• Sonuç bulunamadı

5. HĐKÂYELERĐN ĐNCELENMESĐ

5.1 Vatan Toprağı (Mükerrem Kâmil SU)

5.1.1.1. Vatan Toprağı

5.1.1.1.2. Ana Fikir

Kurtuluş Savaşı döneminde yaşanılanların çocuklara o dönemi yaşayanların gözünden veriliyormuş gibi anlatılmakta ve bu yolla aslında bir avuç vatan toprağının ne kadar değerli olduğunun hikâyede vurgulanmaktadır. Ayrıca bu hikâyede okurların çevrelerinde yaşanan olaylara duyarsız kalmamaları gerektiği de belirtilmiştir. Nitekim çocuklar Kore’de savaşan Türk askerlerini unutmamışlar ve dünyanın bir yerinde insanların savaştıklarının bilincindeler.

5.1.1.1.3. Kompozisyon

Yazar hikâyesine Kore’nin nerede olduğu, Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki durumu ve iç savaşları ile ilgili bilgiler vererek başlamaktadır. Kore’deki özgür uluslarla Kızılların arasındaki savaş büyüyünce Birleşmiş Milletler Kurulu, üyesi olan devletlerden askerî yardım ister. Kurul üyesi olduğu için Türkiye de Güney Kore’ye bir tugay asker gönderir. Kore Savaşı’nın en çetin çarpışmalarının yaşandığı Kunuri’de Türk askerlerinin gösterdiği cesaret ve kahramanlık bütün dünyada dillere destan olur. Türkler kazandıkları zaferle askerlik sanatındaki üstünlüklerini bir daha ispat etmiş olurlar.

23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın yaklaştığı zamanlarda Cumhuriyet Đlkokulu öğrencilerinden beşinci sınıf öğrencileri Kore’de savaşan askerlere armağan göndermek isterler ve sonra bu etkinliğe tüm okul katılır. Paketler hazırlanır ve okul kitaplığında depolanır ve az bir zaman sonra da sandıklara yerleştirilecektir. Müdire Hanım’ın da özel bir armağanı vardır: Üzerinde “Yüzbaşı Cahit Eser için” diye yazılı olan bir paket.

Çocuklar Yüzbaşı Cahit Eser’in okulun şeref köşesinde fotoğrafı olan küçük Cahit olup olmadığını merak etmişlerdir. Bunu anlayan Müdire Hanım da Yüzbaşı Cahit’in hikâyesini anlatmaya koyulur.

Kurtuluş Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürüp gittiği bir dönemde Müdire Hanım öğretmen okulunu bitirir bitirmez göreve başlamıştır. Genç olmasına rağmen Başöğretmen olmuştur. Bir gün odasının kapısı vurulur. Öğrencilerinden Cahit’in babası gelir. Kendisini tanıtır. Bir iki saate kasabayı terk edeceklerini söyler. Müdire Hanım, askerin kasabadan gideceğini duyunca kasabalının halinin ne olacağını merak eder. Cahit’in babası Nuri Bey, düşman askerlerinin bir iki saate kasabaya geleceklerini söyler ve kendisinden iki şey ister: Cahit ile annesine göz kulak olmasını ve düşmanla işbirliği yapıyormuş gibi görünmesini. Yüzbaşının kendisinden istediği şey çok tehlikeli bir iştir ve Yüzbaşı da kendisinin bu görev yüzünden kasabalıdan tepki göreceğini bilir ama bu bir vatan görevidir. Yüzbaşı ona yapması gerekeni söyledikten sonra düşman toplarının sesini duyunca aceleyle kasabadan ayrılır. Türk askerleri, kasabadan ayrıldıklarında halk sokaklara dökülür ve ağlaşırlar.

Asker çekildikten sonra Kaymakam, Hükümet Konağı’nın balkonuna çıkar ve herkesten evlerine gitmelerini, kapı ve pencerelerini kapamaların ister. Ayrıca çocuklarını da dışarı bırakmamalarını ister.

Top sesleri makineli tüfek tıkırtıları, düşmanın kasabaya iyice yaklaştıklarını anlatmaktadır. Halk, “düşman baskısı altında yaşamaktansa ölmenin daha iyi olacağını” söyler ve dağılmak istemez. Bunun üzerine genç Başöğretmen, el ele verirlerse savaşın biteceğini, savaşlarda bir de cephe gerisinin olduğunu ve cephedekilere yardım etmeleri gerektiğini söyler ve kasabalı kadınlarla neler yapabileceklerini kararlaştırırlar.

