• Sonuç bulunamadı

Karahanlı Dönemi edebî eserlerinde İslâmî unsurlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Karahanlı Dönemi edebî eserlerinde İslâmî unsurlar"

Copied!
243
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI ORTAÇAĞ BİLİM DALI

KARAHANLI DÖNEMİ EDEBÎ ESERLERİNDE İSLÂMÎ UNSURLAR

Neslihan Tosun Yüksek Lisans Tezi

DANIŞMAN Dr. Öğr. Üyesi Sefer SOLMAZ

(2)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... I BİLİMSEL ETİK SAYFASI... VI TEZ KABUL FORMU ... VII ÖN SÖZ ... VIII ÖZET ... XI SUMMARY ...XIII KISALTMALAR ... XV KAYNAK VE ARAŞTIRMALAR ... XVII

GİRİŞ ... 1

I. KONUNUN AMACI, ÖNEMİ VE SINIRLANDIRILMASI ... 1

II. ARAŞTIRMADA TAKİP EDİLEN METOT VE TEKNİKLER ... 1

III. TÜRKİSTAN COĞRAFYASINDA İSLÂMİYET’TEN ÖNCEKİ ... 2

TÜRK KÜLTÜRÜ VE KÜLTÜR MERKEZLERİ ... 2

A. Karahanlı Kültürünün Zeminini Oluşturan Uygur Kültür ve ... 10

Medeniyeti ... 10

IV. KARAHANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞU VE MÜSLÜMAN ... 16

OLMALARI ... 16

V. KARAHANLI MEDENİYETİNİN TESİSİ ... 22

BİRİNCİ BÖLÜM XI. YÜZYIL KARAHANLI EDEBÎ ESERLERİNDE İSLÂMÎ UNSURLAR I. KUTADGU BİLİG ... 36

(3)

1. Balasagunlu Yusuf ... 39

2. Eserin Yazılış Amacı ... 42

3. Eserin Kaleme Alındığı Ortam ... 43

4. Eserin Önemi ... 44

B. Kutadgu Bilig’de Yer Alan İslâmi Unsurlar ... 47

1. Ayetler ... 50

2. Hadisler ... 56

3. İslâm Düşüncesi/Felsefesi ... 65

a. Eserde Ahlak ve Siyaset Felsefesinin İzleri ...70

ı. Mutluluk/Kut ... 73

ıı. Akıl ve Bilgi ... 76

ııı. Adalet ... 81

ıv. İyilik ... 82

b. Zühd Anlayışı ...84

C. Kutadgu Bilig’in Türk-İslâm Medeniyetindeki Yeri ... 90

II. DÎVÂNU LUGÂTİ’T- TÜRK ... 93

A. Dîvânu Lugâti’t-Türk Hakkında Bilgiler ... 94

1. Kaşgarlı Mahmud ... 96

2. Eserin Yazılış Amacı ... 97

3. Eserin Kaleme Alındığı Ortam ... 99

4. Eserin Önemi ... 100

B. Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Yer Alan İslâmî Unsurlar ... 102

1. Ayetler ... 104

2. Hadisler ... 109

3. İslâmî Literatür ... 111

(4)

C. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Türk İslâm Medeniyetindeki Yeri ... 125

İKİNCİ BÖLÜM XII. YÜZYIL KARAHANLI EDEBÎ ESERLERİNDE İSLÂMÎ UNSURLAR I. DÎVÂN-I HİKMET ... 127

A. Dîvân-ı Hikmet Hakkında Bilgiler ... 128

1. Ahmed Yesevî ... 130

2. Eserin Yazılış Amacı ... 135

3. Eserin Kaleme Alındığı Ortam ... 137

4. Eserin Önemi ... 140

B. Dîvân-ı Hikmet’te Yer Alan İslâmî Unsurlar ... 143

1. Ayetler ... 145

2. Hadisler ... 149

3. Dinî Terimler ... 152

4. Tasavvuf ... 161

5. Yesevîlik ... 174

C. Dîvân-ı Hikmet’in Türk İslâm Medeniyetindeki Yeri ... 179

II. ATABETÜ’L-HAKAYIK ... 183

A. Atabetü’l-Hakayık Hakkında Bilgiler ... 184

1. Edib Ahmed Yüknekî ... 185

2. Eserin Yazılış Amacı ... 186

3. Eserin Kaleme Alındığı Ortam ... 186

4. Eserin Önemi ... 188

(5)

1. Ayetler ... 188

2. Hadisler ... 189

C. Atabetü’l-Hakayık’ın Türk İslâm Medeniyetindeki Yeri ... 190

SONUÇ ... 192 KAYNAKÇA ... 194 EKLER ... 213 Ek 1: Karahanlı Haritası ... 214 Ek 2: Karahanlı Şeceresi ... 215 Ek 3: Karahanlı Bayrağı ... 216

Ek 4: Bögü Kağan’ın Mani dinini kabul ettiği tasvir. ... 217

Ek 5: Uygur Minyatürü. ... 218

Ek 6: Karahanlı dönemi Kur’ân tercümeleri madde başı içeriği ... 219

Ek 7: Rylands Nüshası’ndan bir görüntü ... 219

Ek 8: Kaşgarlı Mahmud’un dünya haritası ... 220

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Ö

ğre

ncinin

Adı Soyadı Neslihan TOSUN

Numarası 154202021005

Ana Bilim / Bilim Dalı TARİH / Ortaçağ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Sefer SOLMAZ

Tezin Adı Karahanlı Dönemi Edebî Eserlerinde İslâmî Unsurlar

Bu Tezli Yüksek Lisans Projesinin sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, Tezli Yüksek Lisans Projesinin içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

TEZ KABUL FORMU

Ö

ğre

ncinin

Adı Soyadı Neslihan TOSUN

Numarası 154202021005

Ana Bilim / Bilim Dalı TARİH / Ortaçağ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Sefer SOLMAZ

Tezin Adı Karahanlı Dönemi Edebî Eserlerinde İslâmî Unsurlar

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Karahanlı Dönemi Edebî Eserlerinde İslâmî Unsurlar başlıklı bu çalışma 29/03/2019tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

(8)

ÖN SÖZ

Karahanlı Devleti, Orta Asya’da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir. Bu devlet Türkistan coğrafyasında İslâmiyet’i resmî din, Türkçeyi de resmî dil olarak kabul eden ilk Türk devleti olmuştur. Bu yönleri ile Karahanlı Devleti çağdaşı olan Türk devletlerinden ayrılmaktadır. Karahanlıların hâkimiyeti boyunca İslâmiyet ile Türk kültürü, Türk medeniyet tarihinde bir kaynaşma evresini meydana getirmektedir. Türk medeniyet tarihinin bu döneminde Karahanlılar, eski Türk kültürüne sahip çıkarak Arapça ve Farsçanın yoğun kullanıldığı bir ortamda özlerini muhafaza etmişlerdir. Bu özellikleri bakımından Karahanlı dönemi, Türk siyasi ve kültür tarihi açısından oldukça önemlidir.

Karahanlıların Türk kültür tarihi açısından önemi onların eski Türk devlet geleneği ve kültürüne sahip çıkmaları ve korumalarıdır. Buna rağmen bu devletin siyasi tarihinin çalışıldığı kadar İslâmiyet’i kabul edişleri ve kültür tarihi üzerinde durulmamıştır. Bunun en büyük sebebi ise o döneme ait kaynakların az olması ve mevcut kaynakların ise daha çok siyasi tarih hakkında bilgi vermesidir. Siyasi tarih hakkında bilgi veren kaynaklarda da tatmin edici bilgiler bulunmamaktadır. Şöyle ki; devletin nasıl ortaya çıktığı ve kurucu unsurun hangi boy olduğu hakkındaki bilgiler yeterli değildir. Bu bilgi eksiklikleri sadece devletin kuruluş yılları hakkındadır. X. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kaynaklarda daha tatmin edici bilgiler yer almaya başlamıştır. Lakin yine de bu bilgiler düzenli ve kronolojik bir Karahanlı siyasi tarihi yazmayı kolaylaştırıcı ölçüde değildir. Devletin siyasi tarihi hakkındaki bilgilerin durumu böyle iken kültür tarihi ve devlet teşkilatı hakkında bilgilere ulaşmak daha da zordur. Oysaki kültür, bir toplumun sosyal ve ekonomik algısının tabii bir sonucu olarak inanç, düşünce, dil, sanat ve mimari gibi alanlarda meydana getirilen başarılarının bir bütünüdür. Bu sebeple kültür tarihi araştırmalarının da en az siyasi tarih araştırmaları kadar önemli olması gerekmektedir.

Karahanlılar ilk Müslüman Türk devleti olmaları hasebiyle İslâmî açıdan çok ayrı bir konumdadırlar. Öyle ki İslâmiyet’i kabul eden Türkler, bu süreçte kendi kültür ve medeniyetlerini geliştirmişlerdir. Bu anlamda İslâmiyet’in etkisi her alanda görülmeye başlamıştır. Böylece kendinden sonraki nesillere aktaracakları Türk-İslâm

(9)

medeniyetinin ilk evresi meydana gelmiştir. Bu evre de bizlere Karahanlıların İslâmiyet’i kabul edişlerinin yansımalarını göstermektedir. XI-XII. yüzyıllarda telif edilen Karahanlı edebî eserleri incelendiği takdirde Karahanlıların İslâmlaşma süreci karşımıza çıkmaktadır.

İnceleme için başvurulan eserler arasında Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk,

Dîvân-ı Hikmet ve Atabetü’l-Hakayık bulunmaktadır. Bu eserler ayrıntılı şekilde

tetkik edildiği zaman İslâmiyet’in Karahanlılara ne denli etki ettiği gözler önüne serilmektedir. İslâmiyet’in Türklere neler getirdiğinin yanı sıra neleri törpülediği, neleri İslâmî şekle büründürdüğünü de mezkûr eserlerden okumaktayız.

Bu çalışma giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmına Karahanlı medeniyetinin nüvesini teşkil eden eski Türk kültüründen ve Türklerin kültürel merkezlerin açıklanması ile başlanmıştır. Karahanlıların hem coğrafya hem de kültürel olarak en fazla etkilendikleri Uygurlara ve Uygur medeniyetine tarihî seyir içerisinde değinilmiştir. Karahanlıların ortaya çıkışı ve Müslüman olmaları da bu kısmın başka bir konusudur.

