• Sonuç bulunamadı

5. HĐKÂYELERĐN ĐNCELENMESĐ

5.1 Vatan Toprağı (Mükerrem Kâmil SU)

5.1.1.3. Malazgirt Zaferi

5.1.1.3.1. Konu

Tarihimizde önemli bir yere sahip olan ve Türklere Anadolu’nun kapılarını açan Malazgirt Savaşı bu hikâyeye konu edilmiştir. Savaş öncesi Büyük Selçuklu Devleti ile Bizans Đmparatorluğunun durumu, savaşın ortaya çıkış sebepleri ve sonuçları hikâyede öyküleyici bir dille anlatılmıştır.

5.1.1.3.2. Ana Fikir

Malazgirt Savaşı’nın dünya tarihinde büyük olaylara yol açan ve bir dönüm noktası olan büyük bir zafer olduğu bu hikâye ile vurgulanmıştır. Tarih dersini sevmeyen öğrencilere geçmişlerini hikâye öğretimi yolu ile anlatmak onların Millî benliklerinin gelişimi açısından önemli olacaktır.

5.1.1.3.3. Kompozisyon

Yazar hikâyesine günümüzde Malazgirt’in nerede olduğu ve tarihimizde Malazgirt Ovası’nın neden önemli olduğunu belirterek başlar.

Selçuklu Devleti’nin kurucu olan Tuğrul Bey ölünce yerine kardeşinin oğlu Alparslan tahta geçer. Alparslan daha babasının, amcasının sağlığında değerli bir komutan olarak tanınmıştır. Birçok sefere katılmış, zaferler kazanmıştır. Tahta çıktığında Horasan, Đran, Azerbaycan ve Irak gibi geniş topraklar Selçuklu Devleti’nin egemenliği altındadır. Selçuklunun ele geçirmesi gereken iki ülke kalmıştır: Mısır ve Anadolu…

Mısır, Fatımî Halifeleri’nin ülkesi ve Şiî mezhebinin merkezidir. Anadolu ise Bizans Đmparatorluğu’na aittir. O zamana göre Anadolu, din uğruna yapılan savaşlara

açık bir alandır. Uzak bozkırlardan gelerek Selçuklunun hizmetine giren Türkmenler Bizans sınırına dayanıp yığılmaktadırlar. Đslam dini uğruna yapılan savaşların coşkusuyla savaşçı özellikleri daha gelişmiştir. Anadolu’nun yayla ikliminin bıraktıkları yurtlarının iklimine çok benzediği için buraya sahip olmak istemektedirler.

Daha önce Tuğrul Bey zamanında Anadolu’nun kilit noktaları zorlanmıştır ama Alparslan tahta çıktıktan sonra akınlar daha planlı bir biçimde yapılmaktadır. Alparslan tahta çıkınca önce iç işleri ele alır. Memleketteki karışıklıkları, saltanat kavgalarını bastırır. Sonra Azerbaycan üzerine yürüyerek Bizans’a bağlı Ermeni, Gürcü ve Abaza hükümdarlarının yener, Tiflis, Ani, Kars gibi önemli merkezleri ele geçirir. Bu şekilde Orta Anadolu’ya yapılacak akınlara güvenli yollar açar.

Bu sıralarda Türkmen boyları da güney sınırından Anadolu’ya akınlar yaparlar. Anadolu’ya yapılan bu akınlar, Alparslan’ın emriyle gerçekleşir. Bu şekilde hem zengin ganimetler elde edilmekte hem de askerlik bakımından önemli yollar, kalabalık Bizans kuvvetlerinin bulunduğu kaleler, askerî yığınaklar, yiyecek ve silah depoları zorlanıp yok edilmekte ve zararsız hale getirilmektedir.

Türkmenler ve akıncılar eski Türk taktiğini uygularlar. Onların görevi düşman topraklarına başarılı akınlar yaparak büyük savaş için hazırlık yapmaktır. Bu şekilde akınlar yıllarca sürer. Malazgirt Savaşı’ndan önce iki kuvvet karşı karşıya gelmiş olur. Ya Bizans Anadolu’ya inen Türkleri yok edecek ya da Türkler bu topraklardaki devleti ezecektir. Bu nedenle Malazgirt ovası, tarihin büyük ve çetin bir savaşına sahne olur.

