• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nde kaza, merkezinde 3000-20000 arasında bir nüfusu barındıran şehir veya kasaba ile etrafındaki köylerden oluşan 40-60 kilometrelik bir alanı kapsamaktaydı. Zirai üretim, öncelikle bu kazanın ihtiyaçlarını karşılamak durumundaydı. Aksi halde üretimin kaza dışına aktarılması söz konusu değildi578.

Mardin ve çevresindeki halkın büyük bir çoğunluğu kırsal kesimde yaşamakta, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktaydı. Yetiştirilen ürünlerin başında buğday, arpa, fasülye, mercimek pirinç, pamuk, tütün, üzüm, zeytin, badem gelmekteydi. Meyvelerin bir kısmı kurutulmak suretiyle ya da pestil yapılarak ihraç edilmekteydi. Yeşil fıstıktan kokulu bir yağ çıkarılarak sabun yapıldığı bilinmektedir.

Küçük ve büyükbaş hayvancılık yaygındı. Koyun ve keçi başta olmak üzere sığır ve deve yetiştirilmekteydi579.

Osmanlı iktisat politikasının amacı üretim ve tüketimin dengeli bir şekilde yapılmasını sağlamaktı. Dengenin bozulması durumunda kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmak mümkün olmaktadır580.

Kıtlık581, tabiat ve iklim şartlarının özellikle yağış yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan kuraklığın doğurduğu besin yetersizliği zamanlarında, gıda maddelerinde belirgin hale gelen aşırı fiyat yükselişi ve diğer maddelerin fiyatlarında meydana gelen düşüş nedeniyle kıtlığın meydana geldiği bölge halkını ekonomik açıdan etkilemiştir582.

Osmanlı Devleti’nin birçok bölgesinde meydana gelen kıtlık olayları zaman zaman Mardin ve çevresini de etkisi altına almıştır. 27 Aralık 1787 M. (17 Rebi’ü’levvel 1202 H.) tarihli kaimeden anlaşıldığına göre; bu dönemde Bağdat Kalesi

578 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve EkoNrmi, İstanbul, 2012, s. 48-49. 579 Şemseddin Sami, Kâmûs’l-Âlâm, 4093.

580 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve EkoNrmi, s. 50.

581 Kıtlık, insanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için ihtiyaç duyulan gıda maddelerinin temin

edilememesi ve bu halin uzun sürmesi durumunda ölümlerin yaşanabileceği büyük bir felakettir. Kıtlık hadisesi başta olmak üzere tabii afetler ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz.İbrahim Yılmazçelik, “XVIII. Ve XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde (Anadolu’da) Meydana Gelen Tabii Afetler”, XIV. Türk Tarih Kongresi, 9-13 Eylül 2002 Ankara, II. Cilt, I. Kısım, Ankara, 2005, s. 667-678.

582 Mehmet Yavuz Erler, Osmanlı Devleti’nde Kuraklık ve Kıtlık Olayları (1800- 1880), İstanbul, 2010, s.

muhafazasında vazifeli olan dergâh-ı âli yeniçerilerinin zahire ihtiyaçlarından olup, 1787 (1202) senesine ait et bahasından 1145 kuruşu Mardin mukataası malından karşılanması gerekirken, bir müddetten beri Mardin mukataasında kıtlık hadisesi meydana geldiğinden “fukara-yı memleketin hallerine merhamet” edilmesi, mukataanın korunması ve bu bela gidinceye kadar 3 senelik malının affedilmesi istenilmiştir583. Aynı zamanda Diyarbekir Valisi Ebubekir Paşa tarafından talep edilen İmdâd-ı Seferiye akçesinden Mardin payına düşen 4000 kuruş için de “… balada mezkur kaht u galadan

naşi edasına fukara-yı esnafın liyakat ve imkânları …” olmadığı istirham edilmiştir584. Mardin’den kuraklık ve kıtlığın yaşandığı yerlere zahire nakli yapılmaktaydı. Mesela Diyarbekir Valisi Mehmed Paşa tarafından Bağdat valisine gönderilen 29 Ekim 1803 M. (3 Receb 1218 H.) tarihli şukkaya göre; Diyarbekir’de kıtlık hadisesi meydana geldiğinden585, mahsul alınamadığı ve ahalinin çok perişan bir halde olduğu ifade edilerek, Mardin’den 1500 Diyarbekir kilesi586 yani 38. 4 ton arpa ve buğdayın para ile aldırılması için İstanbul’a arz edilmesi istenilmiştir587. Bu durum Mardin’in önemli hububat merkezleri arasında bulunduğunu ve ihtiyaçlara cevap verdiğini göstermesi açısından öneme haizdir.

