• Sonuç bulunamadı

1.3. AKTİF VATANDAŞLIK

1.3.3. Aktif Vatandaşlık Kavramı

Vatandaşlık tanımı ve vatandaş olmanın temel göstergelerinden yola çıktığımızda aktif vatandaşlığın da temel çerçevesi ortaya çıkmaktadır. Bir önceki bölümde de belirttiğimiz gibi vatandaşlık, genel olarak siyasi ve sivil hak ve görevlerden ve devamında katılımdan daha sonrasında ise ekonomik, kültürel ve toplumsal olarak refah seviyesinin yükseltilmesi için sosyal hakların ve katılımın sağlanması temelinde incelenmektedir. Aktif vatandaşlık haklar ve görevler

82 açısından “oyunun kurallarını öğrenmek” veya mevcut kurum ve yapılara katılım sağlamaktan fazla bir şeydir. Sosyal, sivil ve siyasi vatandaşlık tiplerini kapsayan bu yeni tip ile bireyin sosyal katılım ve adalet programlarının izlenmesi hususunda güç ilişkilerinin ve yapılarının adreslemesi ve bunları gerektiğinde değiştirme yetisine sahip olma ve en önemlisi de aktif öğrenmeyi etkin kılma temeline dayanır. Ayrıca insanların topluma uyumu ve sosyal dayanışmayı nasıl teşvik edebileceği ve dolayısıyla vatandaşları yetkilendirmek kadar sivil toplumu güçlendirmek ile ilgilidir.

Literatürde aktif vatandaşlık kavramı ile karıştırılan veya bu tipin karşısında görebileceğimiz birçok farklı boyutta tanımlamalar yapılmaktadır. Matituda, iyi vatandaş aktif vatandaş arasındaki ayrıma dikkat çekmektedir (Matituta, 2007: 3).

Kurallara tam olarak uyan, devletine bağlı, iyi davranışlar gösteren “iyi” vatandaşlar aktif olanlardan farklı olarak kamu politikalarını etkileyecek şekilde diğerleri ile ortak çalışmaktan uzak durur. Bir diğer karşılaştırma ise “pasif” ve aktif vatandaş arasındadır (Nelson & Kerr, 2006). Pasif “olmak”la, aktif vatandaş ise “yapmak”la ilgilidir. “olmak” çoğunlukla statü olarak karşımıza çıkmaktayken, “yapmak”

uygulama ile ilgilidir. Pasifliğin unsurlarını Nelson ve Kerr (2006) şöyle ifade etmektedir: ulusal kimlik (ulus tarihini bilir ve değer verir; sembolleri destekler), vatanseverlik (orduda görev almaya istekli, diğer ulus devletlere karşı devletine desteği esirgemez) ve sadakat (çalışkanlık ve boyun eğme).

Hoskins & Mascherini (2009: 462) aktif vatandaşlığı “insan hakları ve demokrasi çerçevesinde karşılıklı saygı ile karakterize edilen sivil toplum ve siyasi yaşama katılım” olarak; Amitai Etzioni ise bilinçli, faaliyette bulunan ve siyasi olarak etkili olarak (Etzioni, 1968: 11) tanımlamaktadır. Bu tanımlar, farklı sivil ve siyasi bileşenlere ışık tutarak aktif vatandaşlığın temellerini belirlemede sosyal dayanışma ve eşitlik gücünü ortaya koymaktadır. Aktif vatandaşlığı, siyasi sisteme erişimin kolaylaştırılması, kamu politikalarının belirlenmesinde ve aynı zamanda demokratikleşmenin desteklenmesinde geniş politika ile sorumlulukların paylaşılması amacıyla katılımcı davranışların desteklenmesini amaçlayan kurumsal bir süreç olarak tanımlayabiliriz.

Daha ayrıntılı bir aktif vatandaşlık tanımı sağlamak için, sivil toplumun hem geleneksel (protestolar gibi) hem de alternatifleri kullanarak farklı yollarla belirli iddiaları ifade etmesinin özellikle önemli olduğu, aktif vatandaşlık fikrini bir talep olarak ortaya koymamız gerekir. Bu açıdan bakıldığında, aktif vatandaşlık aslında

83 sivil toplum aktörlerinin karşılıklı dayanışma biçimlerini biçimlendirme veya ifade etme biçimleri çerçevesinde 'seslerini yükseltmek' isteyen sivil ve siyasi alanlara girdikleri ve katıldığı bir aşağıdan yukarıya süreci olarak düşünülebilir. Bu terimlerle aktif vatandaşlığı, karşılıklı dayanışma biçimlerini biçimlendirmek için sivil toplumun bir araya geldiği veya mevcut siyasi statüye yönelik muhalefet biçimlerinin ifade edilip itiraz edildiği bir aşağıdan yukarıya süreci olarak görülebilir (Bee &

Kaya, 2017: 308). Başka bir ifadeyle, aktif vatandaşlık demokratikleşme ve toplum katılımı için sosyal temelleri genişletme talebi haline gelmektedir.

