• Sonuç bulunamadı

Gösteriş, modern iletişimin önemli bir unsurudur. Çağdaş yaşamın hızlı temposu ve doğrudan algılanamayan birtakım arka plan bilgileri, görünürlük üzerinden anlaşılır kılınmaya çalışılır. Debord yeni durumu şöyle analiz eder: gösterinin bileşenleri olarak simgeler, semboller ve imajinal tavır, davranış ve kalıplar background bilgisi sağlar. Gerçekliğin algılanmasına aracılık eden bu bileşenler, gösterinin güçlü var oluşunu görece konsolide eder. Ona göre gerçekliğin gösteri üzerinden tanzimi ve tahkimi, sorunlu bir konudur. Gösteri bir düş görme ve uyuma halidir. İşte modern toplumun gördüğü gerçeklik, genelde bir düş halidir. Gösteri bu uyku halinin koruyucusudur (2012: 40-41).

Bu anlamda değerlere dönük gösterişçi davranış kalıpları, klasik gösterişçi tüketim konseptine uygun olan bir gösteriş biçimi değildir. Yani gerçekliğe tekabül eden sembolik davranışlardan söz edilmemektedir. Zira, gösterişçi tüketimde eksen alınan şey, araçla amacın muvafakatidir. Neden sonuç irtibatı, bir paralellik ortaya çıkarır. Oysa burada sözü edilen gösteriş biçiminde, araç ve amaç birbiriyle çatışmaktadır. Bilindiği gibi seçkinlerin tüketim davranışları – bu ister mal ve hizmet alımı, isterse manevi bir değer ile geliştirilen irtibat ya da ritüelin gerçekleştirilmesi şeklinde olsun- gücü ve farklılığı vurgulamaya matuftur. Birey ve seçkinler grubu maddi ya da manevi edimler üzerinden gücünü ve farkını ilan eder. Mümtaz ve farklı olduğunun bilinmesini ister. Dolayısıyla araç ve amaç arasında bir tenakuz söz konusu değildir.

Değerlerin gösterişçi tüketimi bu bağlamda iki farklı düzlemde karşımıza çıkmaktadır. Birincisi klasik gösterişçi tüketim biçiminde olanıdır. Yani conscpicious/ostentatious consumption. Örneğin rahiplerin kisvelerindeki şatafatın vekâleten gösterişçi tüketim ve aylaklığı (Veblen, 2005: 89) tezahür ettirmesi gibi; diğeri ise riyakârlık olarak tanımlanan bir gösterişçi (tüketim) biçim(i)dir. Yani sanctimoniousness/hypocrisy. Birey, toplumda kabul gören ve değer atfedilen herhangi bir kutsal ya da norma uyum göstererek ve bu değerle yakın ilişkiler geliştirerek, toplumda beğeni ve takdir görmek ister (Okumuş, 2004: 24). Gösterişçi dindarlık, gösterişçi ahlaklılık, gösterişçi geleneksellik vb. birtakım sosyal kurum ya da formlar, bu türden gösterişçi davranışların gelişiminde rol alırlar. Mezkûr gösterişçi davranış kalıpları, her iki grubu ya da ikisinden birini kapsayan türden olabilir. İfade edilen ikinci tür gösterişçiliğin tüketimle ilişkilendirilmesi, klasik maddi tüketimin yanı sıra değerlerin de tüketilebileceği ile alakalıdır. Zira değerlerin asli amaçları dışında kullanımı, değerlerin içinin boşaltılması anlamına gelir ki, bu durumda değer, değer olma vasfını yitirmiş olur.

Yukarıda kavramsal düzeyde iki farklı tanımlama yapmanın amacı gösterişçi tüketimin tamamen farklı iki biçimde gerçekleştiğinin altını çizmeye matuf bir kategorilendirmedir. Zira, kavram benzerliği içerik benzerliği yanlışına yol açabilme tehlikesini barındırmaktadır.

2.5.1. Sosyalleşme Faktörü Olarak Gösterişçi Tüketim

Görgü kuralları ve estetik tanımlamalar, tarihsel ve toplumsal özellikler taşır. Bu durum, biçimselliğin dönemselliğine ve bağlamsallığına vurguyu zorunlu kılar. Öyleyse güzellik ve çirkinlik, kabalık ve incelik izafi hususiyetler taşır. Yine, görgü kuralları ve estetik, eylemin kendinden menkul bir özellik olmayıp, sosyal ve bağlamsal mütekabiliyet esasına dayalı gelişen bir olgudur. Dolayısıyla tüketim ile yakın ilişkili olan estetik ve adab-ı muaşeret kuralları, sosyalleşme noktasında önemli araçlar konumunda görülebilir.