Mardin’de buğday ve arpa başta olmak üzere önemli tahıl ürünlerinin üretiminin yapıldığı çeşitli seyyahlar tarafından ifade edilmektedir. Evliya Çelebi tahıl üretiminin önemine değinerek, “….Yüzlerce adet mağaralarda 700-800 yıldan beri kızıl darı, kara

seret darısı ve çeltikli pirinç ağızlarına kadar dopdoludur ki, sanki henüz harmandan yeni kaldırılıp ambara konmuş tahıllardır. Nice yüz adet mağaralarda şumna (tahıl ambarı) ve mahzenlerde danedar buğday, arpa ve diğer tahıllar doldurulmuş olarak

583 BOA., HAT 24 / 1227-B. Bağdat Kalesi’nin tamir masrafları için alınması gereken 70906 kuruş ile

Bağdat muhafazasında görevli olan yeniçeriler için zahire bahası olarak alınan 59138,5 kuruş meblağ Sayda ve Beyrut mukataaları mallarından karşılanması istenilmiştir. Ayrıca Beyrut için bkz. Kürşat Çelik, Osmanlı Hâkimiyetinde Beyrut (1839-1918), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, Elazığ, 2010.

584 BOA., HAT 24 / 1227-B. 27 Aralık 1787 M. (17 Rebi'ü’l-evvel 1202 H.) tarihli kaime.

585 “… bu sene-i mübarekede Diyarbekir ber-mertebe düçar kaht ü ğala olmuşdur ki gılal ve zehayir

didikleri ism-i bi mesmi gibidir karyesi çifti hemm oldu hanesi viran döküldü

586 Diyarbekir kilesi 12.828 kg. = 17.635 lt (10 okka) dır. 1 Diyarbekir kilesi ½ İstanbul kilesine eşittir.

Mardin’den 19242 kg. (15000 okka), (1500 kile = 38. 4 ton), arpa ve buğdayın Diyarbekir’e gönderilmesi söz konusudur. Kile için bkz. M. Mehdi İlhan, Amid (Diyarbakır), T.T.K., Ankara, 2000, s. 179; Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Tarih Sözlüğü, s. 406; Ünal Taşkın, Osmanlı Devleti’nde Kullanılan Ölçü Ve Tartı Birimleri, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 2005, s. 66.

hazır beklemededir. Her sene bu buğdayları halka padişah adına dağıtırlar, sonra yine yeni tahıl alıp ambarlara korlar.” demektedir588.

İngiliz seyyah Kinneir, Mardin’de bol miktarda tahıl ve keten yetiştirildiğini; tepelerin bağlarla, vadilerin çeşitli meyve ağaçlarıyla, bahçelerin ise kayısı, şeftali, dut ve ceviz gibi yine meyve ağaçlarıyla kaplı olduğunu ifade ederken; Southgate, yamaçların incir, armut, elma ve ceviz ağaçları ile dolu olduğunu bildirmektedir589.

Buckingham, Urfa üzerinden Mardin’e doğru yola çıktığında zeminin büyük bir bölümünün birçok açıdan Harran düzlüğüne benzediğini, Mardin’de zengin kahverengi bir toprakla karşılaştığını ve arazilerinde bol miktarda başta buğday olmak üzere mısır, karpuz ve ayçiçeği mahsulünün ekili olduğunu bildirmektedir590. Aynı zamanda Mardin’den Diyarbekir’e doğru yola çıktığında yol üzerindeki Zünnar adı verilen vadide üzüm bağları ile elma, kiraz ve nar ağaçlarının ekili olduğunu söylemektedir.

Fransız seyyah Olivier ise bağ ve fıstık bahçelerinin yanında; badem, kiraz, erik, elma, armut yetişen geniş meyve bahçeleri ile Avrupa’da gördüğü her çeşit meyvenin yetiştiği bahçelerin de Mardin’de bulunduğuna işaret etmektedir. Kış aylarının oldukça soğuk, yazların ise özellikle şehrin eteklerinde çok sıcak geçtiğini ifade eden seyyah, bu aşağı kısımlarda pamuk ve susamın yanında bol miktarda buğday ve arpanın da yetiştirildiğini ifade etmektedir591.

Seyyahlar tarafından verilen bu bilgiler ışığında, Mardin’in tarım arazilerinde bol miktarda buğday, arpa, darı, ayçiçeği, mısır gibi zirai mahsuller üretildiğini; bağ, bahçe ve vadilerinde ise üzüm, elma, armut, kiraz, kayısı, şeftali, dut, ceviz gibi çok çeşitli meyve ağaçlarının yetiştirildiğini söylemek mümkündür.

Mardin incelenen dönemde “iccas” adıyla meşhur olan bir erik cinsinin yetiştirilmesi ve her sene “matbah-ı amireye” gönderilmesi bakımından önem arz etmekteydi.

Mardin’de havas-ı hümayun karyelerinin kâhyaları ve ihtiyarları tarafından gönderilen arzuhalde; buğday ve arpa mahsulünün Mardin ambarına teslim edildiği sırada bir kileden ziyade ambar faizi ödediklerini ve bundan dolayı perişan bir hale geldiklerini ifade etmeleri üzerine, Mardin Voyvodası Mehmed Ağa tarafından 8 Ekim

588 Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, s. 82.

589 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “Avrupalı Seyyahlara Göre Mardin ve Çevresinin Sosyal, EkoNrmik

ve Kültürel Durumu (1800-1850)”, I. Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul, 2006, s. 479.

