• Sonuç bulunamadı

2.1. İlk Metropoliten Yönetim Örneği: İstanbul Şehremaneti

2.1.1. Altıncı Daire-i Belediyye

Ülkemizin tarihinde modern belediyelerin kuruluşu, geleneğe dayalı özerk bir şehir yönetiminin evrimi sonucunda değil, doğrudan modernleşmeci bir bürokrasinin şehirleri fizik ve hizmetler yönünden ıslahı amacıyla gerçekleşmiş bir reformdur (Ortaylı, 2011: 119). 19. yüzyılda Osmanlı şehirleri; özellikle dış dünya ile gelişen ilişkinin, düğüm noktasını meydana getiren liman şehirleri önemli yapısal değişiklikler geçirmekteydiler. Ülkenin değişmekte olan ekonomik, toplumsal ve idari yapısına bağlı olarak, geleneksel şehir yönetimi ve beledi hizmetler de sarsıntı içindeydi. Bu ise şehir yönetimi ve belediye örgütünde bazı düzenlemeler yapılmasını gerektirecekti. Çünkü Avrupa ile gittikçe yoğunlaşan iktisadi ilişkilere giren Doğu Akdeniz liman şehirleri; 19. yüzyılın ticari faaliyetine uygun bir ulaşım ve hizmetler bütününe sahip olmak için yeni örgütlenmelere gitmek zorundaydılar. Avrupa dünyası için şark limanları artık egzotik uzak şehirler olmaktan çıkmış, yeni kazanç ve hayat alanları haline gelmişti. Bu nedenle modern hizmetleri görecek yeni belediye idarelerinin kurulması gerekmekteydi (Ortaylı, 2011: 123).

1858 yılı Ocak ayında yayımlanan bir resmî tebliğle “İstanbul, Adalar ve Boğaziçi’nin on dört belediye dairesine ayrıldığı; önceden saptanan sınırlara göre Beyoğlu – Galata çevresinin Altıncı Daire-i Belediyye diye adlandırıldığı, ancak on dört dairenin hepsinde icraata başlamak fazla masraflı ve gerçek dışı olacağından uygulamaya önce Altıncı Daire’de başlanacağı” bildiriliyordu. Çünkü, Galata ve

Beyoğlu’nda nüfus çok olup, binalar daha itinalı yapılmış ve sakinleri de Avrupa görmüş ve beledi hizmetlerden anlayan adamlar olduğundan, icraata oradan başlanılmasında isabet olduğu, böylece diğerlerine iyi bir numune gösterileceği belirtiliyordu. Bu vesile ile gereken işlerin yapılması için bazı gelirlerin tespiti ve toplanması babında, daire dahilinde bir İdare-yi Mahsusa-yi Belediye kurulması ve başına da Hariciye Teşrifatçısı Kâmil Bey’in getirilmesi kararlaştırıldı. Bu belediye dairesi için özel olarak hazırlanan 11 Cemaziyelahır 1274 (27 Ocak 1858) tarihinde ilan edilen 19 maddelik “Altıncı Daire-i Belediye Nizamatı” da yürürlüğe girdi (Ortaylı, 2011: 143-144).

Nizamat’ın 2. maddesinde Altıncı Daire’nin fonksiyonları; kaldırım, su yolları ve lağımların inşa ve tamiri, çevrenin temizlik ve düzeninin sağlanması, yollarda gelip geçenlere rahatsızlık verecek durumların önlenmesi olarak belirtilmişti. Kentin kalabalık, zengin, iş ve diplomasi çevrelerinin bulunduğu bu bölgede ilk modern belediye örneği verilecekti (Seyitdanlıoğlu, 2010: 5). Galata ve Beyoğlu o dönemde fiziki yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatıyla İstanbul’un diğer semtlerinden oldukça farklı bir görünüm arz ediyordu (Eryılmaz, 2010: 206). Galata ve Beyoğlu’nda gayrimüslim teba yoğun olarak yaşamaktaydı. 1858 yılında Galata’nın nüfusu yaklaşık olarak 237.000 iken bu nüfusun 100.000’i Avrupalılar’dan oluşmaktaydı. Yine 1858 yılı rakamlarına göre Galata’da 25.000 Yahudi, 32.000 Yunan, 28.000 Ermeni yaşamaktaydı. Nüfusun küçük bir bölümünü ise 40.000 nüfusla müslümanlar oluşturmaktaydı (Rosenthal, 1980b: 126). Gayrimüslim vatandaşların belediye yönetim anlayışını içselleştirmeye daha yatkın oldukları kabul edilmekteydi. Avrupa yaşam biçimine vakıf olmaları nedeniyle Avrupa’dan esinlenen yeni yönetsel kurumlara daha kolay uyum sağlayabilecekleri düşünülmüştü (Şengül, 2014: 33).

