• Sonuç bulunamadı

1.1. Mardin Sancağı’nın İdari Taksimatı ve Şehir Yönetimi

1.1.1. Eyalet Yönetimi

Osmanlı Devleti’nin yönetim biçimi eyalet95 ve sancak idaresi prensibine dayandığından, devletin toprakları eyaletlere, eyaletler de sancaklara ayrılmaktaydı96. Köyler nahiyeleri, nahiyeler kazaları, kazalar sancakları, sancaklar ise eyaletleri oluşturmaktaydı97. Bu eyaletlere vezir rütbesiyle atanan valiler98, idareleri altında bulunan eyalet ve sancaklarda dirlik ve düzeni sağlayarak, asayiş temin ettikleri gibi99; savaş zamanlarında iyi eğitim görmüş kapı halkıyla100 beraber orduya dâhil olmaktaydılar.

94 Fransız seyyah Olivier, Mardin’in daha önceleri her sene padişah tarafından atanan bir voyvoda

tarafından idare edildiğini, ancak 1799 tarihinde Bağdat paşası tarafından tayin edilen bir mütesellim vasıtasıyla yönetildiğini, Mardin’in 18-20 fersah uzaklığındaki Diyarbekir’e değil de 150 fersah ötesindeki Bağdat’a bağlanmasının kendisini şaşıttığını ifade etmiştir. Bkz. Ahmet Mümtaz Maden, Olivier’ye Göre Anadolu (Birecik, Şanlıurfa, Mardin, Nusaybin), s. 25.

95 Eyalet, kelime olarak “iyala” yani hükmetmek, idare etmek anlamından gelmektedir. XVI. Yüzyılda

eyalet, özel durumu olan sancakları ifade etmekteydi. XVII. Yüzyıldan itibaren XIX. Yüzyıl ortalarına kadar beylerbeylik yerine eyalet kullanılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş, Ankara, 1988, s. 30; Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümeresı ve İl İdaresi, İstanbul, 1978. Eyaletle ilgili geniş bilgi için bkz. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, İstanbul, 1978; Orhan Kılıç, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti’nin İdari Taksimatı- Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazığ, 1997; Orhan Kılıç, “Adana Hükümeti’nden Adana Eyaleti’ne”, Tarihte Adana ve Çukurova, c. II, (Editörler: Prof. Dr. Yılmaz Kurt-M. Fatih Sansar), Adana, 2016.

96Rifat Özdemir, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara,

1986, s. 136.

97 Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK, Ankara,

2007, s. 83.

98Vezir rütbesiyle atanan valiler, mansıplarında birkaç yıl bağımsız görev yaptıkları için dediğini

yaptırarak hüküm sürer, baş keserek çevresini itaat altına alırlardı. Ancak liyakat ve hak sahibi gözetilmeksizin ehil olmayanlara büyük vezirlikler ihsan olunmaya başlanınca, böyle vezirler mansıplarında disiplin ve asayişi sağlamaya güçleri yetmediğinden birlik ve beraberliğin sağlanmasında yetersiz kalırlardı. Bu durum o bölgenin kurulu düzeninin bozulmasına, karışıklık çıkmasına sebep olurdu. Sadece kendi idare ve geçimini elde etmeyi düşünen vezirler ise, ayan ve derebeyler adına kol gezen eşkıyaya göz yumarlar ve kendine teba olan bölge halkını kayırmak için küçük vesilelerle ellerine birer buyruldu vererek mübaşir olarak gönderirlerdi. Onlar da vardıkları yerlerde halkı soyarlardı. Vezirlerin bölgelerinde asayişi sağlayacak güçleri olmadığından, yer yer eşkıya kılıklı ağa ve beyler çoğalarak memlekette türlü karışıklıklar ortaya çıkmaktaydı. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Üçdal Neşriyat, c. 3, İstanbul, 1994, s. 1446-1447.

99MŞS. Nr. 227, s.44, b. 131. Bağdat, Basra ve Şehrizor Valisi Süleyman Paşa’ya gönderilen 6 Kasım

1789 M. (17 Safer 1204 H.) tarihli fermanda; sabık Basra mütesellimi Kürt Mustafa Bey’in eşkıyalık faaliyetlerinde bulunması üzerine, tedib edilmesi ve Basra ahalisinin emniyet ve asayişlerinin sağlanması istenilmekteydi.

