• Sonuç bulunamadı

Katılımcıların Gösterişçi Tüketim Olgusuna Yaklaşımları

Katılımcıların gösterişçi tüketim davranış kalıplarını öğrenmeye dönük olarak, doğrudan gösterişçi tüketime nasıl yaklaştıkları şeklinde soru yöneltmek yerine, ellerinde bulunan bir ürünün üst modeli çıktığında ve sosyal çevrelerinde bu tür bir ürüne rastladıklarında, eğilimlerinin ne olduğu/olacağı soruldu. Bu sayede gösterişçi tüketim davranış eğilimlerinin olup olmadığını analiz etmek ve anlamak amaçlandı.

Çalışmanın yapıldığı kent kültürü, kuramsal düzlemde gösterişçi tüketime olumsuz yaklaşmaktadır. Hem kültürel hem de dini nedenlerden dolayı gösterişçi tüketime negatif bakılmaktadır Ancak bu bakışın pratik kültürdeki karşılığı tartışmalı bir konudur. Bir diğer ifadeyle insanların tavırları (attitude) ve davranışları (behaviour) arasında tezatlar olabilmekte (Delamater, 2000: 189; Chaiklin, 2011: 48) var olan ile ideal olan arasındaki açı fazla olabilmektedir. Söz gelimi çoğu insan lüks tüketimin gereksiz olduğunu söyler; ancak kendi yaşam şartlarında olanak bulduklarında ya da sosyal ortamlarında bu tür nesneler çoğaldığında, lükse yönelen ya da yönelme ihtiyacı duyan insan sayısının azımsanmayacak oranlarda olduğu da gözlemlenmektedir. Öyleyse katılımcıların eğilimlerinin daha sağlıklı analiz edilebilmesi için bu tür dolaylı sorulara da ihtiyaç vardır. Bu bağlamda katılımcılara şu soru yöneltildi. “Sosyal çevrenizde konuşulan yeni bir ürüne ihtiyacınız olmadığı halde, satın almak ister misiniz? Neden? Ör. Bir üst model telefon, elinizdeki telefona olumsuz bakmanıza neden olur mu? Ya da kullandığınız bir ev eşyası vs?”

Verilen yanıtlara bakıldığında, bazı kişilerin içinde bulundukları topluluktan, gruptan ya da sosyal sınıftan etkilendiğini göstermektedir. Katılımcıların bir bölümü ihtiyaç duymadıkları ürünleri alır veya var olanı yeniler. Az bir kısmı kendilerinin yeniliğe gitmediklerini ama çevrelerinde çokça tanık olduklarını dillendirmektedirler. Katılımcıların yarısı ise bir tüketim nesnesini, ihtiyaçları olmadığı halde sırf yeni olduğu için almayacaklarını ifade etmiştir.

Yukarıdaki soruya evet, diyenlerin sosyal sınıfa bağlı tüketimsel davranışlar sergilemeleri, farklı nedenlere dayanmaktadır. Mesela, kişi sosyal çevresinde konuşulan yeni bir ürüne ihtiyacı olmadığı halde, satın almayı uygun bulmuyor ama kendisini mecbur hissediyor. Bu mecburiyet uyum, kabul, dışlanmama gibi, daha doğrusu konformist itkili (Chaudhuri and Majumdar, 2006: 7) nedenlere bağlanır. Yani kişi doğru bulmaz ama toplum yadırgamasın, dışlamasın, diye kendisini mecbur görür.

Kimileyin bu niceliksel değer biçimlerinin, niteliksel değerlere baskın olması, toplumsal cehalet ile tanımlanır ve direnç yerine toplumsal beklentilere uygun davranılır. Böylece statü ve saygınlık, satın alınan bir meta biçimine dönüşür. Kişi aldığı bir nesne üzerinden toplumsal statü elde eder ya da var olan statüyü idame etme ve tahkim etme yoluna gider.

