• Sonuç bulunamadı

Müteselsil Sorumluluğun Uygulanmayacağı Haller

1. Tüzel Kişiliğin Birleşme, Katılma Ya Da Türünün Değişmesi İle Sona

Ermesi

“İş Kanunu’nun 6. maddesinde yer alan istisna hükmü uyarınca, “Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme halinde birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.”. Bu hükümde, belirtilen hallerde işyeri devrinin sonuçlarından sadece 3. fıkrada düzenlenen, devreden ve devralan işverenlerin bazı işçilik alacaklarından birlikte sorumlu olmaları kuralının uygulanmayacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla, işyeri devrinin işverenlerin birlikte sorumluluğu dışındaki

140 Eyrenci/Taşkent/Ulucan, 112 – 113; Mollamahmutoğlu/Astarlı/Baysal, 281. 141 Özkaraca, 352; Akyiğit, Şerh, 312.

142 Eyrenci/Taşkent/Ulucan, 112 – 113; Özkaraca, İşyeri Devri, 150 vd. .

143 “Örnek olarak; Alman ve Fransız Hukuklarında, devreden işverenin birlikte sorumluluğu, herhangi bir özel süre ile sınırlandırılmamıştır. Bu konuda İspanya’da üç yıl, Hollanda ve Portekiz’de ise, bir yıl süre ile birlikte sorumluluk söz konusudur” (Özkaraca, 355).

sonuçları, bu anlamda olmak üzere, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, devralan işverenin, işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapma yükümlülüğü, birleşme, bölünme veya işveren değişikliği sonucunu doğuran tür değiştirme hallerinde de herhangi bir farklılık söz konusu olmaksızın uygulanacaktır”145.

Her ne kadar İş K. 6/III’te, tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme halinde birlikte sorumluluk hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmişse de, devreden ve devralan işverenlerin, kıdem tazminatından sorumluluğunu düzenleyen 1475 Sayılı İş K. 14/II hükmünde, bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte, örnek olarak birleşme veya tam bölünme durumunda söz konusu olduğu gibi, devreden işverenin tüzel kişiliğinin sona erdiği durumlarda, ortada birlikte sorumlu tutulacak birden fazla işveren bulunmadığından, kıdem tazminatı açısından da birlikte sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Böyle bir durumda, ortada birlikte sorumlu tutulabilecek bir devreden işveren bulunmadığından, işyerini devralan işveren, işçinin önceki işveren yanında geçen hizmet süresi de dikkate alınarak hesaplanacak kıdem tazminatından tabiatıyla tek başına sorumlu olacaktır146. “Bilindiği gibi, böyle bir durumda, devralan işverenin işçiye karşı tüm hizmet süresine ve son ücretine göre hesaplanacak kıdem tazminatının tamamından sorumlu olması, esasen 1475 Sayılı İş K. 14/II hükmünün bir gereğidir”147. “Dolayısıyla, İş K.6/IV’te, tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona ermesi halinde müteselsil sorumluluk hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüşse de, tüzel kişiliğin ortadan kalktığı bu gibi durumlarda esasen sorumluluğun söz konusu olmayacağı açıktır”148.

2. İflas Halinde İşyerinin Devri

İş Kanunu’nda yer alan düzenleme uyarınca, “Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz.” ( İş K. 6/VI)149. “Mevcut düzenlemenin açıklığı

145 Özkaraca, 229.

