• Sonuç bulunamadı

4.1. Mardin’de Ailenin Sosyo-Ekonomik Durumu

4.1.2. Mardin’de Aile ve Evlilik Gelenekleri

Osmanlı Devleti’nde evlenecek kız ve erkek kendi hür iradeleri ile anlaşmak suretiyle mahkemeye müracaat ederek nikâhlarının kıyılmasını isterlerdi. Kadı, evlenmeye herhangi bir engel bulunmuyorsa kişilerin nikâhlarını kıyarak, nikâh akdi hüccetinin bir nüshasını Şer’iyye Siciline kaydeder, bir nüshasını da evlenen kişilere verirdi. Nikâh akdi mahkemede evlenecek kişilerin vekilleri vasıtasıyla yapılabildiği gibi, evlerde de nikâh kıyılabilirdi545.

İslam hukukuna göre nikâh akdinin yapılması sırasında Mehr-i Muaccel ile

Mehr-i Müeccel olarak adlandırılan ve erkek tarafından kadına verilmesi gereken belirli

545 Rifat Özdemir, “Antakya, Antalya, Afyon ve Manisa Şehirlerinde Ailenin Sosyo-EkoNrmik Yapısı”, s.

bir para ve para değeri taşıyan altın, gümüş, canlı hayvan, ev eşyası, bağ, bahçe vs. malların belirlenmesi gerekmekteydi. Nikâh akdi sırasında verilmeyen para, boşanma veya ölüm halinde terekeden düşülmekteydi546. Mehir miktarı ise ailelerin ekonomik durumlarına göre değişkenlik göstermekteydi. Mesela 1852 M. (1269 H.) tarihinde mal varlığı iyi bir seviyede bulunan Seyyid Ahmed bin Mehmed Said Gümli-zade’nin 14599 kuruş değerindeki terekesinden, dört eşinden her birine 600 kuruş düşerken, kızlarından Zemzem’e 2000 kuruş değerinde bir dükkân ile 500 kuruş, Emine ve Hazne’ye 2500’er kuruş hisse düşmüştü547.

Mardin’de sakin Leyla binti Ali ile İbrahim’in nikâh akitlerinde belirlenen bu mehir miktarı 60 kuruş ile boz bir merkepten ibaretken548; 21 Ağustos 1813 M. (23 Şaban 1228 H.) tarihinde Halil Ağa b. Ali Ağa ile Beyaz binti Ali’nin nikâh akdinde 70 vasat altın olarak belirlenmişti549. 1844 (1260) senesinde Rezo binti Abdullah ile Ali b. Seyyid Osman’ın nikâh akdi sırasında belirlenen mehr-i muaccel miktarı 100 kuruş idi550.

Yine Mardin sakinlerinden Tütüncü Abdulgafur bin Deli Ali’nin 25 Haziran 1842 M. (16 Cemaziye’l-evvel 1258 H.) tarihli terekesinden eşi İmiş binti Hemo’ya 130 kuruş mehr-i müeccel düşerken; aynı tarihte Molla Ahmed bin Molla Mustafa’ya ait terekeden eşi Züleyha binti Molla Mehmed’e 43,5 kuruş düşmüştü. 1 Mayıs 1844 M. (13 Rebi’ü’l-ahir 1260 H.) tarihinde Şerif bin Ömer’in 144 kuruş tutarındaki terekesinden eşi Güllü binti Beşar’a mehir olarak 73 kuruş verilmiştir551. 15 Kasım 1753 M. (18 Muharrem 1167 H.) tarihli Kör Mehmed bin Seyyid Mehmed’e ait 401 kuruş tutarındaki tereke kaydında; Peri binti Abdullah, Fatıma ve Nergis binti Abdullah adlı üç zevcesinin mehr-i müeccel ve mehr-i muaccel miktarları sırasıyla 67, 45 ve 30 kuruş olarak hesaplanmıştır552.

Mehir miktarlarına dair örnekleri çoğaltmak mümkündür. 17 Temmuz 1798 M. (3 Safer 1213 H.) tarihli tereke kaydında, Mardinli bir kişinin iki zevcesinden biri olan Huri’nin mehr-i müecceli 60, Zehra adlı diğer zevcesininki ise 61 kuruş olarak

546 Ayrıntılı bilgi için bkz. Rifat Özdemir, “Antakya, Antalya, Afyon ve Manisa Şehirlerinde Ailenin

Sosyo-EkoNrmik Yapısı”, s. 181-182.

