• Sonuç bulunamadı

Mardin Kalesi323, Mardin’in en yüksek tepe noktasında kurulmuş olup; yaklaşık 1200 m. yüksekliğindeki bu tepenin kayalık doruk noktasından istifade edilerek inşa edilmiştir. Doğu-batı istikametinde mesafesi 800 metre, genişliği ise 30-150 m. arasında değişen bir düzlükte yer almaktadır324.

Anadolu’nun pek çok kalesinde olduğu gibi iç kale325 ve dış kale bölümlerinden oluşan yapılara bir örnek teşkil ettiği bilinmektedir326. Kalenin hangi dönemde inşa edildiğine dair net bir bilgi bulunmamakla birlikte Hemdanilerin bölgede hâkimiyet kurdukları dönemde327 Hemdan b. Hasan tarafından yeniden yaptırıldığı kabul edilen görüşler arasındadır.

Artuklu döneminde yeniden inşa ettirilen kale, surları ve kulesiyle Artuklu mimarisinin en önemli eserleri arasında yer almaktadır. 18. Yüzyıl ortalarında iç ve dış kaledeki yerleşmeler terk edilmeye başlanmış, 19. Yüzyılda iç kale tamamen boşaltılmıştır328. Dupre’ye göre şehrin etrafını çevreleyen surların, doğu’da Muş, Sor ve güneyde Vairi olmak üzere üçü açık 4 kapısı bulunmaktaydı329. 19. Yüzyıl sonlarında Cuinet tarafından yüksek bulunan surların kalıntılarına 1930 yılında Albert Gabriel tarafından ulaşıldığı bilinmektedir330.

Müstahkem bir mevkide bulunan Mardin Kalesi’nin331 fiziki özellikleri ve incelenen dönemdeki durumu hakkında elde mevcut bulunan belgeler önemli ipuçları

323 Mardin Kalesi, 10. Yüzyılda Al-Bâz (Şahin Kalesi), 14. Yüzyılda Kal'at al Şahba, Kal'at-ı Kuh, Kal'at-

ı Gurab (Kargalar Kalesi) adıyla anılmaktaydı. Bkz. E. Füsun Alioğlu, “Tarihsel Süreçte Şehir Dokusu ve Geleneksel Mardin Evleri”, Taşın Belleği Mardin, YKY, İstanbul, 2005, s. 183.

324 Adnan Gürbüz, “16-17. Yüzyıllarda Mardin Kalesi”, I. Uluslar arası Mardin Tarihi Sempozyumu

Bildirileri, (Editör: İbrahim Özcoşar-Hüseyin Haşimi Güneş), İstanbul, 2006, s. 303; Nejat Göyünç, Mardin Sancağı, s. 91; E. Füsun Alioğlu, “Geleneksel Mardin Evleri”, s. 44.

325 İç kale, “surlarla çevrili bir kentin en yüksek yerinde hükümdarın, beyin veya komutanın ikameti için

ayrılmış, en son savunma yeri olan kale bölümü” şeklinde tanımlanmaktadır. Şehrin etrafını çeviren surlar da dış kale bölümünü oluşturmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Boran, Anadolu’daki İç Kale Cami ve Mescidleri, TTK, Ankara, 2001, s. 8.

326 Ali Boran, Anadolu’daki İç Kale Cami, s. 9.

327 10. Yüzyılda Hemdanilerin elinde bulunan kale boz şahin veya kül renkli adıyla anılmaktaydı. Bkz.

Nazmi Sevgen, Anadolu Kaleleri I, Ankara, 1959, s. 259.

328 Ali Boran, Anadolu’daki İç Kale, s. 105.

329 E. Füsun Alioğlu, “Tarihsel Süreçte Şehir Dokusu”, s. 185.

330 E. Füsun Alioğlu, “Tarihsel Süreçte Şehir Dokusu”, s. 187. Sur duvarı kalıntılarına, Savurkapı

(Babı’s-Sur) Mahallesi’nin güneydoğusunda, sur üstü yerleşmelerin temellerinde rastlanıldığı bildirilmektedir.

