o devrin en önemli bankeri ve aynı zamanda Sultan Abdülhamid’in mali danışmanı olan

Zarifi ile Midilli’deki Türk ve Rum iş adamlarınca kurulmuştur. Bankanın faaliyet konuları arasında genel bankacılık işlemlerinin yanı sıra, mültezimlik de bulunmaktaydı. Bankanın Midilli, İzmir, İskenderiye, Selânik, Atina’da birer şubesi, Dikili, Nazilli, Söke, Ayvalık, Atosdağı, Sakız Adası, Plumari’de büroları bulunmaktaydı. Bkz. B. Özdemir, age., 2010, s. 43-44.

248 Siyonist teşkilatının bir uzantısı olduğu öne sürülen “Anglo-Palestin Kumpanyası” namı altındaki bu

bankanın sermayesi bazı aracılar vasıtasıyla Müslüman Arapların arazilerini bir şekilde satın almaya ayrılmıştı. Bkz. Tasvir-i Efkâr, Ebuzziya Tevfik, 6 Nisan 1911, S. 553, s. 1.

demiryolu olmak üzere250 ulaştırma sektörü ve madencilik olmak üzere doğrudan

sermaye yatırımlarına büyük ağırlık vermişlerdir251.

Anlaşılacağı üzere 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşmasıyla başlayan ve dış borçlarla devam eden Avrupa’nın iktisadi sömürge düzeni, 7 Ekim 1875’teki moratoryumdan sonra kurulan Düyunu Umumiye ile birlikte devlet maliyesini de ele geçirerek, tam bir ekonomik emperyalizme dönüşmüştür. Osmanlı Devleti 1880’lerden sonra artık “Avrupa mali denetiminin fiili sömürgecilik dışında emperyalizmin en çarpıcı

örneklerinden” birini teşkil etmiştir252. Bu süreç yüzyılın sonunda imparatorluğun

ticaretinden sanayisine, madenlerinden, demiryollarına, limanlarına, rıhtımlarına, ulaşımına, aydınlatmasına kısacası hemen her alandaki yatırımlarına el atılarak tamamlanmıştır. Öyle ki koca imparatorluk her alanda Avrupa’ya bağımlı, Avrupalı’nın verdiği borçlarla ayakta durabilen bir yarı sömürge haline gelmiştir. Arnold Toynbee’nin deyişiyle; “doğa Türkiye’ye zenginlik bahşetmişti ve emperyalizm açgözlüydü”253.

250 O dönemde yabancı sermaye ve imtiyaz denildiğinde demiryolları akla gelmekteydi. Emperyalist ülkeler

o zamanlar demiryolları ile dışa açılma kanallarını denetim altında tutmaktaydılar. Bunun en can alıcı örneği ise İngilizlerin inşa ettiği İzmir-Aydın demiryolu ile Fransız şirketine ait İzmir-Kasaba Hattı ve temdidi gelmekteydi. Bu iki demiryolu ticari kapitalizmin girişini ve gelişimini sağlamıştı. Ağustos 1910’a gelindiğinde, Alman sermayesinin etkin olduğu Bağdat demiryolu ve Avusturya sermayesinin yaptığı Rumeli demiryolu hariç, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki toplam 6,222 km uzunluğundaki demiryolu ağı ağırlıklı olarak Fransız ve İngiliz sermayesi tarafından yapılmıştı. Bkz. The Levant Herald, 6 Ağustos 1910; O. Kurmuş, age., 2012, s. 100; T. Çavdar, age., 2003, s. 67.

251 T. E. Adrian, agm., 2002, s. 6, (07.01.2016); V. N. Geyikdağı, age., 2008, s. 14, 152. 252 Ş. Pamuk, age., 2017, s. 56.