Tüketim üzerinden karşılaştırmalar aracılığıyla sosyal tanımlamalar geliştirilmiş ve tüketimsel davranışlar statü sembolleri olarak görülmüştür (Winkelmann, 2012: 183). Statü de, sosyal varolmanın önemli bileşenlerindendir. Tarih boyu tüketim eylemi bir anlamda sosyal iletişim biçimi olmuştur.

Ataerkil dönemlerde gösterişçi nezaket kural ve davranışları, gelişkin endüstriyel dönemlerle kıyaslandığında daha incelikli ve kayda değer olmuştur. Hatta endüstriyel dönem kuralları görece estetikten uzak ve çirkin görülmüştür. Hayatın kabalaşması, yarı barışçıl dönemi takip eden endüstriyel dönemin bir açıklayıcı unsuru olmuştur (Veblen, 2005: 45). Kuşkusuz sözü edilen estetik farklılaşma, yarı barışçıl dönemi müteakip dönemlerin, estetikten tamamen uzaklaşıldığı anlamına gelmemektedir; farklılaşan estetik alanda meydana gelen izafi azalmayı işaret etmektedir.

Gösterişçi tüketim, modern dönemde her toplumsal katmanda bir biçimde ortaya çıkar. Ancak, gösterişçi tüketim ve aylaklık davranış kalıplarını sergileyenlerin kiminde evin tüm fertleri tarafından gerçekleştirilirken, kiminde bu iş daha çok kadınlara devredilir. Mesela yoksul kesimlerde gösterişçi tüketim, daha çok kadının gerçekleştirdiği bir durumdur. Ancak, kadın evin geneline bu anlamda vekâlet eder konumdadır. Burada öne çıkan, gösterişçi tüketimin bir sosyal ihtiyaç olarak kendisini var etmesidir. Maddi olmaktan ziyade bir ruhsal ihtiyaç olarak görülür (Veblen, 2005: 66-67).

Genelde gösterişçi tüketim davranış kalıpları bir mukayese üzerinden gelişir. Sınıfsal hiyerarşinin silikleştiği modern dönemlerde bu karşılaştırma, çoğunlukla alt kesim ile yakın bir üst tabaka arasında gerçekleşir. Gıpta edilen ya da öykünülen, genelde uzak üst değil de yakın bir üst tabaka olur (Veblen, 2005: 78; Ritzer, 2011: 249).

Çağdaş tüketim kurgusu, kullanım değerinin çok ötesinde imajinal bir hedef etrafında gösterge değer zemininde gerçekleşirken, aslında sosyal bir iletişim biçimi ortaya koyar. Gösterge dolayımlı toplumsal bir ileti ortaya konur (Warde, 2006: 89).

2.5.2. Gösterişçi Tüketim Mutluluk İlişkisi

Genel tüketim, insanın hayatını idame ettirmesinde temel rol oynar. Bu tür tüketim daha çok biyolojik ihtiyaçların temini şeklindedir. Sağlıklı bir yaşamın devamı için mecburiyet arz etmektedir. Dolayısıyla, bunlardan vazgeçilmesi imkânsızdır. Bunun dışında kalan ve sonradan edinilen birtakım tüketim kalıpları vardır. Bunlar, kısa süreli olup uzun bir geçmişi olmayanlar ile tarihsel bir arka planı olan, uzun bir geçmişe yayılanlar olarak ayrılır. Kadim ya da köklü bir geçmişi olan ve dolayısıyla itibarlı bir vasfı haiz olan bazı tüketimsel davranışlar vardır ki bunların terki oldukça zordur. Ruhsal tatmin açısından gereklilik gibi algılanır ya da kabul edilirler (Veblen, 2005: 80-81). Böylece tersinden bakıldığında gerçekte asli olmayan bu ihtiyaçlar silsilesi, bir bakıma bırakılması imkânsız olan biyolojik ihtiyaçlara yakın durarak, hayatın merkezinde yer almaya eğilimli olurlar. Zira itibar sağlamaları cihetiyle ruhsal bir hususiyet arz etmekte ve dolayısıyla mutluluk unsuru olarak mülahaza edilmektedirler.

