• Sonuç bulunamadı

1.3. AKTİF VATANDAŞLIK

1.3.1. Vatandaşlık Kavramı

1.3.2.4. Birey olarak Vatandaştan Aktif Vatandaşa

Vatandaşlık tanım olarak birey ile üyesi olduğu devlet arasındaki ilişkiyi ifade eden bir kavramdır. Bu ilişki, yasalarla belirlenmiş haklar ve verilmiş sorumluluklarla şekillendirilmiştir. Fakat günümüz toplumlarında sadece görevlerini yerine getirmek ve iyi bir vatandaş olmak yeterli olmamakta, yasaların üzerinde topluma fayda sağlayacak, işbölümü ve dayanışmayı geliştirecek faaliyetlerin gerekliliği dikkat çekmektedir. 20.yy. sonları itibariyle ortaya çıkan aktif vatandaşlık kavramı, bu gereklilikleri yerine getirmeye yönelik hem bir devlet politikası, hem de toplumsal refaha yönelik bireysel çabalara karşılık gelmektedir. Katılımcı davranışların ön planda olduğu bu vatandaşlık tipi siyasi, sosyal ve sivil boyutlarda meydana gelen krizleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Yönetişim temelli uygulamalar, sosyal uyumu ve kişisel hak ve sorumlulukları geliştiren davranışlar aktif vatandaşlık politikalarının hedefindedir. Bu çabalar, özellikle kentlerde kabuğuna çekilen kentlileri hedef almaktadır.

Bir özne arıyoruz. Yaratıcı (kolektif, üretici) özne silikleşti. Örgütleyici özne hangisidir? Siyasi lider mi? Ordu mu? Bürokrasi ve devlet mi?

Girişim mi? Her yanından parçalanan, dökülen “özne”, bütünün çimentosu olma sıfatını artık taşıyamaz. Fakat artık bütün, toplam diye bir şey var mı? (Lefebvre, 2007: 84)

Lefebvre’nin de ifade ettiği gibi aktif vatandaşlığın temel göstergesi olarak yaratıcı ve bütünün çimentosu konumundaki öznenin günümüz toplumlarında giderek azalması ve pasif bir davranış göstermesi gerek farklılıklar yaratan değer sistemleri ve gerekse iletişimin gerçekleşmesi konusunda zayıflığa sebep olmaktadır.

Bunun yanında ideolojik ve dinsel çerçevede vatandaşların kullanılmasının da önlenmesi gerekliliği vurgulanması gereken diğer husustur. İnsanın kendi maddi, manevi ve düşünsel potansiyelinin farkına varabilmesi ve potansiyelini gerçekleştirmesi yani pratiğe dönüştürmesi için, insan aklının muhakkak dinsel ve ideolojik dogmalardan temizlenmesi gerekir. Ulus devletlerin zaman zaman eğitim alanında gerçekleştirdikleri ideolojik ve dinsel eğitim politikaları, bu tür düşüncelerin bireyler tarafından kabullenilmesine yönelik olduğundan, aktif vatandaş olmaktan uzaklaşmalarına ve iktidarların istedikleri gibi yönlendirdikleri bireyler konumuna

79 gelmelerine sebep olabilmektedir. Böylece kendi kendilerine harekete geçme ve kendi kararlarını uygulamaktan uzaklaşma eğilimi gösterebilmektedirler.

Vatandaşların fikren gerçek anlamda özgür olmaları da diğer bir göstergedir (Sancaktar, 2015: 316-317). Eğer güç belli bir sınıfın, bir partinin veya bir grubun elinde ise ve birey bu gücün aldığı kararlara müdahale edemiyorsa, belli bir süre sonra en basit karar alma süreçlerine dahi duyarsız kalabilir. Böylece bireyle ilgili alınan kararların onun yararına değil iktidarın yararına olacağı açıktır.