146 Güzel, 429 – 430; Engin, İşveren, 195; Çil, Şerh, 382. 147 Özkaraca, 380 vd. .

148 Süzek, 206.

149 Doktrinde, bizim de katıldığımız görüşe göre, İş K. 6/VI’da öngörülen hüküm karşısında, İş Kanununa tabi bir işyerinin iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu başka bir işverene devri

karşısında, işyerinin veya bir bölümünün iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu başkasına devri halinde, devralan işveren, işyerinde çalışmakta olan işçilerin iş sözleşmelerine zorunlu olarak taraf olmayacağı gibi; işçileri çalıştırmaya devam etmesi halinde de, kural olarak, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devralan işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla da yükümlü olmayacaktır. Böyle bir durumda, iflas nedeniyle işyerinin devri sonucu aynı işyerinde çalışmasını sürdüren işçi, kural olarak, sanki o işyerinde yeni bir iş sözleşmesi ile ilk defa işe başlamış gibi işlem görecektir”150. “Hüküm, iflas yoluyla devralan işverenin, devir öncesi dönemden sorumluluğunu kaldırmak suretiyle, şirketlerin tasfiyesini kolaylaştırmak amacını taşımaktadır. Ancak yine de, işçilerin haklarının korunmamış olması bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır”151.

“Kanun’da sadece iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün devri üzerinde durulmuştur. Bu noktada devir şekli önemsizdir. Cebri icra, pazarlık veya ihale suretiyle satış işlemi gerçekleşebilir. İflas dolayısıyla mal varlığının tasfiyesi dışında kalan cebri icra yoluyla satışlar bu kapsamın dışındadır. Başka bir anlatımla, cebri icra yoluyla işyeri devri, Kanun’da, açıkça istisna kapsamında tutulmadığına göre, İş K. 6’da sözü edilen işyeri devrine dair hükümler, bu ihtimalde de uygulama alanı bulur”152.

“İşyerinin, üçüncü kişilere borçları sebebiyle usulüne uygun olarak cebri icra yoluyla satılması halinde, bu işyerinde çalışanların ödenmemiş işçilik alacakları ile devam eden iş sözleşmelerinin getirdiği yükümlülüklerin, devralan işverene geçmeyeceği söylenemez. Aksi halde, cebri icra yoluyla gerçekleşen devirler, işçilik alacaklarından sorumluluğu ortadan kaldıran ve fiilen çalışmaya devam eden işçilerin kıdemlerini sıfırlayan bir etkiye bürünmüş olur ki, bu durum İş K. 6 ile 1475 Sayılı İş K. 14/II’ye aykırıdır. Söz konusu durum, uygulamada daha çok işverenlerin bankalara olan borçları sebebiyle gündeme gelebilecek; bankalar, kolaylıkla alacaklarına mahsuben işçi alacaklarından sorumlu olmayacak ve kıdemleri sıfırlanmış şekilde, işyerlerini cebri icra kanalıyla alabilecekler, bu da işyerinin daha

halinde, genel kanun niteliğinde olan TBK. 202 (BK. 179) hükmü de uygulanmayacaktır (Özkaraca, 381; Çil, Şerh, 386; Süzek, 206; Mollamahmutoğlu/Astarlı/Baysal, 283).

150 Özkaraca, 381. 151 Çankaya/Çil, 487. 152 Çankaya/Çil, 487 - 488.

sonra üçüncü kişilere kolaylıkla devrinin önünü açmış olacaktır. Bankacılık sektörü ile ticarî hayat açısından olumlu gibi görünen bu ihtimalde, işçilerin, yıllara dayalı birikimleri ve alacakları sıfırlanmış olacaktır”153.

“Bununla birlikte, işyeri devrinin kıdem tazminatı açısından hüküm ve sonuçları hususunda, 1475 Sayılı İş K. 14/II hükmünde özel düzenlemeler yer almaktadır. Bu durumda, devralan işverenin kıdem tazminatından sorumluluğunun da sadece işçinin kendi işverenlik döneminde geçen hizmet süresi dikkate alınarak mı belirleneceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, işyerinin veya bir bölümünün iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu başkasına devri halinde, devreden işverenin, işçinin ilerde hak kazanabileceği kıdem tazminatından sorumluluğunun bulunup bulunmayacağı sorusunun cevaplanması gerekmektedir”154.

