• Sonuç bulunamadı

Bütün çocuklar müzikal yeteneklerle doğarlar. Bu doğuştan gelen müzikal yeteneklerin, çocukluk yıllarında korunması ve geliştirilmesi gerekir. Bunun için önemli olan, çocukların kendi müzikal deneyimlerine aktif olarak katılmalarıdır. Bütün eğitimin alanlarında olduğu gibi, müzik eğitiminde de, çocuğun fiziksel, bilişsel, ahlaki ve kişilik

gelişimlerini iyi analiz edebilen, öğretme ve öğrenme ile ilgili konu ve kuramları, öğrenme öğretme süreçlerini, yöntem ve teknikleri bilen eğitimcilerin etkili olması, çocuğun arzu edilen müzikal davranışları elde etmesinde önemlidir (Jansen, Dijk ve Retra, 2008: 194; Türkmen, 2010: 963).

Okul öncesindeki çocukların motor becerileri üç kategoride incelenmektedir. Bunlar;

• Temel hareket becerileri; lokomotor, manipülatif ve denge becerileri, • Algısal motor gelişim; beden, zaman, mekânsal, yönlü, görsel ve

işitsel farkındalık,

• Fiziksel uygunluk; üç-beş yaş arasındaki çocuklar için, gelişimsel olarak uygun hazırlanmış hareket programları, her çocuğun bireysel farkındalıklarına uygun ve basit yönergeleri içermelidir (Pollatou, Karadimou ve Gerodimos, 2005: 362).

Buna göre, okul öncesi çocuklarının öğrendikleri motor beceriler çoğunlukla günlük yaşamda kullanılan becerilerdir. Örnek olarak; ayakkabılarını bağlamak, makasla kesmek, yemeklerini yemek, düğme iliklemek, fermuar açıp kapatmak, hoplamak, zıplamak, kalem tutmak, boya kalemleriyle boyama yapmak vb. pek çok hareket, motor becerileri içerir. Tüm bu beceriler, küçük çocukların dünyayı tanımalarına, kendilerini koruyabilmelerine, kendilerini yaratıcı bir şekilde ifade etmelerine yardımcı olur. Öğrendikleri her bir motor beceri, çocuğun dünyasının genişlemesine ve yeni deneyimler kazanmasına yardımcı olur. Bazı çocuklar ise, jimlastik yapmak, piano veya keman çalmak gibi daha gelişmiş motor becerilere doğru ilerleme kaydederler. Üç-altı yaş çocukların motor-müzik becerilerinin gelişiminin incelendiği bir çalışmada, ritim olmadığı durumlarda bile, müziğin motor becerilerini etkilediği sonucuna varışmıştır (Bayhan ve Artan, 2004: 172; Evridiki, Vassiliki, Dimitris ve Theodoros, 2003). Bu bilgiler göz önünde bulundurulduğunda, çocuğun günlük yaşamının içinde bulunan pek çok motor becerileriyi, müzik etkinlikleri kullanılarak çocuklara kazandırmak mümkündür.

İnsanların hareketlerinde ya da doğada ritim, müzik ve hareketin birlikteliği her zaman bilim adamlarının ve filozofların odak konusu olmuştur. Antik Yunan filozofu Plato, ritimi “bir hareket düzeni” olarak tanımlamıştır. Ona göre, ritim ve melodi gök

cisimlerinin hareketini taklit eder, böylece kürenin müzik ile sınırları belirlenir ve evrenin ahlaki düzenini yansıtır. Ayrıca doğru denge içinde müzik ve hareket eğitimi istenilen programda kullanılabilmektedir (Akt. Pollatou ve diğerleri, 2005: 361-362).

