• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ve KURAMSAL ÇERÇEVE

1.2. Kadın, Din ve Maneviyat

1.2.3. Kadın Dindarlığı

Din; felsefe, psikoloji, sosyoloji, dinler tarihi, teoloji disiplinleri içerisinde farklı şekillerde tanımlanmıştır (Sezen, 1998: 30). Ancak bu kavramın çok yönlü ve karmaşık yapısından dolayı yapılan çeşitli tanımlamalarda görüş birliğine ulaşılamamıştır (Hökelekli, 1993: 69).

Teolojik açıdan Allah’a inanma ve bağlanma ile açıklanan din kelimesi (Devellioğlu, 2003: 188) insanın fıtratında var olan ve fıtrata uygun bir tarzda gelişerek ilerleyen bir unsurdur (Kutub, 1992: 89-90). Dinler; Tanrı kavramı, ideal varoluş yolu ve öbür hayata dair verilen sözler gibi karakteristik özellikler taşır (Reber, 1985: 637). Sosyolojik tanıma göre din, toplumda ortaya çıkan ve orada yaşanan sosyal bir gerçekliktir (Günay, Ecer, 1999: 41-42). Psikolojik tanımlarda ise insanların içinde bulundukları his ya da duygular temel alınarak açıklamalar yapılmıştır (Cox, 2004: 18- 22).

Dindarlık ise dinin insan hayatına nüfuz derecesi olarak tanımlanabilir (Tekin, 2004: 53). Türkçe’de dindarlık, din kelimesinden türemiştir. Bu nedenle din ve dindarlık arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır (Günay, 2006: 9). Din, özü gereği daha çok teorik ve soyut gerçekliği ifade etmektedir. Dindarlık ise teorik ve soyut gerçeklik olan dinin, çoğu zaman pratik ve somut boyutunu kapsamaktadır (Yapıcı, 2008: 19).

Türk toplumu içerisinde din konusundaki tutum, davranış ve yaşayışlarda, laikliği, muhafazakârlığı, ateizmi, seleficiliği, merasimciliği veya kökten dinciliği bulabileceğimiz plüralist bir görünüme sahiptir. Ayrıca toplumsal değişimle birlikte dini yaşantıda homojenlikten çok plüralist görünümler artmaktadır. Örneğin dini yaşayışta, "ateşli", "alaca", "mevsimlik", "idare-i maslahatçı" ve "ilgisiz" dindarlık eğilimleri ana tipler olmakla birlikte "sofuluk", "softalık", "grupçuluk" yahut "cemaatçilik" ya da "tarikatçılık", "beynamazlık", "iş dindarlığı" gibi alt-tipler oluşmaktadır (Günay, 2001: 35-38).

Lenski ve Glock gibi sosyologlar, kapsamlı yapısından hareketle, dindarlığın çok boyutlu olarak ele alınması gerektiğini ifade etmiştir (Köktaş, 1993: 51). Bu doğrultuda Glock, dinin insanla ilişkisini beş boyuta ayırmıştır. Bunlar: Dinî tecrübe boyutu, ayinsel (ibadet) boyutu, ideolojik (inanç) boyutu, bilgi boyutu ve dini kanaatlerden etkilenme boyutudur (Glock, 1998: 253-254).

Dindarlığın inanç boyutunda, dindar insanın belirli inanç ilkelerini benimsemiş olduğu beklentisi söz konusudur. İnancmın anlamı veya işlevselliğinin araştırılması bu boyut içerisinde yer almaktadır (Köktaş, 1993: 53). İbadet boyutu ile dinin içerisindeki bütün dinî pratikler ifade edilir. Çeşitli ayinler, dua, özel dinî törenlere katılma, oruç tutma gibi ibadetler, ibadet boyutu içerisinde yer almaktadır (Glock, 1998: 268). Dinin tecrübe (duygu) boyutu; “nihaî gerçekliğe katılma”yı ya da “dinî bir duyguyu tecrübe etme”yi ifade etmektedir. Bu boyut, dinî inanç ve dinî ibadetle bağlantılı bir biçimde hassas ve daha az belirgin olan yaşantı şekillerini ifade etmektedir (Mehmedoğlu, 2004: 28). Dindarlığın bilgi boyutu, bireyin din ve kutsal kitap kaynaklı bilgilerini ifade eder. Yani dindar insanın birtakım dinî ilke ve emirleri bildiği düşünülmektedir (Glock, 1998: 268). Etki boyutu ise insanın dinî inanç, pratik, tecrübe ve bilgisinin bütün dünyevî boyutlarının sonuçlarının özetlenmiş halini kapsamaktadır (Köktaş, 1993: 45).

