• Sonuç bulunamadı

Kutadgu Bilig’in Türk-İslâm Medeniyetindeki Yeri

Yusuf Has Hâcib, devrinin en önemli bilim insanlarından biridir. Kutadgu

Bilig’deki fikirlerinin yazıldıktan yüzlerce asır sonra dahi geçerli olması onun ne

derece ileri görüşlü olduğu ortaya çıkmaktadır. Böylece Yusuf Has Hâcib Türk münevverleri arasına girmiştir. Kutadgu Bilig ile Yusuf Has Hâcib kendi devri için sönmeyen bir meşale yakmıştır433.

Kutadgu Bilig her ne kadar İslâmî eser olarak anılsa da kitapta eski Türk

geleneklerine ve atasözlerine çokça rastlanmaktadır. Göktürk Yazıtlarında geçen aç halkı doyurmak, çıplak halkı giydirmek ve halktan fakir adını silmek gibi ifadeler

Kutadgu Bilig’de yer almaktadır. Aynı zamanda yazıtlarda geçen kanun koyma

hususuna Kutadgu Bilig’de de oldukça önem verilmektedir434.

Kutadgu Bilig, Türklerin İslâmiyet’i kabulünden sonra dini ilimlerin yükselişte

olduğu bir dönemde kaleme alınmıştır. Bu dönemde Arapça ve Farsça Türkler tarafından kullanılmaya başlamıştı. Ancak Kutadgu Bilig’de Arapça ve Farsça kelimeler fazla kullanılmamıştır. Eser, Karahanlıların resmî ve yazışma işlerinde kullanılan alfabe olan Uygur alfabesiyle Türkçe olarak yazılmıştır435. Türkçenin yabancı kelimelerin etkisine fazla girmemesi Türkistan coğrafyasının hâkim dili olmasına bağlıdır. Yeni giren kelimelerden örneğin Allah adı metinde içerisinde çoklukla Tengri olarak geçmektedir. Tengri Türklerin İslâm'dan evvelki inanışlarında da yaratıcı manasında kullanıldığı için bu kelimenin tevhid inancında bir sakıncası bulunmamaktadır. Yusuf Has Hacib’in bu kavramı tercih etmesinde etkili olan unsur İslâmî dönemin yeni başlaması ve Yusuf’un kültürel zemini henüz unutmamış olması

432 Şeker, a.g.e., s. 97, 102, 108-109. 433 Arat, a.g.m., s. 87.

434 Göktürk Yazıtları, Bilge Kağan Anıtı Doğu Cephesi, 23-24. satır; Kafesoğlu, Kutadgu Bilig, s. 30;

Bilge Kağan Anıtı, D. 4; Kül Tigin Anıtı, D. 3; Ülkütaşır, a.g.m., s. 91

ve iki durumu kaynaştırmasıdır. Allah ‘azze ve celle ise Tanrı azze ve celle (Teñri ‘azze ve celle) şeklinde eserde yer almaktadır. Peygamber kelimesinin yerine ise

yalavaç, ilçi ve savçı terimleri kullanılmıştır. Bu durum İslâmiyet ile eski Türk

kültürünün kaynaşmasına örnektir436.

Türklerin İslâmiyet’ten önce inandıkları birçok nesne mevcuttur. Bu inanç tarihinde güneş ve ay önemli bir konumdadır. Eski Türk inanışında güneş ve ay insanlara iyilik getiren, onları gözetip kollayan kutlu ve güçlü nesnelerdir437. Reşidüddin’in Oğuz Destanı’nda Yemekan adlı bir kavmin güneş doğduğunda davul çalmaları438 ve Oğuz Kağan’ın oğullarından birinin adının Gün(Güneş)-Han, diğerinin de Ay-Han olması güneş ve ayın Türklerdeki konumuna verilebilecek örneklerdendir. Hunlar ve Göktürklerde Güneş, Uygurlarda ise Mani dininden dolayı ay daha önemlidir. Bu devletlerin bir sentezi olan Karahanlı Devleti’nde Yusuf Has Hâcib eserinin ana karakterlerine Kün-Toğdu ve Ay-Toldı ismini vermesi eski Türk inanışlarının bir göstergesidir. Kün-Toğdı eserde güneşe ve aya benzetilmektedir439. Bilindiği üzere Kün-Toğdı hükümdardır ve bu benzetme ile onun makamının yüceliği vurgulanmaktadır. Aynı zamanda Kün-Togdı ve Ay-Toldı isimleri Oğuz Kağan’ın oğullarının (Ayhan ve Günhan) adları ile de benzerlik göstermektedir. Eserde İslâm öncesi Türk gelenekleri, steplerin dinamik hayatı türlü renk ve motifler içinde yer almaktadır. Bu bakımdan Yusuf’un eseri Türk dil ve edebiyatı kadar Türk sosyolojisi, Türk devlet düşüncesi ve Türk kültür tarihi açısından son derece önemlidir. Kutadgu Bilig’de işlenen hâkimiyet anlayışı, birey-devlet ilişkisi temelinde samimiyet ve güvenin olduğu bir kurgudadır. Bu kurgunun bozulmadan devam etmesi için Yusuf Has Hâcib’in ortaya koyduğu çözüm önerileri Türk-İslâm düşüncesine göredir440.