Bizans, yaklaşan tehlikeyi yeteri kadar anlayamaz. Đmparator ölünce yerine Đmparatoriçe geçer. Memleketin iç işleri çok karışıktır. Sarayda çıkar düşkünü kişiler çoktur. Ordu ihmal edilmiştir. Açlıktan, parasızlıktan askerler kendi ülkelerini yağma etmektedir, hatta Malazgirt Savaşı’ndan dört yıl önce (1061), Türkmenler Malatya’ya kadar gelirler. Türk akıncıları Kayseri’ye hücum ederler ama onları engelleyen olmaz. Türk baskısı gittikçe artınca Đmparatoriçe korkar. Akınları durduracak ve ülkeyi Türk tehlikesinden koruyacak bir devlet adamına ihtiyaç olduğu için Romanos Diogenes ile evlenir. Diogenes soylu bir ailedendir ve Peçeneklere karşı başarılar kazanmıştır.

Romanos Diogenes 1068’de imparator ilan edilir. Askerlik sanatında yetenekli olan Diogenes gururlu, kendini beğenmiş ve övünmekten hoşlanan biridir. Fikirlerine karşı gelinmesini istemez. Tahta çıkışının ikinci ayında Franklardan, Uzlardan, Makedonyalılardan acele derleyip topladığı bir ordu ile sefere çıkar. Askerler de

imparatoru ordunun başkomutanı olarak görünce canlanırlar. Bizans ordusu Kayseri, Sivas, Divriği, Toroslar ve Halep yolunu izleyerek Anadolu’nun güneyine iner. Geniş topraklarda dolaşmalarına rağmen Türklerin Niksar’ı ele geçirmelerini, Eskişehir yakınlarına kadar sokulup Sakarya dolaylarına akınlar yapmalarını önleyemez.

Đmparator 1070’te savaşa hazırlanır. Savaşta kendisinin yanında olmayan komutanları görevinden alır.

Türk akınları aralıksız sürer ve akınlar gün geçtikçe daha ileri bölgelere kadar yayılır. Đmparator ise Türkleri gerilere püskürtmek adına hiçbir şey yapamaz. Alparslan durumu sabırla izler. Dalgalar halinde yapılan akınlarla Bizans’ı yıpratma planı işe yaramaktadır.

Đmparator da Türk tehlikesini kökünden yok etmeye kesin karar verir. Bu niyetle 13 Mart 1071’de sefere çıkar.

Bu sıralarda Fatımî Halifelerinin ülkesi olan Mısır’da iktidar kavgaları olur. Đktidarı ele geçirmek isteyen taraflardan biri Alparslan’dan yardım ister, Selçuklu Sultanı’nı Suriye’yi alması için kışkırtır. Alparslan bu teklifi kendi politikasına uygun bulur. Bunun için Azerbaycan’dan güneye inerken Malazgirt’i alır. Ermeniler tarafından korunan ve Bizanslıların çok sağlam kalelerinden olan Malazgirt’i aldıktan sonra yolunu devam eder. Halep’e kadar geçtiği yollar üzerinde bulunan bazı yerleri de uyruğuna alır.

Alparslan komutanlarından Bizans’ın durumunun iyi olmadığını öğrenir.

13 Mart 1071’de sefere çıkan Đmparator iki yüz bin kişilik ordu ile Sakarya kıyılarına gelir. Burada kendisi ile aynı görüşte olmayan askerlerinin görevlerine son verir. Kendisine o kadar güvenir ki yaptığı işin orduya zarar vereceğini düşünmez. Komutanlarına alacakları yerlerin valiliklerini kendilerine vereceğini, camileri yıkıp kiliseler yapacağını söyleyerek Sivas’a varır.

Đmparator Sivas’a geldiğinde Alparslan Suriye’den ayrılmıştır. Bunun üzerine imparator bir savaş meclisi kurar ve bu mecliste kendisine hoş görünmek isteyenler Đran’a gidilmesini, komutanlar ise Türkleri Sivas’ta beklemenin daha doğru olacağını söyler. Đmparator birinci görüşü kabul eder ve Erzurum’a doğru yola çıkar. Yolda Ermeni komutan Basilakis de doğu kıtalarıyla Bizans ordusuna katılır.

Đmparator’a çevre komutanlarından birinden gelen mektupta Sultan’ın korkuya kapılarak Irak’a çekildiği söylenir. Alparslan Musul yönünde savaşa daha iyi hazırlanmak ve Malazgirt’e Bitlis üzerinden gelmek için ilerlemektedir.

