• Sonuç bulunamadı

IV. Müteselsil Borç İlişkisinin Hükümleri

2. İç İlişkide

a. Borçluların Birbirine Rücu Hakkı

aa. İç İlişkide Borcun Paylaşılmasına İlişkin Esaslar

“Müteselsil borç, borçluların alacaklı karşısındaki borçluluk durumuyla ilgilidir. Bu anlamda olmak üzere, müteselsil borcun varlığı, dış ilişki bakımından, yani borçluların, alacaklı karşısındaki durumu bakımından önem taşır. Borçluların kendi aralarındaki ilişkileri tamamen farklı bir nitelik taşır. Müteselsil borç dış ilişkidedir. Borçluların kendi aralarındaki ilişki bir iç ilişki olup, iç ilişkide ise,

240 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 321; Reisoğlu, 441; Kapancı, 473; Canyürek, 134. 241 Oğuzman/Öz, 488.

242 Oğuzman/Öz, 488; Hatemi/Gökyayla, 362. 243 Kapancı, 474.

müteselsil borçluluk değil, kısmî borçluluk söz konusudur. Bunun sonucu olarak, alacaklıya ifada bulunan müteselsil bir borçlu, diğer borçlulara rücu hakkına sahiptir. Ancak, bu rücu hakkında müteselsil sorumluluk söz konusu değildir. Rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlu, diğer borçlulara ifa ettiği kısmın tamamı için değil, her bir borçluya düşen kendi hissesi oranında başvurabilir”244. Bu durum, TBK. 167/I’de şu şekilde ifade edilmiştir: “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukukî ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar”.

Rücu hakkının kapsamı ve miktarı, borçlular arasındaki iç ilişkide, bunların her birinin borcun ne kadarını üstlendiğine bağlıdır. Kanun bu hususta bir karine koymuş, borçlular arasında aksine anlaşma yoksa ve işin özelliği ile borcun niteliği de başka bir sonuca götürmüyorsa, borçlulardan her birinin borçtan eşit miktarda pay üstleneceğini kabul etmiştir245. “Kanun, bu şekilde özel bir hüküm öngörerek, müteselsil borçlu olma durumunda ortaya çıkan iç ilişki yapısını genel olarak basitleştirmek amacıyla düzenlemek ve borçluyu ciddi bir ispat avantajından yararlandırmak istemiş olabilir”246. “Sonuçta, ifada bulunan kişi bunu diğerinin lehine yapmıştır, ancak bu, yapılan fedakârlığın masrafının gerçek yükümlüsüne yükletilemeyeceği anlamına da gelmez”247.

“Borçlulardan her biri, iç ilişki kapsamında aksine anlaşma yaptıklarını veya borcun özelliğinin farklı bir paylaşmayı gerektirdiğini ortaya koymadıkça, paylaşma şu örnekteki gibi olacaktır: (B1), (B2) ve (B3), alacaklı (A)’ya karşı 9.000 TL. borçludurlar. (B1), borcun tamamını tek başına ödemiştir. Bu durumda (B1), iç ilişkide payına düşen kısım olan 3.000 TL.’nin dışında kalan 6.000 TL.’lik kaybını, (B2)’den 3.000 TL. ve (B3)’ten 3.000 TL. isteyerek karşılayacaktır”248.

Borçlular arasında başka bir paylaşma tarzı kararlaştırılmışsa, artık buna uyulur249. “Örneğimizdeki olayda, 9.000 TL.’lik borcun, (B1) 2.000 TL’sini, (B2)

244 Kılıçoğlu, 953.

245 Oğuzman/Öz, 489; Kılıçoğlu, 954; Reisoğlu, 440; Hatemi/Gökyayla, 362; Akdoğaner, 53;

Akıntürk, 209.

246 Kapancı, 533. 247 Kapancı, 355. 248 Oğuzman/Öz, 489.

3.000 TL.’sini, (B3) ise 4.000 TL.’sini yüklenmek konusunda anlaşmışlarsa; (B1) 9.000 TL.’yi ödeyince, (B2)’den 3.000 TL., (B3)’ten 4.000 TL. isteyebilir”250.

Müteselsil borçlulardan birinin diğer borçlulara rücu hakkı, ancak alacaklıyı tatmin ettiği, ona ifada bulunduğu anda doğar; daha önce, sözgelimi alacaklının borcun ifasını talep ettiği anda böyle bir haktan söz edilemez. Ayrıca bu andan itibaren, TBK. 149 hükmüne göre, rücü alacağı hakkında zamanaşımı süresi de işlemeye başlar251.

