• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ve KURAMSAL ÇERÇEVE

1.1. Psiko Sosyal Açıdan Kadın

1.1.2. Dinî Açıdan Modernleşme Sürecinde Türk Toplumunda Kadın

1.1.2.1. Kadının Çalışması Problemi

Modernleşme sürecinin bir getirisi olarak kadın, çalışma hayatına girmesiyle birlikte birtakım özgürlükler elde etmiştir (Şeriati, 2010: 93). Bu özgürleşmede kapitalizmin payı büyüktür. Çünkü kapitalizm, sanayileşmede ve ziraî kalkınmada yerini sağlamlaştırabilmesi için erkeğe olduğu kadar, kadın çalıştırılana da gereksinim duymuş ve bu nedenle kadını çalışma sahasına yönlendirmiştir (Altındal, 2004: 115).

Kadının çalışmasını bir hak olarak algılanabilmekle birlikte dezavantaj olarak görenler de vardır. Özellikle İslamcı yazarlardan bazıları kadına ve aile kurumuna zarar vereceği gerekçesiyle bu duruma birtakım eleştiriler yöneltmiştir.

Aktaş’a göre (1991: 251-252) modernleşme ile kadının ev içinden evin dışına yönelmesi ve toplum için ev dışında yaptığı herşeyin olumlanması amaçlanmıştır. Kadının fıtratı göz önüne alınmaksızın erkek hangi işleri yapıyor ise onu yapabilmek eşitlik olarak görülmeye başlanmıştır. Bu durum anneliğin küçümsenmesi hatta reddedilmesi anlamına da gelmiştir. Koçkuzu (2005: 323, 325), kadını çalışmaya yönelten en önemli nedenlerin başında ekonomik problemler geldiğini belirtmiştir. Bununla birlikte, öğrenimini tamamlayıp evde oturmak istemeyen veya ideolojik olarak çalışmak isteyen kadınlar da mevcuttur. Ona göre, ekonomik sıkıntılar aşıldığında çoğu kadın çalışmak istemeyecektir. Bu nedenle ülkenin ekonomik gücü arttırılmalı, kadın eşlik ve annelik görevleri ile baş başa bırakılmalıdır. Beşer’e göre (2013) kadının ekonomik bağımsızlığı için çalışması toplum ve ailenin yanında kendisi için de zararlı olmuştur. Çünkü ekonomik güç elde eden kadınlar, moda ve reklamların etkisiyle bilinçsizce harcamalara yönelmişlerdir. Kadının çalışmasının en kötü etkisi ise çocuklar üzerinde olmuştur. Hâlbuki İslamî sistemde kadın; kocasının isteklerini yerine getiren, çocuklarına hem bakım hem eğitim veren, kocasının krallığında kraliçe olan bir konuma sahiptir (Haddad, Findly, 1985: 287). Ayrıca kadının doğurganlığı onu erkeklerden daha üstün kılmaktadır (Vecdi, 1972: 17). Ancak gelişmiş dünyanın önemli bir kısmı en düşüklerde seyreden doğurganlık sendromu yaşamaktadır. Çünkü modernleşme sürecinde kadının anne olma arzusu devam etse de kariyer ve annelik arasında bir arada kalmışlık söz konusudur. Modern toplumun en büyük gerilimlerinden biri de bu iki unsuru uyumlu

hale getirme sorunudur (Anderson, 2011: 16, 75). Kadının doğurganlıktan uzaklaşması, anneliğin ve çocuk sahibi olmanın yanında ailenin çekiciliğini de ortadan kaldırmaktadır (Cündioğlu, 2004: 74).

Kadının çalışmasının kendisine, ailesine ve dolayısıyla topluma verdiği zararlarla birlikte ataerkil bir toplumda çalışan kadının daha çok sorumlulukla mücadele ettiğine dair görüşler de söz konusudur. Meulenbelt (1987: 45) kadın çalışsa da ataerkil toplumda kadına verilen önceliklerin ev kadınlığı ve annelik olduğunu belirtmiştir. Light’ın (1984: 290) araştırmasına göre çalışan kadınlar ev ve iş arasında çelişki yaşamakta, kariyerlerini ailenin önünde tutanlar, duygusal karmaşa ve strese maruz kalmaktadır. Ataerkil bir yapısı olan Türk toplumunda da kadının çalışması, onun ev yükümlülüklerindeki sorumluluğunu hafifletmemektedir. Meydaner’in (2006: 78) Kırıkkale şehir merkezinde farklı sosyo ekonomik durumda olan kadınlarla yapmış olduğu araştırmasında çalışan kadınlar; eşlerinin kendilerine yardımcı olmadıklarını ve çocuk bakımı, çamaşır, bulaşık gibi ev işlerinin çalışsalar dahi onlara ait olarak görüldüğünü ifade etmişlerdir. Günsel ve arkadaşlarının (2015: 74) 15 kadın öğretmenle yaptığı mülakat sonucunda kadınların en temel sorunlarının, aile hayatı ile iş hayatı arasındaki dengeyi sağlamak konusunda zorlanmaları olduğu ortaya çıkmıştır. Toktaş’ın (2002: 423, 431) 1960-1970’li yıllarda, kız enstitülerinde öğretmen ve akademisyen olarak çalışan kadınlarla yaptığı çalışmada ise kadınlar; iş, evlilik ve annelik ile ilgili cinsiyetler arasında eşitsizlik olduğunun farkına varmışlardır. Kadınlar, emeklerinin karşılığını almak konusunda şikâyetlerini dile getirmişlerdir.