331 BOA., Hatt-ı Hümayun, Dosya Nr. 446, Gömlek Nr. 22300. 8 Temmuz 1835 M. (12 Rebi'ü’l-evvel

1251 H.) tarihli arzuhalde kalenin fiziki özellikleri ve genel durumu izah edilerek tamire ihtiyaç olduğu bildirilmiştir.“… bu kal'a dört tarafı kesme ve gayet yüksek yalçın kaya dimek olub egerçi kayanın üzerinde divârları dahi var ise de mürur zaman ile ekser mahali harab olarak bayağı divâr eseri kalmamış gibi olub ancak bu kal'anın sarplığı divâr ile olmayarak mücerred yaradılışı öyle sa'b ve sarb bir hali olduğundan kâffe-i divârları zeminiyle beraber hedm olunsa yine metanetine hiçbir zarar

vermesi açısından önemlidir. 8 Temmuz 1835 M. (12 Rebi’ü’l-evvel 1251 H.) tarihli arzuhalde, kalenin fiziki özellikleri ve genel durumu izah edilerek, tamir edilmeye ihtiyacı olduğu bildirilmiştir. Oldukça sarp olan kalenin dört tarafı yalçın kayalık olduğundan bütün duvarları dahi tahrip olsa yine de metanetine bir gölge düşürmediği söylenmiştir. Ancak kalenin muhafaza edilmesi için içerisinde iki yüz yabancı tüfek bulundurulması gerektiği, bunun için de aylık 10-15 bin kuruş masrafa ihtiyaç duyulduğu bildirilmiştir. Bununla birlikte kendi haline bırakılarak terk edilmesi durumunda kürt aşiretlerinin eline geçeceği de ifade edilmiştir. Ayrıca yalçın kayanın delinerek, içerisine 160 kadar sarnıç yapıldığı; bu sarnıçların, 10 bin kişinin kale içerisine istihkâma çekilmesi durumunda, 10 senelik su ihtiyacını karşılayacak kapasitede bulunduğu bildirilmiştir.

Kalenin fiziki özellikleri ile ilgili olarak seyahatnamelerin verdiği bilgiler önem arz etmektedir. Bu seyyahlar arasında yer alan Evliya Çelebi; Mardin Kalesi’nin, Dicle Ceziresi içinde, Şatt Nehri’ne iki menzil yakınlıkta bir çöl içinde, göğe yükselmiş bulut renginde yüksek bir kaya üzerinde kudret eliyle yapılmış bir kale olduğunu ifade ederek, “… bu kale o derece yüksektir ki, en yüksek yerinde bulunan yapıların burç ve

kuleleri Samanyolu gibi mavi bulutlara erişir. Ta öğle vakti olunca, mavi bulutlar kaybolmadan kalenin yükseğindeki minare ve yüksek binalar görünmez…” demektedir.

Aynı zamanda Mardin kalesinin en yüksek yerine tam iki fersahta çıkıldığını, dört tarafından üç-dört menzillik yerlerden göründüğünü, öyle ki bu kaleden Nusaybin

ve Sincar Kaleleri ile Sencar Dağı ve Hamun Sahrası’nın apaçık göründüğünü, kalenin