Taraflar arasında özel bir anlaşmayla borç paylaştırılmamış olsa bile, işin niteliği eşit olmayan bir paylaşmayı gerektirebilir. Örnek olarak, bir adi ortaklık oluşturan kişiler, bu ortaklıkla ilgili olarak bir alacaklıya karşı müteselsil borç altına girmişlerse, iç ilişkide bu borç tutarını ne oranda bölüşecekleri, ortaklığın giderlerine katılma paylarına göre belirlenecektir252. “Eğer ortaklardan birisi, müşterek amacın gerçekleştirilmesi esnasında, bu faaliyetiyle doğrudan ilgili olarak zarar görmüşse, bu zarar için de diğer ortaklardan yine onların katılma payları oranında tazminat talep edebilecektir (TBK. 627)”253. Bir taşınmaz üzerinde müşterek mülkiyete sahip olanlar ise, bu taşınmazın bakım, onarım vb. işleri sebebi ile bir alacaklıya karşı borç altına girdiklerinde, taşınmazdaki payları oranında bu borcu paylaşırlar254.

“Diğer müteselsil borçlular, ifada bulunan borçlunun yapmış olduğu ek ve haklı giderlerden de sorumludurlar. Bu konuda, TBK. 510 ve 529’da düzenlenmiş bulunan vekâlet hükümleri, kıyas yoluyla uygulanır. Bu giderler arasında özellikle yapılması zorunlu olan vekâlet (avukat) ücreti ile dava giderleri yer alır. Diğer taraftan, ödenen paraya da ilke olarak faiz yürütülmelidir”255. Sözü geçen faiz, bir temerrüt faizi türü olmayıp, yapılan masrafın olağan para ile ilgili değer kaybının karşılanmasına yönelik olarak Kanunda öngörülmüş bir anapara faizidir ve müvekkilin (diğer müteselsil borçluların) masrafları karşılama borcunun bütünü

250 Oğuzman/Öz, 489.

251 Eren, 1239; Akıntürk, 215.

252 Oğuzman/Öz, 489; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 315. Müteselsil borçlulardan her birinin, alacaklı ile olan ilişkisindeki menfaati aynı olmayabilir. Borçlulardan birinin, müteselsil olarak borç altına girmekte hiçbir kazancı yoksa veya borçlulardan biri karşı edimden tek başına yahut diğer borçlulardan daha çok yararlanıyorsa, böyle durumlarda dahi eşit paylaşım prensibinin geçerli olacağını kabul etmek, hakkaniyete uygun olmayacaktır (Kabakcı/Hacıoğlu, 95; Akıntürk, 215). 253 Kapancı, 500.

254 Oğuzman/Öz, 489 vd. ; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 315. 255 Eren, 1239.

içinde değerlendirilmelidir256. “Dolayısıyla faiz borcunun işleyebilmesi için bir ihtar gerekliliği bulunmamaktadır. Faiz, masrafların yapıldığı tarihten itibaren kendiliğinden işlemeye başlayacaktır”257.

Vekâletsiz iş görme ilişkisinin oluşma şartları genel olarak; bir işin görülmesi, bu işin başkasına ait olması, işi görülen kişinin bu konuda önceden vekâletinin olmaması ve iş görme iradesinin bulunmasıdır258. “Vekâletsiz iş görmede, talep temeline dayanmak isteyen her bir müteselsil borçlu, aslında bir başkasının borçtan kurtulmasını sağlarken, kendi borcunu da ifa etmiş bulunmaktadır. Yani salt bir başkasının menfaatine iş görme durumu söz konusu değildir. Görülen iş, işi görenin de menfaatini doğrudan ilgilendirmektedir”259. Burada, bir kişinin aynı fiille hem kendisinin hem de bir başkasının işini görmesi söz konusudur. Dolayısıyla, vekâletsiz iş görmenin şartları oluşmuş ise, müteselsil borçlu vekâletsiz iş görme temeline dayalı olarak talepte bulunabilir. Müteselsil borçlunun bu talebinin kapsamı TBK. 529/I’de belirtilmiştir. Buna göre, “İş sahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, iş görenin, durumun gereğine göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek ve gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür”. Bu hüküm sayesinde, vekâletsiz iş gören, malvarlığında isteği ile oluşan azalmaları, yani masrafları, iş sahibinden (diğer müteselsil borçlulardan) talep edebilecektir260. İş sahibi tarafından karşılanması gereken masraflar, zorunlu ve yararlı masraflardan oluşur261.

