• Sonuç bulunamadı

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KENTLİ AKTİF VATANDAŞLIK

2.1. KENTLİ AKTİF VATANDAŞLIĞIN İŞLEVSEL BOYUTU

2.1.4. Kentsel Toplumsal Hareketler

Kentsel toplumsal hareketler ilk olarak 1970’li yıllarda Castells tarafından kullanılan bir kavramdır. Özellikle yönetimlere karşı geliştirilen bu hareketler, kent mekânına özgü olması ve kenti, kent hakkını veya kentli hakkını ilgilendiren değişimler ve dönüşümler talep etmesi sebebiyle kentsel toplumsal hareketler olarak adlandırılmıştır (Garcia, 1996: 19; Stravrides, 2018: 100). Kentsel toplumsal hareketlerin oluşma sebebi siyasi, sosyal veya ekonomik bir tehlikenin ortaya çıkmasındandır. Bu tehlikenin topluma duyurulması esas olan bu hareketlerin başarısı eylemlerin uygulanabilirliği, kapsamı ve verilen desteğe bağlıdır. Burada eski hakların savunulması ve yeni hak talepleri ön plandadır. Kentleşme süreciyle yakından ilişkili olan bu hareketler yaşanabilir kent mekânı için çaba gösteren uygulamaları kapsamaktadır. Hatta bu hareketler özellikle baskı gruplarına karşı bir mücadele olarak ortaya çıktığında ulusal düzeye de sıçrama olasılığı yüksektir ve daha tehlikeli boyutlara ulaşma olasılığı her zaman vardır.

Kentsel toplumsal hareketlerin ilk ortaya çıktığı andan itibaren gerek tanımı ve gerek uygulama şekillerinde önemli değişiklikler olmuştur. Bu değişikliğin ana sebebi olarak rejim değişiklikleri, devlet ve toplum arası ilişkiler, kentsel rekabet ortamı, refah devletinin erozyona uğraması ve yönetimden yönetişime doğru kayma gösterilebilir. Bu bağlamda kentsel hareketlerin tarihsel gelişimi dört aşamada incelenebilir (Uysal, 2012: 139-140): 1960-80 dönemi Fordist üretim krizleriyle bağlantılı olarak ortaya çıkan siyasi ve toplumsal çözümler üzerinedir. 1980-90 yıllarında ise neoliberal paradigmaya karşı tepki olarak gerçekleşen hareketlere tanık olunmaktadır. 1990-2000 arasında ise kent mekânının ekonomiyle ilişkilendirilerek soylulaştırma, yerinden etme ve ayrışma gibi kentsel sorunlara karşı tepki olarak gelişmiştir. Son dönemde ise küresel politikalar sebebiyle yatırımcıların ve girişimcilerin rekabet alanı haline gelen kentlerin kentliler tarafından savunulması amacıyla gerçekleşen hareketlere tanık olunmaktadır. Özellikle rekabet ortamında kentlerin yönetenler tarafından piyasanın tasarrufuna sunulması, kentin sahiplerini hiçe sayarak gerçekleştirilen politikalar olarak yaşam alanlarına zarar verdiğinden

145 tepkiler, eylemler, gösteriler ve doğal olarak örgütlenmiş hareketler yaygın olarak karşılaşılan hareketlerdir.

Kentsel toplumsal hareketler siyasi ve kültürel hedeflerin gerçekleştirilmesi için kolektif tüketim taleplerine karşılık gelebilen hareketlerdir. Yönetişim ve kolektif bilinç edinilmesi hususunu da ön plana alabilmektedir. Rolünün bilincinde olmak, başta medya, profesyoneller ve siyasi partiler olmak üzere çeşitli aracıları kullanarak toplumsal bağlar kurmak ve örgütsel ve ideolojik olarak bir siyasi partiden bağımsız olmak temel unsurlardır. (Uysal, 2012: 139)