Glock’a göre dindarlık, kişinin dinin beş boyutu ile irtibatından hareketle tanımlanabilir. Glock’un beş boyutlu modeli dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok tercih edilen dindarlık ölçüm modelleri arasında yer almıştır (Yıldız, 2006: 98).

Maneviyat ve dindarlık kavramları psikologlar tarafından birbiriyle ilişkili ancak farklı iki olgu olarak tanımlanmaktadır. Dindarlıkta kurumsal ilkelerin takip edilmesi esas alınırken maneviyatta bireysel anlam arayışı, kutsal ile doğrudan iletişim ve kendini aşma söz konusudur. Dindarlıkta kutsalın arayışı, kurumsal inanç ve gelenek bağlamında, maneviyatta ise bireysel tarzda yapılmaktadır. Dindarlık dinin, sosyal ve kurumsal yönünü içerirken maneviyat kutsal ilkelerle sınırlı değildir. Bu nedenle maneviyat arayışı, namaz kılmakla olabildiği gibi türbelere gitmekle de tezahür edebilir. Maneviyat, dinî unsurlar içermekle birlikte dinî olmayan unsurlar da barındırmaktadır. Bu nedenle maneviyat ile dindarlık kavramları birbirinden ayrışmaktadır (Köse ve Ayten, 2012: 124, 125). Ayrıca din, toplumda belirlenen tipik inançlar ve ritüeller ile bağlantılıdır. Maneviyat ise daha bireysel ve öz denetimle ilgilidir (Koenig, 2004: 1194). Düzgüner’e göre (2013: 244) maneviyat ile ilişkili olarak kavram kargaşasını önlemek için kavramın din ve Allah/Tanrı/Yüce Güç ile ilişkili anlamı için maneviyat kavramı, din ile ilişkili olmayan boyutlarını kastetmek için ise ruhsallık kavramı tercih edilebilir.

Mülakat içeriklerinden anlaşılacağı üzere araştırmamızdaki katılımcıların maneviyat algıları daha çok dinî boyuttadır. Bu nedenle çalışmamızda maneviyat kavramı, dinî bağlılıkla gelen bir maneviyat anlayışı çerçevesinde ele alınmıştır.

Dindarlık ile ilgili yapılan bazı araştırma sonuçlarında cinsiyetler arasında herhangi bir farklılık görülmese de (Cokley, 2013: 445; Cloud ve Newman, 2008: 42) ağırlıklı olarak, Hristiyan mezheplerinde kadınlar, daha dindar çıkmıştır. Kaldor’un 310.000 Avusturalyalı katılımcı ile yaptığı araştırmasında bazı mezheplerde kadın dindarlığının daha yüksek çıkması bu duruma örnek olarak verilebilir (akt. Hallahmi, Argyle, 1997: 141, 144). Ayrıca Francis ve Wilcox’un (1998) 340 erkek ve 347 kadınla yaptıkları araştırmada kadınların, erkeklere oranla Hristiyanlığa karşı daha olumlu tutumları olduğu tespit edilmiştir. Zinnbauer ve Pargament’in araştırma sonucunda ise (1998: 176) din değiştiren kadınların erkeklere oranla maneviyatı daha yüksek çıkmıştır.

Kadınların daha dindar çıkması ile ilgili olarak iki farklı kuram ortaya konmuştur: İlk kuramda, sosyal ve çevresel faktörlere vurgu yapılmıştır. Bu grup, cinsiyet rolleri kuramları ve yapısal statü kuramları olarak ikiye ayrılmıştır. Cinsiyet rollerine göre kadına, erkeğe göre daha uysal, pasif, itaatkâr ve anaç olması öğretilmekte ve bu da dindarlıkla bağdaştırılmaktadır. Yapısal statü kuramına göre kadın, toplumdaki sosyal konumu gereği daha dindardır. Çünkü kadının, iş gücünde daha az yer alması, çocukların yetiştirilmesinde daha büyük rolleri olması, dinî faaliyetlere daha çok zaman ayırmasını sağlamaktadır. İkinci grup kuramlarda ise kadın ve erkek arasındaki bireysel ve psikolojik farklılıklar vurgulanmaktadır (Furseth ve Repstad, 2011: 331).

Hallahmi ve Argyle (1997: 78) kadın ile erkek arasındaki psikolojik farkların ve yetiştirilme şekillerinin, kadınların erkeklerden daha dindar olmalarına neden olabileceğini belirtmiştir. Kadının daha stresli olması veya daha itaatkâr yetiştirilmesi buna örnek olarak gösterilmiştir. Ayrıca erkeklere oranla kurallara uyma ve başkalarına ihtiyaç duyma eğiliminde olmaları onları daha dindar olmaya yöneltebilmektedir. Karaşahin ise (2007: 290) kadınların erkeklerden daha dindar olmalarını; kadının aile içindeki konumu, dış dünyaya erkeklere göre daha kapalı olmaları, daha düşük eğitim seviyesi, geleneksel kültürel yapıdaki kadınlara yönelik ahlakî ve dinî normlar ve bu normların cinsiyete göre farklı biçimde uygulanmasından kaynaklanabileceğini belirtmiştir. Tekin’in (2009: 112) araştırmasına göre kadın dindarlığının sosyo ekonomik durum, eğitim seviyesi ile birlikte kent ve kırsal arasındaki görüntüsü de farklıdır. Kırsal kesimin daha kapalı bir toplum olması dindarlığın geleneksel formda yanşamasına neden olmaktadır. Kentin değişime daha açık olması ise dindarlığın daha esnek şekilde yaşanmasına neden olmaktadır.

