• Sonuç bulunamadı

3. BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE MARKA

3.1 Bir Yönetişim Aracı Olarak Bölgesel Kalkınma Ajansları

Bölgesel kalkınma ajansları, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde oluşturulması gerekli bölgesel bir yapı olarak ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği sürecine paralel olarak küreselleşme süreciyle birlikte, kamu yönetimi anlayışı da zaman içerisinde değişmiş ve tabandan tavana doğru yeni yönetişim mekanizmaları devreye girmiştir. Avrupa Birliği, her aday ülkede olmasını istediği gibi Türkiye’nin de bölgesel politikalarını değiştirmesini istemiştir ki Türkiye’nin müzakere ettiği 35 başlıktan 22 tanesi doğrudan bölgesel politikalarla ilgilidir (Işık ve diğ., 2010). Avrupa Birliğinin bölgesel politikalarını uygulamak üzere tasarlanan bölgesel kalkınma ajansları ülkemizde bölge ölçeğinde kurulan ilk yapılanma olmamakla birlikte, merkezi yönetimin kontrolünde ve yerel aktörlerin yönetiminde organize oluşmuş bir yapıda tasarlanmıştır. Ajanslar, merkezi yönetimin geliştirdiği politikalar doğrultusunda yerelde çeşitli örgütlenmeler yoluyla, yerel aktörleri karar alma ve politika uygulama süreçlerine dahil etmektedir. Bu bağlamda, 2006 yılında çıkan 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanunda da mali saydamlık, hesap verebilirlik, katılım, yerel kalkınma, sivil toplum katılımı, uyum içinde çalışma vb. birçok iyi yönetişim unsuruna vurgu yapmaktadır. Çalt’a (2005) göre yönetişim, bürokrasi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan mali ve idari açıdan özerk bir örgütlenme modeli olup, böylece kamu alanı özel sektörün içerisine kaydırılmaktadır ve bunun sürekli kılınabilmesi için yeni araçlarla birlikte uygun mali, idari ve toplumsal ortama ihtiyaç bulunmaktadır. Bu yönetişim olgusunun şekillendirdiği araçlardan biri de bölgeselleşme için küresel bir model olarak geliştirilen bölgesel kalkınma ajanslarıdır.

Geniş bir çerçevede bakıldığında; globalleşme (globalization) ile birlikte yerelleşme (localization) olgusunun dikkati çektiğine değinen Aktan (1998), bu iki kavramın birleştirilmesiyle oluşan glokalleşme (glocalization) kavramına odaklanmaktadır. Aktan (1998) glokalleşmenin; uluslararası ilişkilerde küresel gerçeklerden hareket ederek global düşünmeyi, otarşizm34

yerine dışarı açılmayı, dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi; ülke içinde ise merkezi yönetim kanalıyla ekonomiyi ve siyaseti yönlendirme yerine yerel yönetimleri daha fazla güçlendirmeyi ifade ettiğini

34

Otarşi: Bir ülkenin çok yüksek gümrük tarifeleri, kotalar ve kambiyo denetimi gibi araçlarla kendini dünya ekonomisinden soyutlamak için uyguladığı iktisaden kendi kendine yeterlilik politikası (İktisadi Terimler Sözlüğü, 2004)

81

açıklamaktadır. Başka bir deyişle, küreselleşmenin faydalarından daha fazla yararlanabilmek için yerel aktörlerin geliştirilmesi veya küreselleştirilmesi gereklidir. Yeni küresel sistem, yeni aktörlerden oluşan yeni bir yönetişim biçimidir. Çalt’a (2005) göre bu sistem kendi kavramlarını yaratmıştır; yönetişim, sürdürülebilir kalkınma, stratejik planlama, yaşam kalitesi, insan kaynakları, verimlilik, düzenleyici devlet vb. örgütlenmeler hukuksal anlamda çeşitli anlaşmalarla bölgeselleşme ve küreselleşme için uygun ortamı yaratmakta olup, hatta bölgeselleşmenin kendisi de küreselleşme için uygun ortam yaratma sürecidir. Örneğin, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Birleşmiş Milletler, IMF ve OECD gibi ulusüstü örgütlenmeler, özellikle de az gelişmiş ülkelerle ilişkilerinde, küreselleşme ve bölgeselleşme için kamu yönetimi alanında, ekonomi de yapısal reformların gerçekleştirilmesiyle bağlantılı regülasyon ve deregülasyonların neler olduğunu belirleyip, ister ekonomik ister siyasi baskı ile gerekli değişiklikleri yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Başka bir deyişle uygun ortamı yaratmayı sağlayacak, yapısal organları kurmaya çalışmaktadırlar. Ülkemizin de benzer bir süreçten geçtiğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda, yerel kalkınma anlayışının (Türkiye’de kalkınma ajanslarının) dayandığı kuramsal yaklaşımın temelinde fordizmden, post-fordizme ve merkeziyetçi yapıdan adem-i merkeziyetçi yapıya geçiş bulunmaktadır (Yılmaz, 2010).