İşyeri devrinde, işverenlerin kıdem tazminatından sorumlulukları konusunda, İş K. 6/III hükmünün uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Bu hüküm esas alındığında, kıdem tazminatı, işverenin devir tarihinde doğan bir alacak olmadığından, bu hususta devreden işverenin sorumluluk taşımayacağı düşünülebilecektir. Ancak, kıdem tazminatı konusunda özel hüküm niteliğinde olan 1475 Sayılı İş K. 14/II dikkate alındığında, devreden işverenin, işçiyi çalıştırdığı süre

153 Çankaya/Çil, 488. Karşı görüşte olan Mollamahmutoğlu, Astarlı ve Baysal’ göre: “4857 Sayılı Kanun 6. madde son fıkra hükmüne göre, 6. madde hükümleri, iflas nedeniyle malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde uygulama alanı bulmaz. İşyerinin cebri icrada satımı suretiyle devrinin de bu bağlamda değerlendirilmesi icap eder. Zira hukukî mahiyetlerinin aynı olmasına rağmen, Kanunda ifade edilmediğinden hareketle icra yolu ile takipte cebri icrada satış halinde, iflastan farklı olarak bu şekilde devrin İş K. 6 kapsamında olduğunun ve iş sözleşmelerinin otomatik olarak alıcıya intikal edeceğini düşünmek hatalıdır. Şöyle ki, 6. madde kapsamında devrin bir hukukî işleme dayanması gerekmekle birlikte cebri icra ile satış rızaya dayanan bir hukukî işlem olmayıp, alacaklının talebi üzerine devletin icra organlarının borçlunun malına el koyması ve bu malları satarak satış bedelinden alacaklının alacaklarının ödendiği bir kamu hukuku tasarrufudur. Bu nedenle, cebri icra başlığı altında gruplandırılan icra yolu ile takip ve iflas yolu ile takip hukukî nitelikleri itibariyle benzerdir. Bunun yanında İş K. 6’nın dayanağı olan 2001/23 Sayılı İşletmenin Devri Halinde Çalışanların Korunmasına Dair Avrupa Birliği Yönergesinin 5. madde 1 ve 2. paragrafları, işletme, işyeri veya bir bölümünü devredenin bir iflas işlemine, borç ödeme güçlüğü nedeniyle yetkili kamu otoritesinin denetimi altında mallarının tasfiyesiyle sonuçlanacak benzeri bir işleme maruz kalması hallerini, Yönerge kapsamı dışında tutmuş, yani bu durumda iş sözleşmelerinin devralana otomatik olarak geçeceği kuralına bir istisna getirmiştir. Buna göre, İş K. 6 son fıkrada, iflasın yanında Yönergede olduğu gibi benzer bir işlem olan icranın da ifade edilmesi gerekirdi. Ancak icra, 6. madde son fıkrada ifade edilmemiş olsa da hukukî niteliği ve 6 .maddenin dayanağı olan Avrupa Birliği normu bakımından iflas gibi değerlendirilmek zorundadır.” (Mollamahmutoğlu/Astarlı/Baysal, 283). Yargıtay ise icra yolu ile satışı, İş K. 6 kapsamında değerlendirmektedir (Y9HD. , 05.05.2008, 2008/13631 E. , 2008/11319 K. , Çankaya/Çil, 567 – 568).

ve işçinin devir tarihinde aldığı ücret seviyesiyle sınırlı olarak kıdem tazminatından sorumlu olduğu sonucuna varılacaktır ki, bu sonuç isabetli olan çözüm biçimidir155. Bu hususta, İş K. 14/II hükmünde, işyeri her ne şekilde el değiştirirse değiştirsin, işçinin kıdeminin işyerindeki çalışma süresinin toplamı üzerinden hesaplanacağının ve işverenlerin buna göre belirlenecek kıdem tazminatından Kanun’daki esaslar çerçevesinde müteselsil olarak sorumlu olacağının öngörülmüş olması da bu sonucu destekleyici niteliktedir156.