Buradan hareketle gündeme sık sık getirilen vatandaşlık ideolojileri bu sorunu ortadan kaldırmaya yönelik hareketleri içinde barındırmaktadır. Norm ve değerleri içinde barındıran ideolojilerden farklı olarak vatandaşlık rejimleri fikirlerden daha fazlasını içerir: ilkeleri, kuralları ve karar verme prosedürleri ile kurumsal düzenlemeler, politikaya karar verme ve yürütme görevlerinden sorumlu makamlar, kimin bakım alma hakkına sahip olduğu ve ne kadar para gerektiğine dair düzenlemeler. Bu tür kurumsal düzenlemeler resmi (yasal ve diğer resmi hükümlerde ifade edilmiş) veya gayri resmi (başkalarıyla ilişki kurma alışkanlıklarında ifade edilmiş) olabilir. Böylece iktidar ilişkilerini daha açık bir şekilde ele almaktadır (Tonkens, 2012: 201).

Smith (1994: 107) vatandaşlığın temel göstergelerinin ortaya çıkması ve toplumsal birliğin sağlanması ve sonuç olarak güçlü bir devlet anlayışına ulaşılması konusunda bazı devrimsel hareketlerin gerçekleştirilmesi üzerinde durur. Ona göre bireyin tam bir vatandaş boyutuna getirilebilmesi için öncelikle toplulukların pasif bir yapıdan etkin siyasi ve sosyal çıkışa doğru harekete geçirilmesi gerekir. Daha sonra elde edilen siyasi ve sosyal yapıyla birlikte topluluğun toprak bütünlüğü olan bir yurda yerleştirilmesi ve onlara ekonomik birlik kazandırma hareketi sağlanmalıdır. Daha sonra yapılması gerekenler biraz daha uzun süreçleri kapsayan eğitim hareketidir. Hem devlet olarak hem de ekonomik açıdan birliğin sağlanması sonrasında bireylerin değerler, normlar ve haklar çerçevesinde eğitilmesi şarttır.

Böylece onlara sivil, siyasi ve sosyal haklar vererek yasal vatandaşlar haline getirmek kolaylaşır.

Statü olarak vatandaşlık politikaların geliştirilmesinde de önemli bir unsur olarak görünmektedir, fakat vatandaş olmak ve belirli haklara sahip olmak ile öngörülen haklar ve yükümlülükler çerçevesinde hareket etmek arasında var olan bağlar açısından bakıldığında aktif vatandaşlık bu çerçevenin dışında görünmektedir (Bee & Kaya, 2017: 304). Bir başka ifadeyle, katılımın temel gösterge olduğu bu

80 vatandaşların davranış sergilemesinde kurumsal veya belirli bir statüye bağlılıktan öteye geçme gerekliliği vardır. Bu bağlılıklar katılım sergilemek ve sorumluluk almayı etkileyen faktörlerin birleşimi olarak görülebilmektedir. Devlet ahlaki ve psikolojik bağların diğer sosyal ve etik bağlantılara göre öncelikli olmasını talep ederse, o zaman, diğer ilişkilerin ve bağlılıkların yoğun bilinci durumunda, devletin vatandaşın sadakati üzerindeki tekeli sorgulanacaktır. Daha sonra devlet, insan gruplarının sosyal-ahlaki-siyasi katmanlarında sadece bir ünite olarak yorumlanabilir; Daha sonra, vatandaşların devletin altındaki ve üzerindeki ideallerine, gruplarına veya kurumlarına olan bağlılıklarını paylaşmaları gerektiğini öne süren argümanlar paylaşılabilir (Heater, 2004: 194). Kısacası, vatandaşlık üniter bir kavram ve statü değil, çoklu olarak algılanmalıdır.

Modern vatandaşlık tiplerinden olan aktif vatandaşlık aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşen, mikrodan makroya doğru gelişim gösteren bir mücadelenin göstergesidir ve kamusal alan temel argümandır. Farklılık içeren hakların ön planda olduğu ve özel alana vurgu yapan tiplerden farklı olarak bu vatandaşlık tipi mücadele olmaksızın yukarıdan verilen haklarla farklılıkları özel alana iteleyerek kamusal kimliği vurgulayan pasif vatandaşlardan çok farklıdır. Hakların yukarıdan verilmesi ve düzenlemelerin de yine yukarıdan yapılması etkin hareketliliği engelleyen bir durum olmaktadır (Kadıoğlu, 2012: 178). Aktif vatandaşlık yeni bir idealdir ve birey olarak haklarını arayan ve belirlenmiş görev setlerinde hareket etmenin ötesine geçen vatandaşları temsil eder (O’Brien & Salonen, 2011: 216). Daha fazla özerklik ve seçenek verilen bu tiple karşılığında sorumluluk alan, esnek ve faaliyet odaklı çalışan bireyler kastedilmektedir.