fethedilmesi insan gücü dâhilinde olmadığını, sadece kuşatma yapılarak veya gizlice kaleye girmek suretiyle fethedilebildiğini, Yoksa başka bir şekilde ele geçirilmesinin olmayacağından başka içinde yalçın kaya delinmiş ve ol vechile yüz altmış bu kadar sahrîc yapılmış olub hala yüz şu kadarı … el-haletü hazihi on bin adam tahassun itmiş olsa yine on senelik idareye vaki suya mevcud ve bu sarnıcların hemdi dahi adimü’l-imkân idüğü zahir derunumuz olub bu suretde kal'a-i mezkure hali üzere bırakılmak lüzum gelse ekrad ve aşair içinde olarak ale’l-husus Mardin kasabasının dahi üzerinde bulunduğuna ve bu cihetle herkesin gözü olduğuna binaen her kimin eline geçse çıkarılması ve bu takdirce muhafazası içün daima içinde ulufeli olarak bir iki yüz yabancı tüfenk bulunması lazım geleceği bu da mahiye on on beş bin ğuruş mesarife muhtac olacağı tastir olub bu suretde hedmi çaresine bakılsa fakat kalmış olan divârları indirilüb bir de kaffe-i sahrıcları taş ve toprak ile doldurulmakdan başka kolay olmadığı ve böyle olsa da yine tekraren bu sarnıcların tathîri dahi mümkün olub ancak o da beş altı aya muhtac olarak ekrad ve aşair takımı ise öyle bir şey ile altı ay uğraşamayacağı derkâr ve işte bu cihetle bir çaresi bulunub bundan başka kolay olmadığı aşikâr ise de Mardin ekrad ve aşair ve urban içinde olub hususiyle bağdad caddesi olduğuna ve böyle mahalde öyle metin ve müstahkem olan kal'anın hedmi irade-i seniyyeye muğayir düşeceği mülahaza kılındığına binaen mecburen arz ve istizan ibtidar olunmuş olmağın kal'a-i mezkurenin zikr olunduğu mertebe hedm ve tahrîbine mi irade buyrulur yoksa cadde üzerinde bulunduğundan hal üzere terk olunub bir iki yüz tüfenk ikamesiyle muhafazası sureti mi ne teseyyüb kılınur bu babda müteallik olacak irade-i seniyye …” den emir istenilmiştir.

imkânsız olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca kale içinde çok sayıda mağaralar ile karanlık saklanma yerleri ve on sene kuşatmaya dayanacak su sarnıçları bulunduğunu, tepelerinin yalçın kayaları üzerine rahmet yağmurları indikçe, bir damlası dahi boşa gitmeyip hepsi kayalar yoluyla su sarnıçlarına gittiğini yazmaktadır.

Evliya Çelebi kalenin mühimmatı ile ilgili olarak şu bilgilere yer vermiştir: “Bu

kalede o kadar mühimmat ve levazımat, sayısız ve sınırsız türlü türlü cebehaneler var ki hesabını ancak Allah bilir. O kadar balya siyah barut, gülle, humbara ve top var ki, anlatmaya kalksak ayrı bir cild olur. Kalenin göğe yükselmiş tepesinde nice eserler vardır. Asla hendeği yoktur. Zira bütün çevresi cehennem çukurundan nişan verir parlak ve cilalı kayalardır…”332.

1766 yılında Bağdat, Musul, Mardin, Diyarbakır, Urfa ve Halep’e seyahat eden Karsten Niebuhr, Mardin Kalesi ile ilgili olarak şu bilgileri vermiştir333: “ Mardin,

yüksek ve oldukça dik bir kayalığın üzerine kuruludur; bir zamanlar kalesinin sağlamlığıyla ünlü bir şehirdi. Eski şehir surlarından tek tük parçalar kalmış, kalesi de bir yıkıntı halinde. Dar ve uzun olarak inşa edilen kale, şehrin hemen sırtındaki dik ve yüksek bir kayalığın üzerinde bulunuyor; en yüksek noktasını oluşturan kuzey köşesiyse en sağlam yeri. Kalede su kaynağı da var, fakat yağmur suyu biriktirmek için çok büyük sarnıçlar da yapılmış …”. Ayrıca Mardin Kalesinin sağlamlığını kayaların çok dik

olarak inmesine bağlayan seyyah, kalenin bazı kenarlarına sur bile örülmediğini, evlerin buralara kadar inşa edildiğini ifade etmiştir.