547 Veysi Akay, 201 Numaralı Mardin Şer'iyye Sicili, s. 65-66.

548 MŞS. 237, s. 5. 5 Şubat 1756 M. (4 Cemaziye’l-evvel 1169 H.) tarihli hüccet kaydı. 549 MŞS. 227, s. 15.

550 Veysi Akay, 201 Numaralı Mardin Şer'iyye Sicili, s. 89. 551 İbrahim Özcoşar, 242 Nolu Mardin Şer'iyye Sicili, s. 31-45. 552 MŞS. 227, s. 49.

belirlenirken553; 16 Mayıs 1800 M. (21 Zi’l-hicce 1214 H.) tarihli Ali Ağa b. Abdullah’a ait 229,75 kuruşluk terekeden Mardin’de sakin olan zevcesi Mekkiye’ye 30 kuruş mehr-i müeccel düşmüştür554. Aynı şekilde 20 Şubat 1816 M. (21 Rebi'ü’l-evvel 1231 H.) tarihli tereke kaydında, Hadar El- hac Ali’nin zevcesi Hatice’nin 221 kuruş, iki küçük oğulları Molla Abdullah ile Molla Mahmud’un 773’er kuruş aldıkları görülmektedir.

Terekelerden düşülen mehr-i müeccel miktarı para olarak verilebildiği gibi altın olarak da verilebilmekteydi. Mesela 28 Aralık 1789 M.( 10 Rebi’ü’l-ahir 1204 H.) tarihli tereke kaydına göre Mardin sakinlerinden Hazine Hatun binti Osman’ın mehr-i müecceli 462,5 kuruş değerindeki 50 adet altındı555. Genel olarak mehir miktarının ailelerin ekonomik durumlarına göre değiştiğini söylemek mümkündür.

4.1.2.2. Müslümanlarda Evlilik Gelenekleri

Mardin’de kadın kocasının vefat etmesi durumunda mahkemeye başvurarak, mehrini talep edebilmekteydi. Mardin ahalisinden Hazine Hatun binti Yusuf Ağa, vekili Hacı Ahmed bin Hasan ve Seyyid Ahmed Keçeciyan’ın şahitlikleriyle açtığı davasında; kocası Seyyid Zeyni Efendi’nin vefatı üzerine, onun zimmetinde olan Mehr-i Muaccel ile Mehr-i Müeccel olmak üzere toplam 1630 kuruş meblağın kendisine verilmesini talep etmiş ve hakkını almıştır556.

İslam hukukuna göre, ailenin reisi durumunda bulunan babanın; eşi ve çocuklarının günlük yiyecek, giyecek, barınma vs. gibi temel ihtiyaçlarını mutlak surette karşılaması gerekmekteydi. Babanın bu vazifesini yerine getiremediği durumlarda mahkeme-i şer’e başvurularak “nafaka ve kisve baha” adı altında günlük veya aylık olmak üzere belirli bir ücret talep edilmekteydi557.

El- Hac Mahmud Kazancı’nın meclis-i şer’e gelerek, kızı Hacce ve Hacce’nin kızı Adile’ye nafaka talebinde bulunması üzerine belirlenen nafakaya göre kendilerine her gün 20 para ödenmiştir558.

553 MŞS. 195, s. 116, b. 236. 554 MŞS. 195, s. 114, b. 234.

555 MŞS. 227, s. 39, b. 116; MŞS. 266, s. 39, b. 116. 556 MŞS. 253, s. b. 39.

557 Rifat Özdemir, “Antakya, Antalya, Afyon ve Manisa Şehirlerinde Ailenin Sosyo-EkoNrmik Yapısı”, s.

186-187.

Aileye ait malların koruma altına alınması için herhangi bir kayıp durumunda vekil tayin edilmekteydi. Mesela Mehmed Selim ve oğlu Abdülaziz’in kaybolmaları üzerine, mallarının koruma altına alınması için Molla Mehmed Salih b. Hacı Abdulgafur vekil tayin edilmiştir559.

İncelenen dönemde nişanlılık sürecinde verilen hediyeler para olabildiği gibi bazı eşyalar da nişan namıyla verilebilmekteydi. Mardin sakinlerinden Kasım b. Cuma tarafından Hatice binti Monla Abbas üzerine açılan davada, Kasım’ın Hatice’nin kızı Huri binti Ali’ye namzet olduğu ancak Huri’nin emmisi rıza göstermediğinden nişanın bozulduğu ve kendisi tarafından nişan namıyla verilen 14,5 kuruş para ile ördekli sim

kemer, keten gömlek, al zebun yüzlü bir bohçadan oluşan eşyalarını geri istemiş ve

anlaşmaya varmışlardır560.

Kadın kocasının vefat etmesi durumunda çocukların haklarını gözetmek maksadıyla onlara vasi olabilmekteydi. Mesela Berfi binti Ali adlı kadın, iki oğlu Muhammed ile Yusuf b. İsa’ya buluğ çağına gelinceye kadar tüm haklarının korunması için vasi tayin edilmiştir561. Hüccet tarihinden sonra her gün nafaka olarak kendilerine 10 para verilmiştir.

30 Temmuz 1841 M. (10 Cemaziye’l-ahir 1257 H.) tarihinde Zeyni Efendi-zade Monla Esed adlı kişi; kız kardeşleri Hazne, İmiş ve Amşe’nin haklarını koruyup gözetmek amacıyla vasi tayin edilmiştir. Kızlar buluğ çağına erinceye kadar onların haklarını koruyarak miraslarına sahip çıkacağını taahhüt etmiştir. Ayrıca günlük nafakaları göz önünde bulundurularak her birine doksan parça giyecek ve yiyecek verilmiştir562. İsmail b. Hamza küçük kardeşleri Hamza ve Ali’ye vasi tayin olunmuştur563.