100 Vali ve mütesellimlerin iç güvenliği sağlamak için emirlerinde bulundurdukları silahlı kimselere genel

olarak kapı halkı denilmekteydi. Bunların sayıları vali ve mütesellimlerin gücüne göre değişiklik göstermekteydi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Musa Çadırcı, “II. Mahmud Döneminde Mütesellimlik Kurumu”, Tanzimat Sürecinde Türkiye Ülke Yönetimi, Ankara, 2007, s. 30.

Eyalet valileri için görev değişikliği ya da görevin ibka edildiğine dair fermanlar, her yılın Şevval ayının 4. Günü itibariyle kendilerine gönderilmekteydi. Mesela 4 Kasım 1788 M. (4 Safer 1203 H.) tarihli ferman101; Bağdat, Basra ve Şehrizor102 Eyaletleri’nin yeniden Süleyman Paşa’ya tevcih edildiğini, 5 Şevval 1228 (1 Ekim 1813) tarihli ferman103 Bağdat, Basra ve Şehrizor Eyaletleri Valisi Mehmed Said Paşa’nın; 11 Aralık 1839 M. (4 Şevval 1255 H.) tarihli ferman, Musul Valisi Mehmed Paşa’nın görev süresinin ibka edildiğini bildirmekteydi104.

Bazı bölgelerde eyalet valilerinin ziyadece kuvvetleşerek, istiklallerini kazanmış bir vaziyette oldukları görülmektedir. Özellikle Bağdat, Basra, Musul ve Şehrizor Eyaletleri farklı vezirlere tevcih olunur ve Mardin mukataası doğrudan doğruya İstanbul’dan idare edilerek geliri alınırken; Hasan Paşa-zade Ahmed Paşa, uzun süre Bağdat valiliğinde kalınca, Basra ve Şehrizor Eyaletleri Bağdat’a katılarak kendisine tevcih edilmiş ve Mardin voyvodalığı da onun idaresine verilmiştir105. Böylece bu tarihten itibaren Mardin’e voyvoda olarak atanan kişiler; Bağdat, Basra ve Şehrizor Valileri tarafından görevlendirilmekteydiler.

19. Yüzyılın ilk yarısında Mardin’de idari taksimatta istikrar söz konusu değildir. Mardin’in idaresi sürekli olarak el değiştirmiştir. Bu dönemde Mardin, idari açıdan uzun bir süre Bağdat Eyaleti’ne bağlı bir kaza merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bağdat Eyaleti’ne vezir rütbesiyle tevcih edilen valiler, göreve başladıklarını veya görevlerinin yenilendiğini, idareleri altında bulunan sancak ve kazalara bir buyruldu yayınlayarak duyurmaktaydılar. Mesela Bağdat, Basra ve Şehr-i Zor106 Valisi Vezir Süleyman Paşa107, 22 Şubat 1809 M. (7 Muharrem 1224

101 Mardin Şer’iyye Sicili, (Bundan sonra MŞS. olarak kısaltılacaktır.) MŞS. Nr. 227, s. 40, b. 119. 102 Şehr-i Zor, Acem sınırında bir eyalettir. Ahalisinin çoğu Gürani’dir. Bağdad ve Musul eyaletleriyle

İmadiye, Hakkâri, Azerbaycan ve Irak-ı Acem hükümetlerine bitişiktir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kâtip Çelebi, Cihannüma, (Yayın Editörü: Said Öztürk), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2010, s. 534.

103 MŞS. 227, s. 32. 104MŞS. 253, s. 95, b. 255.

105Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, s. 1447-1448. Bu dönemde Bağdad valisinin kontrolü altında

bulunan alan güneyde Basra, kuzeyde Mardin’e kadar genişlemiştir. Hasan Paşa ve oğlu Ahmed Paşa kabilelerin yaşadığı uzak bölgeleri ve sınırları merkezin denetimi altına almışlardır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Dına Rızk Khoury, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Merkez İle Taşradaki Güç Sahipleri Arasındaki İlişkiler: Bir Tarih Yazımı Çözümlemesi”, Türkiye Tarihi 1603-1839, (Editör: Suraiya Faroqhi), c. 3, İstanbul, 2011, s. 178.

106 Şehr-i Zur, bugün Irak’ın Süleymaniye şehrinin adıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Nilüfer Bayatlı, XVI.

Yüzyılda Musul Eyaleti, TTK, Ankara, 1999, s. 108.