Düşman her gün yeni bir kötülük yapar. Çocuklar açıkta kalsınlar diye okulu kapatırlar. Başöğretmen, Yüzbaşı Nuri Bey’in verdiği görevi yapmaya başlar. Düşman subayları ile dost geçinir ama bu davranışı yüzünden kasabaca lanetlenir, sokağa çıkamaz, kasabalı evini taşlamaktadır.

Başöğretmenin görevini gerçekleştirmek üzere şehre gitmesinin vakti gelmiştir. Đlk olarak kasabadan nasıl çıkacağını düşünür. Çünkü izin kâğıdı olmadan kimse kasabadan çıkamamaktadır. Sonra elbiselerini değiştirir, saçlarını unla ağartır, makyajla yaşlı bir köylü kadın görünümü alarak hava kararınca sokağa çıkar ve Yüzbaşı’nın evine gider. Yüzbaşı’nın karısından görevini yerine getirmede kendisine yardımcı olsun, o gidemezse görevi tamamlasın diye küçük Cahit’i ister. Annesi istekli olmasa da Cahit’i gönderir.

Gece yarısı yola çıkarlar. Cahit yolları iyi bildiği için öğretmenine rehberlik eder. Patikada ilerlerken sesler duyarlar. Düşman askerleri gelmektedir. Derken silah sesleri başlar. Yakınlarda bir yerlerde çatışma olmaktadır. Cahit ile öğretmen yerde sürünerek ormana doğru ilerlerler. Bu sırada yakalanma ihtimallerine karşılık plan yaparlar.

Kasabadan çıktıklarının ikinci gününde silah sesleri artmıştır. Kendisinin kasabadan ayrıldığını öğrenen düşman askerleri her yerde Başöğretmeni aramaktadır. Bu yüzden planı değiştirirler. Ormana girerler. Büyük bir ağacın kovuğuna sokulurlar. Başöğretmenin görevi, düşman karargâhından topladığı bilgileri ve düşmanın taarruz planını şehirdeki askerlere iletmektir ama artık bu görevi Cahit yerine getirecektir. Bunun için Başöğretmen ekmek sardığı beyaz kâğıdı çıkarır ama yanında kalem yoktur. Haberlerden bazılarını Cahit’in kendisi gibi ezberleyebileceğini düşünür. Ayrıca Cahit’e “rastladığın ilk Türk erine seni komutanının yanına götürmesini söylersin” der ve ona söyleyeceklerini ezberletir.

Cahit bütün söylediklerini dikkatle dinler, işleri bitince Cahit kovuktan çıkar. Ucu kalem gibi sivriltilmiş bir ağaç çubuğu ile gelir. Bileğini uzatır, bileği kan içindedir. Öğretmeni ne yaptığını sorunca Cahit, elindeki çubuğu ona uzatır ve kanıyla kâğıda yazması gerekenleri yazmasını ister.

Başöğretmen, içi sızlayarak planı çizer, gerekli işaretleri koyar ve sonra Cahit’in kanayan bileğini sıkıca sarar ve görevini yerine getirdikten sonra mutlaka bileğini bir doktora göstermesini tembihler. Cahit de cephelerde babasının ve askerlerin ölüme meydan okuduklarını, kanlarının su gibi aktığını, kendisinin birkaç damla kanının hiç önemli olmadığını söyler. Sonra öğretmeni ile ayrılır ve şehre gitmeyi başarır. Bunun için düşmana görünmemek adına ağaçlara tırmanmış, mağaralarda saklanmış, yüzerek derelerden geçmiş ve tam zamanında planla haberleri Türk komutanına ulaştırmıştır.

Bunun üzerine Türk askerleri kasabaya gelir, düşman cephanelerini ateşler ve düşman karargâhını havaya uçurur. Bir süre önce kasabadan çekilen Türk kuvvetleri şimdi geri gelmektedir. Düşman da tek kurşun atmadan kaçmaktadır.

Öğleye doğru Kaymakam yine Hükümet Konağı’nın balkonuna çıkar. Yüzü sevinçle parlamaktadır. Halka kurtuldukları haberini vermektedir ve “ordumuzun öncüleri düşmandan temizlendi. Bizimkiler dönüyor. Toplanın karşılayalım askerleri” demektedir.