Kamu yönetimi disiplini ve pratiğinde olduğu gibi mahalli idareler konusunda da Kıta Avrupası ve özellikle Fransız yönetim tecrübesinden esinlenen Türk yönetim sistemi; taşra ve merkez örgütlenmesinin temel karakteristiklerini Fransız idare geleneğinden almıştır (Tortop vd., 2006: 36). Beyoğlu – Galata Belediyesi’ne “Altıncı Daire” denilmesinin sebebi bir tesadüfe dayanmıyordu. Altıncı Daire, bu ismi, Tanzimat’ın mimarları olan Mustafa Reşit Paşa ile Ali Paşa’nın kısa bir süre oturdukları Paris’in seçkin ve modern semti olan “Sixtème Arrondisment” (Altıncı Daire)’den almaktaydı (Eryılmaz, 2012: 234). Tanzimatçı elit, Beyoğlu ve Galata bölgelerine bakacak olan Altıncı Daire-i Belediyye’nin örnek bir kuruluş olmasını istediklerinden,

Fransa’nın Paris kentinin belediye örgütlenmesini örnek bir uygulama olarak, model olarak almayı kararlaştırmışlardı. 1793’te Fransa’da kabul edilen anayasa gereği oluşturulan Municipalite bu alanda yapılan düzenlemelere esas olmuştur. Gerçekten de Paris Belediyesi dairelere ayrılmış ve kentin en seçkin, modern ve zengin semti “Altıncı Daire” olarak adlandırılmıştı (Seyitdanlıoğlu, 2010: 5). Altıncı Daire’de yazışmalar Fransızca yapılmaktaydı (Koçak, 2008: 20). Altıncı Daire, Beyoğlu-Galata bölgesinin ekonomik, sosyal ve siyasi önemi dolayısıyla devlet tarafından kendisine verilen özel statü ve imtiyazlara sahip olarak hayat buldu. Şehremaneti’nin nezaretlere bağlı olmasına karşın Altıncı Daire, doğrudan sadrazama bağlıydı (Oktay, 2005: 23). İstanbul’da da modern Türk belediyeciliğinin öncüsü olan Altıncı Daire-i Belediyye ayrıcalıklı bir statüde çalışmalarını sürdürmüştür (Seyitdanlıoğlu, 2010: 5).

Altıncı Daire’nin yönetim yapısında “Müdür” ve “Daire Meclisi” adıyla iki organ oluşturuldu. Memur statüsüne sahip daire müdürü, Babıali’nin önerisi ve Padişah’ın onayıyla atanıyordu. Belediyenin karar organı olan daire meclisi; daire müdürü, yedi asil üye (1858’de sekize çıkarılmıştır), dört müşavir üye, iki müdür muavini ve bir tercüman olmak üzere 15 üyeden meydana geliyordu (Oktay, 2011: 25).

Beyoğlu bölgesinin yazlık mekânı iken ulaşım imkânlarının gelişmesiyle şehrin günlük yaşamına eklemlenen Tarabya, belediye yönetimi kurulan diğer bir bölge oldu. Tarabya, İstanbul’da kurulması öngörülen 14 daire içinde yer almamakla birlikte bölgenin ileri gelenlerinin Babıali’ye yaptığı başvuru sonucunda hayata geçirildi. Altıncı Daire’nin de görüşünün alındığı süreç sonunda 1864 yılında Meclis-i Vala’nın belirlediği şartlar çerçevesinde Tarabya Belediye Dairesi kuruldu (Oktay, 2011: 27).