Kentler, bizleri geçmişten kurtarmaya yardımcı olan, özgürlük için insan potansiyelinin tam olarak anlaşıldığı mekânlardır (Short, 2012: 4). İlerleyen tarihin başrolünde olan bu mekânlar, kentlinin özgürleşmesine imkân vermektedir. Fakat ne zaman ki otoriter bir yapıya bürünüp özgürleştirmeye karşı olan ve sonuç olarak kent sakinlerinin hareketlerini sınırlandıran bir zorunluluklar alanı halini alırlarsa, gidişata dur deme gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı da grev, oturma eylemleri ve gösterilerin yapıldığı tiyatrolara dönüşmektedirler. Bu tiyatronun aktörleri olarak kentli vatandaşlar sivil erdemleri, sorumluluk bilinçleri ve toplumdaki varlıklarını ortaya koyabilecekleri yenilikçi yetenekleri ile ilerleme kaydetmek, toplumsal tazeliği elde etmek ve yaratıcı uygulamalara yol vermek için kamusal alan gibi mevcut alanları kullanmaktadır (Bayat, 2012: 125). Burada varlıklarını ortaya koyma durumu, aktörlerin sınırlandırmaları aşarak kullanım için yeni alanların keşfedilmesi ve yerinden edilme ve pazara teslim edilen kenti tekrar sahiplenme gibi durumlara cevap olarak toplumsal hareketler bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ütopyacı veya ideolojik olsun14 kentsel toplumsal hareketler değerlendirilirken yerel yetkililer, kurumsal eylemler ve örgütsel kaynakların kentsel ve toplumsal etkileri dikkate alınmalıdır (Pickvance, 2007: 201). Özellikle kalabalıkların kentsel bir durum olduğu dikkate alındığında, toplumsal hareketlerin kalabalıkların varlığını hesaba katma gerekliliğini de değerlendirmek gerekmektedir.

Heterojen unsurları içinde barındıran kalabalıklar, bir araya geldiklerinde toplumsal hareketlerin oluşumu kaçınılmazdır. Tutarsızlıkların birleştiği, seslerin tek ses haline geldiği ve kalabalıkların tek vücut olduğu bu hareketler, başlangıçta meraktan doğan, sonrasında herkesin ortak bir sorunu haline gelen düşüncelerin açığa çıkarılması şeklinde meydana gelmektedir. Bu bakımdan kent, kalabalığın güçlü önerisinin ve dolayısıyla modern toplumda sosyalleşmenin en radikal, aynı anda en anlık, tezahürü

14 Blau (2004: 441) toplumsal hareketleri ütopyacı ve ideolojik olarak iki açıdan değerlendirmektedir.

146 ve maddileştirilmesinin sahnesini oluşturmaktadır. Yani bireysel düzeyde hareket etmek, bireysel konulardan bahsetmekten öteye geçemez ama özne kolektif eylemi adalet, dayanışma ve karşılıklı sorumluluk çerçevesinde gerçekleştirdiğinde daha iyi bir toplum oluşturma amacıyla harekete geçmiş olur (Touraine, 2000: 57). Sosyal düzene karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeleri için de pasifin karşısında canlı bir organizma olan mekânın öznesi olarak kentli vatandaşın, kendini gerçekleştirmesine katkı sağlamaktadır (Çınar, 2013: 17).

Toplumsal hareketler mağdur konumda olan ve harekete geçecek kaynaklara sahip olan bireylerin çeşitli fırsatlar edinmek için gerçekleştirdikleri eylemlerdir. Bu bağlamda hareketlere kentli vatandaşların katılım için üç sebep gösterilebilir:

koşulları değiştirme arzusu, bir gruba ait olma arzusu ve kişinin yaşamına anlam verme arzusu (Blau, 2004: 276-277). İnsanlar toplumsal hareketlere katılır çünkü sosyal, siyasi veya ekonomik değişimlere ayak uyduramaz konuma gelebilir ve böylece tanımadıklarıyla bir araya gelerek yaşamlarına anlam vermeye çalışır.

Toplumsal bir hareket, ancak çatışmalı bir toplumsal ilişkiyi ve bu çatışmanın altında yatan geniş, toplumsal sorunları tanımlamayı başarırsa var olur. Böylece bir kimliğin iddia edilmesi, rakibin tanımı ve çekişmenin altında yatan sorunların anlaşılmasıyla bağlantılıdır. O zaman harekete katılım için öncelikle kentli vatandaşın belli bir amaç için kamusal alana çıkması gerekmektedir.

Bu bağlamda kentli vatandaşların komşuluk düzeyinde güven ortamını sağlamaya yönelik faaliyetleri ilk aşama olarak gösterilebilir. Vatandaşların güven eksikliği yaşadıkları ve özel alandan kamusal alana çıktıkları ilk mekân olarak komşulukların düzene girmesi ve güven ortamının oluşturulma çabası başlangıcı teşkil etmektedir. Çünkü artık harekete geçmek için bir sebep oluşturulmuş durumdadır. Amaç suç oranlarının azaltılmasına yönelik yönetenlere duyuruda bulunmaktır. Diğer bir özellik olan kimlik ise vatandaşın komşuluk düzeyinde var olduğunu ve o mekâna ait olduğunu ifade etme bakımından önem kazanmaktadır.