Sosyal ve refah devletleri tarafından da özellikle teşvik edilmesi gereken aktif vatandaşlar, kurumsal düzeyde politikalara saygılı ve tüm süreçlerde yer alarak bulundukları pozisyonları en verimli şekilde çalışır hâle getirmek için mücadele ederler (Ebersold, 2007: 238). Statü olarak vatandaşlıkta bireyler asgari düzeyde yaşam koşullarına sahip olarak yaşamını devam ettirir ve sözleşmelere göre hareket etmeleri makbul görünmektedir. Bu vatandaşlar ise sosyal, siyasi ve sivil olarak zengin bir çeşitliliğe sahip dayanışmanın ve bütünlüğün vurgulandığı ve en önemlisi de kamusal katılım sergileyerek bir toplumsal bütünlük oluşumuna katkıda bulunurlar (Kadıoğlu, 2012: 176).

Bu tartışma için vatandaşlığa yaklaşımda ikinci ve yakından bağlantılı önemli bir değişiklik, pasiften aktif refaha geçiş olarak tanımlanmış olan şeydir. Sonuçta

81 aktif ve pasif vatandaşlığın birbirinden çok farklı şekillerde birbirine bağlanabilmektedir. Aktif vatandaşlığa geçiş, sorumlulukları vurgulayarak ve haklara verilen vurguyu azaltarak mümkün görünmektedir. Kısacası, aktif vatandaşlık, bireyin vatandaş olarak aktif olmasını, hizmetlerin güvence altına alınmasında ve bireysel ve aile refahı için gerekli programlara erişimde sorumluluk almasını gerektirir. Bu vurgu, birey ve ailenin tartışıldığı, pasif olarak hizmetlere ve programlara hak olarak erişildiği tartışılan pasif refahlara yol açtığı görülen haklara yapılan vurgulamanın aksine durmaktadır. Geçtiğimizde, son yirmi yılda gelişen

“pasif” refah eleştirisinin, örneğin, sınai haklar yoluyla vatandaşlık haklarının aktif olmalarına imkân sağladığı yollara katılamadığı belirtilmelidir (O’Brien & Salonen, 2011: 215). Bu yüzden de aktif ve pasif arasındaki ayrımı tanımlayıcı olmaktan çok ideolojik ve politik bir süreç olarak değerlendirmek gerekir.

Sonuç olarak günümüzde liberal, cemaatçi ve cumhuriyetçi tüm vatandaşlık tiplerini bir araya getirerek aktif vatandaşlık kavramı ortaya çıkarma girişimlerine tanık olmaktayız. Vatandaşlık bilincinin oluşumunda temel göstergeler olarak belirlenen siyasi, sosyal ve sivil vatandaşlık tiplerini genel olarak içinde barındıran aktif vatandaşlık, belirli faaliyetlerin kullanıcıları olmaktansa direkt olarak politika yapıcı ve şekillendirici olmaktadır. Tam bir vatandaş gibi hareket etmek anlamına gelen bu yaklaşım, katılım konusuna dikkat çekmektedir ve ortak hareket etme, kamu yararını düşünme ve ortak faydalar sağlama girişimlerinin merkezinde yer almaktadır. Birey olarak vatandaşların aktif vatandaşlar olarak hareket etmesi toplumsal farklılıkların ve dönüşümlerin herkesin yararına olacak şekilde bir faaliyet alanı için gerekli görünmektedir. Yaşamlarını etkileyen kararlarda aktif rol alma imkânı sağlayan bu yaklaşım sosyal, sivil ve siyasi yaşama olumlu katkılar sağladığı asla gözden kaçırılmamalıdır.