İngiliz seyyahı Buckingham ise seyahatnamesinde kalenin yapısı ile ilgili olarak önemli bilgilere yer vermiştir334. Şöyle ki “… tüm bu tepelerin zirvelerinde kireçtaşı

kayalar vardır ki bu tepeler bu materyalden oluşmuştur, zirveden kısa derinliklere doğru sarp kayalıklar oluşmuştur, bu yüzden toprak sarp fakat pürüzsüz bir oluşum gösterir, böylece tepelerindeki yuvarlak kütleler uzaktan bakıldığında yüksek kaleleri andırırlar. Mardin kalesinin inşasında bu durumdan faydalanılmıştır ki bu kale, onun etrafını çevreleyen dik bir falezden yükseltilmiş olan bir duvardır aslında ve bu nedenle ulaşılması son derece zordur. Aşağıdan, bir İslam eseri olarak belirir ve yapay korunma yapılaştırmalarından çok doğal durumundan dolayı aşılması zordur. Fakat

332 Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Bağdad- Basra- Bitlis- Diyarbakır- İsfahan- Malatya-

Mardin- Musul- Tebriz- Van, (Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman- Yücel Dağlı), 4. Kitap, 1. Cilt, YKY., İstanbul, 2010, s. 81-82.

333 İlhan Pınar, “Karsten Niebuhr’un Gözüyle 1760’larda Mardin ve Diyarbakır”, Tarih ve Toplum, c. 27,

S. 161, İstanbul, 1997, s. 299-300.

çok az bombardıman silahı vardır ve kendisi orada yaşayan ve iç kalede yaşamak için hizmetinde olan ailelere izin veren mütesellimin kişisel koruması olarak yaklaşık elli asker bulunur…” diye ifade etmiştir.

Kâtip Çelebi, kalenin bir dağ üzerinde kurulduğunu, yerden zirvesine kadar 2 fersah335 bir yol mesafesi bulunduğunu ve yaklaşık bir dağın yarısını kapladığını belirterek, cebren fethedilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir336.

Seyahatnameler, Mardin Kalesinin sağlamlığını ve kolay ele geçirilen bir kale olmadığını ortaya koymaktadır. Zamanla tahrip olan kalenin tamirine ihtiyaç duyularak, onarılması yönünde adımlar atıldığı görülmektedir.

İncelenen dönem içerisinde, harap bir vaziyette bulunan Mardin Kalesi, belirli zaman aralıklarında tamir edilmeye çalışılmıştır. Bağdat Valisi Vezir Süleyman Paşa tarafından yazılan tahriratda, Mardin Kalesi’nin zamanla tahrip olduğu ve etrafında bulunan aşiret eşkıyasından dolayı sakinlerin huzursuz bir hale geldiği bildirilmiştir. Mardin Kalesi tamir edilmedikçe, aşiretlerin eşkıyalık faaliyetlerine devam edeceği aşikâr olduğundan, kalenin tamire muhtaç olan yerlerinin tespit edilerek, onarımının yapılması için mimar halifesi görevlendirilmiş ve halifenin Mardin voyvodası ve ileri gelenlerle birlikte hareket etmesi istenilmiştir. Kalenin tamiri için gereken 50 bin kuruş masraf ise Mardin ve Nusaybin mukataasının 1790 (1205) senesi malından karşılanmıştır.

Altı ayda bir hesaplanan masraf defterleri incelendiğinde kale ve hisarın tamirleri için para ayrıldığı görülmektedir. 1838 senesinde kale ve hisarın tamir edilmesi için 2530 kuruş masraf kaydedilmiştir337.

Fransız seyyah Olivier, 1799 yılında Mardin’e geldiğinde, bir zamanlar kenti korumuş olan kalenin harabe bir vaziyette olduğunu, kenti çeviren surların ise yakın zaman önce Bağdat paşası tarafından onartıldığını bildirmiştir338.

335 Fersah, Farsça ferseng kelimesinden Arapça’ya geçmiştir. Kelime Ermenice’de hrasah, Süryanice’de

prasaha’dır. Osmanlılarda genellikle Arap fersahı geçerli olmuştur. 1 fersah = 3 mil = 5985 m.dir. Buna göre Mardin kalesinin zirvesine ulaşmak için kat edilmesi gereken yol mesafesi 11970 metredir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Fersah”, DİA., c.12, İstanbul, 1993, s. 412; Ünal Taşkın, Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü ve Tartılar, s. 412.

