• Sonuç bulunamadı

2. YÖNETİŞİM

2.6 İyi Yönetişimin İlkeleri

2.6.3 Katılım (Participation)

2.6.3.1 Katılımın temel yapıtaşı olarak vatandaş

Katılım olgusunun temelinde ilgili paydaşların tamamının süreçlere dahil edilmesi öngörülmektedir. Bununla birlikte yöneten, yönetilen, sivil toplum, örgütler ve özel sektör gibi tüm paydaşlar incelendiğinde temel yapıtaşının bireyler yani vatandaşlar olduğu görülmektedir. Geniş çaplı katılımlar genellikle çeşitli beklentileri ve çoğunlukla göz ardı edilen birçok hassasiyetin ortaya çıkmasını kolaylaştıracaktır. Bununda en temel nedeni toplumun taleplerini ve ihtiyaçlarını dile getirecek fırsatları her zaman bulamamasıdır.

Maliye Bakanlığı (2003), vatandaşların ihtiyaçlarına cevap alabilmeleri için taleplerini dile getirecek ortamlar yaratılıp farklı misyonlar edinmeleri gerektiğini ifade etmekte ve bu misyonları şöyle açıklamaktadır;

i. Müşteri Olarak Vatandaş: Vatandaş itibarlı bir müşteri gibi kabul edilmektedir. İtibarlı müşteri, devamlı müşteridir ve gerektiği gibi ihtiyaçlarına cevap verilmezse, bu durumun etkisi hizmeti veren kuruluşun dışına yani topluma yayılacaktır.

44

ii. Paydaş Olarak Vatandaş: Demokratik toplumlarda vatandaş, devletin mülkiyetine yasal olarak paydaş olarak görünmektedir. Vergi ödemelerinden dolayı, kamu hizmetlerine ve kamu mülkiyetindeki varlıklara yatırım yapan sıfatını taşımaktadır. Bu nedenle, vatandaş yatırımcı sıfatıyla, hükümetin yönetim görevini etkin bir biçimde yerine getirip getirmediğini bilmek isteyecektir.

iii. Gündem Konularını Belirleyen Vatandaş: Vatandaşın katılımı olmadan, devletin tek başına oluşturduğu vizyonun uygulama süreci, çoğunlukla sekteye uğramakta; hatta hükümete bağlı tasarruflara bağlı olarak değişebilmektedir. Oluşturulacak vizyona sahip çıkılması açısından, vatandaşın vizyona uygun planlama ve eylem faaliyetlerinde bizzat yer alması ve gelişimi takip etmesi önemlidir.

iv. Aynı Zamanda Hizmet Veren Vatandaş: Ülke hatta dünya çapında önem arz eden birtakım konulara çözümün sadece devletten beklenmemesi ve bu konuda yapılabilecek katkıların yapılması bir gerekliliktir.

v. Hizmet Kalitesini Ölçen ve İzleyen Vatandaş: Vatandaş, burada hizmet kalite anketlerini yanıtlayan müşteri misyonunun yanısıra, anketi bizzat hazırlayan ve yöneten misyonuna sahiptir.

Son yıllarda devlet-vatandaş ilişkisinde yaşanan kopukluk ve bireylerin siyasi olaylara karşı ilgisizliği nedeniyle katılımcılığın artırılması konusu daha fazla gündeme gelmeye başladığına değinen Maliye Bakanlığı (2003), vatandaşların artık sadece “yönetilen” değil, aynı zamanda bir “paydaş” olarak görülmesi gerektiğine atıf yapmakta olup; sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk gibi sorunlarla karşı karşıya bulunan devletlerin yönetsel kusurlarının giderilmesi ve vatandaş memnuniyetinin en üst düzeye çekilmesi için sivil toplumun daha etkin katılımına ihtiyaç duyulduğunu ifade etmektedir. Bu durumun sağlanabilmesi için katılımı sağlayıcı kurumsal ve yasal süreçler oluşturulması, bu süreçlere paydaşların daha da fazla katılımının sağlanması, yöneten konumunda bulunan erkin, elinde bulunan gücü daha fazla paylaşması ve alınacak kararların doğru seviyede alınmasının sağlanması gerekmektedir. Başka bir deyişle, temsili demokrasiden, katılımcı demokrasiye geçilmesi anlamına gelmektedir.