Bu aktif vatandaşlık biçimi, seçim politikaları gibi resmi siyasi katılım kanalları dışında ifade edilir ve çeşitli tartışma biçimlerinin uygulanması sayesinde ortaya çıkar. Aynı zamanda, kamu politikasının yetersiz kaldığı veya mevcut olmadığı ve bireylerin belirli bir sorunu çözmek için ortak eylemde hareket ettikleri, dolayısıyla kamu müdahalesinden - veya bazı durumlarda bunun yerine - hareket ettiği zaman gerçekleşir. Bu perspektif kapsamında, örneğin, vatandaşlar mevcut düzeni alt etmeye çalışarak (otoriter bir hükümete karşı protesto durumunda) sosyal ve siyasi ortamların mülkiyetini kazanmaya çalışacaktır. Topluluğun refahını güvence altına almak, müdahale eksikliği olduğunda politika yapıcıların işlevlerini değiştirmek amacıyla kendi kendine harekete geçmek ve kültürel ve sosyal faaliyetlerin organizasyonu için terk edilmiş kamusal alanları işgal etmek ve kullanmak önem kazanır (Bee & Kaya, 2017: 308).

Genel olarak siyasi politikalara ve toplumsal huzuru sağlayıcı uygulamalara bakıldığında yerel suç önlemeleri, parçalanmışlıkların giderilmesi ve dışlanmanın önüne geçilmesi açısından sağlıktan eğitime önemli hamlelerin yapılması gerekliliği günümüz toplum yapısında ön plandadır. Günümüz demokrasilerinde aktif olarak sosyal-siyasi-ekonomik olgulara katılım sağlayan vatandaş tipi pek yaygın bir davranış değildir. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi kent yaşamı, ekonomik krizler, eşitsizlikler ve adaletin herkes için doğru şekilde sağlanamaması gibi hususlar bireyin aktif olarak politikalara dâhil olma hususunu gündeme getirmektedir.

Devletin fonksiyonel olarak yeniden şekillenme konusu gündemdeki tartışmalar arasındadır (Marinetto, 2003: 104). Merkezileşmiş ve otoriter devlet yerine toplum otoritesi üzerine kurulu bu sistem ile siyaset ve yöneten kurumlar merkezi hükümet olarak görevine devam ederken, aktif vatandaşlık çok daha fazlasını ifade etmektedir.

80’ler ve 90’larda ortaya çıkan bu kavramla devletle bağlantılı olan siyasi kurumların rolü araştırılarak aktif vatandaşlığın çerçevesi ortaya konmaktadır.

84 Özetle aktif vatandaşlık yaklaşımlarını üç temel boyutta değerlendirme gerekliliği ortaya çıkmaktadır: siyasi felsefe, vatandaşlık eğitimi ve sivil-siyasi-sosyal katılım (Weerd ve ark., 2005: 13). Siyasi felsefe açısından bakıldığında aktif vatandaşlık ile ilgili daha önce bahsedilen üç teori dikkat çekmektedir: liberal, cemaatçi ve cumhuriyetçi vatandaşlık teorileri. Bu teoriler haklar ve görevler temelinde şekillenmekte ve çeşitlenmektedir (Simon-Kumar, 2014: 153).

Katılım bağlamından bakıldığında ise politika hedeflerinin merkezi unsuru vatandaşlık-katılım ilişkilendirilmesi üzerinedir. Katılım temel olarak tolerans, şiddet bağımsız ve haklar temelli karakterize edilmektedir. Bu yaklaşımda katılımın niteliği önemsenmesi gereken husustur. Ekonomik ve sosyal yaşamın, sivil yaşamın, demokratik sivil toplumun ve topluluğun tüm alanlarına katılım merkezidir.

Katılımın demokratikliği de ifade edilmektedir. Vatandaşlık eğitimi boyutuyla değerlendirildiğinde ise aktif vatandaşlık sorumluluk kavramıyla ilişkilendirilmektedir (Weerd ve ark., 2005: 11-14). Buna göre demokrasi ve insan hakları gibi değerler, eşitlik ve tolerans, aktif katılım, sosyal sorumluluk, dayanışma ve sosyal adalet sorumlu vatandaşlıkla bağlantılıdır. Ulusal eğitim programlarına sorumlu vatandaşlık eğitimi yaygın olarak müfredata dâhil edilmektedir.