336 Kâtip Çelebi, Cihannüma, (Yayın Editörü: Said Öztürk), s. 526. 337 MŞS. 253, s. b. 156.

338 Fransız hekim ve seyyah Olivier’in İran’a giderken geçtiği Güneydoğu Anadolu’nun dört merkezi

Birecik, Şanlıurfa, Mardin ve Nusaybin hakkındaki 1799 tarihine ait gözlemleri için bkz. Ahmet Mümtaz Maden, Olivier’e Göre Anadolu (Birecik, Şanlıurfa, Mardin, Nusaybin), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2001, s. 25.

Cephanelik kale içerisinde muhafaza edilmekteydi. Bu cephane Mardin Muhafızı Mehmed Mirza Paşa vaktinde yoklanmıştır. 24 Kasım 1838 M. (7 Ramazan 1254 H.) tarihinde sayımı yapılan bu cephanelikte “5 sandık fişek, 9 adet el kabzası, 80

adet ufak gülle, 26 batman kır kurşun, 500 adet tüfenk taşı, 24 adet barut, 316 top güllesi, 33 diğer top güllesi, 109 adet taş gülle, 5 adet kopuz güllesi, 15 adet büyük kopuz güllesi ve 7 adet top” sayılmıştır339.

Mardin Kalesi içerisinde bir zindan bulunmaktaydı. Bu zindanda bazı kişilerin kal‛abend340 olunarak cezaya çarptırıldığı gönderilen emir ve fermanlarda görülmektedir. Mesela Amid Kadısı ve Diyarbekir voyvodası dergâh-ı muallam kapucubaşılarından Mehmed Emin ile Mardin kadısı ve dergâh-ı muallam gedüklülerinden Mustafa’ya gönderilen 28 Mart 1802 M. (24 Zi’l-ka’de 1216 H.) tarihli fermanda; Diyarbakır Kaim-makamı Eski Silahşor İbrahim’in kendi halinde olmayıp halka zulmettiği ve haksız yere kişileri tutuklayarak öldürdüğü ve bu sebepten halktan cürüm parası aldığı bildirilmiştir. Ayrıca bölgede çıkardığı fesat ile halkı ikiye ayırdığı ve kendi yandaşı olan gruba destek vererek diğer gruba baskı ve şiddet uyguladığı anlaşıldığından bu şahsın yakalanarak, Mardin Kalesine hapsedilmesi emredilmiştir. Ayrıca İbrahim’in Mardin’e götürdüğü eşyaları da dâhil olmak üzere elinde bulunan bütün emval ve eşyası ile birlikte ekilebilir arazisi, hububatı, taşınır mal ve hayvanları elinden alınarak devlet adına kullanılmıştır341.

Mardin Mütesellimi Murad Neşet Efendi’ye gönderilen 12 Ekim 1840 M. (15 Şaban 1256 H.) tarihli buyrulduya göre; Hacı Süleyman Ağa’nın konağına gece vakti giren iki hamalın, para ile birlikte altın ve gümüşten mamul kadın süs eşyasıyla dolu bir sandığı çaldıklarının anlaşılması üzerine, hırsızların yakalanarak kaleye gönderilmesi ve çaldıkları malların da ağaya teslim edilmesi istenilmiştir342.

25 Temmuz 1838 M. (3 Cemaziye’l-evvel 1254 H.) tarihinde kalede bulunan iki demir pencerenin düşmek üzere olduğunun tespit edilmesi üzerine, Mardin Muhafızı Mehmed Mirza Paşa tarafından ölçtürülen toplam 358,5 kıyye demir Nusaybin’de inşa edilen kışlaya sarf olunmuştur343.

339 MŞS. 253, s. 10, b. 46.

340 Kal‛abend cezası ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. Suha Oğuz Baytimur, Osmanlı Devletinde

Hapis ve Sürgün Cezaları (1791-1808), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Elazığ, 2011.

341 BOA., Cevdet, Zaptiye, Nr: 2010.

342 MŞS. Nr. 253, s. b. 63. 12 Ekim 1840 M. tarihli Arapça buyruldu. 343 MŞS. 253, s. 74, b. 212.