Birinci bölümde XI. yüzyıl Karahanlı edebî eserlerinde İslâmî unsurlar aranmıştır. Bu yüzyılın en önemli iki eseri Kutadgu Bilig ve Dîvânu

Lugâti’t-Türk’tür. Bu eserler etraflıca incelenip içerisinde yer alan ayet, hadis ve İslâmî

literatür tespit edilmiştir. Bütün bu işlemlerden sonra eserlerin Türk-İslâm medeniyetindeki yerleri ortaya konulmuştur.

İkinci bölümde ise Dîvân-ı Hikmet ile Atabetü’l-Hakayık mercek altına alınarak XII. yüzyıl eserlerinde İslâmî unsurlar araştırılmıştır. Her iki eserde de ayet, hadis ve İslâmî literatürün çıkarılması için çaba harcanmıştır. Eserlerin Türk-İslâm medeniyetindeki durumu ifade edildikten sonra XII. yüzyılın bir önceki yüzyıldan farkı izah edilmiştir.

Beni böyle bir çalışmaya yönlendiren ve bu esnada her türlü yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Dr. Öğr. Üyesi Sefer SOLMAZ’a teşekkür ederim. Ayrıca bu çalışma sırasında yardımlarını gördüğüm Prof. Dr. Ömer Soner HUNKAN, Prof. Dr. Mustafa DEMİRCİ, Prof. Dr. Mehmet Ali HACIGÖKMEN,

(10)

Dr. Öğr. Üyesi Mustafa AKKUŞ ve Dr. Öğr. Üyesi Zehra ODABAŞI’ya müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim. Bu süreç esnasında en büyük destekçilerim olan kardeşlerim Dilanur Betül, Muhammet Furkan ile kuzenlerim Esra ve Zeynep TOSUN’a, nişanlım Gökhan ÇAKIR’a ve aileme sonsuz şükranlarımı sunarım. Ayrıca araştırmama katkıları dokunan araştırma görevlisi Arş. Gör. Kerime Nur EFLATUN ve Arş. Gör. Abdullah BURGU’ya teşekkür ederim.

(11)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğre

ncinin

Adı Soyadı Neslihan TOSUN

Numarası 154202021005

Ana Bilim / Bilim Dalı TARİH / Ortaçağ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Sefer SOLMAZ

Tezin Adı Karahanlı Dönemi Edebî Eserlerinde İslâmî Unsurlar

ÖZET

Karahanlılar X. yüzyılda Orta Asya’da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir. Karahanlı Devleti, kadim Türkistan coğrafyasında Hun, Gök Türk, Uygur ve diğer Türk kavimlerinin mirası üzerine kurulmuştur. Zamanla bu devlet İslâmiyet’i benimseyerek devletin hemen hemen her alanında İslâm ile Türk kültürünü harmanlayarak kendi Türk-İslâm medeniyetlerini meydana getirmişlerdir.

Karahanlıların meydana getirmiş olduğu Türk-İslâm medeniyeti, XI. yüzyıldan itibaren edebiyat alanında en önemli abidevi eserlerini vermeye başlamıştır. Türk-İslâm klasikleri olarak adlandırılan Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk, Dîvân-ı

Hikmet ve Atabetü’l-Hakayık okuyuculara hem Türk kültürünü hem de İslâmî

unsurların Türkler tarafından ne denli benimsendiğini göstermektedir. Eserlerde yer alan ayet, hadis ve İslâmî literatür vasıtasıyla Karahanlıların İslâm tasavvuru da anlaşılmaktadır.

Klasiklerin ortaya çıkması ve daha birçok kültürel unsurunda oluşması sayesinde Türk-İslâm medeniyetinin ilk ve geçiş dönemi Karahanlıların devrine

(12)

tekabül etmektedir. Böylece Karahanlılar, Selçuklular ve diğer Müslüman Türk devletleri için medeniyet dairesinde bir öncü, bir basamak olmuştur.

Anahtar Kelimeler

Karahanlı Devleti, Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk, Dîvân-ı Hikmet, Atabetü’l-Hakayık.

(13)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğre

ncinin

Adı Soyadı Neslihan TOSUN

Numarası 154202021005

Ana Bilim / Bilim Dalı TARİH / Ortaçağ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Sefer SOLMAZ

Tezin Adı

Islamic Elements in the Literary Works of the Karakhanid Period

SUMMARY

Karakhanids was the first Turkish state to be established as a Muslim in Central Asia in the X. century. The Karakhanid State was founded on the legacy of Hun, Gok Turk, Uighur and other Turkish tribes in ancient Turkestan. In time, this state, by adopting Islam, has generated its Turkish-Islamic civilizations by combining Islam and Turkish culture in almost every area of the state.

The Turkish-Islamic civilization that was formed by the Karakhanids from XI. century began to give the most important monumental works in the field of literature.

Qutadgu Bilig, Dīwānu’l-Luġat al-Turk, Divan al-Hikmah and Atabetü’l-Hakayik

which are called Turkish-Islamic classics, show the readers that both Turkish culture and Islamic elements have been adopted by the Turks. The verses, hadiths and Islamic literature included in the works show the Islamic imagination of Karakhanids.

Thanks to the emergence of classics and the formation of many other cultural elements, the first and transitional period of the Turkish-Islamic civilization corresponds to the transfer of the Karakhanids. Thus Karakhanids states have became

(14)

a pioneer, a step in the circle of civilization for Seljuks and other Muslim Turkish states.

Key Words

Karakhanids State, Qutadgu Bilig, Dīwānu’l-Luġat al-Turk, Divan al-Hikmah, Atabetü’l-Hakayik.

(15)

KISALTMALAR

A. A babı

a.g.e. adı geçen eser

a.g.m. adı geçen makale

a.g.mad. adı geçen madde

a.g.t. adı geçen tez

A.Ü. Ankara Üniversitesi

B. B babı b. beyit bk. bakınız C. Cilt C.Ü. Cumhuriyet Üniversitesi çev. çeviren D. D babı

D.E.Ü. Dokuz Eylül Üniversitesi

DİA Diyanet İslâm Ansiklopedisi

DTCF Dil ve Tarih Cografya Fakültesi

F.Ü. Fırat Üniversitesi H. Hicri İ.Ü. İstanbul Üniversitesi İA İslâm Ansiklopedisi M. Miladi nr. numara s. sayfa S. Sayı S.Ü. Selçuk Üniversitesi

tas. red. tasarlayan redaktör

terc. tercüme eden

(16)

vb ve benzeri yay. yayınları

(17)

KAYNAK VE ARAŞTIRMALAR

Edebî eserler tarihî olayların yansımalarını barındırdığından sosyal, siyasi, iktisadî ve kültürel açıdan bilgiler vermektedir. Çalışmamız Kutadgu Bilig, Dîvânu

Lugâti’t- Türk, Dîvân-ı Hikmet ve Atabetü’l-Hakayık üzerinden araştırılmış ve

konumuzu bu eserler teşkil etmiştir.

Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hâcib tarafından H. 462/ M. 1069/1070 senesinde

Kaşgar’da on sekiz ayda tamamlamış Karahanlı hükümdarı Ebu Ali Hasan bin Süleyman Arslan Hakan’a ithaf edilmiştir. Kutadgu Bilig, içerik olarak siyasetnâme türü bir eser olup hükümdarlar için oldukça faydalıdır. Çünkü kitapta ülkenin ve şehirlerin nasıl yönetileceği, idarecilerin kimler olduğu, idare etmek için neyin lazım geldiği, hükümdarın korunması için gerekenler, devletin ve hükümdarın bekası için şartlar ve ordunun toplanması, sevk edilmesi ve konak yerinin seçilmesi hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Eser, Türklerin Müslüman olduktan sonra İslâmî bakış açısı ile kaleme alınan ilk kitaptır. Yusuf Has Hâcib’in tayangu mevkiinde olması da Karahanlı saray ve toplumundaki İslâm anlayışını okuyucuya aktarmaktadır.

Bu çalışmada R. R. Arat’ın Kutadgu Bilig çevirisinin ikinci baskısından yararlanılmıştır1. Kutadgu Bilig, içerisindeki ayet, hadis ve İslâm felsefesinin tespit edilmesi için kullanılmıştır. Eser birinci bölümün konularından biri olup ilk Türk-İslâm eseri olmasının nedeniyle içerisinde pek çok Türk-İslâmî unsur barındırmaktadır. Bunların tesbitinin ardından Kutadgu Bilig’in Türk-İslâm medeniyetindeki yerinin ortaya konulması için de eserden faydalanılmıştır.

Dîvânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmud nisbesi ile anılan Mahmud bin

Hüseyin bin Muhammed tarafından yazılmıştır. Eser, H. 10 Cemâziye’l-âhir 466/ M. 10 Şubat 1074 tarihinde yazmaya başlamış ve 10 Cemâziye’l-âhir 469/ M. 9 Ocak 1077 tarihinde tamamlamıştır. Kitap, Abbasi Halifesi Ebu’l-Kasım Abdullah bin Muhammed el-Muktedi bi-Emrillah’a sunulmuştur. Halife için eserinde ona övgüler

(18)

yazmıştır2. Kaşgarlı Mahmud, Karahanlı hanedanına mensup olup unvanı bilinmese de onun siyasi vasfı eserinin değerini daha artırmaktadır. Karahanlılar hakkındaki bilgileri onun siyasi kimliğinden ötürü daha doğrudur.

Araştırmamızda hem B. Atalay’ın3 hem de A. B. Ercilasun-Z. Akkoyunlu’nun4 çevirileri kullanılmıştır. Dîvânu Lugâti’t-Türk, XI. yüzyılda vücuda getirilen bir Türk-İslâm eseridir. Her ne kadar sözlük olarak nitelendirilse de içerisinde var olan ayet, hadis ve İslâmî unsurlar ayrıca dikkat çekmektedir. Çalışmamızın konusunu da bunlar oluşturduğu için bu alanda eserden yararlanılmıştır.

Dîvân-ı Hikmet, Ahmed Yesevî tarafından XII. asırda kaleme alınmıştır. Türk

tasavvuf geleneğinde ise tasavvuf şiirlerine “hikmet” adı verilmektedir. Ahmed Yesevî’nin tasavvufî manzumelerinden oluşan eserine Dîvân-ı Hikmet adı verilmiştir.