“İşin özelliği ve borcun niteliği, bir müteselsil borçlunun iç ilişkide hiçbir yüküm altına girmediğini, tüm yükün diğer borçlulara ait olduğunu da gösterebilir. Örnek olarak, sırf mevcut bir borç hakkında alacaklıya teminat vermek için bu borca katılan ve böylece müteselsil borçlu durumuna giren kişi, alacaklıya yaptığı ödemenin tümü için diğer borçlulara rücu edebilir. İlk borçlu ise, borcun tümünü tek

256 Kapancı, 488; Gümüş, Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler – Kısa Ders Kitabı – Gözden Geçirilmiş ve Yenilenmiş 2. Baskı, İstanbul 2017, 457.

257 Kapancı, 488. 258 Tandoğan, 678. 259 Kapancı, 508.

260 İşin görülmesi olağan bir sonuç olarak zarara girilmesini gerektiriyorsa, bu zarar da masraf niteliğinde sayılacaktır. Meğer ki bu zarardan kaçınılması bir şekilde mümkün olsun (Kapancı, 510; Özdemir, H. Gökçe, Roma ve Türk Hukuklarında Vekaletsiz İş Görme (Negotiorum Gestio), Ankara 2001, 124).

başına ödemiş olsa bile, teminat vermek için borca katılan borçludan hiçbir şey isteyemez”262.

bb. Rücu Hakkının Kullanılmasına İlişkin Esaslar aaa. Rücu Hakkının Doğması ve Kullanılma Tarzı

Müteselsil borçlu, sadece hissesi oranında ifada bulunmuşsa, iç ilişkide kendisine düşen borcu ödemiş olacağından, diğerlerine rücu hakkına sahip olmayacaktır. Örnek olarak, 9.000 TL.’lik borcun üç müteselsil borçlusundan birisi, alacaklıya sadece 3.000 TL. ödemede bulunmuştur ve iş ilişkide her bir borçlunun üçte bir hisseye sahip olması söz konusu ise, diğerlerine rücu hakkına sahip olmayacaktır263.

Rücu hakkının doğması için, bir borçlunun iç ilişkide payına düşenden fazlasını ödemesi gerekir264. “Örnek olarak, (A)’ya karşı olan 9.000 TL.’lik müteselsil borcun, (B1) 2.000 TL.’sini, (B2) 3.000 TL.’sini, (B3) ise 4.000 TL.’sini paylaşmak hususunda anlaşmışlarsa; (B1) 2.000 TL.’nin, (B2) 3.000 TL.’nin, (B4) de 4.000 TL.’nin üzerinde ödeme yaptığında diğer borçlulara rücu edebilecektir”265.

Ancak, bir müteselsil borçlunun rücu hakkını kullanabilmesi için, borcun tamamını ödemesi şart değildir266. “Örnek olarak, 10.000 TL. borcu yarı yarıya bölüşen (B1) ve (B2)’den, (B1)’in alacaklı (A)’ya 6.000 TL. ödeme yapması üzerine, daha 4.000 TL. ödenmemiş borç kalmasına rağmen, (B1), (5.000 TL. olan) kendi payından fazla ödediği 1.000 TL. için (B2)’ye başvurabilecektir. (B1)’in rücu talebini ileri sürmek için, borcun tümünün ifasının beklenmesi gerekmez”267.

Öte yandan, henüz ifa gerçekleşmedikçe, sadece, alacaklının bir borçlu aleyhine mahkeme ilamı alması, hatta icra takibine başlamış olması, o borçluya, diğerlerine rücu hakkı vermez. Ancak, alacaklıya veya icra dairesine ödeme yaptıktan sonra, rücu hakkını kullanabilir268.