Ancak bu geçiş döneminde, vatandaşların daha fazla katılma talebi bulunmasına rağmen; vatandaşların da bilgi, yeterlilik, kamusal amaç, kaynaklar veya saygı gibi

45

yönetmek, uyumlu çalışmak ve işbirliği yapmak için gerekli özelliklere sahip olma konusunda eksiklikleri bulunmaktadır(Fung, 2006). Fung’a (2006) göre, her ne kadar vatandaşların yönetişime doğrudan katılımı, bu eksiklikleri giderse de katılımcılar için şu sorular gündeme gelmektedir;

i. Katılımcılar, genel toplumu veya konuyla alakalı kesimi ne kadar temsil etmektedirler?

ii. Önemli ilgiler/menfaatler15 ve perspektifler hariç tutulmuş mu? iii. Katılımcılar karar alabilecek bilgi ve yeterliliğe sahipler mi?

iv. Katılımcılar, katılmayanlara karşı hesap verebilir ve cevap verebilir mi? Bununla birlikte, Türkiye’de politika oluşturma ve karar verme sürecine, politikadan etkilenmesi muhtemel olan kişi ve grupların katılımını zorunlu tutan bir hukuki çerçeve bulunmamaktadır. Dolayısıyla katılımcıların nasıl belirleneceğine ve bunların karar alma süreçlerine nasıl dahil edileceğine dair de bir çerçeve çizilmemiştir. Bu noktada, kimlerin katılıma uygun olduğu ve bireylerin nasıl katılımcılar haline gelebileceğinin sorgulanması durumunu ortaya çıkarmaktadır. Fung (2006), katılımcıların seçimi konusunda beş genel mekanizma belirlemiştir;

i. Kendi seçilmiş (Self-selected): Kamusal katılım mekanizmalarının çok büyük bir çoğunluğu, en az kısıtlayıcı olan bu sistemi kullanmakta olup, katılmak isteyen herkese açıktır. Fiilen katılanlar toplumun genelinden kendi kendine seçilen bir alt kümedir.

ii. Belirli seçilmişler (Selectively recruit): Bazı mekanizmalar süreçlere müdahil olmak istemeyen alt gruplardan seçilerek belirlenen katılımcıların tamamına açıktır.

iii. Rastgele seçilenler (Randomly selecting): Toplumun genelinden rastgele katılımcı seçmek, tanımlayıcı temsiliyetin en garantili yoludur.

iv. Meslekten olmayan/alaylı paydaşlar (Lay stakeholders): Meslekten olmayan paydaşlar; bazı kamusal endişeler hakkında derin ilgi gösteren, bu nedenle fazlasıyla zaman ve enerji harcamaya hevesli olan, benzer ilgi gösterenlere hizmet eden ancak katılımı tercih etmeyen ve ödeme yapılmayan gönüllü vatandaşlardır.

15

İngilizcesi interest olan bu kavram, ilgi, menfaat, çıkar, merak, iktisadi hayata hakim grup gibi anlamlarda kullanılabilmekte olup, katılım olgusu açısından bunların birini, bir kısmını veya hepsini ifade edecek şekilde kullanılabilmektedir.

46

v. Profesyonel paydaşlar (Professional stakeholders): Düzenleyici müzakere, tabana ait çevresel yönetim ve birlikte çalışan planlama olarak tanımlanabilecek yönetişimin biraraya getirdiği profesyonel paydaşlardır. Bu katılımcılara düzenli olarak ödeme yapılır ve organize olmuş çıkar grupları ve kamu yetkililerinin temsilcisidirler.

Fung (2006) bu beş mekanizmayı “mini-toplumlar” (mini-publics) olarak tanımlamakta ve bunların farklı kitlelerde tartışmak veya karar almak amacıyla insanları bilinçli olarak bir araya geldiğini ifade etmektedir. Bu beş mekanizmaya devletteki konumları itibariyle profesyonel politikacılar ve uzman yöneticiler olmak üzere iki mekanizma ile mekanizma daha ekleyen Fung (2006), sekiz mekanizmadan oluşan katılımcı seçme metodolojisi oluşturmaktadır (Şekil 2.7).

Şekil 2.7 : Fung’a göre katılımcı seçme metodolojisi.

Görüldüğü üzere toplumda katılıma yönelik bir talep olmakla birlikte, vatandaş olarak katılım süreçlerinde kendine bir yer bulabilmenin de karmaşık bir yapısı olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı Kamuda İyi Yönetişim Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda, özellikle ülkemizde, kamusal politika oluşturma sürecinde vatandaşların ve sivil toplum örgütlerinin rolü ve katkısının sınırlı olduğunu; katılım gerçekleşse dahi fazla etkili olamadığını açıklayarak, katılım konusunda bir takım eleştirilerde bulunmaktadır. DPT (2007), vatandaşların sivil toplum örgütleri kurarak baskı grupları yoluyla kamu yönetimini etkilemeye çalıştığını; fakat vatandaşların örgütlenmesi önünde çeşitli engeller

47

bulunduğunu; ülkemizde oldukça güçlü olan medyanın kamu yönetimi ve hükümet üzerinde etkili olabildiğini; ancak medya şirketlerinin büyük holdinglere ait olması yüzünden, medyanın politika oluşturma sürecine katkısının toplumun istek ve beklentilerinden ziyade çıkar eksenli olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla katılım konusunda çeşitli farklı pencerelerden bakıldığında farklı görünen durumlar söz konusudur.