• Sonuç bulunamadı

1.1. Kamu Politikası

1.1.2. Kamu Politikası Analizi Modelleri

Kamu politikası analizi modelleri kendi içinde beş gruba ayrılabilir. Bunlar grup modeli, kurumsal model, elit (seçkinci) model, (siyasal) sistem modeli ve süreç analizi modelidir. Çalışma spesifik olarak süreç analizi modeli çerçevesinde ilerleyeceği için süreç analizi modeli ayrı bir başlık altında daha detaylı incelenmektedir.

1.1.2.1. Grup Modeli

Anderson’a göre grup modeli; kamu politikalarının politik gruplar arasındaki çatışma ve mücadeleler sonucu olduğunu savunan bir kurama dayanır (Anderson, 1994:

295). Siyasal gruplar arası denge noktasında kamu politikalarının

oluşabileceği/geliştirilebileceği belirtilmektedir (Latham, 1965: 36; Çevik ve Demirci, 2012: 76). Adeta her bir grup kendi içinde bulundukları fraksiyonların hedefleri doğrultusunda kamu politikalarını yönlendirmeye çalışır. Dolayısıyla, kamu politika analizi bu grupların amaçlarının neler olduğunun net şekilde ortaya çıkartılması ile yapılabilir. Her bir grubun üzerinde çalışılan kamu politikasındaki rollerinin araştırılması önemlidir. Grup modelindeki yaklaşımlar açısından, bireyler içinde bulundukları grubun adına hareket ediyorsa grup kadar etkili olabilir (Çevik ve Demirci, 2012: 76).

Bu yaklaşımın bir politika analizcisi için en önemli eksikliği hatta tehlikesi şudur. Siyasal sistemi ve kamu politikalarını, kurumlar, ideolojiler ve personel gibi diğer birçok faktöre dikkatimizi vermeden yalnızca grup mücadelesiyle açıklamaya çalışırsak, bu verimsiz ve yanlış yöne götüren bir çalışma olabilir (Çevik, 1998: 108).

1.1.2.2. Kurumsal Model

Anderson’a göre, kurumsal model, kamu politikalarının oluşumunda kurumsal düzenleme ve kuralların önemine vurgu yapan bir modeldir (Anderson, 1994: 295). Kurumsal yaklaşım, yönetim biliminin ortaya çıkmaya başladığı 20. yüzyılın başından itibaren kullanılmakta olan en klasik modeldir. Bu yaklaşım, genelde idari kurumların ve onlar arasındaki ilişkilerin daha biçimsel ve kanuni yönlerini tanımlamakla ilgilenen bir yaklaşımdır (Çevik, 1998: 108). Bu açıdan bir kamu politikası analiz edilirken bu politikanın uygulanmasından sorumlu olan ilgili kurumların yapısal ve kanuni incelemeleri ayrı bir önem kazanmaktadır. Bunlar araştırmacılara birçok ipucu vermekte ve gerçekçi bir analiz için önemli katkılar yapmaktadır (Çevik ve Demirci, 2008: 208).

Politika sürecinde kurumlar denilince yasama, yürütme, yargı organları ile yerel yönetimlere vb. kurumlar anlaşılmalıdır. Kurumsal model özellikle yürütme organının örgütsel yapısına, anayasal ve kanuni yetkilerine ve karar verme süreci için geliştirdikleri kurallarla ilgilenir. Genel olarak, politik faaliyetler belirli kamu yönetimi kurumları çevresinde merkezlenmektedir. Bu bakımdan, kamu politikası ile kamu yönetimi kurumları arasındaki ilişki son derece belirgindir. Herhangi bir politikanın

kamu politikası niteliğini kazanabilmesi için kamu yönetimi kurumları tarafından benimsenip uygulanması gerekmektedir (Tamzok, 2007: 43).

1.1.2.3. Elit (Seçkinci Model)

Elitist yaklaşımın kökleri, İtalyan düşünürler olan Mosca ve Pareto'nun yönetici seçkinler hakkında görüşleri 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başına kadar gider. Çok az gelişmiş ve medeniyetin çok az ulaştığı toplumlardan, en gelişmiş ve güçlü toplumlara kadar bütün toplumlarda iki sınıf insan vardır: yönetenler ve yönetilenler. Yönetenler daima az sayıda olurlar ve bütün siyasal ve yönetsel işlevleri icra ederler, gücü tekellerine alırlar ve gücün kendinden ve getirdiği avantajlarından yararlanırlar. Buna karşılık diğer kesim olan yönetilenler çok fazla sayıda olanlardır ve birinci kesim olan yöneticiler tarafından, kanuni ya da kısmen kanuni olmayan ve az çok keyfi ve şiddete dayanan bir usulde yönlendirilip kontrol edilirler (Çevik, 2012: 110).

Bu modelin vurguladığı en önemli nokta, siyasal sistem içerisinde bir yönetici seçkinlerin varlığıdır. Bu seçkinlerin değerleri, tercihleri ve düşünceleri kamu politikalarını şekillendirir. Diğer bir ifadeyle kamu politikaları, yöneten egemen elit tarafından belirlenir ve yapılır. Böylece kamu politikalarını halkın istemleri ve gereksinimleri değil, yönetici elit sınıfın istekleri ve çıkarları belirler. Fakat seçkinler teorisine göre anlatılmak istenen, kamu politikaları halkın çıkarlarına sosyal refahına karşıdır demek değildir. Tam tersine, bütün halkın refahı seçkinlerin omuzlarındadır. Çoğu siyasal sistemlerde seçkinler değişik şekilde var olabileceği gerçeğine rağmen, elit teorisi demokratik ülkelerden daha çok totaliter ve komünist rejimlere uygun düşmektedir. Bununla birlikte, demokratik rejimlerde de bulunabilecek bir elit yönetici kesimin (seçimle gelseler bile) benzer işlevlerini açıklamada bu yaklaşım yararlı olabilecektir (Çevik, 1998: 108-109).