Dîvân-ı Hikmet dinî telkin ve nasihatleri içeren öğretici bir eserdir. Bu eserde

bireysel ahlak anlayışı tasavvufî mahiyette incelenmiştir.

Çalışmamızda K. Eraslan5 ve H. Bice’nin6 tercümeleri temel alınmıştır. Dîvân-ı Hikmet’teki ayet, hadis ve İslâmî literatür taranmış, eserin Türk-İslâm

medeniyetindeki önemi ortaya konulmuştur.

Atabetü’l-Hakayık, Ahmed b. Mahmud Yüknekî tarafından Hakaniye Lehçesi

ile XII. asırda yazılmıştır. Ahmed, eserde kendisinden edib/edibler başı olarak bahsetmektedir. Edib Ahmed eserini aralarında havadarlık ilişkisi bulunan Türk ve Acemlerin hükümdarı, milletlerin efendisi yüce emir Muhammed Dad İspehsalar Bey’e ithaf etmiştir. Atabetü’l-Hakayık’ın Kutadgu Bilig’den yaklaşık elli sene sonra yazılmış olduğu söylenmektedir. Kutadgu Bilig’in 1069/1070 yılında yazıldığı göz

2 Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it- Türk, çev. Besim Atalay, C. I, Ankara 1985, s. 30; Atalay, Divanü Lûgat-it- Türk, C. I, s. XI-XIII, XV, 4-8; Atalay, Divanü Lûgat-it- Türk, C. III, s. 451; Rıfat

Bilge, “Divanü Lûgat-it- Türk’ün Telif Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, İstanbul, s. 358; Reşat Genç,

Kaşgarlı Mahmud’a Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası, Ankara 1997, s. 13.

3 Besim Atalay, Divanü Türk Tercemesi, C. I, Ankara 1939; Besim Atalay, Divanü Lûgat-it-Türk, C. II, Ankara 1940; Besim Atalay, Divanü Lûgat-it-Lûgat-it-Türk, C. III, Ankara 1941; Besim Atalay, Divanü Lûgat-it-Türk Tıpkıbasımı (Faksimile), Ankara 1941; Besim Atalay, Divanü Lûgat-it-Türk Dizini “Endeks”, Ankara 1943.

4 Kaşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugât-it- Türk, haz. Ahmet Bican Ercilasun-Ziyat Akkoyunlu, Ankara

2015, Mustafa S. Kaçalin, “Dîivânü Lugâti’t-Türk”, DİA, C. 9, İstanbul 1994, s. 449.

5 Kemal Eraslan, Divan-ı Hikmet’ten Seçmeler, Ankara 1991.

(19)

önüne alınırsa Atabetü’l-Hakayık’ın tahminî 1120’li yıllarda yazılmış olabileceğini söyleyebiliriz.

Çalışmamızda kullandığımız Atabetü’l-Hakayık, R. R. Arat’ın 1951 basımıdır7. Atabetü’l-Hakayık’ta İslâmî unsurlar aranırken araştırmamızın ikinci bölümünde bu

eserden faydalanılmıştır.

F. Köprülü’nün 1926 yılında yayınlanan Türk Edebiyatı Tarihi8 Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk, Dîvân-ı Hikmet ve Atabetü’l-Hakayık ile alakalı baktığımız ilk

eser olmuştur. F. Köprülü’nün 1918’te çıkarttığı ve ilk eseri olan Türk Edebiyatında

İlk Mutasavvıflar9 isimli çalışması aynı şekilde pek çok konuda araştırmamızda yön gösterici olmuştur. Ancak en çok Dîvân-ı Hikmet ve Ahmed Yesevî konularında yararlanılmıştır.

A. Dilaçar 1972 tarihinde Kutadgu Bilig İncelemesi10 ile eser ve Yusuf Has Hâcib hakkında pek çok değerlendirmede bulunmuştur. Bu araştırmada Kutadgu

Bilig ve Yusuf Has Hâcib hakkında bilgilere ulaşılırken A. Dilaçar’ın çalışması

kullanılan eserlerdendir.

E. Esin’in İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Târihi ve İslâma Giriş11 adlı çalışması 1972 yılında yayınlamıştır. Biz bu eserden giriş kısmında, kültür ve teşkilat konularına değinirken faydalandık.

F. M. Şeker tarafından 2011’de kaleme alınan Türk Düşünce Tarihi Açısından

Kutadgu Bilig12 çalışmamızın Kutadgu Bilig başlığında kullanılmıştır. Eserin müellifi Kutadgu Bilig’i farklı tarzlarda okumanın mümkün olduğunu göstermiş ve

okuyuculara yeni ufuklar açmıştır.

7 Edib Ahmed bin Mahmud Yüknekî, Atebetü’l-Hakayık, çev. Reşit Rahmeti Arat, İstanbul 1951. 8 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, yay. haz. Orhan Köprülü-Nermin Pekin, İstanbul 1980. 9 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, yay. haz. Orhan Köprülü, Ankara 2012. 10 Agop Dilaçar, Kutadgu Bilig İncelemesi, Ankara 2016.

11 Emel Esin, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Târihi ve İslâma Giriş, İstanbul 1978. 12 Fatih Mehmet Şeker, Türk Düşünce Tarihi Açısından Kutadgu Bilig, İstanbul 2011.

(20)

M. Kara 2012’de Bir Başka Açıdan Kutadgu Bilig’i13 kaleme alarak eserdeki ayet ve hadisleri tespit etmiştir. Bizde çalışmamızda Kutadgu Bilig’de yer alan ayet ve hadisler konusunda M. Kara’nın eserinden faydalanılmıştır.

Kutadgu Bilig’de Ahlak ve Siyaset14 A. Akyol tarafından 2013’te hazırlanmıştır. Araştırmamızda Kutadgu Bilig’deki ahlak ve siyaset felsefesi üzerinde durulurken A. Akyol’un eserinden yararlanılmıştır.

Ö. S. Hunkan’ın Türk Hakanlığı Karahanlılar15 adlı eseri bizim çalışmamızda sıkça başvurduğumuz kitaplar arasındadır. Eserde, Karahanlıların siyasi tarihleri yanında sosyal, ekonomik ve kültürel alanda da bilgiler yer almaktadır. Çalışmamızda bu alanlar hakkında bilgiler verilirken bu esere başvurulmuştur.

E. Necef’in Karahanlılar16 adlı kitabı çalışmamızda fazlaca kullandığımız eserlerden birisidir. Karahanlıların kuruluşundan yıkılışına kadarki siyasi tarihleri hakkında detaylı bilgiler bu kitapta mevcuttur. Bu eserden çalışmamızın giriş kısmında Karahanlıların siyasi tarihleri konusunda yararlanılmıştır.

Kutadgu Bilig’de yer alan ayet hadislerin tesbitinde C. Sofuoğlu’nun , “Kur’ân

ve Hadis Kültürü’nün Kutadgu Bilig’teki İzleri”17 adlı makaleden istifade edilmiştir. Dîvân-ı Hikmet ve Ahmed Yesevî hakkında çok fazla bilgi içeren E. Cebecioğlu’nun,

“Hoca Ahmed Yesevi”18 makalesinden özellikle Yesevî’nin tasavvuf anlayışı konusunda faydalanılmıştır.

13 Mehmet Kara, Bir Başka Açıdan Kutadgu Bilig, İstanbul 2012. 14 Aygün Akyol, Kutadgu Bilig’de Ahlak ve Siyaset, Çorum 2015. 15 Ömer Soner Hunkan, Türk Hakanlığı Karahanlılar, Çanakkale 2015. 16 Ekber N. Necef, Karahanlılar, tas. red. Dilara Batur, İstanbul 2015.

17 Cemal Sofuoğlu, “Kur’ân ve Hadis Kültürü’nün Kutadgu Bilig’teki İzleri”, Dokuz Eylül Üniveristesi -İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. V, İzmir 1989, s. 128-180.

18 Ethem Cebecioğlu, “Hoca Ahmed Yesevi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 34,

(21)

GİRİŞ

I. KONUNUN AMACI, ÖNEMİ VE SINIRLANDIRILMASI

Karahanlı Devleti’nin Türk ve İslâm tarihi açısından önemi Orta Asya’da kurulan ilk Müslüman Türk devleti olmasıdır. Karahanlılar, İslâmiyet’i devlet bünyesinde kabul eden ve resmî din olarak seçen ilk Türk devletlerindendir. İslâm’ın kabulünden sonra Türklerin yaşayışlarının değişmesi elbette doğal bir durumdur. Fakat Karahanlılar, Müslüman olduktan sonra dahi eski inanış, kültür, gelenek ve edebiyatlarından kopamamışlardır. Bu durum hem devlet teşkilatında hem edebî eserlerinde hem de mimari anlayışlarında kendini göstermektedir. Böylece Türk-İslâm medeniyetinin başlangıç ya da diğer bir ifadeyle geçiş devrini teşkil eden Karahanlıların, İslâmiyet ile birlikte meydana getirdikleri sentez karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Karahanlıların bir Türk-İslâm sentezi oluşturmaları son derece önemlidir.

Çalışmamızda Karahanlı edebî eserlerinden hareketle İslâmiyet’in Karahanlı Devleti’ndeki edebî, fikrî ve kültürel izdüşümleri araştırılmıştır. İslâmiyet’in Türkler üzerindeki etkisinin rahat bir şekilde anlaşılması için ilk olarak Türklerin Müslüman olmadan önceki kültürel ve sosyal hayatlarının ortaya konulması gerekmektedir. Karahanlı kültürüne zemin oluşturan eski Türk kültürünün yeri de anlatıldıktan sonra Karahanlıların İslâmiyet’i kabulü ve onların medeniyetlerinin tesisi izah edilmelidir. Bundan sonraki devirde de Türk-İslâm medeniyetinin ürünleri ortaya çıkmaya başlamıştır. XI. ve XII. yüzyıllarda meydana getirilen Kutadgu Bilig, Dîvânu

Lugâti’t-Türk, Dîvân-ı Hikmet ve Atabetü’l-Hakayık’ta İslâmî unsurlar tespit edilmiş,

bunların Türk-İslâm medeniyetindeki yeri de belirlenmiştir.

