• Sonuç bulunamadı

KONUŞMA ESNASINDAKİ MESAFELER Bölge, kişinin kendi vücudunun uzantısıymış gibi

KONUŞMA ESNASINDAKİ MESAFELER Bölge, kişinin kendi vücudunun uzantısıymış gibi benimsediği bir alan veya boşluktur. Her birimizin çitlerle çevrili evi, arabasının içi, yatak odası veya sandalyesi vardır. Bedeninin etrafındaki bu boşluğa müdahale edildiğinde, insanların tepkilerinin nasıl olduğu ise aşağıdaki resimli anlatımlarımızla vurgulanacaktır.

Mesafeler aslında çok önemlidir. Uzaktan gördüğünüz bir erkek ve kadın arasındaki mesafe, bize onların aralarında olan ilişkiyi doğrudan yansıtmaktadır. Çok yakın mesafede sevgili, biraz uzak olduğunda arkadaş, daha uzak olduğunda ise resmi bir ilişki olduğunu anlayabiliriz. Mesafeleri yaklaşık ölçütler açısından inceleyecek olursak:

Hayvanlar aleminde yetişme koşulları, bu mesafelerin belirlenmesinde önemlidir. Çoğu hayvanın vücudunun etrafında, kendi kişisel alanları olarak sahip çıktıkları belli bir boşluk vardır. Bu boşluğun büyüklüğü, temelde, hayvanın yetiştiği alanın ne kadar sıkışık olduğuyla alakalıdır. Uzak bölgelerde yetişen bir yılanın bölgesindeki boşluk, o bölgedeki yılan popülasyonunun yoğunluğuna bağlı olarak, elli kilometre veya üzerinde bir çapa sahip olabilir. Öte yandan esaret altında yetiştirilen bir yılanın kişisel alanı sıkışık koşulların doğal bir sonucu olarak sadece birkaç metrelik bir büyüklüğe sahip olabilir.

Diğer hayvanlar gibi insanın da kendisiyle birlikte taşıdığı portatif bir kişisel alanı vardır ve bu alanın büyüklüğü, yetiştiği bölgedeki nüfusun yoğunluğuyla ilişkilidir. O halde, kişisel bölge mesafesi kültürel olarak belirlenir diyebiliriz. Japonya gibi bazı kültürler kalabalığa alışıkken, bazı kültürler ise 'geniş açık alanlara' alışıktırlar ve mesafeyi korumayı severler. Görüldüğü gibi toplumdan topluma bile mesafe aralıklarının değişikliği söz konusu olabilmektedir.

27

Kişisel Alan:

Kişilerin temas ettikleri ve benim bölgem diye benimsedikleri yer olarak tanımlanabilmekle birlikte, kişilerin kendi mülkleri veya özel odaları gibi gördükleri ve sadece duygusal olarak kendilerine yakın hissettiği kişilerin girmesine izin verdikleri bölgedir. Bu kişiler; eş, sevgili, ebeveyn, çocuklar, diğer yakın akrabalar ve çok yakın arkadaşlar olabilmektedir. Kişiler, bu bölgeyi kendi sahip oldukları bir nesne gibi benimsedikleri için, tüm bölgeler arasında en önemli olanı "mahrem bölge" dir.

Sadece, kişiye duygusal olarak yakın olanların bu bölgeye girmesine izin verilir. Mahrem bölge içerisinde bulunan, sadece fiziksel temas sırasında girilebilen mahrem alan ya

da başka bir deyişle özel bölge, sadece aile bireyleri ve çok yakın arkadaş çevresinin girebildiği bir mesafedir.

Mahrem alanımıza samimi olmadığımız kişilerin girmesi, gerginlik ve huzursuzluk yaratır. Kaçma isteği ya da saldırganlık hissi oluşturur. Toplu taşıma araçlarında insanların suratlarının asık ve gergin durmalarının nedeni, mahrem alana girilmiş olmasındandır. Aynı duygular asansörlerde de yaşanır. İnsanlar hiç konuşmadan, az hareket ederek ve gözlerini kat numaralarına veya asansör düğmelerine dikerek, bir an önce ineceği kata gelmeyi beklerler. Onları, sıkılmış ya da utanmış olarak gözlemleyebilirsiniz.

Sinemada yanımıza tanımadığımız birinin oturmasından rahatsızlık duyabiliriz. Hemen kendimize çeki düzen vererek yan bakışlarla gözlemleriz.