Sosyal çevre ile ilişkiler eksenli en çok alınanlar; elektronik eşyalar, giysi ve takılar, ev eşyaları ve araba gibi görünürlüğü yüksek şeylerdir. Bu anlamda niteliksel özellikler olarak tanımlanabilecek olan; kültürel gelişim süreçleri, bilgi dağarcığı ve beceri gibi unsurlar, rekabette görece geri planda kalmaktadır. Gösteriş ve geri kalmama uğraşları, görünürlük dolayımlı gerçekleştirilmektedir. Bir katılımcının

“Yeni olanı hep almak isterim.” (K-2, Erkek, 49, İnşaat Demircisi)

deyişi, görünürlüğe olan vurguyu göstermektedir. Zira işlevsellikten ve yararlılıktan bahsetmemekte, sadece yeni olmasını yeterli görmekte ve yeni olana dönük arzusunu da hep almak istediğini söyleyerek ifade etmektedir. Aslında yeniye olan talep, dinamikleşen gösteriş araçlarındaki hızlı değişime denk düşmektedir. Demokrtaikleşen tüketimsel kültür bir yandan sınıflar arası farkların normatifliğini silikleştirmiş diğer yandan alınabilen nesneler ya da hizmetler dolayımlı gösteriş olanaklarına imkân sağlamıştır. Yeni olana olan ilgi sürekli bir rekabet ortamına uygun tüketimsel olanakların sıklığı ve yaygınlığı ile ilişkilidir. Bu bağlamda Bauman, son hamle ya da son menzilin söz konsu olmadığını ileri sürer (2006: 72). Dunn’ın ifade ettiği gibi, yeni olan statü kazanımının bir göstergesi olabilmektedir (2008 : 41). Bir diğer katılımcının,

“Biz kendimiz için yaşamıyoruz başkaları için/çevremiz için yaşıyoruz. O yüzden çelişkili oluyoruz.” (K-13, Erkek, 50, Emekli İşçi).

ifadesi, görselliğin kıskacında olunduğunun bir itirafı görüntüsü vermektedir. Nesne kullanımı birey ve ilşkili olduğu çevre arasında mesaja dönüşebilmektedir (Sulkunen, 2009: 107). Bu anlamda alınan birçok tüketimsel ürün, çevresel ve kültürel fakrölerce belirlenir. “Arzular sosyal olarak ihdas edilir ve düzenlenir” (Sulkunen, 2009: ix). Sosyal belirlenim, dışa dönük birey imajını tetikleyici rol oynamaktadır. Kişi toplumsal kabul, katılım, onanma gibi itkilerden hareketle, imajinal kazanım sağlayıcı öğelere yönelimi bir gereklilik gibi görmeye başlar.

“Çevremde ve akrabalarımda da görüyorum. Yaşadığı çevreyle uyum biraz da sosyal baskı. İnsan sosyal çevresinin çok gerisinde görünmek istemez. Bunu da kullandığı ürünler ve malzemeler, eşyalar ile gösterir. Kendilerini zorlarlar.” (K-29, Erkek, 53, İş Adamı)

“Toplumsal statü, tüketimi belirliyor. İnsanlar ait olduğu statüye göre ya daolduğunu düşündüğü seviyeye göre tüketiyor.” (K-15, Kadın, 31, Akademisyen).

“Zaten varlıklı olunca çevre değişik oluyor. Öyle olunca çevrenin ne diyeceği önemli olmaya başlıyor. Varlıklı kişi de ona göre harcama yapıyor.” (K-23,Erkek, 43, İşportacı) “Eğitim düzeyi düşük toplumlarda maalesef tüketim imaj ilişkisi var. Eğer isminiz işveren ise giydiğinize, bindiğinize dikkat etmelisiniz. Takip ediliyor insan. Tüketimde eleştirilecek düzeyde olmak istemiyorum. Normalde tüketime karşı biriyim. Ama hem bölgede kelaynak misali, az sayıdaki iş adamlarından biri olmam dolayısıyla hem de ülke genelinde iş adamlarının belirli bir tüketim düzeyine sahip olmasının gerekmesinden dolayı, istemeden tükettiğimiz şeyler oluyor. Akşam oturacağınız bir yeri bile seçmek zorunda kalıyorsunuz.” (K-26, Erkek, 43, İş adamı)

“Etkiliyor hem de çok. Takı, çanta, aksesuarlar mesela etkiliyor. Girilen çevreye göre kullandığımız materyallerin marka düzeyi değişiyor. Osmanlıdan gelen aileler var, antika ile bir tarih yaşatıyor. Ama tanıdığım birtakım insanlar öyle bir görüntü vermek için antika eşya satın alıyorlar.” (K-27, Kadın, 32, Mali Müşavir).