II. ARAŞTIRMADA TAKİP EDİLEN TEKNİK VE METOTLAR Akademik bir çalışmada, öncelikle incelenecek alanın esasını oluşturacak verilerin tespitinden başlanmaktadır. Bu doğrultuda kaynaklar toplanıp verilere eriştikten sonra bulunan problemler tahlil edilir ve çıkarımlar yavaş yavaş oluşmaya başlar. Çıkarımlar sonucunda çalışmanın ana hatlarını meydana getirecek şekilde geçici bir plan hazırlanır. Not alma işleminden sonra esas plan oluşturulur ve okuma

(22)

işlemine geçilir. Yazma ve düzeltme aşamalarından sonra araştırma son şeklini alır. Karahanlı Dönemi Edebî Eserlerinde İslâmî Unsurlar konusunda çalışma alanını kültür ve din sahaları oluşturmaktadır. Araştırmamızda F. Köprülü’nün başlattığı bilimsel metot ve teknikler kullanılmıştır. Konumuz ile alakalı kaynak taraması yapılmış, imkân dâhilinde ilk elden kaynaklara ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışma konumuza dair bilgiler bulabileceğimiz kaynaklar, araştırma eserler, makaleler ve ansiklopedi maddeleri taranmış, kullanılan bütün kaynaklar dipnot ve kaynakçada gösterilmiştir. Anakronizme kapılmadan konu tetkik edilmeye çalışılmıştır. Araştırmada yer alan şahıs, yer adları ve diğer bazı özel kavramların yazımında Diyanet İslâm Ansiklopedisi ve Türk Dil Kurumu’nun Yazım Kılavuzu örnek alınmıştır.

III. TÜRKİSTAN COĞRAFYASINDA İSLÂMİYET’TEN ÖNCEKİ TÜRK KÜLTÜRÜ VE KÜLTÜR MERKEZLERİ

Eski çağlardan beri Türklerin anavatanı Türkistan coğrafyası olmuştur. Türkistan kelimesi ise M. VII. asırdan itibaren kullanılmıştır. Bu coğrafyanın sınırlarında Türk göçleri ile değişiklikler meydana gelmiştir. Türklerin Orta Asya’dan güneye yayılmalarıyla Türkistan’ın güney ve batı hududu daha sonraki süreçte Horasan’ı da içine alan bölgelere kadar ilerlemiş, Hazar Denizi’nin doğu taraflarına yani Dihistan’a kadar varmıştır. M. VIII.-IX. asırlara gelindiğinde Türkistan ile İran sınırını Amuderya’nın güney yatağı oluşturmaktadır. Türkistan tabiri ile bu bölgelerin Hun, Gök Türkler ve Uygurların hâkimiyetinde olduğuna işaret edilmiştir1.

Hunlar hakkında bilgilere M.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren ulaşılmaktadır. Bu dönemde Hunlar Çin’in kuzey taraflarında Sarı-su (Tarım) Nehri civarında yaşamaktadırlar. M.Ö. III. yüzyıla gelindiğinde Mete Han (M.Ö. 209-M.Ö. 174) döneminde en parlak devirlerindeydiler. Bu devirde Hun Devleti’nin sınırları içine Mançuko, Sibirya, Doğu Türkistan ve Orta Asya bölgeleri de eklenmiştir. İleriki devirlerde devletin sınırları Balkaş Gölü’ne kadar uzanmıştır2. Hunlar döneminde yazılı eserlerin bulunmamasından ötürü haklarındaki bilgilere Çin kaynaklarından

1 Emel Esin, İslâmiyetten Önceki Türk Kültür Târihi ve İslâma Giriş, İstanbul 1978, s. 117. 2 Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, I, Ankara 2015, s. 50, 52.

(23)

ulaşılmaktadır. Bu bakımdan Hun diline ait bilgiler kısıtlıdır. Yine Çin kayıtlarında yer alan bir Hun ağıtı tercümesi bu dil hakkında fikir oluşturamayacak kadar belirsizdir. Fakat Hunların konuştukları Türkçenin ana Türkçe olduğu hatta ilk Türkçe olduğu söylenmektedir3.

Aşina sülalesi 536 senesinde Altay coğrafyasında tarih sahnesine çıkmıştır. Bumin Kağan (552-553) 552 tarihinde Juan Juanlara karşı elde ettiği zafer sonucunda Gök Türk Devleti’ni kurmuştur. Sınırları Sır-derya’dan Karadeniz’e kadar genişlemiştir. Devlet kurulduktan sonra büyük bir hızla gelişerek otuz yılda yüksek bir kültür düzeyine ulaşmıştır. Parlak devirlerden sonra Gök Türk Devleti, doğu-batı olmak üzere iki ayrı devlete ayrılmıştır. Fakat bu devletten günümüze kadar gelebilen Türkçe bir belge ya da yazıt mevcut değildir. Bu dönem eserlerinden Bugut Yazıtı Türkçe değildir. Yazıtın üç tarafında kullanılan yazı dili Soğdça, diğer yüzünde kullanılan dil ise Sanskritçedir4.

Baykal Gölü’nün doğusundan Karadeniz’in kuzeyine kadar yayılan coğrafyada 627 yılına kadarki dönemde hanedana bağlı Türk boyları yer almaktaydı. Gök Türklerin önemli unsurlarından olan bu boylara da Töles adı verilmiştir. Bu topluluğun içerisinde Bugu (Buku), Sır-Tarduş, Tuba, Teleng, Kurıkan, Sığır, Aygır, Ediz, Kun Tongra, Bayırku, Ediz ve Uygurlar bulunmaktadır. Gök Türk devleti zayıflamaya başladığı zaman Töles boyları Çinliler ile birlikte bu devlete son vermişlerdir (630)5. Uygurlar Töles boyları içerinde zamanla güçlenerek topluluğun başına geçmiştir. Sonralardan Karluklar, Basmiller ve Türgeşler Töles boylarına katılmışlardır6.

3 Anne Marie Vonn Gabain, “Kök Türklerin Tarihine Bir Bakış”, çev. Saadet Çağatay, DTCF Dergisi,

C. 2, S. 5, Ankara 1944, s. 685; Talat Tekin-Mehmet Ölmez, Türk Dilleri –Giriş-, İstanbul 2003, s. 12; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 56.

4 Tekin-Ölmez, a.g.e., s. 19; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 79-80.

5 Töles boyları 630 yılına gelindiğinde Gök Türk hakanının vergilerine karşı gelerek bir isyan

başlattılar. Töles İsyanı hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ahmet Taşağıl, “Töles Boylarının Stratejik Önemi (6. ve 7. yüzyıllar)”, Fatih Sultan Mehmet İlmî Araştırmalar Dergisi, S. 3, İstanbul 2014, s. 318-319.

6 Özkan İzgi, Kutluk Bilge Kül Kağan Bögü Kağan ve Uygurlar, Ankara 1986, s. 10-11; Bahaeddin

Ögel, “Uygur Devletinin Teşekkülü ve Yükseliş Devresi”, Belleten, XIX/75, Ankara 1955, s. 335; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 116; Taşağıl, a.g.m., s. 313.

(24)

Bumin Kağan soyundan -önceden bir şad olan- Kutluğ, 682 yılına gelindiğinde önce Dokuz-Oğuzları hâkimiyet altına almış, sonrasında da Çin’e karşı bir güç haline gelmiştir. Bu devirde kendisinde katılan Tonyukuk7 ile beraber devleti eski gücüne kavuşturmuştur. Türkler için mukaddes sayılan Ötüken’e yerleşmişlerdir. Böylece II. Gök Türk Devleti kurulmuştur. Türkleri yeniden bir birlik altında topladığı için Kutluğ Kağan’a İlteriş (il toplayan) unvanı verilmiştir8. İlteriş’in oğlu olan Bilge Kağan dönemi (683-734) II. Gök Türk Devleti’nin en parlak devridir.

Gök Türkler belirli bir devlet düzeni oluşturup durgunluk devrine ulaştıkları zaman kültürel alana yönelmişlerdir. Akınların ve savaşların kesilmesinin ardından hakanlar tarafından edebiyat ve fikir hareketleri başlatılmıştır. Bu hareket için yönlerini doğu ve güneylerinde bulunan dinler ve kültürlere çevirmişlerdir. Örneğin Tabo (T’a-po/ Taspar) Kağan’ın (572-581) meraklı mizacı onu farklı kültürleri araştırmaya itmiştir. Öyle ki komşularında neler olup bittiği sorusu Tabo Kağan’ın kafasında daima yer alıyordu. Nitekim Budist rahipler Tabo Kağan’ı da sık sık ziyaret etmekteydiler. Tabo Kağan’ın bir diğer faaliyeti de Çin edebî ve felsefesine ait eserlerin çevrilmesi olmuştur. Bu doğrultuda kağan, Çin imparatorundan Budist kitapları istemiş ve kendisine Nirvana Sutra yollanmıştır. Bu çeviri faaliyeti ile Türkçenin gelişim süreci başlamıştır. 732 ve 735 yıllarına ulaşıldığında Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Kitabeleri Türkçenin ne seviyeye eriştiğini göstermektedir. Bu yazıtlar bize kendilerinden önce de Türkçenin ilerlediğini göstermektedir. Böylece bu yazıtların bir birikim ve gelişme sonucu ortaya çıktığını söyleyebiliriz9.

Bilge Kağan dönemi de Türklerin kültürel açıdan gelişme gösterdikleri bir devirdir. Bu hükümdar yerleşik ve birleşik bir devlet düşüncesine sahipti. Bu düşüncesi doğrultusunda hedefi merkezden idare edilen bir kültür devleti kurmaktı. Konargöçer Türklerin bir merkezde toplanması ve yerleşik düzenin tesisi Bilge Kağan’ın istikrar sağlamak istemesinin temeli idi. Bu anlayış ileriki zamanlarda

7 Kutluğ, Tonyukuk’u apa-tarkan unvanıyla müşavir olarak almıştır. Apa tarkan ayrıca ordu

komutanlığına da eş değerdir (Abdülkadir Donuk, Eski Türk Devletlerinde İdarî-Askerî Unvan ve

Terimler, İstanbul 1988, s. 2).