Bunun için, müziğin psiko-motor becerilerin geliştirildiği ve fiziksel beceriye açılan bir kapı olduğuna inanılır. Müziğin gücü ve fiziksel becerilerle olan ilişkisi, bir müzik parçasının araç olarak kullanımında ve müziğin neden olduğu fiziksel hareketlerde görülebilmektedir. Psikomotor gelişimini etkileyen müzik etkinlikleri sırasında, çalgı kullanan bir çocuğun büyük ve küçük kas gelişimleri desteklenir. Çalgılar, çocukların psikomotor gelişimlerinde önemli olan koordinasyon, güç ve tepki hızı gibi kavramların gelişimine yardımcı olmaktadır (Şen, 2006: 340). Örnek olarak; bir müziğe ya da bir ritme çocuğun bedenini ile eşlik etmesi, dans etmesi, kollarını ve bacaklarını müziğin göre hareket ettirmesi gibi pek çok bedensel hareketin ortaya çıkmasında müziğin etkisi görülmektedir. Ayrıca, küçük çocukların müziği duyduklarında müziğin ritmine uygun şekilde sallanmaya başlaması, ileriki koordineli hareketlerinin temelidir.

Motor beceriler çok önemlidir çünkü çocukluktan yetişkinliğe uzmanlaşmış spor becerilerinde temel oluşturur. Çocuklar motor becerileri öğrenirken eğlenirler ve bir defa öğrenilen bu beceriler yaşam boyu korunmaya devam eder. Yapılan pek çok araştırmanın sonuçların göre, müzik-hareket uygulama programlarının, çocukların hem motor becerilerini hem de ritim becerilerini geliştirdiği ortaya çıkmıştır (Pollato ve diğerleri, 2005: 363).

Buna göre, Orff müzik, hareket ve sözlü konuşmanın, ritmin ortak unsurları olarak, birbirleriyle ilişkilerini temel alıp, bir müzik ve hareket yöntemi geliştirmiştir. O, müziği, hareketi ve dili birbirini üreten; birbirileriyle ilgili, ifadenin farklı şekilleri olarak görmüştür. Müzik, lokomotor beceriler için gerekli tüm ritimleri taşımaktadır. Yürüme, koşma ve zıplama; hepsi ses ile ifade edilebilir. Ayrıca pek çok şarkılı oyun, lokomotor hareketler içerir. Şarkılı oyunlar, küçük motor koordinasyonları, vücut bölümlerini, eşlerle beraber uyumlu hareketi ve boş alanda hareketi de keşfettirir. Ritimsel motor etkinlikleri ve oyun benzeri etkinlikler, genellikle anaokulu programlarının en önemli bölümleridir. Ayrıca müzik etkinlikleri sırasında öğretilen şarkıların dramatize edilmesi, müziklere dansla eşlik edilmesi de, çocukta bedensel ve psiko-motor gelişimi etkiler. Şarkıları dramatize ederken, dans ederken çocuk ellerini,

kollarını, bacaklarını ve tüm vücudunu kullanır. Çünkü bunlar, çocuğun hareket etmek için içsel sistemini, vücut ve alan farkındalığının geliştirimini ve koşma, zıplama, tekmeleme, fırlatma ve yakalama gibi becerilerin kazanımı için ilk, orta ve yetişkin aşamalarda gelişimlerine yardım gereksinimlerini karşılamaktadır (Alpaslan, 2010: 30; Evridiki, Aggeliki, Vassiliki, 2004: 632; Temmerman, 1998: 29). Bu bağlamda, çocukların motor becerilerini desteklemek amacıyla, müzik etkinliklerinde bir yöntem olan ritim çalışmaları planlanarak, çocukların ince ve kaba motor becerileri desteklenirken, çocukların eğlenmeleri de sağlanabilir.

Weikant (1989), “ritimsel eğitim programlarının içeriğinde, ritmik bir ilerleme” olduğunu söylemiştir. Bu da çocukların öncelikle ritimsel sözlü konuşma egzersizi ile başlaması, ardından lokomotor olmayan becerilerle devam etmesi, daha sonra da ses uyarıcı eş zamanlamasındaki lokomotor beceriler ile devam etmesi anlamına gelmektedir (Akt. Evridiki ve diğerleri, 2004: 633). Müziğin fiziksel aktiviteler, spor ve egzersizler üzerindeki etkileri üzerine yapılan çalışmalardan yola çıkarak, müziğin, yorgunluk hissini azalttığı, motivasyonu artırdığı, psiko-motor becerileri ve eşleme becerilerini artırdığı söylenebilir (Weng, 2006: 13).

