• Sonuç bulunamadı

B. Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Yer Alan İslâmî Unsurlar

3. İslâmî Literatür

Kaşgarlı Mahmud eserinde her babı bitirdiğinde hamd etmektedir. Bu nedenle eserde hamd ifadeleri epeyce yer almaktadır. Kitaba başlarken Kaşgarlı Mahmud,

“Çok erdemli, güzel eylemli Allah’a hamd olsun” ifadesini kullanmıştır. Hz.

Peygamber’e ve sülalesine selam ve dua cümlesi, Allah’ın Kur’ân’ı Kerîm’i indirişi ve Hz. Peygamber’e gönderilişi ile verilmektedir. Ayrıca her bölüm elhamdülillah ile bitmektedir557.

Allah’ın birliğine vurgu yapmak için eserde “Ol Tenri.ke ki.rtkinse.di: O,

Allah’ın birliğini ikrar etmek istedi”558 cümlesi geçmektedir. Kaşgarlı Mahmud, okuyucuya bir şiirle Allah’a ibadet edilmesi ve isyan edilmemesi gerektiğini söyler. Kulun yaratıcıya karşı hayâ ve korku içinde olması gerektiğini tembihler. Ayrıca kâfir din adamlarının ibadetlerinin Allah katında hoş karşılanmadığını da vurgular559.

553 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 222.

554 Sünen-i Tirmizî, C. 2, s. 157, 160; Ercilasun-Akkoyunlu, Dîvânu Lugâti’t-Türk, s. 241. 555 Sahîh-i Buhârî, C. 13, s. 6095-6096.

556 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 336. 557 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 13, 83, 138. 558 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 125. 559 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 501.

Rızk konusunda Kaşgarlı Mahmud, bir atasözü verir. “Ağılda oğlak doğsa

nehirde otu biter”560. Bu atasözü rızk kazanmada ağır davrananlar tarafından söylenmektedir. Allah’ın kullarına ihsan ettiği şeyler Dîvânu Lugâti’t-Türk’te cümle örnekleri ile verilmiştir. Mesela Kaşgarlı “Tenri meni ulugla.dı”561 ifadesiyle Allah’ın insanlara yücelik bahşettiğini söylemektedir. Bir diğer ifade Allah’ın kuluna baht ve talih vermesi ile onun işini her gün yükselteceğini belirtmektedir562.

Nazar ve cin çarpması konusu Dîvânu Lugâti’t-Türk’te pek çok kez geçmektedir. Kaşgarlı Mahmud bunlarla ilgili olan her şeyi toplamıştır. Nazar ve cin çarpmalarından korunmak için çocukların yüzüne sürülen ilaca igit, nazar ve cin çarpmasına uğramış çocukları tedavi ederken kullanılan bir kelimeye de ısrık denmektedir. Tedavi sürecinde kişinin yüzüne duman ve buğu tutularak ey cin ısırılmış ol anlamına gelen ısrık ısrık denilmektedir. Arwaşur-arwaşma.k kamların cin çarpması tedavisinde mırıldandıkları büyülü dualardandır563.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’te misafir ağırlamanın vacip olduğu söylenmektedir.

İslâmiyet’te misafir ağırlamanın önemi ve yeri çok büyüktür. Ebû Hanîfe, İmam-ı Mâlik, İmam Şâfiî ve ekseri ulemaya göre misafir ağırlamak sünnettir. Ahmed bin Hanbel’den rivayetle ve Leys bin Sa‘d’a göre de misafiri bir gün bir gece ağırlamak vaciptir. Dîvân’da da misafir ağırlamaya dair pek çok kez vurgu yapılmıştır564.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud, Türklerin yirmi kabileden

oluştuğunu söylerken bu kabilelerin aslının Hz. Nuh peygamberin oğlu Yafes’in oğlu Türk’e dayandığını belirtmektedir. Bunları Hz. İbrahim’in oğlu ve torunlarına benzeterek her birinin boyundan ayrılmış dalları olduğunu bunların sayısını ise Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini söylemektedir. Ayrıca Kaşgarlı Hz. Nuh ve Hz. İbrahim’den bahsederken onlara dua etmeyi de ihmal etmemiştir565.

560 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 31. 561 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 133. 562 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 140. 563 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 24, 48-49, 110.

564 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 52, 332; Mustafa Çağrıcı, “Misafir”, DİA, C.

30, İstanbul 2005, s. 171.

Eserde Türk adının Allah tarafından verildiğini iddia eden Kaşgarlı Mahmud bu hususta Hz. Nuh ve oğullarından bahseder. Türk adının Hz. Nuh’un oğlunun adını olduğunu ve bu durumdayken teklik bildirdiğini ifade eder. Aynı şekilde Rum adının Hz. İshak’ın torununun adı olduğunu ve onun oğullarının da bu adla anıldığını belirtir. Bu kısımda da iki ayet ile topluluk ve teklik bildiren aynı kelimeleri ispat eder566.

Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud’un “Tenri ogul togturdı Allah kadına çocuk doğurttu”567 ifadesi akıllara Hz. Meryem’in hikâyesini getirmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Meryem’in Allah’ın “Ol” emri ile Hz. İsa’ya hamile kalması

geçmektedir568.

Bir Türk şehri olan Keşmir, Kaşgarlı Mahmud’a göre Süleyman adında biri tarafından Allah’ın onu bağışlaması üzerine yapılmıştır. Fakat bu Süleyman’ın Neml Sûresi’nde yer alan peygamber olan Hz. Süleyman olup olmadığı net değildir. Kaşgarlı Mahmud, en ufak bir konuda dahi ayrıntılı izahat verirken bu hususta birkaç cümle dışında başka bir şey söylemesi bizi muallakta bırakmaktadır569. Bu düşünce de bizim aklımıza Allah’ın onu bağışladı cümlesinden dolayı gelmiştir.

Arslan Tekin Gazi 40 bin kişilik kuvvetle 700 bin kişilik kâfir ordusunu çarpışmadan bozguna uğratmıştır. Kaşgarlı Mahmud savaşta bulunan bir kimseye bunun nasıl olduğunu sormuştur. Savaşa katılan kimse de kendilerinin de bu duruma şaşırdığını ve karşı tarafa niye yenildiklerini sorduğunu söylemiştir. Yenilen taraf, savaş başlarken davullar vurulup borular öterken başuçlarında göğü kapatan yeşil bir dağ gördüklerini ve dağın üzerinde birtakım kapıların açıldığını kendilerine buradan ateşler atıldığını anlatmıştır. Böylece bundan korkup geri çekilmişlerdir. Kaşgarlı Mahmud, bu olayı Hz. Peygamber’in Müslümanlara bırakmış olduğu bir mucize

566 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 151, 497. 567 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 282.

568 “Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime’yi müjdeliyor. Adı Meryemoğlu İsa’dır. Mesih’tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır. Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece ‘Ol!’ der; o da oluverir” (Kur’ân-ı Kerîm, Âli İmrân, 3/45, 47).

olarak tanımlamaktadır570. Bu durum “(Bedir'de) karşı karşıya gelen şu iki gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kafir bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile destekler”571 ayetinde de belirtildiği gibi Allah’ın Müslümanların yanında olduğunu akıllara getirmektedir.

Bükük boğazın iki yanında et ile deri arasında bulunan et bezleridir. Fergana ve Şıknı şehirleri arasında bu hastalığa tutulan genelde çocuk olan kimseler bulunmaktadır. Vücudunun aşağı tarafını göremeyecek kadar bu et bezleri büyümektedir. Kaşgarlı Mahmud bunun sebebini sorunca bu çocuklar; atalarının Hz. Peygamber’in yoldaşlarıyla savaştıkları esnada babalarının gür sesle bağırmaları sonucunda Müslümanların korkup bozguna uğradıklarını söylemişlerdir. Hz. Ömer de bu kimselere beddua etmiş, boğazlarında bir et hastalığı meydana gelmiştir. B. Atalay’ın çevirisinde ise Tanrı bunlara ve nesillerine ilenmiş ve bu hastalık onlara da miras kalmıştır. O zamandan sonra o coğrafya da gür sesli kimse çıkmamıştır572.

Şeytan’ın insanı kandırması ve aldatmasına dair Dîvân’da Şeytan’ın insanı bal ile yani dünya lezzetleriyle kandırdığı geçmektedir. Bilindiği üzere Şeytan’ın insanı kandırması Hz. Âdem ile başlamaktadır. Hz. Âdem ve Hz. Havva Cennet’te iken Şeytan, onları yasak ağaçtan meyve yemeye ikna ederek kandırmış ve Allah’ın yasakladığı şeye karşı gelmelerini sağlamıştır. Şeytan’ın insanı kandırmasının bir örneği ise insanoğlunun ona kanıp ipek giymesidir. İslâmiyet’te erkeğin ipek giymesi haramdır573.

Sapkınlıkları ile Kur’ân-ı Kerîm’de bahisleri geçen Lut kavmi Dîvânu Lugâti’t-

Türk’te de anılmaktadır. Homoseksüelliğe ait bir kelime tanımlanırken bu kavmin

hareketlerinden örnek verilerek Lut kavmine atıfta bulunulmuştur574.

570 Divanü Lûgat-it-Türk, çev. Atalay, C. II, s. 287-288; Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-

Akkoyunlu, s. 447.

571 Kur’ân-ı Kerîm, Âli İmrân, 3/13.

572 Divanü Lûgat-it-Türk, çev. Atalay, C. II, s. 287-288; Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-

Akkoyunlu, s. 319.

573 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 412; Süleyman Hayri Bolay, “Âdem”, DİA, C.

1, İstanbul 1998, s. 363.