8 Gabain, a.g.m., s. 687; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 80-81.

(25)

Uygurlar tarafından da benimsenecektir10. Uygur veziri Tun Baga Tarkan bu anlayışa sahiptir11.

Türkistan bölgesinde İslâm öncesi Türk medeniyeti üç aşamada gelişmiştir: ilk aşamada Gök Türkler ve Batı Türk Kağanlığı karşımıza çıkmaktadır. Bu iki devlet art arda Türkistan’a hâkim olmuşlardır. İlk evreyi oluşturan bu devletlerin hâkimiyet süresi 580 yılından 658 yılına kadar devam etmiştir. Çin istilası ve diğer Türk boylarının isyanı ile bu devir sona ermiştir. Gök Türk ve Batı Türk Kağanlığı bölgede egemen güç olduğunda Orta Asya’da önceki devirlerden beri mevcut olan küçük hükümdarlıkları genellikle yerinde bırakmışlardır. Bunlara ilteber unvanı verilerek kendilerine bağlı hale getirmişlerdir. Kimi zaman kendi maiyet ve boylarını yerleştirmişler kimi zaman ise bu küçük hükümdarların yerini almışlardır. Böylelikle kendilerinden önceki eski hükümdar kaleleri ve arkış (kervan) yolları üzerindeki ticari şehirlerin yanında ordu kent/kaleleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Ordu şehirler, dört yönlü (tört bulung), hâkimiyeti sembolize eden, kozmografik planda inşa edilmiş, muntazam yapılardandır. Ordu şehirlerde merkezin etrafında şekillenen mahalleler ile büyük şehirler meydana gelmiştir. Gök Türk alfabesi ortaya çıkmış ve bu alfabe Türkistanda Budist kitabe ve yazmalarında kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca Brahmi harflerden Türkçe için istifade edilmeye başlanmıştır12.

İkinci aşamayı Gök Türk ve Batı Türk Kağanlığının bakiyeleri olan Türgişler ve Karluklar oluşturmaktadır. Bu devir 658-840 yıllarını kapsamaktadır. Bu dönemde Türkistan’a Arap, Çin ve Tibetlilerin akınları bulunmaktadır. Türkler bu aşamada Türk kültürünün Orta Asya’ya yayılmasını sağladılar13.

Gök Türkler ile başlayan uygarlık ve kültürel gelişim süreci VIII. yüzyılda nihai şekline kavuşmuştur. Devlet idaresinde kaideler ve prensipler oturmuş, devlet

idare etme sanatı kesinleşmiştir. Yüksek devlet anlayışı ve felsefesi yeni kurulacak

10 Ögel, Gelişme Çağları, s. 130-131.

11 Tun Baga Tarkan veziri olduğu Bögü Kağan ile Çin’e bir sefer düzenleyip yağma konusunda bir

anlaşmazlığa düşmüştür. Bögü Kağan ve Dokuz Oğuzların sefer ve yağma isteğine vezir muhalefet etmiştir. Bunun sebebi ise Çin’in yabancılar tarafından alınamayacağı fikridir. Zamanla vezir ve kağan arasındaki bu tartışma büyümüş, Bögü Kağan’ın öldürülmesi ile sonuçlanmıştır. Vezir Tun Baga Tarkan 779’ta Uygur tahtına çıkmıştır (İzgi, a.g.e., s. 21-22).

12 Esin, Kültür Tarihi, s. 117-118. 13 Esin, Kültür Tarihi, s. 118.

(26)

olan Türk devletleri için bir zemin hazırlamıştır. Uygur Devleti bu bakiye üzerine kurulmuştur14.

Üçüncü aşama Türk medeniyetinin en parlak devri de olan Uygur devridir. Uygur Devleti’nin kurucusu Kutluk Bilge Kül Kağan’dır. Uygurlar, 745 senesinde Türklerin mukaddes şehri olan Ötüken’i alarak Gök Türk Devleti’nin hâkimiyetine son vermişlerdir15. Kendilerine başkent olarak ise Orhun Nehri’nin yukarısında yer alan önceden de bir Hun şehri olan Balasagun16 (Ordu-balık) şehrini seçtiler. Başlangıçta Çin tehdidine karşı onların tarafındaymışçasına hareket ederek Çin’den on iki hayvanlı takvimi kullanmak istediklerini belirttiler. Çin uygarlığına doğru bir adım atarak kuruluşlarında Çin tehlikesini üzerlerine çekmek istemediler. İçeride asayişi sağlamak için -dış sükûnet sağlanınca- Uygurlar, Doğu Türkistan Kağanlığı’nın başkentleri olan Koço ve Kusen’i alarak hâkimiyetlerini tesis ettiler. Uygurlar hâkimiyetlerini bölgede kurduktan sonra medeniyet açısından ilerlemeye başlamışlardır. Türkler Budist ve Maniheist okullarını, edebiyat ve sanat kollarını tesis etmişlerdir17. Eski Türk yazısı terk edilmiş ve Soğd yazısı Türkçeye uyarlanarak Uygur alfabesi18 ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Türk dini inanışları Orta Asya mitolojisi ile kaynaşmaya başlamıştır19.

Türklerde şehircilik mevzu bahis olduğunda Hunlar ve Gök Türkler bu konuya dâhil edilmemektedir. Ancak Hunların bazıları surlar ile çevrili birçok yerleşim

14 Ögel, Gelişme Çağları, s. 170-171.

15 Uygurların kuruluşu hakkında detaylı bilgi için bk. Bahaeddin Ögel, “Uygur Devletinin Teşekkülü

ve Yükseliş Devresi”, Belleten, XIX/75, Ankara 1955, s. 331-376.

16 Balasagun şehri Uygurların başkenti olup halkı Türklerden oluşmaktadır. Şehrin 12 adet kapısı

bulunmaktadır. Maniheizm şehirde en yaygın olan dindir (Hatta müellif bunları zındık olarak adlandırır). Hükümdar başkentin en tepe kısmında yaklaşık 7 km öteden görülebilen 100 kişi kapasiteli altın bir otağda yaşamaktadır. Buranın nüfusu kalabalık olup pazar yeri ve ticareti oldukça hareketlidir. Şehrin yakınında ziraatı zengin kasaba ve köyler yer almaktadır. Şehir ülkenin her anlamda –ekonomi, kültür, siyaset- başkenti konumundadır. Bu sebeple ülkenin doğusundan ve batısından yabancı tüccar ve diplomatların uğrak yeri idi. Ayrıca Balasagun doğu ve batı arasında bir kültür köprüsü niteliğindeydi (İbn Hurdazbih, Kitabu’l Mesâlik ve’l Memâlik, çev. Murat Ağarı, İstanbul 2008, s. 39; Turgun Almas, Uygurlar, çev. Ahsen Batur, İstanbul 2013, s. 182).

17 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul 2007, s. 28-29.

18 Uygur Alfabesi Soğd kökenli bir alfabe olup Soğd harflerinin Türkçe’ye göre uyarlanmasından

ibarettir. Gök Türkler 38 harften oluşan bir alfabeye sahipken Uygur alfabesinde 18 harf bulunmaktaydı. 18 harfin 3’ü ünlü kalanı ise ünsüz harflerdir. Arap alfabesinde olduğu gibi yazı sağdan sola doğrudur. Z harfi dışındakiler bütün harfler bitişik yazılmaktadır (Yaşar Bedirhan, İslâm

Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, Ankara 2014, s. 261; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 131).

19 Esin, Kültür Tarihi, s. 118; İzgi, a.g.e., s. 16; Jean-Paul Roux, Orta Asya Tarih ve Uygarlık, çev.

(27)

merkezine sahip oldukları ve bunların genellikle tarım ve el sanatlarının yapıldığı şehirler olduğu bilinmektedir. 572-580/581 yılında Gök Türk hakanı Tabo, Budizm’in etkisi ile bir mabet inşa ettirmiştir. Bunun yanında VI. yüzyılda Tonyukuk’un şehirleşmeme düşüncesine karşı yazıtların yakınında yıkıntı halinde olsa da var olan binalardan bahsedilmektedir. Bunun dışında Türk hükümdarları savaşa gittiklerinden hatun ve çocuklarını bırakabilecekleri güçlü yapılar inşa etmişlerdir. Bu şekilde hatun20 ve yabgu şehirleri meydana gelmiştir21. Şehirlerin oluşumunun ilk evresini teşkil eden bu dönemde bu merkezlerde yapılan tarım dolayısıyla ticarette yavaş yavaş gelişme göstermiştir.

Tam manasıyla şehirlerin kuruluşu ve gelişimi Uygurlar döneminde olmuştur. Ticari şehirler ve ordu kentler Uygur döneminde birleşme göstermiştir. Şehirlerin yanında saraylarında varlığı yerleşik yapının giderek yayılmasına neden olmuştur. Böylece Uygur medeniyetinin ilk adımları ordu kent ve saraylar ile yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Uygur medeniyeti, Gök Türk ve Batı Türk Kağanlığından aldıkları yapılar22 üzerine inşa olmuştur23.

Uygurlar, kurulduktan birkaç yıl sonra Gök Türklerin mirasçısı olduklarını belirtmişlerdir. Uygur yazıtlardan Terkin/Taryat (753/759) ve Şine-Su (757/760)’da Bumin Kağan’dan ve kısmi yerleri eksik olan bir bölümde İstemi Kağan’ın devlet geleneklerinden bahsetmişlerdir. Böylece “atalarının eserini yeniden kuracaklarını” ifade etmişlerdir. Devleti doğu-batı olarak iki idarî kısma ayırmaları da bu görüşlerinin bir kanıtıdır. Devletin yönetiminde en fazla rolü oynayan doğu bölgesinde Uygur hükümdarı otururken batı kısmında Karluk yabgusu bulunmaktadır24.

Türk medeniyeti üç aşamada gelişme gösterirken, bu medeniyetin birer temsilcisi haline gelen şehirler ortaya çıkmıştır. Doğu Türkistan’ın önemli

20 Hatun şehirleri hakkında detaylı bilgi için bk. Tuncer Baykara, “Türk Şehircilik Tarihinden: Hatun

Şehirleri”, Belleten, XLIV/175, Ankara 1980, s. 497-510.

21 Faruk Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, İstanbul 1984, s. 8; Rana Ece Karahan, “Eski Türklerde

Şehircilik”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 48, Erzurum 2012, 428-429, 436.