Doğum günü, bayramlar, yeni yıl gibi bazı özel günlerde insanlar, kendine yakın hissetmediği kişilerle öpüşerek mahrem alanına girmelerine izin verirler.

Bu durumun genellikle yapay bir yakınlaşma olduğunu, öpüşen kişilerin bedenlerini birbirinden uzak tutmaya gayret etmelerinden anlarız.

29

Polis sorgularında, bazen mahrem alanın taciz edilerek sonuçlar elde edildiği görülebilir. Polisiye filmlerde görürüz; geniş bir odanın ortasında sandalyeye oturtulan sanık, parlak ışık altında tutularak sorgulayıcılar tara-fından, mahrem ala-nına girip rahatsız edilerek baskı altında itirafa zorlanır. Ya da hesap sormaya giden bir kişi, hesap soracağı kişinin masasına dokunup kendisine karşı eğilip mahrem alanına girer.

İnsanlarla daima yakın; ama onları rahatsız etmeyecek mesafede durmaya gayret etmeliyiz.

Toplumumuzun kuralları açısından, özellikle kız / erkek olarak bu mesafelerde konumumuzu doğru belirlememiz gerekmektedir.

Arkadaş Alanı

Sadece ortak kullanım alanlarında, tanıdığımız fakat yakınlık duygusu hissetmediğimiz kişilerin girebileceği bir alandır. Okuldaki öğrenciler, mahalledeki bakkal, manav, kapıcımız, karşı binadaki insanlar, buna örnek olarak gösterilebilir. Bu mesafede insanlar, birbirleriyle ancak selamlaşma gereği duyarlar. Sıkı bir konuşma içerisinde bulunmazlar. Bu mesafeyi koruyarak karşı tarafın bilinçaltına, “seninle çok samimi değiliz”

sinyalleri vermekteyiz. Bunu, hiç farkında olmadan gerçekleştiririz. Karşıdan sizi izleyen kişiler, sizin sadece arkadaş olduğunuzun farkına vararak sizi bu şekilde değerlendireceklerdir.

Bir sahiplenme duygusu olmadığından dolayı, arkadaş alanı mesafesinde, konuşmalarınızı ya da selamlaşmalarınızı gerçekleştirirsiniz. Ancak şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki toplumdan topluma bu mesafeler değişmektedir.

Sosyal Alan:

Sosyal alan; sokaklar, meydanlar, alışveriş merkezleri, otobüs durağı gibi herkese açık yerlerde insanların kullandıkları alandır. Aynı fiziksel ortamı paylaşmaktan başka bir ilişki olmadığının göstergesidir.

Kişilerin hiç tanımadığı insanların, kendilerinden en az 3 metre uzağında olmaları, rahat olmalarını sağlar.

Mekanların kullanılış şekli de büyük önem taşır ve dostluğun ve statünün göstergesi olarak değerlendirilir.

31

Önde olmak, yüksekte olmak genelde yüksek statü anlamına gelirken, statüsü yüksek olan kişinin yanında veya özellikle sağında bulunmak, onun en önemli yardımcısı veya yakını olduğu anlamına gelir.

Bu sebeple iş yerlerinde bu nitelendirmelerin ortaya çıkmaması için, eşitlik anlamına gelen “oval masa”

kullanılmaktadır. Krallar, yüksek rütbeli yöneticiler, din adamları, bilginler önde yürürler; öğretim üyeleri, yargıçlar yüksek kürsülerde otururlar ve otururken insanın ayakuçlarının ve göğsünün yönü, bulunmak istediği yerle ilgili gerçek niyetini ortaya koyar. Ayakta durarak herhangi bir konuda konuştuğunuz bir kişinin, bu konuşmayı bitirmek isteyip istemediğini anlamanızın en iyi yolu, onun ayakuçlarına ve göğüs yönüne bakmaktır. Size bakarak sizinle konuşan birinin göğüs ve ayakları kapıya dönükse, sizinle sürdürdüğü konuşmadan fazla hoşnut olmadığını ve bu görüşmeyi bitirmek istediğini anlayabilirsiniz.

Yönelme ve duruş açısı, ne söylerlerse söylesinler insanların birbirleri hakkındaki gerçek düşüncelerini ele verir. Birbirilerini dinlemeye istekli olan kişiler, çoğunlukla 90 derecelik açıyla dururlar. İki kişi, göğüs ve ayak duruşlarıyla hayali bir üçüncü noktayı işaret ederek bir üçgen oluşturmuşlarsa, bu duruş biçimi, hem karşılıklı fikir alışverişine imkan verir, hem de başka kişilere onların arasına katılma cesareti verir. Bu yüzden mesafelerimiz ve yönümüz önemli bir fonksiyondur.