Đmparator Erzurum’a varınca arkasını güvence altına alsın diye yirmi bin kişilik zırhlı bir kuvveti Gürcistan’a gönderir. Sicilya’da Araplara karşı yapılan savaşlarda başarılı olan bir komutanı da otuz bin kişilik bir öncü birliğinin başında Malazgirt ve Ahlat’a gönderir. Kendisi de büyük bir kuvvetin başına geçer.

Alparslan, Irak’tan Türk üSSü Ahlat’a geldiğinde Bizans öncü kuvvetleri de Ahlat’a ilerlemektedir. Anadolu savaşlarında üstün başarılar kazanan ünlü Türk komutanlarından Sanduk da o günlerde Ahlat’a döner. Komutasındaki kuvvetle Bizans öncülerine baskın yapar. Bizanslılar büyük bir şaşkınlık içinde Malatya’ya doğru kaçışırlar.

Đmparator, Ermeni komutan Basilakis’ten durumu öğrenmek istediğinde Basilakis bu akıncıların Ahlat garnizonuna bağlı askerler olduğunu söyler. Çünkü o da Sultan’ın orada olduğunu bilmez.

Alparslan’ın Suriye’ye giderken aldığı Malazgirt’te çok az bir kuvvet bırakılmıştır. Kale, Bizanslılar tarafından kuşatılınca Türk askerleri zor duruma düşerler. Garnizon komutanı kaleden çıkma şartının koşarak kuşatmadan kurtulmak için Đmparator’un teslim teklifini kabul eder ama verdiği sözü tutmayarak Türk askerlerini kılıçtan geçirir.

Đmparator’un Malazgirt’i geri aldığı sırada Alparslan da Ahlat’tan ayrılmış, yukarı doğru ilerlemektedir.

Đki ordu Malazgirt ile Ahlat arasında Rahva Ovası’nda savaş durumuna geçerler. Đki ordu arasında sayıca pek büyük fark vardır. Bizans ordusu her ne kadar sayıca fazla olsalar da orduda bir birlik yoktur. Askerler din, milliyet ve ülkü bakımından ayrıdırlar. Buna karşılık sayıca çok daha az olduğu halde Selçuklu ordusu tam bir birlik ve ahenk içindedir. Bu ordu Türk ve Đslam ülküsü uğrunda her şeyi göze almıştır. Bununla birlikte Sultan yine de endişelidir. Đki yüz bin kişilik bir ordunun karşısına ancak elli bin kişiyle çıkacaktır. Bunun için karısını ve çocuklarını veziri Nizam-ül Mülk ile birlikte memlekete göndermek gibi bazı tedbirler alır. Aynı zamanda Đmparator’a elçiler göndererek barış teklifinde bulunur ama Đmparator kabul etmez.

Alparslan barış isteğinin reddedilişine çok üzülür. Büyük bir savaş onları beklemektedir. Hazırlıklarını hızlandırır. Alparslan’ın imamı bütün Müslümanların cuma günü zafer için dua ettiklerini söyleyerek Sultan’ın moralini yükseltir. Bu savaş Đslam dünyasının kaderi ile ilgili olduğu için Abbasi Halifesi de bütün Đslam ülkeleri camilerinde okunmak üzere dua metni gönderir.

Alparslan barış isteğinin reddedilişini çarşamba günü öğrenir. Savaş planını yapar ve orduyu ikiye ayırır. Bir bölümü ile düşman karşısında kendisi yer alır, öteki bölümü de pusu kurması için çok güvendiği bir komutanın emrine verir.

Perşembe günü ovada tekbir sesleri duyulur. Oklar yağmur gibi yağar, büyük bir uğultu göklere yükselir ve bu Cuma gününe kadar devam eder.

Alparslan Cuma sabahı secdeye varır ve Allah’a dua eder. Cuma namazı sırasında bir geçit resmi yapar ve beylerine, komutanlarına, ordusuna “Bugün burada Tanrı’dan başka bir sultan yoktur. Ben de ancak sizlerden biriyim. Savaşmakta veya savaşmamak için buradan uzaklaşmakta serbestsiniz…” der. Bu sözler orduyu çok heyecanlandırır. Hepsi bir ağızdan Sultan’a kendisinin kulları olduklarını ve hep onun arkasında olduklarını söylerler.

Savaş başladığında Türkler tekbir sesleri ile Bizans’ı hücuma kışkırtamaya çalışırlar. Çünkü sayıca az oldukları için hücumu karşı taraftan beklerler. Hücumdan önce Đmparator da çadır kilisede apazların yönettiği ayinde dua eder. Sonra da Bizans ordusu çan sesler ile Türklere saldırmaya başlar.