Kutadgu Bilig’de kullanılan kelimelerden, kavramlardan (kut, Tengri, kam,

otacı, efsuncu vb.) ve hikmetli sözlerden yola çıkarak İslâm öncesi Türk siyaset, ahlak ve kültürüne ait ögeleri tespit etmek ve Odgurmış’ın karakterize ettiği yaşam

436 Kutadgu Bilig, A., s. 1; Şeker, a.g.e., s. 40-41; Akyol, a.g.e., 186-187; Ali F. Karamanlıoğlu,

“Kutadgu Bilig’in Adına ve Diline Dair”, Türk Kültürü, S. 98, Ankara 1970, s. 129.

437 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, C. 2, Ankara 1995, s. 198.

438 Reşidüddin Fazlullah, Oğuz Kağan Destanı, çev. Zeki Velidî Togan, İstanbul 1982, s. 54. 439 Kutadgu Bilig, D., b. 415.

biçiminde hareketle de Budist tesirlerinden ya da zühd anlayışından bahsetmek mümkündür. Yusuf’un eserde sıklıkla yer verdiği ayet ve hadisler ile İslâm’ın etkisinden bahsetmek mümkündür441.

Türkistan coğrafyasının İslâmlaşma sürecinde ortaya çıkan Kutadgu Bilig, Türk-İslâm tasavvurunu gözler önüne serer. Bu dönemde Türklerin İslâm anlayışındaki Türkistan’a ait unsurlar Türk-İslâm anlayışının birer parçası haline gelmiştir. Türklerin İslâm algısının oluştuğu dönemde Türk düşünce hareketinin İslâmîleşme serüveni takip edilebilir. Yusuf Has Hâcib, siyasetname tarzında yazdığı bu eser ile Türk devlet teşkilatına dair bilgiler verirken kurumların nasıl İslâmîleştiğini, fikri ve sosyal hayatın nasıl bir dönüşüm geçirdiğini okuyuca sunmaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman Kutadgu Bilig geçiş döneminin en önemli eseri haline gelmektedir442.

İslâm öncesi inanış ve kültüre ait kavramlar Kutadgu Bilig’in dinî çerçevesinde yeniden güncel hale getirilir ve İslâmîleştirilerek tekrardan Müslüman toplum içerisinde yaşamasına olanak sağlanır. Bölgenin gerçeklerine göre oluşturulan İslâm tasavvuru eski unsurları kabul ederek onların İslâmî versiyonlarını ortaya çıkartır. Böylece Müslümanlığın şifahi, kitabî ve mistik yorumları eserde ve dolayısıyla da Karahanlı toplumunda omuz omuzadır diyebiliriz. Kutadgu Bilig’de Türk düşüncesinin tarihi kelamı ve tasavvufi gelişmesi görülebilir. Örneğin Odgurmuş’ın çizdiği zâhid tipi İslâmiyet öncesi Türklerin inandığı dinlerden olan Budizm’deki aziz/rahip profili ile benzeşirken karakter tamamıyla İslâmîdir. İki unsurunda dengede tutulmasına dikkat eden Yusuf Has Hâcib düşünce dünyasında fikrî seviyeyi düşürmeden bir Türk-İslâm sentezi ortaya çıkartır443.

Kutadgu Bilig’in içeriği, Yusuf’un kurmaya çalıştığı denge üzerinde yeterince

durulmuştur. Yusuf Has Hâcib’in kişiliğini eserden çıkartacak olursak müellifimizin kişiliğinde de gözümüze çarpan en dikkat çeken şey yine denge olacaktır. Yusuf Türkistan’a ait kelâm ve tasavvuf metodu geliştirmiş bir kelamcıdır. Fakat metodu açısından İmam Mâtürîdî ya da başka kelamcılar gibi bir kelamcı değildir. Bir