Borcun ifa dışında ortadan kalktığı durumlarda da borcu söndüren borçlu, uğradığı kayıp miktarı için, payları oranında diğer borçlulara rücu edebilir. Yeter ki

262 Oğuzman/Öz, 490.

263 Kılıçoğlu, 956; Eren, 1238.

264 Kılıçoğlu, 956; Eren, 1238; Hatemi/Gökyayla, 362. 265 Oğuzman/Öz, 490.

266 Hatemi/Gökyayla, 362; Tekinay/Akman Burcuoğlu/Altop, 316. 267 Oğuzman/Öz, 490.

diğer borçluların borçları da sona ermiş olsun269. “Örnek olarak, (B1) ve (B2), alacaklı (A)’ya 100.000 TL. borçludur. İç ilişkide payları yarı yarıyadır. (B1), (A)’dan olan 70.000 TL.’lik bir karşı alacağını, (A)’nın 100.000 TL.’lik alacağıyla takas ederse, müteselsil borç 30.000 TL.’ye düşmüş olur. Bu durumda (B1), kendi payına düşen 50.000 TL.’den 20.000 TL. daha fazla ödemiş gibi olur ve bu 20.000 TL. için (B2)’ye rücu edebilir”270.

Ortak def’i veya itirazlardan birini kusurlu olarak ileri sürmeyen borçlu, alacaklıya ifada bulunmuş olsa bile, diğer borçlulara rücu edemeyecektir. Fakat eğer bir borçlu ortak def’i veya itirazı, bir diğer borçlunun kusurlu davranışı (sözgelimi, bildirmesi gereken savunma sebebini bildirmemesi) yüzünden yapamadığını ispat edebilirse, kusurlu borçluya karşı rücu hakkına sahip olacaktır271.

Alacaklıya ifada bulunmuş olan borçlu, diğerlerine konuyla ilgili bir bilgilendirmede bulunmazsa, bu durumun rücu hakkını ortadan kaldırmayacağı kabul edilmektedir. Zira böyle bir durumda, basit bir bilgilendirme faaliyeti ile diğer borçlular, alacaklıya tekrar ifada bulunmaktan ve şayet böyle bir ifa gerçekleşmişse, sebepsiz zenginleşme (hatayla borç olmayan şeyin ifası, condictio indebiti) talep temeli üzerinden alacaklıya başvurmaktan kurtulacaklardır. Kanun koyucu, borçluyu doğrudan bu yönde harekette bulunmaya sevk eden açık bir hüküm koymamıştır. Bu zorunluluk dürüstlük kuralı gereğince kabul edilmektedir. Borçlular arasında teselsülle birlikte bir adi ortaklık ilişkisi (geçici ortaklık) oluştuğu da kabul edildiğine göre, bu yükümün anlaşılması tabiidir. Borçludan bu şekilde bir özenli davranış rahatlıkla beklenebilecektir. Bir başka birlikte borçluluk türü olan kefalet sözleşmesinde ise, bu konuda özel hüküm (TBK. 597) bulunmaktadır272. Ayrıca burada, kefalet sözleşmesine ilişkin düzenleme getiren bu hükümden de kıyasen yararlanılabilecektir273.

Ender rastlanacak bir durum olarak, eğer müteselsil borçluların borçlandıkları edim birbirinden farklıysa, iç ilişkideki pay aksine anlaşma bulunmadıkça, rücu

269 Oğuzman/Öz, 491; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 316. 270 Oğuzman/Öz, 491.

271 Tunçomağ, 1064; Eren, 1240; Kapancı, 566, 567. 272 Kapancı, 567; Sbai, 145.

273 Kapancı, 567; Ayar, Ahmet/Engin, Hande, “Teselsülde Rücu”, Prof. Dr. Ali Güzel’e Armağan, C. 2, İstanbul 2010, (1293 – 1308), 1302 – 1303.

edilen borçlunun ediminin değerine göre tespit edilecektir274. “Örnek olarak, alacaklı (A)’ya karşı, (B1) 50.000 TL. değerindeki bir arabayı, (B2) ise 30.000 TL. ödemeyi müteselsil olarak borçlanmışlarsa; (B1) arabayı (A)’ya teslim ettikten sonra (B2)’ye rücu ederken, arabanın değerinin yarısı olan 25.000 TL.’yi değil, (B2)’nin borcunun (30.000 TL) yarısı olan 15.000 TL.’yi ondan isteyebilmelidir”275.