590 Buckingham, Travels in Mesopotamia, s. 178.

1783 M. (11 Zi’l-kade 1197 H.) tarihinde haksız yere fazla miktarda mahsul verilmemesi için tezkere verilmiştir592. İncelenen dönem içerisinde Mardin’de buğday ve arpanın yanında, pamuk ve tütün üretimi de önemli bir seviyede bulunmaktaydı.

Fransız seyyah Adrien Dupre, Mardin ikliminin genellikle sağlıklı olmakla birlikte göz hastalıklarının çokluğuna değinerek, bazen kırıcı bir hastalık olarak kendini gösterdiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte halkın “alep” adı verilen sivilcelerden kurtulamadığını da söylemektedir593. Seyyahlar Mardin’de sadece sarnıç suyu içildiğinden bahsetmektedirler.

5.1.1.1. Bağ ve Bahçe Tarımı

Mardin’de birçok vadi üzerinde bağ ve bahçe tarımı yapılmaktaydı. Zünnar Vadisi594 adıyla meşhur olan yerde üzüm bağları ile bahçelerin bulunduğu görülmektedir. Arazi anlaşmazlığı ile ilgili olan belgelerde bağ ve bahçelerle sıklıkla karşılaşmak mümkündür.

27 Mayıs 1840 M. (25 Rebi’ü’l-evvel 1256 H.) tarihli ilam kaydına göre; Mardin sakinlerinden Sürgücü Memo bin Hüseyin ve Allef Arfo bin Hacı Hıdır’ın Reşo bin Mustafa üzerine açtıkları davada Zünnar Vadisi’ndeki bahçelerini 13 yıldır fuzuli yere tasarruf eden Reşo’nun haksızlığı ortaya çıkarılmıştır595.

Bağ ve bahçelerde sulama yapılabilmesi için suyun nöbetleşe alınması söz konusuydu. Su nöbetinin gecikmesi veya gasp edilmesi halinde mahkemeye başvurularak hak talep edilebilmekteydi. 8 Mart 1841 M. (14 Muharrem 1257 H.) tarihinde Abdulkerim Faşuh-zade’nin, Halil b. Seyyid Mustafa üzerine açtığı davasında; Çarşamba gecesi alınması gereken su nöbetinin gasp edildiği ortaya çıkarıldığından davacı hakkı olan su nöbetini almıştır596. Bir başka örnek 19 Haziran 1842 M. (Evail-i Cemaziye’l-evvel 1258 H.) tarihlidir. Mardin sakinlerinden Yusuf Efendi el-Faşuhi,

Maho Bostanı adıyla meşhur olan ve güneyi dere, doğusu Hacı Mehmed Faşuh-zade

mülkü, batısı Hacı Mehmed ve Hacı Halil mülkleri, kuzeyi sulama arkı ile sınırlı olan bostandaki yarı hissesini ve bu bostanın Cuma gecesi güneşin batışından doğuşuna kadar olan su nöbetlerini 3000 Rumi kuruş bedelle kızı Züleyha’ya satmıştır597.

592 MŞS. 227, s. 48, b. 144. 593 Adrien Dupre, s. 83. 594 MŞS. 253, b. 27. 595 MŞS. 253, b. 27.

596 MŞS. 253, b. 92. 8 Mart 1841 M. tarihli Arapça hüccet. 597 İbrahim Özcoşar, 242 Nolu Mardin, s. 18-19.

5.1.2. Ticaret

Transit ticaret yolunun Sivas’tan güneydoğuya ayrılan bir kolu Malatya, Diyarbekir, Mardin ve Musul üzerinden Bağdat ve Basra’ya ulaşmaktaydı598. Mardin bu güzergâh üzerinde yer aldığından stratejik öneme haizdi. Canlı ticari hayat Mardin’in güneyindeki Koçhisar599 gibi yeni yerleşim merkezlerinin kurulmasına olanak tanımıştır.

Seyahatnameler, Mardin ticareti hakkında önemli bazı bilgiler sunmaktadır. Buna göre Mardin’e ithal edilen mallar arasında perde, çivit, ipek, hırdavat ve saten bulunmaktaydı. Önemli ihraç ürünlerinin başında gömleklik bez imalatında kullanılan pamuk gelmekteydi. İmal edilen gömlekler ise Kayseri, Halep, İzmir gibi önemli şehirlere gönderilmekteydi. Ayrıca boyalı ipek havlular, pamuk ve ipekten çok güzel yastık örtüleri imal edilerek, bu mallar Musul ve Bağdat üzerinden Hindistan’a kadar taşınmaktaydı. Önemli ticari meta olarak adlandırılan bu malların nakliyesinde bir at yükü başına birkaç kuruş vergi alındığı ifade edilmiştir600.

Olivier, Mardin’in Musul, Cizre ve Diyarbakır’dan Şanlıurfa, Halep ve Şam’a giden yolların dışında kalması nedeniyle ticari hayatının pek canlı olmadığına değinir. Bununla birlikte Pamuklu dokuma ve deri imalatının yapıldığı kuzeybatıdaki köyler için bir antrepo vazifesi gördüğünü, bu maddelerin Mardin’de imal edilerek, buradan Halep’e gönderildiğini bildirmektedir601.