Halk coşkun bir sevinç içinde kasaba dışına doğru yola koyulur. Alay görünür. Önce atlılar, arkadan piyadeler gelmektedir. Alayın önünde beyaz atın üstünde bir çocuk, elinde bayrak, kasaba halkına gülümseyerek bakmakta ve kalabalık içinde birini arıyor gibi bakınmaktadır. Kalabalıktan bir kadın “oğlum, benim oğlum o. Cahit” der ve halk arasında bir kaynaşma olur. Herkes birbirine çocuğun “Yüzbaşının oğlu” olduğunu söyler.

Cahit’in annesi gibi bütün kasaba halkı mutludur. Kasaba kurtulmuştur. Cephelerden zafer haberleri gelir. Türk ordusu düşmanı önüne katmış, denize doğru sürüklemektedir. Türk askeri, Başkomutanının verdiği hedefe yaklaşmaktadır. Cahit’in çocukluğunun hikâyesi de burada bitmektedir.

Artık sandıklar hazırdır. Yüzbaşı Cahit Eser’e gönderilecek pakete sır gelince Müdire Hanım, “Bu pakette hepimize ait bir şey var çocuklar” diyerek pakette ne olduğunu açıklar. Pakette Cahit’in bir ağaç bayramında diktiği ağacın bir dalı ve küçük bir torbada da bir avuç vatan toprağı bulunmaktadır. Müdire Hanım’a göre Yüzbaşı

Cahit Eser, yurdundan çok uzaklarda dünya barışı uğruna savaşırken bu çam dalı ile okulunun bir tutam toprağı ona çocukluğunu hatırlatacak, onu memnun edecektir.

5.1.1.1.4. Bakış Açısı ve Anlatıcı

Hikâye hâkim bakış açısı ve yazar anlatıcı tekniğiyle kaleme alınmıştır. Ancak yazar hikâyesine giriş yapıp konuyu okurlarına sezdirdikten sonra asıl sözü kahramanı Müdire Hanım’a bırakmış ve olaylar arasındaki bağlantıları sağlaması gerektiğinde ön plana çıkmıştır. Bunun dışında sözün çoğunu kahramanlarına bırakmıştır. Bu şekilde kaleme alınan eserlerde kendilerini olayların içinde daha çok hiSSeden okurlar için de okuma eylemi daha zevkli hale gelebilir.

5.1.1.1.5. Yer ve Zaman

Hikâyenin Kore Savaşı’ndan bahsedilmektedir. Özellikle de Türk askerlerinin savaşa katıldığı yıldan söz edilir ki bu olay tarihte 1950 yılında gerçekleşmiştir.

1. Türk tugayı, 17 Eylül 1950'de Đskenderun limanından hareket ederek 12 Ekim 1950'de öncü takım Pusan limanına ulaştı ve 17 Ekim'de ana birliği de Pusan'dan karaya çıktı. Aynı gün Pusan'dan hareket ederek 20 Ekim'de Taeg'a varıp, süratle kuzeye doğru ilerleyen Birleşmiş Milletler ordularına iştirak etti. 10 Kasım'da Taeg'dan hareket ederek 21 Kasım'da Kunuri'ye vararak Amerikan 9. Kolordusu'nun sağ kanadında konuşlandırıldı (www. wikipedia.org).

Bu bilgilerden hareketle tarihin 20/23 Nisan 1950 olması muhtemeldir. Çünkü eserde 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na yaklaşıldığı, bayram için okulda hazırlıklar yapıldığı belirtilmiştir.

Ayrıca hikâyede anlatılan Yüzbaşı Cahit ile Müdire Hanım’ın mücadelesi de Kurtuluş Savaşı’nın son dönemleri olduğu bilgisi dikkate alınırsa tahmini olarak 1922 yılını anlatmaktadır.

Olayların zamanın tam olarak verilmeyişi okurda bir merak duygusunu uyandırmaktadır. Bu da okurları gerçeği araştırmaya yöneltmektedir.

Olayın büyük çoğunluğu bir kasabadaki Cumhuriyet Đlkokulu’nda geçmektedir. Okulun fiziksel özellikleri belirtilmemiştir. Sadece bahçesinde içlerinde Yüzbaşı Cahit’in ağacı da olmak üzere ağaçlar olduğu belirtilmiştir. Müdire Hanım’ın anlattığı olay da büyük çoğunlukla kasabada geçmiştir. Sadece Türk askerlerine haber vermek üzere Müdire Hanım ve Cahit kasabadan çıkmışlar, ormanda bir süre kalmışlar ve Cahit görevi tamamlamak üzere şehre girmiştir.