“Bir borçlunun, alacaklı ile anlaşarak, asıl edimin yerini tutan bir şeyle ifada (datio in solutum) bulunması durumunda da aynı çözüm benimsenmelidir. İfa yerini tutan edanın değil, rücu edilen borçlunun ediminin değeri esas alınmalıdır. Yeter ki borçlular arasında aksine bir anlaşma bulunmasın”276.

bbb. Diğer Borçlulara Hisseleri Oranında Rücu Hakkı

Müteselsil borçluluk dış ilişkide söz konusu olup, iç ilişkide kısmî borçluluk geçerlidir. Bunun sonucu olarak, hissesinden fazlası için alacaklıyı tatmin eden müteselsil borçlu, fazlalık için diğer müteselsil borçlulardan sadece birini ya da birkaçını değil, bunlardan her birini hissesi oranında sorumlu tutacaktır277. “Örnek olarak, müteselsil borçlu sıfatını taşıyan (B1), (B2) ve (B3)’ten (B1), (A)’ya olan 15.000 TL. borcun tamamını ifa edince, (B2) ve (B3)’e rücu imkânını kazanır. İç ilişkideki sorumluluk birbirine eşitse (yani aksine bir anlaşma yoksa) (B1), (B2) ve (B3)’e 5.000’er TL. için ayrı ayrı müracaat etmek durumundadır. (B1), kendi payına düşen miktardan fazlasının tamamı için (B2)’ye ya da (B3)’e müracaat edemez”278.

Eğer iç ilişkide borçlular toplam borcu farklı miktarlarda paylaşmışlarsa ve bir borçlu kendi payından fazla fakat borcun tümünden az bir miktarda ifada bulunmuşsa, payını aşan miktar için rücu hakkını kullanırken diğer borçlulara payları oranında başvurabilir. TBK. 167/II279 hükmünde bu husus açıkça düzenlenmiştir. “Örnek olarak, müteselsil borçlular 9.000 T.L. borcu iç ilişkide (B1) 2.000 TL., (B2) 3.000 TL. ve (B3) 4.000 TL. şeklinde paylaşmışlardır. (B2), alacaklı (A)’ya 6.000 TL. ödemede bulunmuş ve böylece kendi payına düşenden 3.000 TL. fazla ödeme yaptığı için, bu miktarı (B1) ve (B3)’ten isteme hakkını elde etmiştir. (B2) rücu

274 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 318. 275 Oğuzman/Öz, 492.

276 Oğuzman/Öz, 492.

277 Kılıçoğlu, 956; Eren, 1239; Tunçomağ, 1063. 278 Hatemi/Gökyayla, 362.

279 “Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir”.

hakkını kullanırken, (B1)’den 1.500 TL. ve (B3)’ten 1.500 TL. isteyemeyecek, bunların iç ilişkideki payları oranında (2.000/4.000 = 1/2 olmak üzere), (B1)’den sadece 1.000 TL. ve (B3)’ten 2.000 TL. isteyebilecektir”280.

cc. Rücu Edilen Borçlulardan Birinin Aciz Hâlinde Olması

Müteselsil borçlulardan herhangi birinden, iç ilişkideki bir hissesinin tahsili mümkün olmayabilir. Bu hususta, TBK. 167/III, “Borçlulardan birinden alınamayan miktarı, diğer borçlular eşit olarak üstlenmekle yükümlüdürler” kuralını koymuştur281. Hakkaniyet düşüncesiyle sevk edilen bu hüküm, borçlulardan biri, müteselsil borç ortaklığındaki katılma payını yerine getirmezse, diğer borçluların bunu eşit olarak üstlenmekle yükümlü olduklarını belirtmektedir282. Bu durum, ilgili borçlunun acze düşmesinden, iflas etmesinden veya hakkında Türkiye’de icra takibi yapılmasının imkânsız hâle gelmesinden ileri gelmiş olabilir283.

Rücu edilen borçluya karşı yapılan takibin henüz sonuç vermemiş olması, bu miktarın ondan “alınamaması” anlamına gelmez. Bu borçlu için aciz hâli gerçekleşmelidir; yani bu borçlunun ödeme imkânı bulunmadığı İcra İflas Kanunu’ndaki esaslara göre ortaya çıkmış olmalıdır. Keza, rücu hakkını kullanan borçlu, bu hususta gereken özeni göstermemiş, takibe geç başlamış veya usulüne uygun şekilde takibi yürütmemiş olması yüzünden rücu imkânını kaybetmişse, TBK. 167/III’teki imkândan yararlanamamalıdır284.