107“Küçük” lakabıyla da anılan Süleyman Paşa, Ali Paşa’nın kız kardeşinin oğludur ve Ali Paşa’ya damat

olmuştur. 1219’da (1804-1805) Bağdat’ta kethüda, 1222’de (1807) mirimiran olup, daha sonra vezir rütbesiyle Bağdat ve Basra valisi olmuştur. 15 Ağustos 1810 M. (14 Receb 1225 H.) tarihinde vefat

H.)tarihinde Mardin voyvodası El-hac Hüseyin Ağa ile Mardin kadısı, müftüsü, nakibüleşrafı, aşiret ağaları ve belde ileri gelenlerine hitaben bir buyruldu yayınlayarak; 27 Kasım 1808 M. (8 Şevval 1223 H.) tarihinde görev süresinin ibka edildiğini bildirmiştir108.

Aynı şekilde Davud Paşa tarafından Mardin voyvodası Yunus Ağa, kadı müftü ayan ve iş erlerine hitaben gönderilen 22 Kasım 1816 (2 Muharrem 1232 H.) tarihli buyrulduya göre; Davud Paşa’nın Bağdat, Basra ve Şehr-i Zor Eyaletleri’ne vezaret rütbesiyle atandığı ilan edilmekteydi109.

Ocak 1835 M. (Muharrem 1250 H.) tarihinde Mardin, Bağdat idaresinden alınarak Diyarbekir Eyaleti’ne bağlanmıştır. 1838 senesinde kısa süreliğine Sivas Müşirliği’ne110 bağlı bir kaza olan Mardin’in, 1839’da sancak statüsüyle Musul idaresi altına girdiği görülmektedir. Nitekim Musul Valisi ve İmadiye Sancağı mutasarrıfı Vezir Mehmed Paşa’ya gönderilen fermana göre; Mardin Sancağı’nın öteden beri Musul valilerine tevcih olunduğu ifade edilerek, daha önce Sivas Müşirliği’ne ilhak olunan sancağın 22-30 Temmuz 1839 M. (Evasıt-ı Cemaziye’l-evvel 1255 H.) tarihinde yeniden Musul’a ilhak edilerek, kendisine tevcih edildiği bildirilmiştir. Ahalinin asayiş ve güvenliğinin muhafaza edilmesi istenilmiştir111.

1839 senesinde Musul Eyaleti’ne ilhak edilen Mardin’in 7 ay sonra yeniden Diyarbekir Eyaleti’ne sancak statüsüyle bağlandığı görülmektedir112. Diyarbekir ve Rakka Eyaletleri Müşiri tarafından, Mir-liva113 Abdulkerim Paşa’ya ve Mardin naibi efendi ve cümle iş erlerine hitaben gönderilen 9 Mart 1840 M. (5 Muharrem 1256 H.) etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, c. 5, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996, s. 1550.

108MŞS. Nr. 227, s. 83, b. 284. Süleyman Paşa’ya gönderilen ferman sureti ise b. 283’te kayıtlıdır. 109 MŞS. 227, s. 37.

110 Müşirlik, 1836 senesinde kurulan redif teşkilatının adıdır. Eyaletler, başlarında askeri en üst rütbeli

kişi olması dolayısıyla bu adı almıştır. Bundan sonra askeri en yüksek rütbe müşir olmuştur.“Vezir” ise tamamen mülki bir anlam ifade etmiştir. Bkz. Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi, s. 31.

111MŞS. Nr. 253, s. b. 279.

112Diyarbekir Müşiri Sadullah Paşa’ya gönderilen 14-20 Şubat 1840 M. (Evasıt-ı Zilhicce 1255 H.) tarihli

ferman. MŞS. Nr. 253, s. 67, b. 200.

113Mir-liva askeri bir rütbedir. Miralay terfi ettiğinde Mir-liva, Mir-liva terfi edince Ferik olurdu.