“Sözü edilen hükmün, işyeri devrinde kıdem tazminatına esas hizmet süresi ve işverenlerin kıdem tazminatından sorumlulukları konusunda özel düzenlemeler içermesinin bir diğer sonucu da, işçinin kıdem tazminatına esas hizmet süresinin bu durumda da bir bütün olarak değerlendirilecek olmasıdır. Dolayısıyla, iflas sebebiyle malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde, devralan işverenin ileride sorumlu olabileceği kıdem tazminatının miktarı belirlenirken, işçinin devreden işveren yanında geçen hizmet süresi de dikkate alınacaktır. Devralan işverenin kıdem tazminatının tamamını ödemesi durumunda, sorumlu olduğu miktar açısından devreden işverene başvurması mümkündür”157.

“İşçinin hizmet süresinin bütünlüğü konusunda belirttiğimiz gibi, kanun koyucu da, 6. maddenin son fıkrasında yer alan istisna hükmünü düzenlerken, “Yukarıdaki hükümler ve 1475 Sayılı İş K. 14/II hükmü, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz” biçiminde bir düzenlemeye yer verebilecekken bunu yapmamış ve istisna hükmünü sadece 6. maddede öngörülen düzenlemelerle sınırlı tutmuştur. Bu durumda kanun koyucunun, iflas halinde işverenlerin kıdem tazminatından müteselsil olarak sorumlu olmamalarını istemesi halinde, bunu açıkça öngörebileceği söylenebilecektir”158.

155 Özkaraca, 382; Çil, Şerh, 386.

156 Güzel, 403 – 404; Reisoğlu, Kıdem Tazminatı, 46 vd. 157 Özkaraca, 382.

158 Özkaraca, 382 vd. . Doktrinde Çil de, bu hususta, “Yasa, iflas sonucu işyeri devirleri halinde 4857 Sayılı İş Kanununun 6. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağını öngörmektedir… Bununla birlikte, kıdem tazminatı açısından ayrık bir düzenlemeyi öngören 1475 Sayılı İş Kanununun 14/2. maddesinde devreden işverenin sorumluluğunun sınırı, devir tarihindeki ücret ve kendi çalıştırdığı süre esasıyla çizildiğine göre anılan tazminat açısından iflas sonucu devreden işverenin ve devralan işverenin birlikte sorumlu oldukları kabul edilmelidir” ifadelerine yer vererek aynı sonuca ulaşmaktadır (Çil, Şerh, 386).

İşyeri devrinde işverenlerin sorumluluğu konusu, 1475 Sayılı Kanun’a göre daha sonraki tarihli kanun olan 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 6. maddesinin III. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hüküm ise, kıdem tazminatından sorumluluk konusunu kapsamamaktadır. Başka bir deyişle, bu hüküm esas alındığında, işçinin ilerde devralan işverenle olan iş ilişkisinin sona ermesi üzerine kıdem tazminatına hak kazanması durumunda, devreden işverenin bu tazminattan hiçbir biçimde sorumlu olmayacağı sonucuna varılacaktır. Buna rağmen Yüksek Mahkeme, isabetli olarak, böyle bir durumda 1475 Sayılı İş K. 14/II hükmünü uygulayıp devreden işverenin kendi dönemi ile sınırlı da olsa bir sorumluluğunun bulunduğu sonucuna varmaktadır159. “Bu sonucu haklı kılabilecek yegâne gerekçe ise, 1475 Sayılı İş K. 14/II hükmünün kıdem tazminatı açısından özel nitelikte bir hüküm olmasıdır. Dolayısıyla, işyeri devrinde kıdem tazminatına esas hizmet süresinin bütünlüğü ve kıdem tazminatından sorumluluk konusunda özel hüküm niteliğinde olan ve iflasa ilişkin bir istisna da içermeyip, aksine çok geniş bir biçimde kaleme alınan 1475 Sayılı İş K. 14/II hükmünün, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin devri halinde de uygulanması gerekir”160.