“Türk Borçlar Kanunu, müteselsil borçluların birinden tahsili mümkün olmayan meblağ için “zarara ya da riske eşit olarak katlanma” ilkesini benimsemiştir”285. Buna göre, müteselsil borçlular arasındaki iç ilişkide borçtan üstlenilen hisse miktarı farklı olsa bile, tahsil edilemeyen miktara bütün müteselsil borçlular eşit olarak katlanacaklardır286. “Dolayısıyla, bir borçlunun aciz hâline düşmesi yüzünden ödeyemediği miktardan, bizzat rücu etmek isteyen borçlu da pay yüklenmek zorundadır. Örnek olarak, (B1), (B2) ve (B3) iç ilişkide her biri 50.000

280 Oğuzman/Öz, 493.

281Kılıçoğlu, 957; Eren, 1239; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 319; Oğuzman/Öz, 494;

Hatemi/Gökyayla, 363.

282 Kapancı, 534; Sbai, 146; Canyürek, 128. 283 Kapancı, 534; Sbai, 146; Ayar / Engin,, 1303.

284 Oğuzman/Öz, 494; Kapancı, 536; Akıntürk, 220; Canyürek, 129. 285 Kılıçoğlu, 957.

TL.’lik kısmı üzerlerine almış şekilde, (A)’ya 150.000 TL. tutarında müteselsil olarak borçludurlar. (B1), borcun tümünü ödemiş ve payından fazla ödediği 100.000 TL. için diğer borçlular olan (B2) ve (B3)’e ellişer bin TL. için rücu etmiştir. Ne var ki (B3), kendisinden hiçbir tahsilât yapılamayacak şekilde aciz hâlindedir. Bu durumda TBK. 167/III uyarınca, (B3)’ün payına düşen 50.000 TL.’yi, hem (B2) hem de rücu hakkına sahip olan (B1), yirmi beşer bin TL. olarak üstleneceklerdir. Böylece (B1), (B2)’den, (50.000 + 25.000 = ) 75.000 TL. isteyebilecektir”287.

Ancak, TBK. 167/III’teki kural emredici bir kural olmadığından, müteselsil borçlular, iç ilişkide bunun aksine anlaşma yaparak, birinden tahsil edilemeyecek miktarın, hangi oranlarda kendi aralarında taksim edileceğine ilişkin kurallar koyabilirler288.

b. Halefiyet

Halefiyet, alacaklıya ait hakların, alacaklıyı tatmin ettiği ölçüde rücu hakkına sahip müteselsil borçluya geçmesidir289.

Kanun koyucu, iç ilişkide kendi payına düşenden daha fazla ifada bulunan borçluya, diğer borçlulara rücu etme hakkı tanımakla yetinmemiş, ayrıca bu borçlunun, kendi payından fazla yaptığı ödeme kadar alacaklının haklarına halef olmasını da hükme bağlamıştır290. “Bu hususu düzenleyen TBK. 168/I şu şekildedir: “Diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur”. O hâlde, müteselsil borçlulara tanınmış olan rücu hakkı, basit bir rücu hakkı olmayıp, alacaklının haklarına halef olmaya dayanmaktadır. Bu anlamda olmak üzere, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlu alacaklının yerine geçer; alacağı garanti eden teminatlar, bundan böyle müteselsil borçlunun rücu alacağına hizmet eder. Bunun sonucu olarak, alacaklının elinde alacağını garanti eden bir rehin mevcut ise, bu rehin hakkı, bundan böyle müteselsil borçlunun rücu alacağının teminatı olacaktır. Örnek olarak, (X) Bankası (B), (C) ve (D) isimli üç kredi müşterisine müteselsil olarak borçlu olmak üzere bir kredi kullandırmış, bu krediyi kullandırırken, (E) isimli bir kişinin de ipoteğini

287 Oğuzman/Öz, 494.

288 Kılıçoğlu, 957; Eren, 1239.

289 Eren, 1240; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 320 vd. ; Akıntürk, 222. 290 Oğuzman/Öz, 495; Hatemi/Gökyayla, 363; Akdoğaner, 52.

almışsa, kredi borcunu (B) ödediğinde, (C) ve (D)’ye iç ilişkideki hisseleri oranında rücu edecektir. İşte, (B)’nin bu rücu alacağı, (E)’nin vermiş olduğu ipoteğin garantisi altındadır. (E)’nin ipoteği bundan böyle (X) Bankasının kredi alacağını değil, (B)’nin, (C) ve (D)’den olan rücu alacağını garanti edecektir”291.