Ayrıca, araştırmacılar motor beceriler üzerinde cinsiyet farklılıklarını da incelemişlerdir. Yaş ve cinsiyet arasındaki ilişkiyi araştıran bir çalışma, çocukların ritmik hareket becerileri, kız çocukları erkek çocuklarına oranla ellerini kullanmada, erkek çocukların, oturur pozisyonda ayaklarını kullanmada daha ileri oldukları görülmüştür. Ayrıca, 1013 okul öncesi çocuğunun araştırmaya katıldığı bir çalışmada ise, ardışık motor becerileri, dil becerileri ve okuma arasındaki ilişkilerde, ritim tekrar görevleri ile koordinasyon, dil ve okuma becerilerinde kız çocukların daha güçlü olduğu ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, müzik ve hareket arasındaki ilişkiyi açıklayan pek çok araştırma, bilinç dışı da olsa motive edici müzik etkinliklerinin, yüksek hareket becerileri üzerinde etkili olabileceğini göstermiştir. Ayrıca, müzik, uzun süreli fiziksel etkinliklere zorlanmadan dayanmaya yardımcı olmakta ve rahatlamaya yol açmaktadır. Buna bağlı olarak, 20 oturumluk birleştirilmiş hareket eğitimi / müzik programımın, dört-altı yaş çocukların motor becerilerini artırmak için daha etkili olduğu bulunmuştur (Evridiki ve diğerleri, 2003; Pollatou ve diğerleri, 2005: 363; Weng, 2006: 13).

Müziğin motor becerileri üzerine olumlu etkisi olduğunu gösteren diğer bir araştırmada, üç farklı müzik ayarı ile 30 dakikalık hareket çalışması planlanmıştır. Bağımsız değişken olan müzik ayaları, kesintisiz müzik, aralıklı müzik ve müziksiz ortam olarak ayarlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre müzik, fiziksel etkinlikler gibi hareket çalışmaları üzerinde anlamlı bir farklılık yaratmıştır (Weng, 2006: 13).

1.1.1.4. Müziğin Dil Gelişimine Etkisi

Çocukların çoğu müziği sever. Çünkü müzik zevk çağrıştırır ve okul ortamında genellikle dil öğreniminde kullanılır. Araştırmacılar, çocukların müzik içeren etkinliklere katılımında daha fazla görev gerçekleştirme olasılıklarının olduğunu savunur. Ayrıca, çocuklar öykü okuma etkinliklerine çoğunlukla severek katılırlar. Anne babaların çoğu da evde rutin olarak çocuklarına öykü okurlar ve ya anlatırlar. Aynı şekilde, okul öncesinde ve ilköğretimde öykü okuma ya da anlatma, rutin şekilde çoğu zaman gerçekleşir. Çocukların okuma becerilerinin ve dil gelişimlerinin başarısında müzik, önemli bir etkinliktir (Kouri ve Telander, 2008: 329).

Çocukların, küçük yaşlarda sözcük dağarcığı zayıftır. Bu nedenle bazı sözcükleri telaffuz etmekte zorluk çekerler, duygu ve düşüncelerini tam olarak ifade edemezler. Müzik eğitimi yolu ile dil gelişimine büyük katkı sağlanabilir. Müzik sayesinde çocuğun sözcükleri doğru telaffuz edebilmesi, doğru vurgulayabilmesi ve dağarcığına yeni sözcükler katması da kolay olmaktadır. Çocuklarda anlama önem vermeden, ritmik ve sözel örnekleri ezberleme eğilimi vardır. Eğitici çocuk şarkıları, tekerlemeler, saymacalar, ezgilendirilmiş atasözleri dilin gelişimine katkıda bulunmak için müzik eğitiminde kullanılır. Bu tekerleme ve saymacaları sık sık söylemekle, çocuk dil çevikliği kazanır, akıcı bir konuşma becerisi elde eder. Çocuk bunları söylerken hem zevk alır hem de doğru ve akıcı konuşma becerisi kazanarak dil gelişimine katkı sağlar (Oğul, 2009: 9-10).