Görüldüğü gibi sosyal çevre eksenli harcamalar bazen temel ihtiyaçlar kadar önemli bir karakter arz edebilmektedir. Aslında kişi mecbur olmamakla birlikte mecbur kalmaktadır. Bauman’ın ifade ettiği gibi serbest seçim görüntüsü üzerinden, tüketime gittikçe daha fazla bağımlı hale gelen insan, sürekli yeni seçimler yapmak zorunda kalır (Bauman, 2007: 61-62).

Hayır diyenlerin ortaklaştığı nokta, ihtiyaç halidir. Onlara göre var olan bir nesnenin yenisini almayı anlamlı kılan ya da rasyonel kılan, o şeyin ihtiyaç olmasıdır. Ancak ihtiyaç, bazen bir yeni modelin avantajı şeklinde belirebilir. Söz gelimi telefon primer olarak iletişimi sağlayan bir aygıttır. Ama sekonder işlevleri de söz konusudur. Akıllı telefonlar bu anlamda multi-fonksiyonel aygıtlardır. Bir üst modelde beliren yeni bir özellik, kişinin elindeki telefonu değiştirmesini ihtiyaç temelli gerekli kılabilir. Görünürde yok gibi olsa da gerçekte kullanıcının hayatını kolaylaştırıcı bir özellik, o yeni olan modeli gerçek bir ihtiyaca dönüştürebilir. Bu durumda gösteriş saikli değil, ihtiyaç itkili bir tüketim söz konusu olur. Genelde katılımcıların ihtiyacı yeni bir alımın meşru nedeni olarak görmeleri, ortalamayı veren şu anlatılardan anlaşılmaktadır.

“Kesinlikle hayır. Çünkü ihtiyaç eksenli düşünürüm. Şayet eski model telefon ihtiyacımı karşılıyor ve yeni modelde var olan bir özellik benim için vazgeçilmez değilse, eski telefonumu kullanmaya devam ederim.” (K-6, Erkek, 53, Akademisyen).

“Yok pek istemem. Tükettiğimiz bir malzeme ömrünü tüketmişse evet. Yoksa sırf çevrede konuşuldu diye değil.” (K-11, Erkek, 50, Öğretmen).

Aşağıdaki anlatılarda iki genç katılımcının kendilerinin sosyal çevrelerinde kullanılan ve yaygınlaşan herhangi yeni model bir nesneyi al(a)madıkları için üzülmediklerini ya da mutsuz olmadıklarını ama annelerinin bu olumsuz duyguları taşıdıklarını ifade etmeleri, bireysel kültür gelişiminin göstergesi olarak alınabilir.

“Hayır istemem. İhtiyacımı görüyorsa bence gerek yok. Ama annemi etkiler. Annem sosyal çevreden etkileniyor.” (K-18, Kadın, 17, Lise Öğrencisi).

“Kullandığım telefon 3 yıl önceki ve diğerlerine göre oldukça geri bir model ama işimi gördüğünden benim açımdan sorun yok. Ama annem daha iyisini almak ister. Gerçi o da şartları çok zorlamaz ama bana göre daha çok ister.” (K-19, Kadın, 17, Lise Öğrencisi).

Onlara göre toplumun değerlendirmesi değil, kendi değerlendirmeleri esastır. Kendilerinin ihtiyaç duymadığı bir şeyi sadece o tür sosyal beklentiler var olduğu için yapmamaları, sosyal baskı ve benzeri dayatmalara karşı kırılganlıklardan görece uzaklıklarını imlemektedir. Çalışmamızdaki öngörülerden biri bireysellik kültürünün tüketim ilişkilerine yansıdığı şeklindeydi. Yukarıdaki anlatılarda da görüldüğü gibi, bir önceki kuşağa göre yeni kuşak, daha bireysel tepkiler verebilmektedir.