Halefiyetin söz konusu olabilmesi için mutlaka alacaklının tamamen tatmin edilmiş olması da aranmaz. Müteselsil borçlunun iç ilişkideki payından bir miktar fazla ifada bulunmuş olması, söz konusu miktar oranında kısmî olarak halefiyete imkân verir292. Diğer bir deyişle, tatmin kısmen gerçekleşmişse, halefiyet de kısmen gerçekleşecektir293. İşte bu durumda, alacağın garantisi olan söz konusu vasıtalar, hem alacaklıya hem de rücu edecek borçluya teminat sağlayacaktır. Ancak doktrinde, alacaklının bu teminatlara başvurma hakkının rücu edecek borçluya göre öncelikli olduğu kabul edilmektedir294. “Örnek olarak, (B1) ve (B2), alacaklı (A)’ya karşı,100.000 TL. ödemekle müteselsilen borçludurlar. İç ilişkide her birinin payı 50.000 TL.’dir. (A)’nın bu alacağını teminat altına almak için, (C) bir taşınmazını ipotek etmiş, (D) ise kefil olmuştur. (B1), alacaklı (A)’ya 70.000 TL. ödeyince, 20.000 TL. için (B2)’ye rücu hakkını kazanmanın yanında, 20.000 TL. için alacaklıya halef de olmuştur. İşte bu durumda, (C)’nin ipoteği ve (D)’nin kefaleti, (B1)’in 20.000 TL.’yi (B2)’den talep hakkını da teminat altına almaktadır. Fakat bu rehin ve kefalet, (A)’nın alacağının henüz ödenmemiş 30.000 TL.’lik kısmına teminat olmaya da devam etmektedir. Bu durumda hem (A) geriye kalan 30.000 TL.’yi (B1) ve (B2)’den, hem de (B1) 20.000 TL.’yi (B2)’den tahsil edemezse, her ikisi de bu teminatlara başvurabileceklerdir. Ne var ki, önce alacaklı (A), bu teminatlarla tatmin edilecek, daha sonra (B1) kendi alacağını bu teminatlardan elde edebilecektir”295.

Müteselsil borçlulukta, alacaklıya karşı olan borcun konusu bir miktar paranın verilmesi dışında bir edim yükümlülüğü ise, borcun konusu ne olursa olsun, halefiyetle birlikte değişerek ve âdeta “yenilenerek”, bir para borcuna

291 Kılıçoğlu, 957 - 958.

292 Kapancı, 389 vd. ; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 321; Tunçomağ, 1067;

Tercier/Pichonnaz, N. 1641.

293 Dağdelen, 189; Canyürek, 133; Ayar/Engin, 1305.

294 Eren, 1241; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 320, 321; Oğuzman/Öz, 495 vd. . 295 Oğuzman/Öz, 496.

dönüşecektir296. Söz konusu para borcu tutarı, böyle durumlarda, edimin objektif değeri üzerinden hesap edilecektir. Dolayısıyla halefiyetle, borcun sadece alacaklısı değil, konusu da değişmiş olacaktır.

Alacaklıyı tatmin eden ve ona halef olan kişi, halefiyet yoluyla yaptığı fedakârlıktan daha fazlasını elde edemez297.

Rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlunun, alacaklının haklarına halef olmasından dolayı, alacaklıyı bekleyen kanunî bir mükellefiyet vardır. Buna göre alacaklı, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlunun kendisine ait haklara halef olmasını engelleyen ve zorlaştıran her türlü davranıştan kaçınmakla yükümlüdür (TBK.168/II). Bu anlamda olmak üzere, alacaklı, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçluya, tatmin edildiği oranda, alacağı ispata yarayan ispat araçlarını ve alacağı garanti eden teminatları vermek ve elden çıkarmamak zorundadır. Aksi halde, rücu hakkını kullanamayan borçlunun bu yüzden uğradığı zararını, alacaklı tazmin etmekle yükümlü olacaktır298.

Burada, sözleşmeden değil Kanundan doğan bir halefiyet söz konusudur. Ancak, alacaklı ve ödemede bulunan borçlu, isterlerse, daha önce yapacakları bir sözleşme ile halefiyeti ortadan kaldırabilirler. Kanunda bunu önleyen bir hüküm mevcut değildir299.

Ne var ki, bu şekilde bertaraf edilemeyecek halefiyet hâlleri de