Olağanüstü varlıklar ile bir ilgili efsane çuwı/çıwı adlı cinlerden oluşan bir bölük üzerinedir. Türklerin inanışına göre kendileri başka bir kavim ya da bölükle çarpıştıklarında kendi vilayetlerindeki ve karşı tarafın vilayetlerindeki çuwılarda savaşmaktadırlar. Hangi tarafın cin bölüğü kazanırsa o tarafın insanları da savaşı kazanmaktadır. Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onların bulunduğu vilayetin hakanı da kaçmaktadır. Türk askerleri geceleyin cinlerin attıkları oktan korunmak için çadırlarına saklanmaktadırlar575.

İnç Kend, Mukanna576 (peçeli) ve efradının (beyaz elbiseliler) yaşadığı kasabanın adıdır. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün yazıldığı tarihte burası harabe halindedir. Eserde adı geçen Mukanna 759 senesinde Horasan’da peygamberliğini ilân etmiş yalancı peygamberlik iddiasında bulunan biridir. Mukanna daha sonra yakalanıp Bağdat’a gönderilmiştir. Burada birkaç yıl hapsedildikten sonra serbest bırakılmıştır. Mukanna, Halife Mehdî-Billâh döneminde uluhiyetin kendisinde vücut bulduğunu iddia etmiştir. Horasan’ın her tarafına dâîler göndererek etrafında insanları toplamayı başarmıştır. Horasan Valisi Humeyd bin Kahtabe’nin kendisini yakalamak amacıyla yola çıktığını haber alınca Merv’i terk ederek damadı Abdullah bin Amr’ın dâî olarak faaliyet gösterdiği Aşağı Türkistan’a yerleşmeye karar vermiştir. Merv’den ayrıldıktan sonra Keş’e (Kiş) gelerek bu bölgede Abbâsîlere muhalif kimseleri, konar-göçer Türkleri ve Soğdlu köylüleri etrafına toplamıştır. Propaganda için mahallî idarecilerden yardım talebinde bulunmuştur. “Onun bu dönemde

mensuplarından her türlü imkânı kullanarak servet temin etmelerini istediği, zinayı mubah ve bütün haramları helâl kıldığı, başta namaz ve oruç olmak üzere ibadetleri ilga ettiği, muhaliflerini öldürtmekten çekinmediği ve daha önce tâbi olduğu Ebû Müslim’in Hz. Peygamber’e karşı üstünlüğünü iddia ettiği belirtilmektedir”577. Mukanna, en son sıkıştırıldığı kaleden hile ile kurtulmuş daha sonra da kendisini tandıra atarak yakmıştır. Mukanna’nın bu hareketi Abbâsîler ile Türkistan halkı arasındaki sosyal bir mücadeledir. Mukanna hareketi daha çok alt tabakada kabul

575 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 445.

576 Mukanna çirkin, kel ve bir gözü kör olan birisidir. Çirkinliğini gizlemek için sürekli yeşil bir peçe

takmasından ötürü örtülü/peçeli manasına gelen Mukanna ismini almıştır. Geçmiş ilimler ve sihir konusunda uzmanlaşmıştır. Sihirbazlık ve hokkabazlık ile etrafına insanları toplamıştır (Ebû Bekr Muhammed bin Ca’fer en-Narşahî, Târîh-i Buhârâ, çev. Erkan Göksu, Ankara 2013, s. 98-99).

577 Dîvânu Lugâti’t-Türk, haz. Ercilasun-Akkoyunlu, s. 528; Mustafa Öz, “Mukanna‘ el-Horasânî”, DİA, C. 31, İstanbul 2006, s. 124.

görmüş ve daha sonra Mukannaiyye diye adlandırılan bir fırkanın kurulmasına neden olmuştur578.

Müslüman Türklerin putperest Uygurlara karşı yaptıkları gazalar bilinmektedir. Uygurların mağlup edilip mabetlerine girildiğinde putları yıkılıp bunların başlarını pisletmişlerdir. Bu durum Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Müslüman Türklerin kâfir ülkeleri ele geçirdikleri vakit, onları küçük düşürmek için yaptıkları bir harekettir579.

Türkler Müslüman olmadan önce on iki hayvanlı Türk takvimini kullanıyorlardı. Her üç aylık döneme verilen ayrı isimler bulunuyordu. Nevruzdan sonraki bahara kadarki döneme oğlak ay denilmiş sonrasını da ulug oglak ay ve ulug

ay takip etmektedir. İslâm öncesi dönem böyle iken Türkler Müslüman olduktan

sonra hafta kavramını literatürlerine eklemişlerdir. Aynı zamanda ay adlarını da Arapça olarak kullanmaya başlamışlardır580.

Kulbak, Balasagun dağlarında yaşayan bir zâhiddir. Sert ve siyah taşlara elleri ile yazı yazması ile ünlenen bu zâhid halk arasında Allah’ın kulu Kulbak olarak anılmaktadır. Allah’ın kulu Kulbak elleri ile herhangi bir vasıta kullanmadan sert cisimlere yazdığı yazının rengi beyaz olarak görülmektedir. Aksi durumda yani beyaz zemine yazdığında ise yazı siyah olarak gözükmektedir. Kaşgarlı Mahmud’un yaşadığı dönemde bu yazıların hala durduğu söylenmektedir581.