4.3.2. Çevrede Rastlanan Gösterişçi Tüketim Davranışları

Gösterişçi tüketim biçimleri tarihsel, toplumsal ve dolayısıyla genelde kültürel bileşenler dolayımıyla gerçekleşir (Souiden vd., 2011: 333). Çalışmanın giriş bölümünde de ifade edildiği gibi, gösterişçi tüketim olgusal ve biçimsel boyutları olan bir görüngüdür. Bu anlamda toplumsal bakış ve değerlendirmeler kimileyin öylesine farklılaşır ki, A toplumunun hayranlık duyduğu bir tüketimsel nesne veya davranış B toplumunda oldukça sıradan görülebilir. Ancak, her toplumun ortaklaştığı birtakım zenginlik gösterileri yok değildir. Söz gelimi doğada nadir bulunan bir değerli taş, hemen her toplumda ilgi çekici, talep edilen ve imrenilen bir gösterişçi nesne olabilir. Çalışmamız daha çok Diyarbakır özelinde gösterişçi tüketim davranış kalıplarının ne olduğunu amaçlayan bir çaba olduğundan, bölgede ve kent merkezinde daha yaygın kabul gören gösterişçi tüketim biçimlerinin ne olduğuna ve neden olduğuna ışık tutulmaya çalışılacaktır.

Öncelikle, kolektivist kültürün yoğun olduğu bir bölge olması hasebiyle gösterişçi tüketim biçimleri, sosyal etkinliklerin olduğu ortamlarda daha bariz görülmekte ve buralarda gerçekleşen gösterişçi davranışlar bölge kültürünün kuramsal ve etik karakterinden ziyade pratik kültürünü yansıtmaktadır. Zira bölgenin hem dini hem de kültürel değer yargıları, Murat Belge’nin de değindiği gibi, gösterişi ilkesel

olarak olumsuz görmektedir (2001). Bu yüzden tüketimsel davranışlar etik kültürel yapıdan çok, reel kültürel kodların analizi ile aydınlatılmaya çalışılmaktadır.

“Mesela bizim köyde bir düğün olduğunda, ki köyümüz varlıklı bir köy, düğüne gelenler var olan en şık giysileri giyer ve ne kadar altını varsa teşhir amaçlı takar. Diyelim ki 10 yüzüğü var 10’unu da takar. Gücünü böyle göstermek suretiyle yarışa girer. En zengin, orta zengin, daha düşük varlıklı ayrımı ortaya çıkar. Babamın köyü feodal özellikleri olan bir köy; annemin köyü ise toprak ekimi ile zenginliğe kavuşan sadece varlıklı bir köy. Babamın köyünde biri diyelim bir yüzük takar ya da bir pırlanta. Annemin köyünde kişi bir kuyumcu dükkanına döner teşhiri ile.” (K-8, Kadın, 36, Akdemisyen).

İleride detaylı bir biçimde incelenecek olan seremonik ortamlardaki gösterişçi tüketim biçimleri, en yaygın tüketimsel kalıpların başında gelmektedir. Düğünler, davetler, bayramlar, özel günler, bireylerin sahne alabilecekleri yerler olarak görülmekte; karşılaştırmalar ve rekabet biçimleri, kıskandırıcı davranışlar bu ortamlarda daha fazla sergilenmektedir.

Bölge kültüründe pahalı olana sahip olmak, birçok toplumda olduğu gibi güç göstergesi olarak kabul edilir. Veblen, pahalılığın nesneye itibar kazandırdığı tespitinde bulunur (2005: 92-93). Kullanılan eşyaya, binilen arabaya ya da oturulan eve itibar kazandırır. İnsanların itibar gösterdiği şeylere yönelim bu anlamda gizliden gizliye heveslenilen ve fırsat buldukça deneyimlenen davranış kalıplarındandır.

“Ben imaj eksenli davranmam. Ama toplumda yaygındır. Hava atmak, lüks tüketmek, bunu şu kadara aldım, demek sık sık karşılaştığım şeylerdir. Bilinçli alış verişten ziyade pahalılık

daha çok tutuluyor. Ben ise araştırırım. Yeri geldiğinde Aşefçiler’den6 alırım yeri geldiğinde

en lüks mağazaya girerim.” (K-21, Kadın, 49, Laborant).