Bölgesel kalkınma ajanslarının örgütlenmesi yeni yönetişim anlayışına göre bürokrasi (yerel ve bölgesel idare temsilcileri), sermaye grubu (uluslararası şirketler ve ulusal şirketler), sivil toplum kuruluşları (meslek odaları, sermaye ve işçiler tarafından kurulan birlikler, çevre örgütleri) vb. aktörlerden oluşmakta olup, bu formülasyondaki özel sektörün veya kamunun ağırlığı her ülkenin liberalleşmeyi ne kadar benimsediği ile doğru orantılı olarak değişmektedir. Bölgesel kalkınma ajanslarının üst kurul olarak bilinen düzenleme ve denetleme kurumları benzeri kamu karar gücünü, kamu organlarından alıp özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan tüzel kişilere paylaştıran yönetişim ağırlıklı kuruluşlar olduğu söylenebilmektedir (Çalt, 2005).

Bölgesel kalkınma ajansları için farklı tanımlar yapılsa da, çok düzlemli ve çok aktörlü ekonomik yönetişim temelinde, yumuşak politika araçlarını kullanması, coğrafi bir bölgeyi kapsaması, yeni yatırımların odak noktası olması, rekabet gücünün arttırılması, bölgenin tanıtımının yapılması ve bölgeyle ilgili yatırımcılara

82

ulaşım, işgücü, altyapı gibi konularda bilgi verilmesi ile ekonomik kalkınmayı hedeflemesi gibi temel işlevler aynıdır (Taş ve diğ. aktaran Özer, 2012).

Genel olarak kalkınma ajanslarının yapılarına bakan Yılmaz (2010), kalkınma ajansları yapılanmasının, yönetişim paradigmasıyla birebir uyumlu olduğunu öne sürerek, bunu dört başlıkla desteklemiştir;

i. Kalkınma anlayışında önceki dönemlerin merkezi stratejilerinin terk edilerek adem-i merkezileşmenin sağlanması,

ii. Yerel düzeyde hesap veren bir yapılanmadan bahsedilebilmesi,

iii. Yerel kalkınma amacına yönelik yasal bir çerçeve içinde özel sektör ve piyasa ekonomisinin tam anlamıyla hakim kılınması,

iv. Bu süreçte ekonomik alanla siyasi alanın ayrıştırılması ve ekonomik karar alma süreçlerinin (desteklemeler gibi) özerkleştirilerek iktisadi ve teknik bir soruna indirgenmesi.

Özetle bölgesel kalkınma ajansları, merkezi ve yerel yönetimlerin arasında bir köprü görevi görürken, aynı zamanda modern yönetişim unsurlarını da içerisinde barındırmaktadır. Ülkemizde Avrupa Birliğine üyelik süreciyle birlikte kurulan ve Avrupa Birliğinin bölgesel politikaları doğrultusunda stratejiler geliştiriyor olsa da, bölgesel kalkınma ajansları sahip olduğu organlar ve yapılanma şekilleriyle aynı zamanda katılım, şeffaflık, hukukun üstünlüğü ve hesap verebilirlik gibi temel ilkeleri de benimsemektedir. Bu sebeple, bölgesel kalkınma ajansları, yönetişim kavramının ülkemizde hayata geçmesine gerek yapıları, gerekse yasal mevzuatı ve çalışma şekilleri bakımından olanak sağlaması nedeniyle çalışmanın odak noktası olarak seçilmiştir.