Oturmak İçin Seçilen Yer

Bir odaya girdiğimiz zaman seçtiğimiz yer, kendimize olan güvenimiz ve o mekan içinde bulunanlar arasında kendimizi nerede gördüğümüz konusunda fikir verir. Yapılan araştırmalar, odaya girdiklerinde kapıya yakın yere oturanların, özgüvenleri düşük kişiler olduğunu ortaya koymuştur. Kapıya yakın bir koltuğa oturmak aynı zamanda, kişinin kendisini diğerlerinden daha az değerli veya önemli gördüğünün işaretidir. Bu kişilerin oturma biçimleri incelendiğinde, sandalye veya koltuğun ucuna oturmak, kalkmaya hazır olmak gibi mevcut durumdan rahatsızlığın ve düşük özgüvenin diğer belirtileri de bulunmuştur.

Buna karşın, girdikleri odada ev sahibine veya merkeze yakın bir yer seçenlerin, özgüvenleri yüksek ve kendilerinden hoşnut kişiler oldukları ve bu kişilerin aynı zamanda koltuklarını ve sandalyelerini dolduracak biçimde oturdukları görülmüştür.

İnsanların oturmak için seçtikleri yerler, amaçları açısından daima en elverişli yerler olmayabilir. Örneğin;

yıllardır büyük ilgi gören Ana-Baba Okulu’nda sıralar daima arkadan öne doğru dolar. Oysa kişilerin böylesine gönüllü olarak katıldıkları bir toplulukta, dinleyicilerin konuşmacıyı en iyi duyup onunla en iyi iletişim kurabileceği ön sıraları tercih etmesi beklenir. Ön sıralarda, özellikle en ön sırada oturduklarında insanlar, kendilerini savunmasız ve çıplak hissetmektedirler.

İnsanın önündeki koltuk ve diğer dinleyiciler, doğal bir

33

korunma yaratır ve güven duygusu verir. Bu sebeple dinleyiciler, boş bir salonda, orta sıralardan başlayarak salonu doldururlar.

Benzer şekilde bar, kafe ve benzeri eğlence yerlerine insanlar, arkadaş olabilecekleri, ilişkiler kurup konuşabilecekleri birilerini bulmak için gelirler. Buralara gelenler büyük çoğunlukla ya sırtlarını bir köşeye dayayarak veya diğer insanları gözleyebilecekleri bir kenara otururlar. Oysa bu yerler, kişinin görülmek istediği diğer insanlar tarafından kolayca fark edilebileceği yerler değildir. Bunun için uygun olan;

merkeze yakın bir yerde oturmak, sırtını topluluğa dönmemek ve insanların çokça bulunduğu bölgeyi yan tarafına alarak oturmaktır. Böylece, hem insanları ve çevrede olup bitenleri görmek, hem de diğer insanlarla doğrudan yüz yüze ve göz göze gelmenin yol açacağı rahatsızlıktan kaçınmak mümkün olur.

Otururken Kaplanan Alan

Otururken kapladığımız alan da aynı şekilde beden dili sinyalleri vermektedir. Tabi bu alanlar, kişiden kişiye göre değişebilmektedir. Bazı insanlar arkalarına yaslanır, oturdukları alanın bütününü kaplarlar. Bunu yaparak, mevcut durumdan memnun oldukları ve bulundukları yerden uzun süre kalkmayacaklarının izlenimini verirler.

Buna karşılık bazı kimseler, bulundukları sandalye veya koltuğun ucuna ilişirler, bütün ağırlıklarını bacaklarına verirler ve adeta diken üzerinde otururlar.

Koltuğun ucuna oturma; kalkıp gitmeye hazır olmak ya da misafire veya önem verilen birine hizmete hazır olmak gibi, insanın yerinde durmaya istekli olmadığını gösterir.

Böyle bir hareket, iç gerginliğin bir yansımasıdır.