Türkler savaşta eski savaş tekniğini kullanırlar, hücum eder gibi görünüp geri geri çekilmeye başlarlar. Bizanslıların Türklerin savaştan çekildiklerinin sandıkları anda da saldırıya geçer, onları her yerden sararlar. Bu beklenmedik saldırı karşısında Bizans ordusunu bir şaşkınlık alır.

Ayrıca Bizans ordusunda yer alan Oğuzlarla Peçenek süvarileri de soydaşlarının tarafına geçerler. Ermeniler de aslında kendi mezheplerini zorla kabul ettirmek isteyen Bizanslıları sevmezler ve fırsatını bulduklarında onlar da kaçarlar.

Đmparator ilk bozguna uğrayan sağ kanada sol kanattan destek göndermeye çalışır. Yedek kuvvetlerin komutanı ise Đmparator’un öldüğü haberini yayarak savaşı bırakır.

Alparslan ordusunun başında savaşı kendisi idare eder. Hatta bazen bizzat çatışmada da bulunur. Đmparator ise karargâhına hazinelerinin bulunduğu yana doğru

çekilmeye başlar ama hâlâ kılıcını çekip dövüşmektedir. Đmparator elinden yaralanır. Okla vurulan atı ile de yere yuvarlanır ve bir köle tarafında esir alınır.

Đmparator ile birlikte bütün komutanlar da esir düşerler. Bu savaşta elde edilen ganimetler sonsuzdur. Đmparatoru zincire bağlı olarak Sultan’ın huzuruna getirirler. Sultan kendisine savaşmadan önce elçi gönderdiğini ama kendisinin kabul etmediğini hatırlatır ve ona zaferi kendisin kazansaydı ne yapacağını sorar. Đmparator da kendisini öldürmelerini emredeceğini söyler. Đmparator’un doğru söylemesi Sultan’ı etkiler ve dürüst ve mert birinin öldürülmesinin doğru olamayacağını düşünür. Sonra Đmparator’a “Sana ne yapacağımı sanıyorsun?” diye sorar. Đmparator da üç olasılıktan söz eder: Kendisini öldürtmek, üzerine yürümek istediği ülkelerde şehir şehir gezdirmek ve son olarak da (hiç olmayacak bir şey diye belirttiği) bağışlanmak. Eğer bağışlanırsa Sultan’a paralar sunacağını, kendisini dost edineceğini ve onlara bağlı olacaklarını da belirtir.

Alparslan zaten Đmparator’u bağışlamak niyetindedir ve bu niyetini ona da açıklar. Kendisine esir gibi değil de büyük bir hükümdar gibi davranılacağını söyler. Bundan sonra da Alparslan ile Diogenes Türk geleneğine göre “Kanlarıyla kardeş olduklarını belirten bir anlaşma” imzalarlar ve Sultan Diogenes’i bir süre sonra iki komutan ve bir kıta askerin koruyuculuğunda memleketine gönderir. Alparslan başta Halife olmak üzere her yana zafer mektupları yollayıp müjdeli haberi verir. Bu haber üzerine her yerde kutlamalar yapılır.

Malazgirt Zaferi’nin yalnız Türk- Đslam ve Bizans tarihlerinde değil, dünya tarihinde de büyük önemi vardır. Alparslan bu zaferiyle Anadolu’yu Türklere kazandırmıştır. Bu zaferle Bizans, büyük bir imparatorluk olmaktan çıkmıştır. Artık doğuda Hıristiyanlığın savunucusu olmayacaktır. Türklerin bir gün Rumeli’ye geçme ihtimallerini düşündükleri için Haçlı Seferleri çıkar.

Dünya tarihinde büyük olaylara yol açan ve bir dönüm noktası olan Malazgirt Zaferi paha biçilemeyecek nitelikte bir zaferdir.

5.1.1.3.4. Bakış Açısı ve Anlatıcı

Hâkim bakış açısı ile kaleme alınan eserde yazar her şeyi gören, bilen ve aktarandır. Selçuklu Devleti’nin ve Bizans Đmparatorluğu’nun durumunu, savaşa nasıl hazırlandıklarını ve savaş anını ve sonrasında yaşananları; Alparslan’ın ve Diogenes’in düşüncelerini, savaş planlarını okurlara aktaran hep üçüncü bir kişidir, yani yazardır ve bunu da genellikle öyküleme yoluyla yapmış yer yer de gösterme tekniği kullanmıştır.