Miralaya kadar askeri erkâna “bey” denildiği halde Mir-liva ile onun üstündeki rütbelere “paşa” denilirdi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II, MEB., İstanbul, 1993, s. 545. Burada muhafızların paşa unvanını taşıdığı görülmektedir. Bu askeri rütbelerin üstten alta göre sıralaması şu şekildedir: Serasker emrinde 64 tabur, müşir emrinde 32 tabur, ferik emrinde 16 tabur, mirliva emrinde 8 tabur, miralay emrinde 4 tabur bulunmaktaydı. 1 tabur = 800 askerdir. Bkz. Abdüsselam Efendi’nin Mardin Tarihi, s. 124. 1826 senesinde oluşturulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusu 12000 kişilik bir ordu idi. Bu ordu, 1500’er kişiden oluşan 8 birliğe bölünerek, her birliğe tertip adı verilmiştir. Tertip 1500 kişidir. 1828 yılında tertip, alay adıyla anılmıştır. Alay komutanına ise Mir Alay adı verilmiştir. Daha sonra 2 Alay 1 Liva sayılarak, Mir-liva komutasına verilmiştir. Ayrıca alaylar hassa ve mansure olmak üzere 2’ye ayrılarak başlarına

tarihli buyrulduya göre; Mardin Sancağı, Diyarbekir’e yakınlığı sebebiyle yeniden Diyarbekir Eyaleti’ne ilhak edilmiştir. Mardin Sancağı’na “reayaperver bir zatın

muhafız” olarak tayin edilmesinin gerektiği bildirilerek, Mir-liva Abdulkerim Paşa’ya

liva muhafızlığı nasb olunmuştur. Liva muhafızı olarak Mardin’in zabtı rabt altına alınması, fukaranın himaye edilerek korunması, herkesle iyi geçinilmesi, asayiş ve emniyetin sağlanması hususunda ihtimam gösterilmesi emredilmiştir114. Mardin’de Mir- liva rütbesini taşıyan muhafızların, mütesellimlerden farklı olarak paşa unvanıyla anıldıkları görülmektedir.

Tanzimat öncesi dönemde klasik sancak statüsü kazanan Mardin’in bazen Diyarbekir’e bazen de Musul Eyaleti’ne ilhak edilerek idare edildiği görülmektedir. Mardin, Diyarbekir Müşirliği’ne bağlandığı tarihten (9 Mart 1840 M.) beş ay gibi kısa bir süre sonunda tekrar Musul Eyaleti’ne bağlanmıştır. Musul Eyalet Valisi Mehmed Paşa’ya gönderilen 22 Ağustos 1840 M. (23 Cemaziye’l-âhir 1256 H.) tarihli fermanda, Diyarbekir Müşirliği idaresinde bulunan Mardin’in Musul Eyaleti’ne bağlanmasının himaye ve korunma açısından daha uygun olması sebebiyle yeniden Musul Eyaleti’ne ilhak edildiği bildirilmiştir. Aynı tarihte Musul Valisi Mehmed Paşa tarafından bir buyruldu yayınlanarak, Mardin mütesellimi olarak görev yapan Abdülkerim azledilmiş ve yerine Hacı Süleyman Ağa115 nasb olunmuştur. Asayiş ve emniyetin sağlanması hususunda da gereken hassasiyetin gösterilmesi istenilmiştir116.

Mardin idaresinin sürekli olarak el değiştirme sebebinin, bölgede yaşanan asayiş ve güvenlik sorunu olmasından kaynaklandığı gönderilen ferman ve buyruldularda açıkça ifade edilmektedir. Özellikle Mardin idaresinde söz sahibi olmak isteyen aşiretlerin sebep olduğu huzursuzluk, idarenin devamlı surette el değiştirmesine neden olmuştur.

1840-1842 tarihlerinde idari açıdan son defa Musul’a bağlı kalan Mardin, söz konusu tarihten Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı bir sancak olarak varlığını sürdürmüştür117.

114MŞS. Nr. 253, s. b. 231.

115MŞS. Nr. 253, s. b. 54, El-hac Süleyman Ağa’nın Mardin Mütesellimi olarak tayin edildiğine dair

Musul Valisi Mehmed Paşa tarafından gönderilen 22 Ağustos 1840 M. (23 Cemaziye’l-ahir 1256 H.) tarihli buyruldu. Süleyman Ağa’ya kazanın gelir giderleri hususunda sabık Mardin kaim-makamı Abdulkerim Paşa ile muhasebe ederek işleri devralması gerektiği bildirilmiştir.

116MŞS. Nr. 253, s. 12, b. 53, s. b. 45

Mardin incelenen dönem içerisinde genel olarak kaza statüsünde bulunmaktaydı. Merkezden gönderilen ferman ve buyruldularda genellikle Mardin Kazası şeklinde hitap edilmiştir. Zamanla liva statüsüne yükseltilerek yönetilmeye çalışılmıştır. Mardin’in klasik sancak statüsünde idare edildiğini ve Tanzimat’ın Mardin’de henüz uygulamaya geçmediğini söylememiz mümkündür.