1858 tarihli bir talimat ile Osmanlı Devleti’nin mülki idare birimleri eyalet, liva, kaza ve kariyeler olarak belirlenmişti. 1864 yılında yayınlanan Vilayet Nizamnamesi ile ülkenin başlıca yönetim birimleri il, sancak (liva), kaza ve köy (kariye) olarak belirlenmiştir (Ökmen ve Parlak, 2013: 179). Ayrıca kaza ile köy arası bir yönetim birimi olarak nahiye öngörülmüştü. Vilayetin başında merkezden atanan vali ve yanında vilayet idare meclisi, liva veya sancaklarda yine merkezden atanan mutasarrıf ve yanında liva idare meclisi, kazalarda ise yine merkezden atanan kaymakam ve kaza idare meclisi bulunacaktı (Nalbant, 1997: 124). Belediye yönetimleri İstanbul’dan sonra diğer liman kentleri ve önemli ulaşım merkezlerinde öncelikle kurulmuştur. Bu öncelikli davranış, yerel grupların ve tüccarların, kent yönetiminde ve modern belediye hizmetlerinde duydukları düzenlilik ihtiyacından ileri gelmiştir. Bunun neticesinde

eğlence, ulaşım kolaylıkları gibi kentsel hizmetlerden yararlanma isteği, kıyı kentlerinde belediye hizmetlerine önem kazandırmıştır (Toprak, 2006: 82).

Halkın yönetime katılması ve merkeziyetçiliğin hafifletilmesini amaçlayan 1864 Nizamnamesi, Fransa’daki ‘Departmante’ sistemini taklit ediyordu. Bu Nizamname doğrultusunda ilk deneme Tuna Vilayeti ile yürürlüğe konuldu (Ökmen ve Parlak, 2013: 179). Tuna Vilayeti’nin başına Mithat Paşa atandı ve yeni model hızla yürürlüğe kondu (Nalbant, 1997: 126). 25 Temmuz 1867 yılında, 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi’ne bağlı olarak iki tane talimat çıkarılmıştır. Bunlardan birincisi; Vilayet Dahilinde Olan Şehir ve Kasabalarda Teşkil Olunacak Da’ire-i Belediye Meclislerinin Sureti Tertibi ve Memurlarının Veza’ifi Hakkında Talimat’tır. İkicisi ise; Da’ire-i Belediye Meclisi’nin Veza’ifi Umumiyesi Hakkında Talimat’tır. Bu iki talimatname ile günümüz modern belediyeciliğine giden yolda bir adım daha atılmış oluyordu (Seyitdanlıoğlu, 2010: 7-8). Bu talimatlar İzmir, Selanik, Tuna Vilayeti ve Bağdat gibi yerlerdeki belediyeler için bir statü getirmiştir. Ancak Şam gibi kentlerle, Anadolu kıtasındaki İzmir gibi bazı ulaşım merkezleri hariç, küçük ve bağlantısız yerleşimlerde modern belediyenin getireceği hizmetlere ihtiyaç duyacak nüfus yoğunluğu bulunmadığı gibi, yoğun bir ulaşım ve etkin bir hayat da gelişmemiştir (Toprak, 2006: 82).

1864 yılında Osmanlı Avrupası’nda 10 vilayet, 44 sancak; Asya kısmında 16 vilayet, 74 sancak; Afrika’da ise 1 vilayet ve 5 sancak olmak üzere 27 vilayet, 123 sancak kurulmuştur (Güler, 2013: 128). 1867 yılında Tarabya’da olduğu gibi Adalar’da muhtar ve halkın ileri gelenleri tarafından yapılan müracaat üzerine belediye yönetimi oluşturuldu. Adalar Belediye Dairesi, azınlıkların yoğun olarak yaşadıkları Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Burgazada’yı kapsıyordu. Daire’nin sosyal yapısının bir yansıması olarak daire müdürü ve meclisi gayrimüslimlerden oluşuyordu.

2.1.2. İstanbul Şehremaneti’nin Yeniden Yapılandırılması (Dersaadet İdare-i