Yetim kalan çocukların hakkını gözetmek amacıyla vasi tayin edilen kişi, gerekli görülen bir durumda elindeki malları satma hakkına sahip bulunmaktaydı. Mesela 25-30 Mart 1841 M. (Evail-i Safer 1257 H.) tarihli bir hüccet kaydında, Mardin’e bağlı Rişmil Karyesi sakinlerinden Adile binti Süleyman, Molla Mehmed’in vekâletiyle Mahmud bin Haydar adlı şahsın üzerine açtığı davasında, kocasından kalan değirmenini Mahmud’un

559 MŞS. 253, s. b. 83. Aralık 1841 M. (Zi’l-kade 1257 H.) tarihli Arapça kayıt.

560 MŞS. 237, s. 114.

561 MŞS. 253, s. b. 290. Nisan 1842 M. (Rebi'ü’l-evvel 1258 H.) tarihli Arapça vesayet hücceti.

562 Her 120 parça 1 kuruşa tekabül etmekteydi. MŞS. 253, b. 187, 25-30 Temmuz 1841 M. (Evasıt-ı

Cemaziye’l-ahir 1257 H.) tarihli Arapça vesayet hücceti.

iki seneden beri gasp ettiğini iddia etmiştir. Adile’nin çocuklarına vasi tayin edilen Bekir bin Hacı Şemdin’in müteveffanın borçları için değirmeni 600 kuruş bedelle Mahmud’a sattığı şahitler huzurunda anlaşıldığından dava düşmüş ve değirmenin Mahmud’un mülkü olduğuna hüküm verilmiştir564.

4.1.2.3. Gayrimüslimlerde Evlilik gelenekleri

Osmanlı idaresi altında yaşayan gayrimüslimler dil, din ve gelenekleri yönünden serbest olup, aile hukuku ile ilgili meselelerini kendi cemaatleri arasında halletmekteydiler565.

Mardin’de ikâmet eden gayrimüslimlerin kendilerine ait evlenme gelenekleri bulunmaktaydı. Seyyahlar, evlenme gelenekleri ile ilgili olarak bazı bilgiler vermişlerdir. Buckingham, bir yüzyıl önce Hıristiyanların evliliklerinin kiliselerinde kutlanması ve istedikleri gibi kutlamalarını gerçekleştirmelerini bu bölgenin bir âdeti olduğunu ancak bunun daha fazla sürdürülemediğini ifade etmiştir.

1800’lerde ise evlilik üzerine gruplar arasında sözleşme yapıldığında, gelinin sabah kendi evinde hazırlandığını, her iki tarafın arkadaşlarının da papazın evinde toplanarak ve niyetlerinin onaylanmasının bir göstergesi olarak papazın önünde ekmek böldüklerini566, gece yarısı gelinin yeni efendisinin evine getirildiğini, gelin ve damadın el ele tutuşturularak yapılan bir dua ile evliliğin resmileştirildiğini bildirmektedir. Topluluğun zenginliğine göre kutlamalar yapıldığını, en fakir ailelerde bile nadiren üç günden az sürdüğünü bildirmiştir.

Süryanilerde evlilik, kilisenin kutsal sırlarından birisi olarak görülmüştür. Ruhban sınıfından olan rahipler ile Episkopos, Metropolit ve Patriklerin evlenmeleri yasaktı. Ergenlik çağında bulunan erkek ve kızın, kendi rızaları ile cemaat tarafından meşru kabul edilen bir ruhaninin huzurunda nikâh merasimi gerçekleştirilirdi567.

564 MŞS. 253, s. b. 81.

565 İbrahim Yılmazçelik, Diyarbakır, s. 272; Rifat Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-EkoNrmik Yapısı”,

s. 107.

566 James Silk Buckingham, Travels, s. 179. Ekmek bölme âdetiyle ilgili olarak şu bilgileri vermiştir: “…

Manastırda yapılan ve üzerlerinde imza taşıyan üç büyük düz somun ekmek nakışlı bir örtüyle kaplanmış bir tepsiye yerleştirilmişti ve bunların üzerinde güzel beyaz şeker ile dolu yaldızlı bir kâğıt serilmişti. Sürekli yanında taşıdığı sağ elindeki mücevher dolu hacı ile Patrik onu ekmeğin üzerinde gezdirdi ve kutsadı. Sonra ekmek bir grup tarafından bölündü ve üzerinde küçük şeker kırıntıları olan parçalar her bir kişiye dağıtıldı. Bu sonlandıktan sonra, Süryani bir ilahi söylendi sıklıkla bu arada koronun “Haleluyah” nidası duyuldu ve atmosfer oldukça canlı ve duruma uygundu …”

567 Zeynep Gül Küçük, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2008, s. 37- 38.