22 Eski Türk sarayları Parth-Kuşan-Kengeres tarzındadır. Yeni Gök Türk saraylarında kubbeli otağ

şeklinde bulunan kubbenin tepesinde tugunuk adlı baca yeri bulunan odalar mevcuttur.

23 Esin, Kültür Tarihi, s. 118. 24 Roux, a.g.e., s. 196.

(28)

merkezlerinden birisi Turfan (Turpan) şehridir. Turfan şehri merkezleri Beşbalık ve Koco olan Kagnılı (Tie-le) Kağanlığından M. 550’li yıllarda Kök ve Batı Türk Kağanlığı idaresine geçmiştir. Bu devirde Beşbalık’ın bir Budist kağanın şehri olduğunu Kagan-stupa adından anlaşılmaktadır25. Bu şehir Uygur devrinin en önemli kültür şehirlerinden biri olmuştur. Kagnılı illerinden Karaşehir, Ak-tağ ve Kuca (Kusen) Türk kültürünün diğer merkezlerindendir. Ak-tağ ve Karaşehir Batı Türk Kağanlığının merkeziyken Kuca26 844 yılında Uygurların başkenti olmuştur. Kuca bölgesinin Türk kültür tarihi açısından önemi bölgede Kum-tura Budist külliyesinin bulunmasıdır. Kum-tura’da, Batı Türk devrine ait Brahmi ve Gök Türk harfleriyle kaleme alınmış Budist kitabeler mevcuttur. Kum-tura, sonraki zamanlarda Uygur-Budist merkezi haline gelmiştir. Aynı zamanda bölgede pek çok Uygur-Budist külliyeleri bulunmuştur. Kiriş Budist külliyesi, Kızıl’daki sonuncu tapınaklar ve Karaşehir yanındaki Şorcuk Budist tapınakları bu külliyelerdendir. Bu yapılarda Uygur harfleriyle yazılmış Türkçe kitabeler erken Uygur devrine aittirler (VIII. yüzyıl)27. Hotan (Odon/Kordan) 581’de Batı Türk Kağanlığı’nın idaresine geçmiş, 632’de ise VIII. yüzyılda ordu-kent adını alan Kaşgar28 şehri de Türk medeniyetinin kültür merkezlerindendir29. Günümüzde Kansu bölgesi Türkistan’ın en önemli kültür merkezlerine ev sahipliği yapmıştır. Hunlar ve daha sonra Gök Türklerin idaresinde bulunan bu bölgeye 840 yılında Uygurlar, başkentleri Kırgızlar tarafından ele geçirilince göç ederek Kansu Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Burada büyük bir

25 Esin, Kültür Tarihi, s. 119-120.

26 Kuca şehrinde yapılan arkeolojik kazılarda K Tapınağı olarak nitelendirilen bir Maniheist Uygur

yapısı ortaya çıkmıştır. Hükümdarlara ait bir mabed olan bu tapınağın kalıntılarından şehrin iyi bir kanalizasyon sistemine ve su kanallarına sahip olduğu görülmüştür. Mabedin kütüphanesinden Mani dinine ait yazmaların olduğu anlaşılmış fakat bunların pek çoğu günümüze ulaşmamıştır (Selim Karakaş, Türk Tarihinde Maniheizm (VIII.- XIII. Yüzyıllar), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Ankara 2010, s. 93).

27 Esin, Kültür Tarihi, s. 120.

28 Karahanlılar döneminde devletin idare ve kültür merkezi Kaşgar şehridir. Ancak birçok şehirde aynı

kültürel yapıya sahiptir. Balasagun şehri Uygurlar döneminden beri başkent olup bu devirde ikinci başkent konumuna gelmiştir. Devletin doğuya doğru genişlemesiyle bu şehirlere Semerkand eklenmiştir. Semerkand devletin doğusunun merkezi olmuştur. Özkent şehri merkez Semerkand’a taşınmadan önce idarî merkezdir (Reşit Rahmet Arat, “Kutadgu Bilig ve Türklük Bilgisi”, Türk

Kültürü, S. 98, Ankara 1970, s. 73). 29 Esin, Kültür Tarihi, s. 120.

(29)

Uygur külliyesi bulunmaktadır. Hatun-sını (Hatun mezarı) şehri bölgenin bir diğer Uygur merkezlerindendir30.

Batı Türkistan’ın başlıca kültür merkezleri ise şunlardır: 627 yılından itibaren Kaşgar’da hâkimiyet kurmuş olan Karlukların elinde bulunan Fergana, Arguda (Talas ve Çin vadileri) Batı Türk (580-658), Türgiş (658-766) ve Karluk başkentleri Suyab (Ak-beşim) ile Taraz. Arguların Cul, Sarig, Sukuluk şehirleri; Sayram (İsfîcâb) ile Sır-derya boyu şehirleri ve Oğuz Yabgusunun başkenti Yangı-kent önemli yerlerdendir. 605’ten itibaren Gök Türklerin Tudun sülalesinin merkezleri Taşkent ve Ak-tepedir. Kengeres31 diğer önemli merkezlerdendir. Afşin sülalesinin başkentlerinden Uşrusana, Halacların han ve hatunlarının başkenti Pencikent. Baykend ve Buhara ile Türk Meliği şehri olarakta bilinen Kokşibagan Buharhudat soyunun ve Soğd hükümdarlarının merkezidir. Buharhudatların kaldığı Varabşa sarayının duvar resimleri arasında Gök Türk alfabesine benzer bir yazı tipine rastlanmıştır32.

Türkistan’ın batısında ve doğusunda yer alan bu kültür merkezleri İslâmiyet’ten sonra da bölgede aynı öneme sahip olmuşlardır. İslâm’dan önceki Türk devletler silsilesinde her bir devlet, buralara yeni kazanımlar ekleyerek bu şehirlerin adeta bir kültür hazinesi konumuna gelmelerini sağlamıştır. Dinî, ticari, ekonomik ve kültürel anlamda sahip oldukları mirasın İslâmî dönemde de kullanılmasına olanak sağlamışlardır. Nitekim Karahanlılar da atalarından miras kalan bütün bu kültürel özelliklere sahip çıkmışlardır. Karahanlı medeniyetinin bir ayağını teşkil eden eski Türk kültürü bu şehirlerin korumuş olduğu maddi ve manevi kültür sayesindedir. İslâmiyet bu şehirlerin din anlayışını değiştirmiş geri kalan özelliklerine dokunamamıştır. Böylece bu şehirler Karahanlı coğrafyasında da aynı özelliklerini devam ettirmişlerdir.

30 Esin, Kültür Tarihi, s. 121.

31 Kengeres, Fârâbî’nin yetiştiği bir muhittir. Detaylı bilgi için bk. Emel Esin, “Fârâbi’yi Yetiştiren

Kengeres Türk Muhitinin Kültür ve Sanatı”, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, C. VI, S. 3-4, İstanbul 1976, s. 81-112.

(30)

A. Karahanlı Kültürünün Zeminini Oluşturan Uygur Kültür ve Medeniyeti

Toplumların kültür hayatında din, maddi ve manevi kültürün oluşumuna etki eden önemli bir faktördür. Sembollerin, inançların, kıymetlerin ve değişik alanlardaki pratiklerin kurumsallaştığı bir sistemdir. Din bu özelliği ile gerek siyasi, sosyal, iktisadî, sanatsal vb. alanlardaki maddi kültür öğeleri ve gerekse insanların belli bir inanç, zihniyet yapısı, bir değerler ve eylemler sistemlerinden müteşekkil bulunan manevi kültür dünyaları üzerindeki yadsınamaz bir tesir bırakmaktadır33.

Uygurlar henüz bir siyasi teşekküle sahip değilken konargöçer bir hayat yaşamaktaydılar. O dönemki oturdukları toprakların verimsiz olması bu durumun en önemli nedenidir. Uygurların tekerlekli arabalara sahip olmaları konargöçer hayatı daha da kolaylaştırmıştır. Bu arabalar sayesinde onlar savaşta da kendilerine güvenmişlerdir. Bu portatif özelliğe sahip arabalar barış zamanında da ev olarak kullanılmıştır. Uygurlar bu dönemde nüfus bakımından sayılarının az olmasına rağmen ok atma ve at binmede oldukça ileri düzeydedirler34.

Uygurların siyasi hâkimiyetlerini tesis ettikten sonra kültür alanında önemli adımlar attıkları görülmektedir. Bögü (Buku/Bugu) Kağan’ın (759-779), babası Moyun-çur Kağan vefat ettikten sonra 759 yılında Uygur hükümdarı olmuştur. Bu devirde Çin’de birtakım siyasi sıkıntılar bulunmaktadır. Yönetimde bulunan Tang sülalesinin nüfuz ve gücünü iç-dış savaşlar sarsmıştır. İçeride An-lu-shan ayaklanması varken dışarıdan da Tibetlilerin saldırısı bulunmaktadır. Bu durumdan faydalanmayı bilen isyancı generaller Çin imparatorunu güç duruma düşürmüşlerdir. Uygurlar ise Çin imparatoruna yardım etmek ve krizi fırsata çevirmek için Çin’e 762 senesinde Lo-yang Seferi’ni düzenlemiştir. Bu sefer esnasında Bögü Kağan’ın Çin’de uzun süre kalması manevi ve fikrî anlamda onu oldukça etkilemiştir. Böylece Bögü Kağan burada Maniheizm35 ile tanışmıştır. Ancak Uygurlar bu tarihten evvel Soğd tüccarlar36 aracılığı ile Maniheizm’i önceden bilmekteydiler37.

33 Karakaş, a.g.t, s. 86.

34 İzgi, a.g.e., s. 9-10.