Türkiye’de dindarlık ile ilgili yapılan çalışmalarda, kadın dindarlığı açısından farklı sonuçlar bulabilmekteyiz. Örneğin Mehmedoğlu (2004), Yıldız (2006) ve Uysal’ın (2006: 145) kadın dindarlığı ile ilgili çalışmalarında, kadınlar erkeklere oranla daha az dindar çıkmıştır. Sezen (1993: 290) araştırmasında, kadınların dinsizlik eğiliminin, erkeklerden fazla olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kula’nın (2001: 151) 16-21 yaş aralığındaki bireylerle yapmış olduğu çalışmasında, kızlara oranla erkeklerin dindarlık ortalamalarının daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Onay’ın (2004: 172) çalışmasında ise dinî yönelimde, cinsiyet faktörünün kadın olma ile negatif yönde ilişkisi söz konusudur. Kuşat (2006: 146) erkeklerin kendilerini kızlardan daha dindar gördüklerini

tespit etmiştir. 1995- 1997 yılları arasında farklı dinlere mensup 51 farklı ülkede yapılan World Values Survey (WVS) sonucunda, İsviçre, Türkiye, Azerbaycan, Bangladeş ve Bosna’da, erkeklerin din ile daha bağlantılı oldukları görülmüştür. Genel olarak Müslümanlar arasında erkeklerin, kadınlardan daha fazla camiye gittikleri tespit edilmiştir (Sullins, 2006: 844, 853). Gonzalez’in (2011: 33) araştırma sonucunda cami ziyaretleri ve Kur’an okumak erkeklerin eylem ve görünümleri ile daha fazla ilişkili bulunmuştur.

Acar, Yıldırım ve Ergene’nin (1996: 47) araştırma sonucunda çok dindar (%69) ve dinle ilgisi olmayanlar (%69) daha çok erkeklerdir. Kadınlara göre erkeklerin bu iki uç arasında yer almalarını aktif politikaya katılımlarıyla ilişkilendirmiştir. Çünkü ülkemizde din ile politika iç içedir ve genelde siyaset erkek egemendir. Bu nedenle üniversitelerdeki "dinci", "ülkücü" ve "devrimci" olarak adlandırılan ve aktif eylemlerde bulunan grupların çoğunluğu erkeklerden oluşmaktadır. Bu gruplar çan eğrisinin sağ uçlarında yer almaktadır.

Bu sonuçlarla birlikte kadınların daha dindar çıktığı araştırma sonuçları da söz konusudur. Coştu (2011: 232) kadınların, popüler dindarlık açısından erkeklere oranla daha yüksek bir yönelim içerisinde oldukları sonucuna ulaşmıştır. Kimter’in (2008) benlik saygısı ve dindarlık ilişkisi ile ilgili araştırma sonucunda kız öğrenciler erkek öğrencilere göre dinî hayatın inanç, ibadet ve etki boyutunda daha dindar çıkmıştır. Yazgan’ın (2014: 108-110) yapmış olduğu araştırmada ise kanser teşhisi konulan kadın hastaların dinî tutumlarının erkek hastalardan daha olumlu olduğu belirlenmiştir. Schimmel (2001: 417) Türkiye’de kadınların, namaz ve oruçla ilgili ibadetlerde erkeklerden daha ilgili göründüğünü aktarmıştır. Çelik’in (2002: 31) çalışmasında da kadınların kendilerini erkeklerden daha çok dindar görme eğiliminde oldukları belirlenmiştir. Kirman’ın (2005: 128) 234 üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı araştırmasında, kız öğrencilerin dinî yaşantı düzeyi, erkek öğrencilere oranla daha yüksek çıkmıştır. Şentepe’nin (2016: 137) araştırma sonucunda, kadınların dindarlık düzeylerinin, erkeklere göre daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Yapıcı’nın (2012: 1) yaklaşık 43864 kişiye ulaşan 78 farklı alan araştırmasını incelediği çalışmasında, kadınların %27.94’ünün, erkeklerin ise %20.59’unun daha dindar oldukları tespit edilmiştir. Katılımcıların %51.47’sinde ise cinsiyetler arasında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Bu sonuca göre, kadın ve erkek arasında dindarlık açısından çok az bir

fark söz konusudur. Bunun nedeni ise cinsiyet farklılığından mı yoksa diğer faktörlerden mi olduğu tam olarak belirlenememiştir.