Gösterişçi tüketimin mutluluk ile olan ilişkisi için öylesine abartılı bir düşünce aurası oluşturulur ki, mutluluk için tüketim zorunlu bir kıstasa dönüşür; tersi düşünülemez. Oysa toplumların büyük çoğunlukları, böylesi tüketim imkânlarından uzak hayat şartlarına sahiptir. En gelişkin ülkelerde dahi gelir farklılıkları, toplumun büyük çoğunluğunu arzulanan tüketim olanaklarının uzağında tutar. Ancak, yüceltilen ve dolayısıyla dayatılan ideal mutluluk şeması, çelişkili bir hedefi makul tanımlamaya çalışır. “'Mutluluk endüstrisi' güçlüye zayıfın haklarını hatırlatmak yerine, zayıfa güçlü olmayı dayatır. Zayıfa karşı güçlünün politik ve ahlaki sorumluluğu olduğunu söylemiyor, zayıf ve güçlüyü mukayese ederek, zayıfa onun da daha güçlü olabileceğini, güçlüye de onun kazanan tarafta olduğunu fısıldıyor” (Sayar, 2015). Oysa tüm zayıfların güçlülere denk olanaklara ulaşması hem imkânsız hem de mümkün olduğu varsayıldığında, gelinen nokta itibariyle bir çoğu için mutluluk şemasını yok edici bir durum meydana getirir. Zira, farkın olmayacağı bir şemada, tüketim kültürünün vaat ettiği mutluluk endüstrisi var olamaz. Varolduğu an, yok olduğu an

olur. Ancak, günümüz tüketim toplumlarında yaşanan handikap, tüketim ile imkânsız olan bir mutluluk idealinin gerçekleştirilmesi umududur.

Öte yandan, hedeflenen ya da umut aşılanan tüketime bağlı mutluluk üzerine yapılan çalışmaların bulgularına dayalı olarak da tüketim toplumlarındaki tüketim olanaklarının mutluluğu sağlamadığı gerçeğidir. Tüketim mutluluk ilişkisinde, farklı ülkelerde yapılan birçok çalışmadan elde edilen verilerde, temel ihtiyaçlar noktasında gerçekleştirilen tüketimin, mutluluğu daha çok sağlayabildiği şeklindedir. Yaşamsal tüketim durumu (state of existence) ile olmak durumu (state of being) için gerçekleştirilen tüketim kıyaslamasında, biyolojik olan birinci tüketim biçimi, mutluluk oluşturmada daha etkin bir değişken olarak görülmektedir Yoksulluk özelliği ile öne çıkan bölgelerdeki temel ihtiyaç tüketimi, mutluluk sağlarken, bolluk ve gelişmişlik ile vasıflanan bölgelerdeki artan tüketim harcamaları ve olanakları, mutluluk sağlamaktan öte mutsuzluk üretebilme potansiyeli taşımaktadır (Bauman, 2007: 44-45). Yukarıda da ifade edildiği gibi, tüketimsel alışkanlıklardaki istikrarsızlık, yapay ihtiyaçlılık hali, rekabet ruhu, gösterişçi endişeler ve sık sık değişen tüketimsel davranışlar (Baudrillard, 2013a: 63), reklamlar ve benzeri tüketimi tetikleyici unsurlar vaat edilen mutluluğu sağlamaktan öte mutsuzluk nedeni olabilmektedir.

Tüketim sektörünün iddia ettiği daha doğrusu söz verdiği mutluluk sahte olup, bizzat kendisi tarafından söz verildiği andan itibaren tehdit edilir ve kısmen gerçekleşen mutluluk yıkıma uğratılır. Bauman’ın tespitinde yer aldığı gibi, tüketim toplumu varlığını sürekli bir tatminsizliğe borçludur. Bir ürün için gereken istek ve arzu uyandırıldıktan kısa bir süre sonra, bir başka ürün üzerinden değersizleştirilmeye başlanır. Böylece uyandırılan yeni istek ve arzu, bir önceki istek ve arzunun sonlanmasına neden olur (2007: 47). Durum bu olunca sürekli tatminsizlik sayesinde kronik bir mutsuzluk hali gelişir. Öyleyse tüketim toplumu, aslında mutsuzluk toplumu olmaya uygun zemini var etme eğilimi ve potansiyeli taşımaktadır, denebilir.

3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