Böylece toplumsal bağların kurulmasına ve aidiyet duygusunun gelişmesine katkı sağlanır. Son olarak anlam özelliğine bakıldığında ise demokrasinin geliştirilmesi ve şeffaflığın derinleşmesiyle vatandaşın adalet ve ceza sistemiyle ilgili edindiği tecrübeler yaşamının anlamlı kılınmasına sebep olmaktadır (Steden ve ark., 2011:

435). Bu üç özellik kentsel toplumsal hareketlerin temeli olarak değerlendirilmektedir.

147 Tarihsel olarak bakıldığında kimlik ve kolektif eylem ilişkisinin vatandaşlık gelişiminde önemli unsurlar olduğu görülmektedir. Günümüzde özellikle orta sınıfın yönetimle birleştiğini ve toplumsal hakların kazanımı ve kentsel gelişim konusunda önemli bir aktör olarak ortaya çıktığı gözlenmektedir. Bu bağlamda bu tür sosyal hareketler sadece maddi kazanımlar değil ayrıca kurumların yeniden tanımlanması demektir. Bu durum vatandaşlığın değişen toplumlarda etkisini ortaya çıkaran önemli bir nokta olarak görünmektedir. Günümüz kentsel sosyal hareketler çok parçalıdır (sosyal ve siyasi olarak) ve daha heterojen bir yapıya sahiptir. Ekonomik güvensizlik ve sınırlı kamu kaynaklarına ulaşım rekabeti bunun temel nedenidir. Ortak vatandaşlık hakları ve zorunlulukları olan heterojen toplumların birleşimi için çabalamaktansa etnik ve dinî toplumlar temelinde kendini belirleme arayışı etkili olmaktadır (Garcia, 1996: 11).

Ayrıca kentli vatandaş bağlamında düşünüldüğünde iki temel vatandaş tipi toplumsal hareketler için zemin oluşturmaktadır (Blau, 2004: 441). Bunlardan biri bireyin tüketim ve kitle iletişim toplumunun bir üyesi olarak kendilerine sunulan seçeneklerin çeşitliliğini savunmakta ve sınırlılıklardan rahatsız olmaktadır.

Ekonomik alanlar özgürlük alanlarıdır çünkü buralar inanç, doktrin ya da yerleşik hiyerarşinin gücünün yerini alır. Seçim özgürlüğü bu tipin yaşamında temel unsurdur. Diğer bir tip ise kendi durum ve deneyimlerini genel bir anlamla donatmayı başarabilen kolektif bir özne düşüncesini savunmaktadır. Özerklik ve anlamlı yaşam deneyimleri bu tipin temel unsurlarıdır. Her iki tipte kentsel toplumsal hareketler için temel oluşturmaktadır.

Bunun yanında kurumsal ve örgütsel düzeyde meydana gelen gelişmeler de kentsel toplumsal hareketlerin seyrine etki etmeye başlamıştır. Günümüzde modern kent hedefli geliştirilen kentsel dönüşüm projeleri, alışveriş merkezleri ve doğayı yıkıma uğratan yatırım faaliyetleri kentlerin dönüşümüne örnek olarak verilebilecek uygulamalardır. Bu tür faaliyetlere karşı geliştirilen hareketler özel sermayeye karşı direniş olarak nitelendirilebilmektedir. Fakat kent mekânında gerçekleştirilen sermaye temelli dokunuşların sürekli olabileceği bir gerçektir ve bundan dolayı da direnişin veya sahip çıkmanın da süreklilik arz etmesi gerekmektedir. Küresel veya yerel güçlerin anlayışı devam ettikçe direnişin örgütlenerek devamlılığı şarttır. Eğer mekânların özgürleştirilmesi isteniyorsa birlik olmak gerekir (Çakan, 2016: 25).

Kentlerde birlikte hareket etmek için örgütsel veya kurumsal faaliyetler ön plandadır.