Kadınların, koltuğun biraz ucuna oturmalarındaki inceliğe dikkat etmek gerekir. Çünkü bazı kadınlar biraz uca oturup ayaklarını paralel bir şekilde yana uzatarak veya bacak bacak üstüne atarak, bacaklarının daha uzun görünmesini sağlarlar. Bu erotik bir sinyal olduğu gibi, kadına estetik bir görünüm de kazandırır. Bu oturuş biçiminde, ağırlık ayaklar üzerinde toplanmadığı için, bunu "kalkmaya hazır olmak" biçimindeki oturuştan kolayca ayırmak mümkündür. Ayrıca kadının bu oturuşu, ayaklar beden dengesine destek sağlamadığı için, vücudun üst kısmının dik tutulmasını zorunlu kılar.

Bu da bedenini ve boynunu dik tutan çekici bir kadın görüntüsünün ortaya çıkmasına yardım eder.

Reklamcıların, kadın modellerini bu oturuş biçiminde görüntülemelerinin asıl sebebi budur.

Sandalyelerin bir ucuna adeta bir başkasına yer bırakıyormuş gibi oturanlar, haklarından vazgeçmeye ve geri çekilmeye hazır insanlardır. Bu insanların havayı bile daha az soluduklarını, böylece başkalarına daha çok oksijen bıraktıklarını düşünmek mümkündür. Bu kişiler, varlık sebeplerini başkalarına hizmet etmeye

35

yöneltmişlerdir ve kendilerine dönük eleştirileri çok fazladır. Çeşitli sebeplerle suçluluk duygusu yaşarlar.

Bulundukları koltuğa kendilerini bütünüyle bırakan kişilerin ise o an çok yorgun olduklarını düşünmek mümkündür. Ancak bu kişiler, çoğunlukla iç dünyalarında rotalarını bulamamış, bu sebeple hareket etmekten kaçınan ve hareket etmeyi yük gibi gören kişilerdir.

Oturulacak boş yer olduğu halde bir koltuğun koluna oturanlar, kendilerine fazlasıyla güven duyan kimselerdir. Bu kişiler, çevrelerindekilere kendi görüşlerini kabul ettirme eğilimindedirler, böylelikle etrafındakilere üstünlük sağlamak isterler.

90°’lik Açıyla Oturmak

İş birliğini sağlamak amacıyla kurulan bir ilişki içinde uygun olan, oturan kişiler arasında 90°’lik açı oluşturacak bir biçimde, yanlamasına oturmaktır. Böylece kişinin karşısındakini, çıkarları kendisiyle çelişen biri olarak değil, bir problemi birlikte çözecek kişi olarak algılaması mümkün olur.

Unutmamak gerekir ki çevresine oturulan masa, insanların kendilerini güvende hissettikleri bir korunma duvarıdır. Bu sebeple karşımızdaki kişiyi duvarımızın neresine aldığımız önem taşır. Yanlamasına oturma düzeni, arkadaşça ve dostça ilişki kurmaya imkan verir.

Bu şekilde oturanlar arasında hem göz teması kurma

imkanı olur hem de kişiler, masanın koruyucu özelliğinden yararlanarak kendilerini rahat hissederler.

Buna ek olarak, 90°’lik açıyla yanlamasına oturan kişiler fikir alışverişinde bulunabildikleri gibi, kendi çizgilerini de koruyabilirler. Bu oturma biçimi, bazı kişiler tarafından “demokratik oturma düzeni” olarak adlandırılır. İş görüşmeleri için de en uygun oturma düzeni budur. Bu sebeple, uyum içinde olmak istediğiniz kişiyle göğüs açıklığınızın hayali olarak kesiştiği bir üçgen oluşturacak biçimde oturmanız, yerinde olur.

Böylece o kişinin, üzerinde büyük bir baskı hissetmeden kendi görüşlerini ortaya koymasına imkan sağlamış olursunuz. Böyle bir oturma biçimi, konuşan kişiler arasında dostça ve rahat bir atmosferin doğmasına yardım eder. Çünkü bu oturuş biçiminde duygular ve davranışlar açısından geniş bir hareket alanı vardır.

Konuşulan kişi üzerinde baskı uygulanmak istendiği zaman, sandalye doğrudan o kişiye döndürülüp göğüs bölgelerinin karşı karşıya gelmesi sağlanarak soru sorulmasının, kontrol etmek isteyene yarar sağladığı bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Bu manevra, özellikle astları sorgularken veya karşınızdaki kişinin sizden bir şeyler sakladığını düşündüğünüz durumlarda yararlı olabilir.