35 Maniheizm, Fars hükümdarı Sâbûr döneminde ortaya çıkmış Mani (Manikhe, 215-270/276?) adlı

(31)

Bögü Kağan, Uygurların bozkır geleneklerinden vazgeçip medeni bir toplum yapısı oluşturmalarını istemiştir38. Bu isteğini 762/76339te Lo-Yang’da karşılaşıp sohbet ettiği Soğdlu Maniheistler (Uygurlar bu Maniheistlere Moçak demişlerdir) aracılığıyla tanıdığı Maniheizm dini ile gerçekleştirebileceğini düşünmüştür. Bu Maniheistleri Çin’i terk ettikleri zaman Balasagun/Ordu-balık’a yerleştirmiştir. İleri ki zamanlarda Mani rahipleri hükümdarların danışmanı konumuna da gelmişlerdir. Balasagun’da bir Mani mabedi inşa edilmiştir. Dönüşlerinde ise Sevrey sıra dağlarının arasında yer alan bir geçide anıt diktirmiştir. Bu anıt, biri Türkçe biri de Soğd harflerinden oluşan bir alfabe kullanılan iki yazıttan oluşmaktadır. Bu yazıtlar Maniheizm’in kabul edilip devletin resmî dini olduğunun göstergesi olan önemli anıtlardır. Bögü Kağan’ın Maniheizm’i kabul kararının ardından Turfan’da yer alan

mevcut olan ışık ve karanlığın, iyilik ve kötülüğün mücadelesinden esinlenmiştir. Maniheizm iki tanrılı düalist bir dindir. Bu düalizm, birbirleri ile tamamen zıt iki temel prensip ve bu prensiplerin kendi aralarındaki ilişkilerine dair üç zaman (üç öd: geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman) tasavvuruna dayanmaktadır. İki asli prensipten kasıt ışık (aydınlık) ve karanlık veya iyilik ve kötülüktür. Özellik olarak birbirlerinden farklı olan bu prensiplerin ortak noktası ikisinin de başlangıçsız ve sonsuz olmasıdır. Maniheizm’in maddi âlem düşüncesinde de bu ikilikler bulunmaktadır. Maniheizm, Antik Babil kültlerini, Zerdüşt düşüncelerini, Doğu Hıristiyanlığı ilk dönemlerini ve kısmen de olsa Budizm gibi Uzak Doğu inançlarını bünyesinde bulunduran bir din olmuştur. Uygurların kabul etmiş olduğu Maniheizm Ortodoks bir görünüme sahiptir. Maniheizm’den ziyade İbn Nedim’in de belirttiği gibi “Dinaveriye” mezhebidir. Mani dinin ikili sistemi Roma ve İran’da sıkı takibata uğraması sonucunda Maniheizm, Türkistan coğrafyasına göç etmeye mecbur kalmıştır. Bu coğrafyanın dinî hoşgörüsü bu göçün en önemli nedenidir. Nitekim İslâmiyet’in kabulünden önce bölge pek çok dinin çekişme ve yayılmasına tanıklık etmiştir. Bu ortam Mani dinin Aşağı Türkistan’da çoğunluk tarafından kabul görmesini sağlamıştır. VIII. yüzyıla doğru Batı Türkleri arasında da rağbet görmeye başlamıştır (Ebû Hanîfe ed-Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, çev. Zekeriya Akman-Hüseyin Siyabend Aytemür, Ankara 2017, s. 100; Karakaş, a.g.t., s. 100; İzgi, a.g.e., s. 27-28; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 118-119; Almas, a.g.e., s. 183-184).

36 Uygurların dinî ve kültürel anlamda en fazla etkilendiği kavimlerden biri de Soğdlular olmuştur.

Pelliot ve Barthold gibi Orta Asya kültür tarihçilerine göre Soğdlular yüksek bir medeniyete sahiptirler -Fakat bu kavim hakkında çalışmalar yetersizdir-. Soğdlular IX. yüzyıla kadar Türkistan’da siyasi, kültürel, dinî ve ticari hayatta oldukça etkilidir. Siyasi ve kültürel alandaki etkilerine Kara-Balgasun Yazıtı’nda rastlanmaktadır. Çünkü bu kitabelerde kullanılan alfabelerden biri Soğd alfabesidir. Dinî alanda etkileri ise Türklerin Mani dinini kabul etmelerinde Soğdlu misyonerlerin faaliyetleri olmuştur. Bu misyoner rahipler sistematik ve etkili bir şekilde hareket ederek mutlak gücü elinde bulunduran hükümdarlara yönelmişlerdir. Bu propagandalarında da gayet başarılı olmuşlardır (Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, C. I, Ankara 2010, s. 420; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 121; Karakaş,

a.g.e., s. 92).

37 Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, Ankara 1997, s. 38-39, 80; İzgi, a.g.e., s.

19-20, 24.

38 Karabalgasun Kitabesi’nde Bögü Kağan’ın bu isteğini doğrulayan şu ifadeler yer almaktadır: “Uygurların örf ve âdetlerinin kötü oluşu ve halkın icra kuvvetini dinlemeyişi sebebiyle Kagan’ın Jui-Hsi (kim olduğu hakkında bilgi mevcut değil) gibi dört tane din adamını memleketine sokarak iki kudsiyeti inkişaf ettirerek vaz ettirdiğini ve üç an’a derin olarak nüfuz edildiğin...” (Ögel, “Teşekkül”,

s. 357).

(32)

metinde “doğunun hâkimi, dinin koruyucusu ve hak yolundan gidenlerin yardımcısı” şeklinde nitelendirilmesi onun Mani’nin tezahürü anlamına gelen “Zahag i Mani” olarak anıldığını göstermektedir40.

Maniheizm’in esasları arasında akşam yemeği haricinde yemek yememe, daima sebze ile beslenme, süt içmeme, tereyağı yememe gibi hususlar bulunuyordu. Bu esaslar Türklerin hareketli sosyal hayatı ile taban tabana zıttı. Süt ve et Türklerin temel gıdalarından biriydi. Bunların yasak olması doğal olarak Türklerin savaşçı- özelliklerine ket vurulması demek oluyordu41. Ayrıca Mani rahiplerinin büyükleri yerlerinde sabitken küçükleri bu dini yaymak için sürekli seyahat halindedir. Bu yapısı ile Maniheizm, tüccar ve şehirli bir din niteliğindedir. Bu sebeple hayvancılık ile uğraşan Uygur halkından ziyade bu din Uygur hakan zümresi ve münevverleri tarafından kabul görmüştür42. Uygur hükümdarları Maniheizm’in koruyuculuğunu da üstlenerek Çin’de bile bu dinin hamiliğinde bulunmuşlardır. Öyle ki Çin’de Mani mabedi yapmak için Uygur ustaları göndermişlerdir. Bu gibi bir atılımla Uygur hükümdarları Mani dinini yayma bahanesi ile Çin’in entelektüel hayatına da karışmış oluyorlardı43.

Uygurların Mani dinini kabulü Türk tarihi ve kültürü açısından büyük önem taşımaktadır. W. Barthold bu hususta “Türk dini hayatında Maniheizm’in özel bir

yeri vardır. Zira, Budist ve Hıristiyan misyonerliğinin başarısı ne kadar büyük olursa olsun bir Türk kavminin VIII. yüzyılda veya ondan evvel Buda ya da Hıristiyan dinini -bütün bir kavmin dini olarak- kabul ettiği hakkında hiçbir habere rastlamıyoruz44

40 Alaaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, çev. Mürsel Öztürk, Ankara 2013, s. 104; René

Grousset, Bozkır İmparatorluğu, çev. Reşat Uzmen, İstanbul 1980, s. 129-130; Bahaeddin Ögel,

İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1984, s. 349-350; İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, İstanbul 2010, s. 128; Gülçin Çandarlıoğlu, Uygur Devletleri Tarihi ve Kültürü, İstanbul

2013, s. 20; İzgi, a.g.e., s. 24; Esin, Kültür Tarihi, s. 118; Roux, a.g.e., s. 198; Almas, a.g.e., s. 183-184; Karakaş, a.g.t., s. 89.

41 Savaşmanın yasak olmasından etkilenen Hint kralı Asoka/Ashoha’dır. Güney Hindistan’daki

Kolinga’ya hücum etmesi ve bunun sonucunda oluşan sefalet ve dehşetin onu ürkütmesi onun Budizm’i kabul etmesine sebep olarak gösterilebilir. O zamandan sonra Asoka savaş karşıtı olurken istilalara karşı durmamıştır. Budizm’i kabul ederek devletin tüm imkânlarını bu dine hasretmiştir. Böylece Budizm’in Doğu Asya’ya kadar yayılmasını sağlamıştır (Arnold Toynbee, “Tarihin Faydası ve Değeri”, çev. Ahmet E. Uysal, A.Ü. DTCF Dergisi, C. 21, S. 1-2, Ankara 1963, s. 99-100).

42 Bu durum yine de Uygurlar genelinde Maniheizm’in yayılmadığı anlamına gelmemelidir.

Uygurların yerleşik hayat düzeninde bu konu hakkında daha detaylı bilgi verilecektir.

43 Ögel, Kültür Tarihi, s. 350; Gömeç, Uygur Türkleri, s. 80; Ögel, “Teşekkül”, s. 366.

(33)

diyerek Uygurların genelinde bu dinin ne denli yayıldığına işaret etmektedir. Hatta Uygurlar Manini dinin o kadar benimsemişler ki özlerine ters olan et yememe ve adam öldürmemeyi dahi kabul etmişlerdir. Bu kaidelerin Uygurların savaşçı özelliklerini gevşettiği söylenebilir45. Bu hususta bir Uygur kitabesinde “Evvelce et yiyen kavim bundan sonra pirinç yiyecek, evvelce adam öldürmek yaygın olan bu memlekette bundan sonra hayır hükümran olacaktır”46 cümlesi yer almaktadır47.

Mani dininin kabulü ile Mani metinlerinin Türkçeye çevrilmesi Uygurların dil alanında gelişimlerini hızlandırmıştır. Kendi alfabelerinden önce Gök Türk ve Soğd alfabesini kullanan Uygurlar sonraları Soğd harflerini temel alarak kendi harf sistemlerini kurmuşlardır. Uygurların bu sistemleri Karahanlıların Kûfi yazısını geliştirmesine de sebebiyet vermiştir. Uygurlar, yeni alfabeleri ile millî bir edebiyat geliştirerek, değerli eserler vermişlerdir. Uygur alfabesiyle yazılmış eserlerin çoğunluğunu dinî metinler oluşturmaktadır. Budizm, Maniheizm ve Hıristiyanlık ile ilgili olan bu metinlerin Uygur lehçesine çevrilmesiyle zengin bir Türk edebiyatı meydana gelmiştir. Metinlerden ilki Maniheizmle alakalı olup VIII. yüzyılla tarihlendirilmektedir. Doğu Türkistan’da bulunmuş olan Mani yazmalarının bir kısmının 840’taki göçten önce Ötüken’de yazıldığı düşülmektedir. Turfan Koleksiyonu’nda bulunan Manihey yazısı48 ile yazılı Soğdca yazmalardan bir bölümünün Uygurlar tarafından kaleme alınmış orijinal edebî metinler olduğu varsayılmaktadır. Maniheistlerden kalan Uygurca yazmalar güzel bir şekilde ve özenle yazılmış olup bazıları minyatürler ile bezenmiştir. Irk Bitig Gök Türk

45 Çandarlıoğlu, a.g.e., s. 21. 46 İzgi, a.g.e., s. 26.