148 Sadri ve ark.(2005)’nın muhalefet yapıları olarak değerlendirdiği bu kuruluşlar meslek odaları, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, siyasi örgütlü gruplar, üniversiteler, küresel sivil oluşumlar gibi kuruluşlardır. İster geleneksel isterse modern yapıda olsunlar bu kuruluşlar, kentsel dönüşüme karşı çıkış içerisinde faaliyetler gösterirken, bazen de kentsel dönüşüm süreçlerinde yolunda gitmeyen, kentte yaşayan insanın yabancılaşmasına sebep olan süreçlere karşı kendi bakışları ve örgütlülükleri çerçevesinde karşı çıkışlar gerçekleştirmektedirler. Hatta bu hareketler sadece sokak faaliyetleri değil kongre, seminer, konferans gibi bilimsel etkinlikler, sergi, belgesel vb. sanatsal üretimler, alternatif gündem ve süreç yaratmaya yönelik çalışmalar olabilmektedir. Bu tür hareketler çoğaldıkça ve kolektif eylemin gücü arttıkça kamuoyunda oluşan farkındalıklar yerel siyasete, karar alma süreçlerine etki etmekte ve özelinde kentsel dönüşüme yönelik tartışmaları açığa çıkarmaktadır (Sadri ve ark., 2005: 92).

Ayrıca toplumsal hareketler sivil toplum kuruluşlarının kendi görüşlerini ifade edebildikleri ortamlara da dönüşebilir. Bazen toplumsal unsurlara zarar verebilen veya meşru iktidarın gücünü kırabilen bu hareketler, güç kullanılarak sindirilmeye çalışılmaktadır (Uysal, 2012: 140). Ayrıca bu tür kuruluşların kentsel toplumsal hareketlerde aktif rol almasının kendi iç işleyişlerinde de önemi olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Kendi içlerinde barındırdıkları yaş, sınıf, toplumsal cinsiyet veya etnik köken farklılıkları veya hiyerarşi düzeninden dolayı kendi meşruiyetlerini güçlendirmeye yönelik hareketlerin de ortaya çıktığını bilmek gerekir. Ekonomik sıkıntılardan dolayı faaliyetleri pasif şekilde ifade bulabilmekte, önyargılar veya süreçlere katılma kapasiteleri kısıtlı olabilmekte veya eylemsel, söylemsel veya sembolik şiddet kullanma eğiliminde olabilmektedirler. Fakat bugünkü toplumsal hareketlerin genel özelliklerine bakıldığında, daha çok hedef kitlenin yönetenlere karşı olduğu görülmektedir. Ayrıca bu şekilde bir faaliyet alanı gösteren bu kuruluşların solcu, radikal veya sağcı şeklinde damgalanması kentlinin nazarında güven eksikliğine ve potansiyel hareket gücünün azalmasına sebep olmaktadır (Sadri ve ark., 2005: 101-102).

Bu tür eksikliklerin olmaması ve kentsel toplumsal hareketlerin maksimum düzeyde fayda sağlayabilmesi için bazı önemli temel unsurların dikkate alınması gerekmektedir. Birincisi, toplumsal hareketler kolektif güçtür. Elitlere, otoritelere, diğer gruplara ya da kültürel kodlara karşı yıkıcı doğrudan eylemle ilgilenirler.

Bunun böyle olmasının açık bir nedeni var. Sosyal hareketler tipik olarak siyasete

149 erişimi olmayan kişileri kapsar. Erişim sahibi olsaydı, sosyal bir harekete ihtiyaç olmazdı. Yıkıcı kolektif eylem, yetkililerin öne sürülen iddialara dikkat etmesini zorunlu kılıyor. İkincisi, ortak bir amaç ve dayanışma ile insanları ilgilendirir. Sosyal hareket katılımcıları ortak iddiaların ardında toplanırlar, yetkililerin bir şeyler yapmasını, bir ilişki durumunu değiştirmesini veya değişiklikleri geri almasını isterler. Bu tür ortak iddialar kolektif kimlik ve dayanışma duygularına dayanmaktadır. Üçüncüsü, kolektif eylemin izole olayları toplumsal hareketler değildir. Sadece kolektif eylemi sürdürerek bir aktör çekişmeli bir bölümü sosyal bir harekete dönüştürür (Blau, 2004: 269).

Bu hareketlerde kurumsal yapılanmaların da önemli etkisi olabilmektedir.

Faaliyetler süresince oluşturulan iletişim ağları kapsamı belirleyebilmektedir.

Kalabalıkların bir araya gelmesinin yanında, gerçekleştirilen gösteriler, yürüyüşler ve toplantılar gibi faaliyetler bu iletişim ağlarının hem sebebi hem de sonucudur.