Son dönemlerde katılım konusunda önemli dönüşümler dikkat çekmektedir.

Görev temelli vatandaşlık tipinden katılım temelli vatandaşlık tipine doğru meydana gelen bu dönüşüm aktif vatandaşlığın önemini ortaya koymaktadır. Sivil toplum, siyasi faaliyet ve dayanışma içeren bu vatandaşlık tipi sivil toplumla ilişkilendirilmekte ve aşağıdan yukarıya doğru bir hareket yönü göstermektedir. Bu yönüyle gerek etnik farklılıklar gerek farklı kültürlerin bir arada olabilmesi imkânı doğmaktadır. Gönüllü gruplar ve dolayısıyla aktif vatandaşlar kurumları ve kararları izleyerek politika üretme süreçlerinde etkin bir katılım sergiler ve bu süreçlere güvenirlik veya tam tersi sergileyerek uygulanmalarına müdahale edebilmektedir (Bevir, 2010: 108). Bundan dolayı da aktif vatandaşlığın katılım faaliyetleri başlangıçta yerel derneklere katılım ile değerlendirilmektedir (Westwood &

Williams, 2005: 139). Çünkü toplum artık sosyal beden ve bireyler arasındaki diyalektiğin bir sonucu olarak algılanmamakta, ancak her bireyin katılımına göre ilerleyebilecek ve kendi stratejilerinde uyumu bulabilecek bir işbirliği sistemi üzerine kuruludur (Ebersold, 2007: 238).

Bu bağlamda aktif vatandaşlığın kilit özellikleri de ortaya çıkmaktadır.

Öncelikle bireysel bir davranış olarak dikkat çekmektedir. Bu bireysellik daha sonra

85 gerek eğitim gerekse sivil toplum katılımıyla kolektivist bir yapıya dönüşmektedir.

Giderek artan şekilde sosyal refah sorumluluğu edinme, devletin aktif olmasına sebep olma, toplumun bir parçası olarak kendini görerek sorumluluklarının bilincinde olma ve buna göre hareket etme durumu ortaya çıkmaktadır. Böylece uzun vadede refah devletinin reform yapma gereksinimlerine katkıda bulunabilmektedir (Kearns, 1995: 157). Toplumun güçlendirilerek ortak kaygılarla başa çıkabilmelerine kendi örgütsel davranışlarıyla imkân verebilmektedir. Özellikle vatandaşların, kamu kurumların ve özel sektörün ortak hareket ederek güvenliğin ve güvenirliliğin birlikte tesis edilmesi şansı daha da artmaktadır. Katılımcı kurumsal yapılanmalar etkinliği teşvik ederek kamu hizmetlerini desteklemeye dahil edilmekte ve sınırlılıklar ortaya konmaktadır (Steden ve ark., 2011).

Aktif vatandaşlık, diğerleri arasında demokratikleşmeyi, entegrasyonu, kamu politikalarına katılmayı ve hesap verebilirliği teşvik etmek amacıyla bir kamu politikası haline gelmiştir. İlk bakışta, aktif vatandaşlık bu nedenle belirli sosyal ve siyasi ihtiyaçlar nedeniyle kurumsal olarak yürütülen karmaşık bir gelişim sürecinin sonucudur (Bee & Kaya, 2017: 306). Aktif vatandaşlık, insanların, ait oldukları topluluğun sivil, sosyal ve siyasi yaşamına bilinçli olarak katılımıyla ve vatandaşlığı ortaya koyan geniş bir hak ve görev sisteminin oluşturmasıyla ortaya çıkan bir kavramdır.

Sonuç olarak, aktif vatandaşlık, kamu yararına genel çıkarların gerçekleştirilmesine yönelik girişimleri artırarak toplumda değişikliklerin teşvik edilmesinin yanı sıra, halkla ilişkilere katılma ve haklarla yakından bağlantılıdır.

Gönüllülük yapan dernekler ve sivil toplum kuruluşları, vatandaşlık hakkının kullanılabileceği iki öncelikli alanı temsil eder (Iezzi & Deriu, 2014: 845). Bu alanlar bireyler, aileler ve sosyal gruplar arasındaki ilişkilerin ve işbirliğine dayalı ağların kurulabildiği sosyal alanlardır. Aktif bir vatandaşlık davranışının teşvik edilmesi, sosyal bütünleşme süreçlerini sürdürebilir ve yaşam kalitesini ve sosyal refahı geliştirmeye katkıda bulunabilir.