47 Mani dini sadece Türklerin yaşayış tarzlarını değiştirmekle kalmayıp onların algılarında da

değişiklikler meydana getirmiştir. Bu değişikliklerden biri de Türk zihniyetinin kutsal kabul ettikleri konulardadır. Dinî metinlerde karşımıza çıkan yeni Tanrı algısı eski Türk inanışlarından oldukça farklıdır (İki adet tanrının varlığı). Mani dini mitolojik kültür unsurlarına dayalı yeni bir kozmogonik ve kozmolojik düşünüş ve öğretiler bütünüdür. Bu bütün pratiklerini oluşturan ceşitli dinsel eylemler biçiminde de şekillenmiştir. Fakat Türkler, çeşitli evrensel dinler ve inanç sistemleri dairelerine girseler de, eski inanışlarının dinî hayatlarında varlıklarını sürdürmelerine izin vermişlerdir. Buna rağmen Mani dininin Ay Tengrisi de Türkler arasında yer almasını bilmiştir. Uygur hükümdarlarının unvanlarında bu durum açıkça görülmektedir (İzgi, a.g.e., s. 29; Kafesoğlu, Millî Kültür, s. 302; Karakaş, a.g.t., s. 97).

48 Manihey yazı stili Estrangelo (kadim Süryani yazısı olup Arami harflerden oluşmaktadır. Kitab-ı

Mukaddes bu alfabe ile kaleme alınmıştır) kökenlidir. Manihey yazı biçimi daha çok Soğd ve İranlılar tarafından tercih edilmiştir. Türkler dinsel metinlerde bu alfabeyi fazla tercih etmemişlerdir. Uygur alfabesi ile benzerlik gösteren Manihey alfabesi Uygurca’ya göre daha kolay okunmaktadır. (Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 144-145).

(34)

harfleriyle yazılmış Uygur kehanet kitabı olup, Altun Yaruk ve Sekiz Yükmek Beşbalıklı Singku Seli Tutung tarafından Uygurca’ya çevrilen bir hal tercümesidir. Ayrıca hece ölçüsü ile yazılmış ilahiler de mevcuttur49.

Uygurların tercüme faaliyetlerinden sonra kültürel anlamdaki bir diğer gelişme metinlerin yazıldığı malzemeler üzerinde olmuştur. Önceleri Türk metinlerinin yazımında taştan kitabeler kullanılıyor iken Uygurlar kitap basma tekniğini öğrenmişlerdir. Böylelikle İslâmiyet öncesi Türk edebiyatında kütüphane sistemi oluşmuştur. Bu kâğıt basım tekniği çağdaş matbaanın temelini de oluşturan blok sistemi yani kâğıt üzerine baskıda tek tek harf kalıplarının kullanılmasıdır. Bununla birlikte Uygur yazısının kalıcılığı sağlanmıştır. Hatta Uygur alfabesi Türklerden Moğollara, Altın Orda Devleti’ne geçmiştir. XV. yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürmüştür. Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’da Uygurca bilen kâtipler bulunmaktadır50.

Mani dininin Uygur kültürel hayatına eklediği bir yenilik sanatsal alanda olmuştur. Mani ressam olduğundan dolayı eserlerini resim ve minyatür ile süslemiştir. Uygurlarda bundan etkilenmiştir. Uygurlar minyatür, heykel ve duvar resimleri alanında da sanatsal ürünler meydana getirmişlerdir51. XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında Beşbalık, Karaşar, Aksu, Yarkent ve Turfan’da yapılan kazılarında pek çok örneklere rastlanmıştır52.

Maniheizm’de et yemenin yasak olması ve temel besin kaynağını sebzenin oluşturması Türklerin tarıma dolayısıyla da daha yerleşik bir düzene geçmelerine sebebiyet vermiştir. Bu yerleşik düzen Türklerin şehirleşme oranını artırmış balık adı verilen birçok şehir inşa edilmiştir. Uygur ülkesinin ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle de ticari şehirler önem kazanmıştır. Ticari şehirlerin temelini de

49 F. Köprülü, “Türk Edebiyatına Umumî Bir Bakış”, I. Türk Tarih Kongresi (Bildiriler), (Ankara,

02-11 Temmuz 1932), Ankara 1932, s. 309; Şinasi Tekin, Eski Türklerde Yazı, Kağıt, Kitap ve Kağıt

Damgaları, İstanbul 1993, s. 12, 19; Ülken, Tercümenin Rolü, s. 28-29; İzgi, a.g.e., s. 27; Kafesoğlu, Millî Kültür, s. 302; Karakaş, a.g.t., s. 106.

50 Cüveynî, Cihan Güşa, s. 85; Bedirhan, a.g.e., s. 261; Ögel, Kültür Tarihi, s. 348; Kafesoğlu, Millî Kültür, s. 303; Ş. Tekin, a.g.e., s. 32; Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 137, 140; Çandarlıoğlu, a.g.e., s. 44. 51 bk. Ek-4 ve Ek-5.

(35)

ziraat faaliyetleri oluşturmuştur. Turfan şehri civarında tarım merkezleri ve sulama kanallarının mevcudiyeti bilinmektedir53.

Maniheizm’in siyasal alanda etkileri hükümdarların unvanları üzerinde olmuştur. On üç hükümdardan yedisinin unvanında Ay Tengri ve Kun (Güneş)

Tengri terimlerine rastlanmaktadır54. Ay ve güneş yani ışık Maniheizm’de bir prensip ve felsefe şeklindedir. Hükümdarlara kut bu devirde Gök Tanrı’dan değil Işık Tanrısı tarafından verilmektedir. Mani dini ile devletli anlamına gelen ilig unvanı da Türk terminolojisine girmiştir. Bu unvan Karahanlılar tarafından da fazlaca kullanılmıştır55.

Uygurlar, V. yüzyıldan itibaren Türkistan coğrafyasında Türklerin dil ve kültür alanında gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Uygurların hukuki devlet yapısı, gelişmiş devlet teşkilatı ve komşu devletlerle olan ilişkileri baz alındığında gelişmiş bir medeniyete sahip oldukları açıkça görülmektedir. Uygur hükümdarlarının fikir hayatına önem vermeleri sonucu etraflarında yerli ve yabancı şair, tarihçi, âlim, sanatçı ve müzisyenlerden oluşan bir edebî çevre meydana gelmiştir. Zengin edebî eserleri –aynı zamanda tabii ilimlerde de gelişme mevcut; astronomi, din, tıp alanında- ile bölgenin kültür öncüleri olmuşlardır56. Uygurlar kendilerinden sonra kurulacak Türk devletleri için kültür mirasçısı olmuşlardır. Karahanlı Devleti kurulduğu coğrafya hasebiyle Uygur coğrafyasıdır. Hem bu bakımdan hem de devletin kurucu unsurlarının arasında Uygur boylarının olması Karahanlıların kültürel anlamda Uygurlardan fazlaca etkilenmesine neden olmuştur. Karahanlı kültür ve medeniyetinde Uygurların göz ardı edilemeyecek etkileri vardır. Bunlara ileriki başlıklarda değinilecektir.

53 Karakaş, a.g.t., s. 92, 96.

54 Bu hükümdarlar şunlardır: Ay Tengride Kut Bulmuş Külüg Bilge Kağan (789-790), Ay Tengride

Ülüg Bulmuş Alp Uluğ Bile Kağan (795-805), Tengride Bolmış Alp Külüg Bilge Kağan (805-808), Ay Tengride Kut Bulmış Alp Bilge Kağan (808-821), Kün Tengride Ülüg Bulmış Alp Küçlüg Bilge Kağan (821-824), Ay Tengride Kut Bulmış Bilge Kağan (824-832), Ay Tengride Kut Bulmış Alp Külüg Bilge Kağan (832-839).

55 Ögel, Mitoloji, C. I, s. 83; Karakaş, a.g.t., s. 91. 56 Caferoğlu, Türk Dili, I, s. 116-117.

Referanslar

Benzer Belgeler

içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tanımlanmaktadır... • İnsan ahlak sahibi olarak doğmamakla birlikte ahlak bakımından

 Makrognati: Üst veya alt çenenin normalden büyük olması  Mikrognati: Üst veya alt çenenin normalden küçük olması  Makrodonti: Diş veya dişlerin normalden büyük

Baba özdağlar, ara­ dan 7-8 ay gibi bir zaman geçti­ ği için olayı bütün ayrıntılarıyla hatırlayamayacağını bildirirken, kayınbirader Kaymak da, Anka­ ra’ya

Bu- nunla birlikte O’na göre; tevsi-i mezuniyet, adem-i merkeziyet-i idarinin ismi değil, tarifidir 27 : “Adem-i merkeziyet, işlerin hususiyetine göre… yani her muayyen mesuliyete

Şiirleri ve türküleri okurken bir anda onun görkemli sesinden dinlediğimiz ezgilerin kaynağına iniyoruz; yazılarını ve söyleşileri okurken de.

Bu süreçlerde kamu politikalarının oluşturulmasında sivil ve resmî aktörler (vatandaşlar, baskı grupları, hükümet, siyasî partiler, medya, düşünce üretim ku-

Hocası Ahmed Yesevî gibi hikmet tarzında Türkçe şiirler söyleyen Hakîm Ata’nın bazı şiirleri Bakırgan Kitabı isimli mecmua içinde günümüze ulaşmıştır.. Âhir

Orhan Kemal’in hiçbir zaman lanetlemediği, hep anladığı ve affettiği, umutlarından vazgeçmeyen küçük insanların tıkanmış hayatlarını, aşklarını, çaresizliğin