İletişim ağları kolektif faaliyetin kapasitesine etki ederek, zayıf kalabalıklara motivasyon sağlar. Ayrıca kentsel toplumsal hareketlerin ağlar ve bağlantılar konusu haricinde karşılaştığı zorlukları da dikkate almak gerekliliği vardır. Yöneticilerin baskıları burada dikkat çekmektedir. Kentsel toplumsal hareketler, sivil toplumun sesini duyurma aracı olarak işlev gösterirken, bu durumdan rahatsız olan yöneticiler sert bir üslupla hareketlerin bastırılmasını sağlayabilmektedir (Uysal, 2012: 140-141).

Öyleyse toplum ve mekân ilişkisi açısından bakıldığında kentsel toplumsal hareketlerin sahnesi olarak bu mekânların katılıma önemli derecede etkili olduğu dikkat çekmektedir. Özel alan dışında kamu alanları kentlerin kullanımı ve katılım faaliyetleri için sahne konumundadır ve yöneten-yönetilen ilişkilerinde çelişkileri bariz şekilde gösteren bir konuma sahiptir. Böylece hareketsiz bir kent mekânından çok farklı grup ve sınıf vatandaşların hareketlilik gösterdiği mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır (May & Perry, 2005: 351). Tel Aviv'den Atina'ya, Kahire'den New York'a, Madrid'den Santiago de Chile'ye, İstanbul'dan Sao Paulo'ya kadar, bizzat kentin konusu haline gelen çok sayıda kentsel toplumsal hareketlere şahit olunmuş ve bu mekânlar vatandaşlık geliştirme iddiaları gibi yeni hareketlerin de ateşleyicisi konumunda olmuştur. Erişimden ekonomik konutlara (New York, Tel Aviv), eğitime (Santiago), adil maaşlara (Kahire) ve genç nesillere (Madrid) yönelik iş fırsatlarından, artan toplu taşıma masraflarını protesto etmek için (Sao Paulo) ve sadece küçük bir elit (İstanbul, Tel Aviv) yararlanacak girişimcilik projeleri gibi

150 çeşitli taleplerle karşı karşıya kalınmıştır. Bu hareketler kentle ilişkilendirildikleri gibi daha sonra ulusal düzeye kadar yayılım da gösterdiği olmuştur. Ancak, tüm bu hareketlerin asıl faaliyet başlangıcı kentseldir: Kentsel konularda talepte bulunurlar, kendilerini ifade etmek için kentlerde merkezi yerler kullanırlar ya da yerel devletin düzenlemelerini talep ederler (Blokland ve ark., 2015: 655).

Sonuç olarak kentsel toplumsal hareketler çoğu zaman izleyicilere veya katılımcılara negatif bir elektrik düşüncesi oluşturuyor olsa da hak talepleri ve düzenli bir yaşam biçimi için gereken koşulların yerine getirilmesinde etkili olmaktadır. Ayrıca kentlilerin ister kalabalıkların faaliyeti ya da kurumsal ölçekte davranışlar olarak görülsün birlik ve beraberlik oluşumunda önemli bir yere sahiptir.

Özellikle aktif vatandaşlıkla ilişkilendirebileceğimiz bu tür davranışlar sadece boykot, protesto veya yürüyüş bağlamında değil sanal ortamlar da dâhil aktif vatandaşların katılım kültürünü edinmeleri, kimlik oluşumuna katkıda bulunan kamusal alanın yapıcı ve dönüştürücü özelliklerinden faydalanmaları ve hak arayışının gerekliliğini kavramalarına yardımcı olan bir konuma gelmelerine yardım etmektedir. Adaletsizlik ve yetkilerin kullanımından dolayı ortaya çıkan haksızlık temelli ortaya çıkan bu kolektif eylemler “biz” diyebilen bir kimlik oluşumuna da katkıda bulunur. Toplumsal ve kültürel parçalanmaların kolektif eyleme dönüşmesi zorluğu düşünüldüğünde kişiler arası etkileşim ve kurumlar arası iletişim aracı ve kolektif eylem nedeniyle bilinç artırma şeklindeki faydalar birlik ve beraberliğin kolaylaştırıcı unsurları olarak dikkat çekebilmektedir. Kolektif eylem ve devamında bilinç artırma öncelikle katılımcıların etkilenmesine sebep olur ve sonuç olarak medya ve iletişim faaliyetleriyle tüm kentli vatandaşları etkileyen bir anlama dönüşmektedir. Aktif vatandaşlık ağların kurulması, girişimci ruh ve katılımcılar arası etkili iletişimle gerçekleşebilen bir kavram olarak her zaman önemini korumaktadır.

2.1.5. Kentli Haklarının Gelişiminin Aktif Vatandaşlık Düzeyinin