Müzik ve dil öğrenimi arasında büyük benzerlikler vardır. Her ikisinde de önemli olan unsur, sestir ve işitme sistemi etkin durumdadır. Her iki etkinlikte de, kısa ve uzun süreli bellekler etkin durumdadır. Her ikisi de, kendi belirli kurallarına göre işleyen birer sistemdir. Dilde dilbilgisi kuralları, müzikte ise estetik kurallar geçerlidir. Her ikisinde de belirli bir ritmik ve tonal yapı gözlenebilir. Hemen her toplumun

kendine özgü anadili olduğu gibi, müzikal ana dili de vardır. Her ikisi de, insanın iletişim gereksinimini karşılanmasında araçtır. Dil aracılığıyla sözel iletişim, müzik aracılığıyla müziksel iletişim gerçekleşir. Dildeki konuşma, müzikteki doğaçlamayla benzerlik gösterir. Dil bilimi ile müzikal bilgi arasında başka bir paralellik daha vardır. İki alanda da algısal sabitliğe ulaşabilmek için, bir normalizasyon süreci eyleme geçmelidir. Konuşmadaki bir ses birimi; süre, seslilik, tını ve perdedeki değişikliklere rağmen algılanabilirdir. Benzer şekilde bir melodi; ardışık perdeler arasındaki aralıklar doğru olduğu sürece, tempo, seslilik, tını ve perde düzeyindeki değişikliklere rağmen kimliğini korur. Bu nedenle, müzik ve konuşma, pek çok aynı temel işitsel süreçlere bağlı olabilir. Bundan dolayı, erken dönem müzik yeteneği ve okuma, aynı temel işitsel yetenekleri kullandığı sürece, okuma gelişimini de geliştirebilir. Ayrıca, müzikal eğitim diğer dil bilimsel yetenekleri de artırabilir (Alpaslan, 2010: 27; Anvari, Trainor, Woodside ve Levy, 2002: 113).

Farklı tonların yaygın kullanımı, müziğin içinde gizli dil benzeri bir yapının var olduğunun işaretidir. Müzikteki özellikli ton dizilerinin kullanımı, insanlar arasındaki işitsel iletişimdeki özellikli ses dizilerine benzemektedir. Müziğin, dili temsil etmesinden hareket ederek araştırmacılar, müziği, a,b,c’sel şekil ya da gramer yapı olarak sunan modelleri sıklıkla geliştirmişlerdir. Bu bağlamda, dil gelişimi küçük çocukların gelişimlerinin doğal bir sürecidir. Çocukların dil gelişimindeki maksimum gelişme yetişkinler tarafından verilen, olumlu fırsatlarla gerçekleşir. Bu sayede çocuklar kızgınlıklarını, sevinç ve öfkelerini ifade ederler. Çocuklar sesleri duyduklarında ya da müzik dinlediklerinde hemen sevgi, ret ve endişe gibi duygularını ortaya çıkarırlar. Sanat, çocukların duygularını serbest bırakmaları için eşsiz bir yoldur. Çocukların korku, kaygı ve rahatsızlıkları şarkı ve ritimlerin dışarı vuruşunda ortaya çıkar. Dil ve müzik sanatı, çocukların saldırgan davranışları üzerinde de etkilidir (Aslan, 2007: 119; Erdawrds ve diğerleri, 2005: 120).