441 Taş, “Teorik”, s. 1891. 442 Şeker, a.g.e., s. 11, 13. 443 Şeker, a.g.e., s. 48.

kelâmcı gibi İslâm düşüncesini siyasi bir çerçeve ve zeminde meydana koymuştur. Yusuf, Fârâbî ve İbn Sînâ gibi bir filozoftur ama bir doktrin meydana getirmeye çalışmamıştır. Ancak Kutadgu Bilig’de kut ve törenin işleyişini mekanize etmiş, ideal insan tipini ortaya koymuştur. Yine benzer şekilde o, tasavvuf düşüncesi hâkim bir sûfidir fakat Ahmed Yesevî veya Hallâc-ı Mansûr gibi biri değildir. Kelamcı, filozof ve sufi özelliklerini bünyesinde barındıran, dönemi ve sonrası için güncelliğini asla kaybetmeyecek öğütlerde bulunmuş, toplum nizamı için mutluluk arayışında olan bir idealisttir444.

II. DÎVÂNU LUGÂTİ’T- TÜRK

Dîvânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmud olarak bilinen Mahmud bin Hüseyin

bin Muhammed tarafından yazılmıştır. Mahmud bin Hüseyin, Hakaniye sülalesine mensup bir şehzadedir. Mahmud, Satuk Buğra Han’ın oğlu Süleyman Arslan Han’ın oğlu Harun Buğra Han’ın oğlu Yusuf Kadır Han’ın torunun torunudur. Dîvânu

Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı’nın ikinci eseridir ve kitabı H. 10 Cemâziye’l-âhir 466445/ M. 10 Şubat 1074 tarihinde yazmaya başlamış ve 10 Cemâziye’l-âhir 469/ M. 9 Ocak 1077446 tarihinde tamamlamıştır447.

444 Şeker, a.g.e., s. 16.

445 10 Şubat 1074 tarihi Hicrî takvime çevrildiğinde de 10 Cemâziye’l-âhir tarihi çıkmaktadır. 446 Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün telif tarihi hakkında örtüşmeyen noktalar vardır. Bunun nedeni yazmadaki

çelişkili ifadelerdir. Öncelikle çelişkiye yol açan ifadeleri verip bir orta yol bulmak daha doğru olacaktır. “Bu kitabı yazdığımız yıl 466 yılının Muharrem ayı idi. Yılan yılı girmişti ki o yılan yılıdır.

Bu yıl geçip 70 yılına girildiği zaman yund yılı yani at yılına girilmiş olur”, Muharrem 466 yılı 1073

yılının Eylül-Ekim aylarına denk gelmektedir. “69’da bu kitabı yazdığımız yıl bu yıl idi” cümleleri kafaları karıştırmaktadır. H. 469 M. 1076-1077’ye denk gelmektedir. Bu yıl 12 hayvanlı takviminde ne.g (yılan) yılıdır. Kitabın sonunda verilen iki tarihte kafa karışıklığının daha da artmasına sebebiyet vermektedir. Telif edenin el yazısıyla yazılmış 464 senesinin Cemaziye’l-evvel ayının birinci günü ile 466 yılının Cemâziye’l-âhir onuncu Pazartesisi tarihleri de geçmektedir (Ercilasun-Akkoyunlu,

Dîvânu Lugâti’t-Türk, s. 351, 411, 534). İlk olarak kitabın yazılmaya başlandığı sene tüm

araştırmacılar tarafından H. 464 / M. 1072 olarak kabul edilmektedir. 1 Cemaziye’l-evvel 464, 25 Ocak 1072’ye tekabül etmektedir. Ancak Kaşgarlı’nın 466 yılında bu kitabı yazdığımız yıl demesi durumun izahını zorlaştırmaktadır ki burada bir yanlışlık daha ortaya çıkmaktadır. 466 yılı yılan yılına denk gelmemektedir. Yılan yılı 469/470 yılları arasındadır. Yine Kaşgarlı’nın 466 yılan yılından sonra 470 at yılı geliyor demesi de bu durumda bir yanlışlık olduğunu ispat etmektedir. 470 yılı at yılıdır. Burada düzeltilecek kısım 466 yerine 469 tarihi olmalıdır. 469 yılı da neg (ejderha) yılına karşılık gelmektedir. H. 464 yılının M. 1072’ye geldiğini söylemiştik. Bu tarih kabul gören tarih olsa da

Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün takdim edildiği halife olan Ebü’l-Kāsım el-Muktedî-Biemrillâh’ın saltanatı

1075-1094 tarihleri arasıdadır. Bu doğrultuda 1072 tarihi mantıklı gözükmemektedir. Bize göre eserin yazılmaya başlandığı tarih 10 Şubat 1074, bitirildiği tarih ise 9 Ocak 1077’tir (Barthold, Dersler, s. 84).