37

Çapraz Oturmak

Bir restoranda veya kütüphanede hiç boş masa yoksa tek kişinin oturduğu dikdörtgen bir masanın neresine oturursunuz? İnsanlar, ilgi duymadıkları ve iletişim

kurmak istemedikleri kişilerle çapraz ve mümkün olduğu kadar uzak oturur. Böylece aynı zamanda göz teması ihtimalini de azaltmış olurlar.

İlişki kurmak istemediği kişiyle göz göze gelmemek, insana yalnızlık duygusu verir. Bu durumda kişi, kendi iç konuşmalarını sürdürebilir ve topluluk içinde olmasına rağmen oldukça bağımsız hareket etmesi ve kendisini yalnız hissetmesi mümkün olabilir.

Karşı Karşıya Oturmak

Karşı karşıya oturmak, genellikle rekabeti ifade eder. İster bir fikir çerçevesinde, ister bir iş ilişkisinde olsun karşı karşıya oturmak, tıpkı bir satranç maçında ya da iskambil oyununda olduğu gibi, masadan bir galip bir de mağlup çıkacağını düşündürür.

39

İletişim, insanlara karşı yapılan bir eylem değil, insanlarla birlikte yürütülen bir eylemdir. Esas olan, bizim söylemek istediklerimiz ve niyetimiz değil, bunun karşımızdakiler tarafından nasıl algılandığıdır. Bu sebeple karşılıklı oturmanın insanlarla uzlaşmayı zorlaştıran özelliğini her zaman akılda tutmak gerekir. Özellikle ziyaretlerini satış amacıyla yapanların, görüştükleri kişinin karşısına oturmalarının hatalı olduğu, artık bilinen bir gerçektir. Muhatabını masasının karşısına oturtmak, amirce bir tavırdır. Eğer verilecek bir emir, yapılacak bir uyarı varsa, bu oturma biçimi uyarı veya emrin şiddetini artırır. Çağdaş bir yöneticinin, iletişim için geçerli olan ilkenin yönetim için de geçerli olduğunu unutmamasında yarar vardır. Zira yönetim insanlara rağmen olmaz, insanlarla birlikte olur.

Yan Yana Oturmak

Bir arkadaşınıza işiyle ilgili veya çocuğunuza dersiyle ilgili yardım edeceğinizi düşünün. Nereye oturursunuz? Seçeceğiniz yer, büyük ihtimalle onun yanındaki sandalye olacaktır. Yan yana oturan ve hafifçe birbirine dönük olan iki kişi, büyük bir ihtimalle bir probleme karşı ortak bir yaklaşım içindedirler. Benzer bir şekilde üç veya dört kişinin yan yana oturması, birbirlerine güven ve dış dünyaya karşı ortak bir cephe oluşturmak anlamına gelir.

Yan yana oturmak, işbirliğini ve olumlu duyguları en üst düzeye çıkarttığı için, muhatabını ikna etmek isteyen bir kişinin, masanın etrafından dolanarak muhatabının yanına geçmek istemesinin, kendisine bir avantaj sağlayacağı düşünülebilir. Bunu yapmak için uygun bir sebep varsa, böyle bir yaklaşım gerçekten yararlı olabilir. Örneğin; masada oturan kişiye, incelediği belgeyle ilgili olarak bilgi vermek istendiği için onun yanına gidilmesi, böyle bir davranışın uygunsuz kaçmasını önler. Ancak masasının etrafından dolanarak, oturan kişinin mahrem alanına girilmesinin yine de riskli bir davranış olduğu unutulmamalıdır.

Yan yana oturarak işbirliği ve olumlu duygular yaratacak bir oturma düzeni, anne-baba ve çocukları, öğretmen ile öğrencisi, amir ile astı arasında kolaylıkla gerçekleştirilebilir ve olumlu sonuçlar verir. Ancak unutmamak gerekir ki yaş veya statü olarak daha geride

41

olan bir kişinin, bu oturma biçimine doğrudan teşebbüs etmesi her zaman risk taşır.

Pamuk ya da İplik Toplama

Pamuk ya da iplik toplama hareketini, parmak uçlarıyla oyalanma, sıkılma, utanma ve endişelenme hareketi olarak tanımlayabiliriz. Bir kişinin, karşısındakinin görüş veya davranışlarını onaylamadığı ama kendi görüşünü bildirmekten çekindiği zamanlarda yaptığı sözel olmayan hareketlerdir. Aynı zamanda, açığa vurulmayan bir fikirden kaynaklanan hareketler olup, bunlara “yerine koyma hareketleri” de denilmektedir.