Bu yaklaşım, siyasal sistem içerisinde yönetici elit grubun kamu politikalarını nasıl etkilediği ve yönlendirdiği üzerinde durmaktadır. Öyle ki, seçkin yöneticilerin kendilerine göre olan değerleri, tercihleri ve düşünceleri doğrudan kamu politikalarının sürecine şekil verebilmektedir (Çevik, 2012: 110).

1.1.2.4. (Siyasal) Sistem Modeli

Siyasal sistem modeli ya da siyasal sistem yaklaşımı David Easton tarafından kavramsallaştırılmıştır. Bu yaklaşımda siyasal sistem çevresiyle beraber bir bütün

olarak düşünülmektedir (Çevik ve Demirci, 2008: 208). Sistem yaklaşımını savunanlar kamu politikasını; oluşturma, uygulama ve değerlendirme aşamalarından oluşan üç evreli süreç olarak tarif ederler. Bir başka deyişle, sistem yaklaşımını savunanlar kamu politikasını; oluşturma, uygulama ve değerlendirme aşamaları ile birlikte bir sistem bütünü olarak görürler (Çelik, 2008: 46). Bu anlamda kamu politikası, siyasal sistemin çevresinden yükselen beklenti ve istemlere verdiği karşılık olarak görülmektedir. Bu modele göre kamu politikası siyasal sistemin bir çıktısı olarak belirlenmektedir. Sistem modelinde bazı kavramlar ayrı bir önem kazanmıştır. Bunlar; siyasal sistem, girdiler (istemler ve destekler), çıktılar (kararlar ve çalışmalar) ve son olarak çevredir. Çevre siyasal sistemin sınırlarının dışında olan bütün olayları ve koşulları içerir (Çevik ve Demirci, 2008: 208). Sistemin aldığı kararlar, öncelikle çevresinde doğrudan ya da dolaylı olarak bir takım değişimler ortaya çıkarır. Çevrede gözlemlenen bu değişim, sistemin kendisini de etkileyecektir. Çünkü çevrede meydana gelen değişim, çevrenin taleplerinde yani sistemin girdilerinde de değişim yaratacak, bu etkileşim de geribildirim olarak sisteme yansıyacaktır (Yücel, 2007: 32).

Girdiler hem sistemin işlemek durumunda olduğu hammadde ve bilgileri, hem de sistemin çalışması için gerekli olan enerjiyi sağlarlar. Aslında bir toplumda siyasal sistemin ortaya çıkış nedeni, insanların siyasal etkinliğe karışmalarının nedeni, kişi ve kümelerin toplum tarafından bütünü ile doyurulamayan istemleri olmasıdır. Bütün toplumlarda değer verilen şeylerin kıt olduğu olgusu siyasal hayata egemen olan gerçektir (Easton, 1999: 179-180).

Siyasal sistemin çıktısı siyasi karar ya da kanunlardır. Üyelerin sisteme bağlarının güçlendirilmesi yollarından birisi onların günlük istemlerini karşılama eğilimi olan kararlar üretmektir. İstemlerin en üst düzeyde de olsa karşılanmadığı durumlarda aşırı vatanseverler dışında herkesin sisteme olan bağlılığı azalacaktır. Bir sistemin özgül çıktıları siyasa kararları olduğuna göre, karar çıktıları ve istem girdileri arasındaki dengeyi sağlama sorumluluğu da siyasal iktidara düşmektedir. Ancak şurası açıktır ki, herhangi bir siyasal iktidar sistemin mensuplarının desteğini alabilmek için en etkili ve ateşli taraftarlarının bile tüm istemlerini karşılamak zorunda değildir ve karşılamakta oldukça zorlanabilir. Birçok siyasal iktidar ya da onları denetlemeyi amaçlayan siyasi partiler, belli bir destek birikimi oluşturmayı başarırlar. Böylece, taraftarlar kısa dönemde siyasal iktidarın genel olarak kendi çıkarlarına uygun davrandığı konusunda birleştikleri sürece siyasal iktidar zaman zaman kendilerini gücendirse bile desteklerini

çekmezler (Easton, 1999: 192-193).

Siyasal sisteme olan istemler insanlardan, gruplardan ya da bireylerden gelmektedir. Bireyler veya gruplar kanunlara uyduklarında, vergilerini verdiklerinde ve seçim sonuçlarına razı olduklarında, genel olarak kamu politika kararlarını kabul ettiklerinde kendilerine destek verilir. Girdiler (input) siyasal sistem içine alınır ve çıktılar (output) üretilerek dışarı verilirler. Böylece çıktılar (kamu politikaları) çevreyi ve istemleri değiştirirken bu durum sistemi yeni politika çıktıları üretmeye yönlendirir ve bu faaliyetler bir döngü olarak devam eder (Çevik ve Demirci, 2008: 208).