Hikâyede adı geçen bir diğer yer ise Kore’dir. Yazar Kore’nin Asya’nın doğusunda küçük bir yarımada olduğunu, bir zamanlar Japonya’nın egemenliğinde kaldığını ve Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japon egemenliğinden kurtulup Kuzey ve Güney Kore olarak ikiye ayrıldığını belirtmektedir. Türk askerleri Güney Kore’ye gitmişlerdir.

5.1.1.1.6. Kahramanlar ve Fonksiyonları

Eserin başkahramanları Yüzbaşı Cahit Eser ve Müdire Hanım’dır. Cumhuriyet Đlkokulu öğrencileri, Yüzbaşı Cahit’in babası Nuri Bey ve annesi yardımcı kahramanlar ve Kore’de savaşan askerler ile Kurtuluş Savaşı döneminde kasabadaki halk da fon kişilerdir.

Yüzbaşı Cahit Eser, hem askerî başarısı ile hem de çocuklukta gösterdiği üstün cesaret ile hikâyenin başkahramanı olmuştur. Büyük kahramanlık gösterdiğinde henüz on iki yaşındadır ve annesine göre çok küçüktür. Ancak öğretmeni onun yaşça küçük olduğunu ama akıllı, yürekli olduğunu söyler ve tam da öğretmeninin dediği gibidir. iyi bir rehberdir. Pratik zekâlıdır. Soğukkanlıdır ve bütün bu özellikleriyle gerçekten de on iki yaşındaki birine göre oldukça olgundur. Büyüdüğünde de babası gibi yüzbaşı olmuştur ve Güney Kore’de Türk’ün cesaret ve kahramanlığını tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir.

Müdire Hanım görmüş, geçirmiş biridir. Öğrencilerini çok sever ve onlarla gurur duyar. Kurtuluş Savaşı’nın en zor döneminde öğretmenlik yapmıştır ve vatan için çok zor bir görevi üstlenmiş, düşmana dost gibi görünerek canını ortaya koymuştur.

5.1.1.1.7. Đletiler

5.1.1.1.7.1. Çocuk Eğitimi Açısından Olumlu ve Olumsuz Đletiler

Tarih kitaplarında çoğu zaman kuru bilgilerle verilmeye çalışılan Kurtuluş Savaşı ve Kore Savaşı gibi tarihi olayların bir hikâye ile öğrencilere verilmesi onların bu bilgileri daha kolay özümsemelerini sağlayabilir. Okurlar farkında olmadan tarihi bilgileri öğrenmiş olurlar ya da hikâyede tam olarak belirtilmeyen olayları merak ederek kendileri araştırabilir ve bu yola öğrenebilirler.

Özellikle çocuk okurların vatanın ne şartlarda kurtarıldığını, geçmişlerini bilmeleri daha sağlam bir geleceğe adım atmalarına vesile olabilir.

Eserdeki çocuk kahraman Cahit cesareti ve üstün zekâsı ile çocuk okurlara model olabilir. Onun dikili bir ağacının olması ayrıntısı bile ondan etkilenme ihtimali olan bir okur için çok önemlidir. Ancak Cahit’in mürekkep yerine kendini kanını kullanması, yani kendisine zarar vermesi onu örnek alacak çocuk okurlar için hayati bir tehlike dahi arz edebilir. Bu yüzden özellikle bu hikâyeyi önere öğretmen ya ebeveynin o dönemin şartlarını, o insanların psikolojilerini öğrencilere anlatması gerekir.

Diğer çocukların da Kore’de bulunan askerlerimizi unutmamaları, onlar için bir şeyler yapmak istemeleri ve askerlerin dünya barışı için bir yerlerde savaştıklarının farkında oluşları örnek alınacak bir diğer davranıştır.

Daha da önemlisi her gün üzerine basıp geçtiğimiz bir avuç toprağın yeri gelince ne anlama gelebileceğini anlatması bakımından bu hikâye çok anlamlıdır.

Müdire Hanım, gizli bir görev için düşmanla işbirliğinde gibi görünmüştür. Oysaki düşman kasabaya gelince halkı örgütleyen cephe gerisinde Türk askerlerine destek olmaya çalışan da ilk odur. Ancak halkın Müdire Hanım’ın kişiliğinden ziyade yaptığı bir davranışı yüzünden ona tepki göstermeleri olumsuz bir davranıştır. Ayrıca dünyada hiçbir insan taşlanmayı hak etmez.

Bunun yanı sıra aynı anıda kasaba halkının düşmanların geldiğini görünce verdikleri tepki –düşmana karşı gelmek, gerekirse ölmek- Türk insanın bağımsızlık duygusunun ne kadar gelişmiş olduğunu gözler önüne sürer.