5.1.1.3.5. Yer ve Zaman

Hikâyede en önemli zaman savaşın olduğu gündür. Yani 26 Ağustos 1071. Öğrencilere çoğu zamana tarih derslerinde savaşların tarihini öğretmek zordur. Ancak bu şekilde hikâyeleştirilerek verilen bir tarihî olayı öğrenciler, daha kolay kavrayabilirler. Ayrıca savaş öncesi durumlar anlatılırken “Malazgirt Savaşı’ndan dört yıl kadar önce (1061) Türkmenler Malatya’ya kadar gelmişlerdi” gibi ifadeler kullanılmıştır. Burada dikkati çeken husus savaştan dört yıl öncesi için parantez içi bilgi olarak 1061’in verilmesidir. Savaşın 1071’de olduğu düşünülürse dört yıl öncesi için 1968 gibi bir yılın verilmesi gerekirdi. Bu husus yazardan ya da baskı hatasından kaynaklanmış olabilir ancak öğrencilere tarihi bir olayı en doğru şekilde anlatmak önemlidir.

En önemli mekân ise savaşın geçtiği Malazgirt Ovası’dır. Yazar hikâyesinin başında Malazgirt ile ilgili şu bilgilere yer vermektedir:

“Bugün Malazgirt, Muş iline bağlı bir ilçe merkezidir. Malazgirt Ovasının tarihî önemi büyüktür. Çünkü bundan 900 yıl önce bu ovada dünyanın en büyük meydan savaşlarından biri olur” (Su, 2009: 37).

Malazgirt dışında Selçuklunun o zamanki genel durumu anlatılırken alınması gerekilen yerler arasında Mısır ve Anadolu gösterilmiştir. Đlginç olan yazarın Anadolu’yu bir ülke adı olarak göstermiş olmasıdır. Bu bilgi de okurların kafasını

karıştırabilir. Nitekim günümüzde Anadolu Türkiye’nin Aya kıtasında kalan topraklarına verilen isimdir.

Bunun dışında hikâyenin tarihî bir olayı hatta bir savaşı anlatıyor olması da mekân olarak genellikle açık alanları, savaş meydanlarını gözler önüne serer.

5.1.1.3.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları

Hikâyenin başkahramanları Büyük Selçuklu Devleti’nin Sultanı Alparslan ve Bizans Đmparatorluğu’nun Đmparatoru Romanos Diogenes’tir.

Alparslan Selçuklu Devleti’nin kurucusu olan Tuğrul Bey’in kardeşinin oğludur. Babasının, amcasının sağlığında dahi değerli bir komutan olarak tanınmıştır. Cesurdur, merttir, halk ve asker tarafından çok sevilir. Birçok sefere katılmış, zaferle kazanmış biridir. Alparslan tam bir liderdir. Savaş stratejisini çok iyi bilen biridir. Zamanı gelince savaşta askerlerine komutanlık edip en önde yer alacak kadar cesur ve yeri gelince onlara ben de sizin gibi bir erim diyebilecek kadar da alçak gönüllü biridir. Ayrıca Diogenes’i mert biri olduğu için öldürtmeyecek kadar merhametli ve insancıldır. Olayların ardını düşünecek kadar zeki ve ileri görüşlüdür. Yapacağı işlerinin hep sonraki adımlarını da hesaplayacak kadar ayrıntıcı ve dikkatlidir.

Kahramanlık hikâyelerini okuma konusunda daha çok istekli olan 13- 15 yaş grubu erkek okurlar için yazarın çizdiği Alparslan birçok özelliğiyle model olabilir.

Bizans Đmparatoru Romanos Diogenes ise soylu bir ailedendir. Đmparatoriçe’ye göre Türklerle başa çıkabilecek, cesaretli ve savaş sanatında usta biridir. Atılgandır ama gururlu ve kendi beğenmiş, övünmekten hoşlana biridir. Bu özelliği dolayısıyla çevresinde dalkavukları dışında kimseyi bırakmamıştır. Savaşta usta komutanları sadece kendisi gibi düşünmedikler için görevlerinden almıştır. Ancak o da Alparslan gibi ordusunun başına geçmiştir. Her şey bitip yenildiğinde dahi gururunu elinden bırakmamış, esir halde Sultan’ın önüne getirildiğine ona yaranmak için yalan söylememiştir. Onun mert ve dürüst olması Sultanı dahi etkilemiştir.