Özellikle belli bir sosyoekonomik düzeydekilere veya statüsel olarak üst tabakadan olanlara dönük toplumsal genel bakış, tüketimde farklı olmaları ve harcamada daha ileri olmaları şeklindedir. Hatta tersi durum paraya kıyamama, sahip olunan avantajları kullanamama olarak görülür ve eleştirilir. Birçok insanın bu tür kaygılardan dolayı istedikleri gibi davranamadıkları da yapılan görüşmelerde sıkça dile getirilen sorunlardan biridir. Veblen bu gerçeğe “Ucuz ceket adamı ucuzlatır” (2005: 116) şeklinde değinir.

“İnsanların ne düşüneceği önemlidir bizim toplumda. Bizler genelde çevremize göre yaşarız daha çok. Bu yüzden varlıklı insanlar imaj zedelenmesi korkusu içine giriyorlar.” (K-14, Kadın, 32, Sekreter).

6 Aşefçiler, alt sınıfların ağrılıklı olarak alışveriş yaptıkları Diyarbakır kent merkezinde bulunan, ucuz bir

“Hangi toplumda yaşadığınıza bağlıdır. Evet Diyarbakır için önemlidir. Varlıklı olmanın kendisi tüketim biçimini öncelikle belirler. Çevre ya frenler ya da azdırır. Diyarbakır da varlık iseniz ve lüks bir araç kullanmıyorsanız bu negatif bir algıya neden olabilir. Paraya kıymadı denir. Ama gelir durumuna uyan çok lüks bir araç kullandığınızda bu sefer daha farklı, bir algı oluşur.” (K-25, Erkek, 52, İşletmeci).

Sosyal ilişkilerin yoğun yaşandığı bir kent olmasından dolayı, başkalarının ne düşündüğü, bireylerin davranışlarına sıklıkla yansımaktadır. Daha önce olanakları itibariyle varlıklı kabul edilenlerin maddi anlamda işleri yolunda gitmediğinde, genelde olumsuz durumlarını gizlemek için gösterişçi tüketime daha çok başvururlar.

“Kesinlikle. Belirli bir yaşam seviyesine geldikten sonra toplumun sizden beklentileri değişiyor. Sizde bunu kabulleniyorsunuz. Mesela aracınızın türü sizin sınıfınızı belirliyor. İhtiyaç diye alınan bir araba ile birlikte statüyü de ortaya koyan bir şey yapıyorsunuz. Mesela kişinin işi yolunda gitmediğinde giysi ve araca daha bir önem verir. Mesaj güçlü olduğunu göstermektir. Kısıtlama daha çok gıdadan yapılır. Onlar dışarıdan görünmez.” (K- 29, Erkek, 53, İş Adamı).

Gösterişçi tüketimin bireysel imaj ile ilintili biçimleri de söz konusudur.

“Bende yok. Ama çevrede var, görüyorum. Tasarım ürünü satan yerler var. Dikkat çekmek için pahalı bu tür ürünler alanlar var, çevremde.” (K-15, Kadın, 31, Akademisyen).

“Çevremde çok fazla var. Yaptıklarıyla, söyledikleriyle, giysi ve telefonları ile diğer insanların ilerisine geçmeye çalışan çok sayıda insan var. Dikkat çekerler. Konuştuklarında yüksek sesle konuşurlar. Diğer insanlar onları fark etsin diye. Gittikleri yerlerin bile farklı olması için çabalarlar.” (K-19, Kadın, 17, Lise Öğrencisi).

Hatırlanacağı üzere, çalışmanın temel varsayımı, Diyarbakır’ın hem sosyal hem de bireysel kültürün senkronize yaşantılandığı bir sosyolojik mekân olduğu şeklindeydi. Bölgedeki birçok kente kıyasla görece metropol bir kent dokusuna sahip olan Diyarbakır, bireysel kültürün gelişimine olanak sağlamakta ve bu bağlamda bireysel hedefleri içeren gösterişçi tüketim davranış kalıplarına da zemin sağlamaktadır.