Çocuklar, ritimli çocuk şarkılarını ezberleyerek dil ile zevkli bir ilişki kurarlar. Şarkı söyleme, yetenek ve dil düzeyini dikkate almaksızın tüm çocuklar için verimli bir dil deneyimi üretir. İletişimin temel öğelerinden olan dinleme becerileri de, şarkı söyleme sayesinde geliştirilebilir. Çocuk şarkıları, paylaşılan bir dil deneyimidir ve grupta herkesin katılımını ve işbirliğini kapsar. 30 çalışmanın meteanaliz sonuçlarını içeren bir araştırmada kendini ifade, yansıma, yaratıcı seslendirme, nesne tanıma gibi

becerileri içeren müzik etkinlikleri, dil becerilerini geliştirdiği görülmüştür. Ayrıca, çocukların yaratıcı şarkılar söylemeleri, onların erken dil gelişimlerine bağlı olabilir ve duygu, düşünce, kendi ve başkalarıyla olan deneyimlerini paylaşma gereksiniminden doğabilir. Çocukların yaratıcı şarkıları, dil ve ifade becerileri için, çocukların ortak kültürlerinin kodudur ve iletişim, hayal kurma, farkındalık, oyun yapılandırması, sosyalleşme, bireysel kimlik ve toplumsal kimliği koruma gibi becerileri gerçekleştirir (Barrett, 2006: 204; Dağlı, 2007: 40; Standley, 2008).

Bu doğrultuda, müziğin çocuğun dil gelişiminde ve buna bağlı olarak okuma becerilerinde önemli bir rol oynadığını kadul edilir. Çocuklar, şarkılarla çeşitli kafiyeli sözcükleri öğrenir ve dil bilgisi kurallarını denemeye başlayabilirler. Bir çocuğun metinlerle ilk tanışması, çocukluk boyunca tekrar ettikleri tekerlemeler, şarkılar ve melodilerle başlar. Müzik, tüm program boyunca diğer alanlarla sözcük dağarcığını ve anlam becerilerini geliştirmek için, doğal olarak kaynaştırılabilir. Müzik, dinleme ve sözlü dil becerilerini geliştirebilirken dikkat, bellek ve soyut düşünmeyi de güçlendirebilir. Müzik, çocuklar için duygusal bir deneyim sağlar. Bu sayede, konuşma ve dil becerilerini artırabilir, işitsel dikkat, algı, bellek, uzamsal farkındalık, sözcük gelişimi, motor becerileri de geliştirir (Kouri ve Telander, 2008: 331; Paquette ve Rieg, 2008: 228).

Carterette ve Kendall (1999), müziğin aynı dil gibi sözdizimi kuralları olduğunu savunur. Araştırmacılar ve uygulamacılar, müzik etkinliklerinin dil gelişmini pek çok açıdan güçlendirdiği görüşündedir (Akt. Aslan, 2007: 119). Tekerleme, ritmik konuşma, şarkı söyleme ve dinleme dil gelişmini destekleyen deneyimlerden bazılarıdır. Tekerleme ve ritmik konuşmalar içeren faaliyetler, müzikal unsurlar ve okuma becerilerine paralellik gösteren müzikal unsurlar, konuşma unsurlarının uygulanmasında daha faydalıdır. Şarkı ve tekerleme etkinlikleri, dil ve müzikle ortak olan ritim, form ve dinamik uygulamalarında kolaylık sağlar. Ritim ve harekete önem veren müzik eğitim yaklaşımı olan Orff yaklaşımı, müzik ve dil gelişimi hakkında pek çok bağlantı sunar. Dil kullanımı, müzik eğitiminde Orff yaklaşımının temellerinden biridir. Dil ile ilgili ilk kullanımlar, aynı çocukların adları gibi genellikle tek sözcüklerdir (Mizener, 2008).