Bununla birlikte, cinsiyet faktörünün etkili olmadığı araştırma sonuçları da vardır. Özbaydar (1970: 59) dinî inançların gelişmesinde, cinsiyet faktörünün etkili olmadığı sonucuna varmıştır. Şahin’in (1999: 104) ilahiyat, tıp ve mühendislik fakültelerinde okuyan öğrencilerle yapmış olduğu dinî hayat araştırmasında kız ve erkek öğrenciler arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunamamıştır.

Araştırmalarda, kadınların mı erkeklerin mi daha dindar olduğu ile ilgili çelişkili sonuçlar çıksa da (Atalay, 2005: 202) kadınların mistik konulara erkeklerden daha yatkın oldukları söylenebilir (Açıkgöz, 2010: 52, 85; Altıntaş, 2005: 65-67). Ayrıca, büyüsel-şekilsel formlara karşı ilgili oldukları tespit edilmiştir (Özüdoğru, 2009: 205). Sosyo ekonomik düzeylerinin yetersizliği, eğitim seviyelerinin düşüklüğü, sosyal güvenceden yoksun olmaları bu durumun nedenlerinden bazıları olarak açıklanmıştır. Bu durumlar kadınların gelecekten haber alma isteklerini tetikleyip, onları fal ve rüyalara yöneltmektedir. Muska, büyü, türbe inanç uygulamaları da yine sosyal faktörlerin neden olduğu yetersizliklerden kaynaklı olarak yöneldikleri uygulamalar şeklinde yorumlanmıştır (Şahin, 2006: 332).

Nazar olgusu ve türbe ziyaretleri de kadınların ilgi duyduğu alanlardır. Özellikle problemli dönemlerde sıkıntıların giderilmesi için türbeler, umut kapısı olarak görülmektedir. Çocuğu olmayan, evlenemeyen, hastalıklarına şifa arayan, sınavlarda başarılı olmayı amaçlayan, maddî açıdan sıkıntı çeken kadınlar arasında türbe ziyaretinin yaygın olduğu görülmüştür (Kaya, 2011: 118). Mernissi’ye göre (2003: 49) kadınlar türbelere, isteklerinin gerçekleşmesi için gitmektedirler. Onlar, günümüzde modern sağlık hizmetlerine gitmekle birlikte türbelere de gitmeye devam etmektedir. Sonuç olarak, her durumda kadın erkekten daha fazla dindar değildir (Sullins, 2006: 873). Kadın ve erkek arasındaki mezhepsel, etnik, coğrafî, siyasî tercih ve dağılımlar, eğitim, meslek, cinsiyet, yaş, medenî durum, bireysel beklentiler ve modernlik deneyimleri gibi bireysel ve sosyokültürel bağlamlar dindarlık araştırmalarında dikkate alındığında, bariz farklılıklar bulunacaktır (Subaşı, 2004: 95, 99). Kadının köyde/kasabada veya kentte yaşıyor olması, ev hanımı ya da çalışıyor olması da dindarlıklarını etkilemektedir (Kaya, 2011: 117). Ayrıca dindarlığın farklı şekillerde

tanımlanması veya ölçülmesi nedeniyle birbirinden farklı sonuçlar elde edilmektedir. Bu nedenle kadının mı erkeğin mi daha dindar olduğu ile ilgili çalışmalar; dindarlık tanımlarına, ölçme araçlarına ve örneklemlerin özelliklerine göre değişmektedir (Yapıcı, 2012: 2). Bununla birlikte kadın dindarlığı araştırılırken metodolojik özgünlük açısından, Hristiyan toplumları üzerinde yapılan çalışmalara dayandırılmamalıdır (Subaşı, 2004: 95). Türkiye’de yapılan araştırmalarda kadın dindarlığı ile ilgili daha özgün sonuçlara ulaşabilmek için ülkenin manevî ve kültürel kodlarıyla birlikte psikolojik farklılıkları göz önüne alınarak yapılacak olan araştırmalar daha faydalı olacaktır.

Özellikle ülkemizde, kadınların mı erkeklerin mi daha dindar oldukları konusunda kesin bir bilgiye ulaşılamadığı görülmüştür. Bununla birlikte kadınların, erkeklere oranla manevî ve mistik konulara daha ilgili oldukları söylenebilir. Bu ilgilerinin, onları dinî gruplara yöneltmekte de etkili olduğunu belirtebiliriz. Bu nedenle kadın dindarlığında manevî ve mistik unsurların araştırılması alana katkı sağlayacaktır.