Kıyafetlerinin üzerinden hayali iplikler toplamak da bu hareketlerden biridir.

Pamuk ya da iplik toplama hareketini yapmaya başlayan kişi, karşı tarafa, anlattığı şeylere karşı ilgisiz olduğunu, söyledikleriyle pek alakalı olmadığını sözsüz bir şekilde ifade eder. Bu, onaylamamayı gösteren en önemli işaretlerden birisidir. Dinleyici sürekli olarak kıyafetlerinden hayali pamukları topluyorsa, sözel olarak fikir birliğinde olduğunu belirtse bile söylenenlerden hoşlanmadığı rahatlıkla anlaşılabilir.

Bu hareket aynı zamanda sıkılma işareti olarak da adlandırılmaktadır. İnsanlar sıkıldıklarında veya olumsuz düşünceler içerisine girdiklerinde, bir şeylerle uğraşma gereksinimi duyarlar. Buradaki uğraşma hareketi de pamuk ya da iplik toplamadır. Böyle bir durumla karşı

karşıya kaldığınızda, avuçlarınızı açarak “Peki sen ne düşünüyorsun?” veya “Bu konuda bazı düşüncelerin olduğunu görüyorum. Bunları anlatabilir misin?” deyin.

Kollarınız ayrı, avuçlarınız görünür şekilde arkanıza yaslanın ve cevabı bekleyin. Avucunuzu açmanız, güven sinyali olarak karşıdakinin beynine mesajı iletecektir.

Bunun sonucunda, karşınızdaki kişi kendisini rahat hissederek tüm düşüncelerini size dökecektir. Ancak karşınızdaki sizinle fikir birliğinde olduğunu söyler ama iplik toplamaya devam ederse, gizli itirazını keşfetmek için daha doğrudan bir yaklaşım sergileyebilirsiniz. Ona,

“Benimle aynı fikirde olmadığını hissediyorum. Lütfen bana bunun sebebini açıklar mısın?” diyerek kişinin size karşı daha açık ve rahat bir şekilde konuşmasını sağlayabilirsiniz.

Her İki El Başın Arkasında

43

Bu hareket, şirket müdürleri, üstün politikacılar ya da dominant kişiler gibi, bir konuda kendilerini baskın ya da üstün hisseden kişilere özgü bir harekettir. Aynı zamanda rahatlama hareketi olarak da adlandırabiliriz. Bu kişilerin düşünceleri, “ben bu konuda uzmanım, konuya tamamen hakimim ve şu anda buradaki en yetkili kişiyim” hareketi ne kadar bilgili olduklarının bir göstergesi olarak kullanırlar. Ayrıca kişinin, o alanın tek sahibi olduğuna dair bir işaret olarak da kullanılmaktadır.

Bu hareketle başa çıkmanın birkaç yolu vardır.

Birinci yolu, taklit etmektir. Buna, aynı zamanda

“aynalama tekniği” denmektedir. Çapraz aynalama, tıpa tıp aynalama ve ters aynalama olmak üzere üç çeşit aynalama tekniği vardır.

Karşınızdakiyle aynı fikirde olduğunuz göstermek istiyorsanız yapabileceğiniz en iyi şey, kişinin hareketlerini taklit etmektir. Karşınızdakinin hareketine

yakın bir hareket sergileyip konuşmaya devam etmelisiniz. Konuşma devam ettiği sırada hareketinizi yavaşça değiştirebilirsiniz. Karşınızdaki kişi, sizin hareketlerinizi gözlemleyerek aynı hareketi yapmaya başlayacaktır. Bu da “üstünlüğü çökertme” olarak gerçekleşecektir. Aynalama tekniğiyle karşınızdakini kendi hakimiyetiniz altına alabilirsiniz.

Memnuniyetsiz Oturuş

Memnuniyetsiz oturuş, sol bacağın üzerine sağ bacak düzgün bir şekilde atılarak yapılır. Bu, Avrupalı, İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda kültürlerinde kullanılan normal bacak atma hareketi olup sinirli, çekingen veya savunma tavrına geçildiğini gösterir.

Bununla birlikte bu hareket, ancak başka olumsuz

45

hareketlerle bir arada kullanıldığında destekleyici bir hareket olup, tek başına veya bağlam dışında

hareketlerle bir arada kullanıldığında destekleyici bir hareket olup, tek başına veya bağlam dışında