Dinleme, şarkı söyleme, tekerlemeler ve hareket gibi erken müziklal deneyimler çocuğun tonlama becerisinin ve ritmik sözcükleri öğrenmesinin temelidir. Aynı küçük

çocukların sahip olduğu sözcük dağarcığı ve okuma becerileri zengin ortamlarda geliştiği gibi, çocukların müzikal sözcük dağarcıkları da zengin müzikal ortamlarda gelişir. Bu zengin ortam, öğretmenlerin müzikal yeterliliklerini, doğru pedegojik uygulama ve çeşitli müzikal deneyimlerini kapsar. Dil, önce tek sözcükle konuşma, sonra anlaşılır cümlerle konuşma ve sonunda öykü oluşturmadan meydana gelir (Etopio, 2009: 2). Bu nedenle, okul öncesi öğretmenlerinin günlük programlarında eğlenceli müzik etkinliklerine yer vermeleri gerekir. Bu sayede, çocukların var olan sözcük dağarcıkları şarkılar, tekerlemeler, sayışmalar yoluyla artırılabilir.

Ho, Cheung, ve Chan (2003) yaptıkları çalışmada, 6-15 yaş arasında 90 erkek çocuğuna, müzik eğitimi uyguladıktan sonra, müzik eğitimi almayan çocuklara göre sözel belleklerinde önemli ölçüde artış olduğu görülmüştür (Akt. Rauscher, 2003: 4). Çünkü dil gibi müzik de, işitsel yöntemler üzerine kuruludur ve müzik üretiminin ilk modu olan şarkı söyleme, konuşma ile aynı vokal araçları kullanır. Hem konuşma hem de müzik, gramer kurallarına göre belirli sayıdaki küçük unsurların (ses birimi, nota) birleştirilmesini içermektedir. Bu da sonsuz sayıdaki anlamlı cümlenin ya da söyleyişin üretimine olanak sağlamaktadır (Anvari ve diğerleri, 2002: 112).

Ritim ve perdenin müzikal sözdizimi olarak kullanıldığı müziğin, genel dizi yapısında, farklı notaların yeri ve rolü büyüktür. Bu, “ses bilimsel grammer” olarakta tanımlanmış olan, dildeki aruz yapısına benzemektedir. Dilde konuşma ritminin, hece, sözcük ve cümle sınırlarını yansıtan yönetici bir rolü vardır. Konuşma sinyalindeki önemli enerji dalgaları, mükemmel derecede periyodik olduklarından değil, hecelerin üretiminin özünde, sınırlı motor beceri olduklarından ritimseldir. Örnek olarak; uzun ve kısa heceler, vurgulu ve vurgusuz heceler gibi sıklıkla birbirlerini takip eder. Müziğin yapısal unsurlarının fazlalığı, dil ile karşılaştırıldığında dili belirsiz hale getirmektedir. Çünkü müziğin sözdizimi, dilinkinden kat kat daha fazla genişliğe sahiptir. Sonuç olarak uzmanlar, müzikte dildeki gibi gramer benzeri bir yapının var olduğu görüşünü savunmaktadır. Buna göre, müzik algılama dili algılama gibi görülebilir (Aslan, 2007: 119; Huss, Verney, Fosker, Mead ve Goswami, 2011: 675).

Ayrıca son araştırmalar, konuşmanın ve müziğin, bazı kabuksal (korteks) alanlarının ve mekanizmalarının da ortak olduğunu göstermiştir. Bu ortaklık, müzik ve konuşmanın erken gelişim döneminde yakından ilgili olduğunu desteklemektedir.

Küçük çocuklara yönelik konuşma, sıklıkla müzikal konuşma olarak bilinmektedir. Çünkü bu konuşma; bol tekrar, yüksek perde, yavaş tempo ve büyük yavaş perde hatları (alt/üst kalıpları) gibi müzikal özellikler içermektedir. Bir dili öğrenmek, sözcüklerin, hecelerin ve ses birimlerinin yapısını öğrenmeyi gerektirmektedir. Müziğin unsurları, dilinkilerden farklıdır fakat temel öğrenme süreci benzer olabilir (Anvari ve diğerleri, 2002: 112). Bu bağlamda şarkı söyleme çalışmaları ve ritim çalışmaları başta olmak üzere kaliteli müzik etkinlikleri, çocukların sözcük dağarcıklarını artırır, sözcükleri doğru telaffuz etmelerini sağlar ve cümleleri sözdizimi kurallarına uygun şekilde kurmalarına yardımcı olur.