Kadının çalışmasının faydadan çok zarara uğrattığına dair görüşlerle birlikte günümüzde, toplumda anneliğe ve kadının ev içindeki görevlerine verilen değerin düşüklüğü nedeniyle bazı İslamcı yazarlar da dâhil olmak üzere kadının çalışmasına olumlu yaklaşanlar da vardır.

Segal’e göre (1990: 23) kadınların daha “iyi sayılması” inancı ve gerçeği, anne olmalarıyla ilişkilendirilmesine rağmen, genelde hor görülmesini ve ekonomik bağımlılıklarının sürdürülmesini, annelik ile çocuk büyütmek ve bu etkinlikleri destekleyen toplumsal inançlar belirlemektedir. Sanford ve Donovan’ın (1999: 16-17) kadın katılımcılarla yapmış oldukları araştırmada, kadınların çok nadiren “İyi bir ev kadınıyım, kültürümüzün buna değer vermemesi çok kötü.” sözü yerine “Ben sadece

bir anne ve ev kadınıyım.” cümlesini kurmaları, kendi değerlerini düşük gördüklerini ve bunun nedeninin de toplumsal ön yargılar olduğunu göstermektedir.

Kadına saygı; kadının ev içindeki hayatının korunması ve kollanmasından çok, zihniyetlerin değişmesiyle ilgilidir. Çünkü ev kadınının daha çok istismar edildiği, her türlü şiddete maruz kaldığı bugün için herkesin malumudur (Meriç, 2004: 226). Bu nedenle kadının çalışmaya ya da evde kalmaya zorlanması yerine kendi tercihleri doğrultusunda onları desteklemek doğru olacaktır. Çünkü kadınların kamusal alanda olmasının içselleştirildiği günümüzde geleneksel koşullara dönüş mümkün görünmemektedir. Bu nedenle Müslümanlar, kadın bedeni ve görünürlüğü üzerinden tartışma yürütmek yerine küresel sisteme alternatif çözümler geliştirmelidir (Erkilet, 2015). Ayrıca kadınların, kamusal alanı İslamlaştırmak yoluyla yeni bir dindarlığı kadın eliyle inşa etmeye başladıkları da göz önüne alınmalıdır (2015: 95, 250).

Sonuç olarak günümüzde çalışan kadının ev içi yükümlülükleri ile birlikte sorumlulukları artsa da çalışmayanlara göre haklarını korumada daha avantajlı oldukları söylenebilir. Aslında ekonomik koşulları düzeldiğinde çalışmayı bırakacak birçok kadın olduğu gibi, maddi durumu iyi olduğu halde çalışma hayatına devam eden kadınlar da vardır. Bu durum, ekonomik şartların yanında ideallerin de kadını çalışmaya yönlendirdiğini göstermektedir. Eğitim düzeyi yüksek olan kadınların, evde oturmak yerine uzmanlaştıkları alanda çalışmak istemeleri bu durumun doğal bir sonucudur. Toplumda çalışmayan kadına verilen değerin azaldığını; çalışan kadının ön plana çıkartıldığını müşahede etmek de mümkündür. Bu algı değişmedikçe, İslamcı aydınlardan bazısı tenkit etse dahi, muhafazakâr kesim de dâhil olmak üzere çalışan kadın oranı artmaya devam edecektir. Bu ve buna benzer nedenlerden ötürü İslamcı yazarlardan bazısı kadının çalışması konusuna daha olumlu yaklaşmaya başlamıştır. Özellikle ilk dönem İslam toplumu, kadının çalışması konusunda örnek gösterilmiştir.9 Bu durum, toplumsal değişmenin, İslamcı yazarlarla birlikte muhafazakâr olarak nitelendirilen zümreye yansıdığının açık bir göstergesidir.

9

Birekul’un (2015: 126- 127) araştırma sonucuna göre ilk dönem İslam toplumunda kadınlar hem aile içerisinde hem de toplumda aktif rol oynamıştır. Çobanlık, imamlık, mescid temizleyiciliği, dadılık/sütannelik, hizmetçilik, kuaförlük, aşçılık, cenaze yıkayıcılığı, terzilik ve şarkıcılık gibi mesleklerde görev almışlardır. Bu dönemde kadınların savaşlarda dahi etkin olması, sosyal hayat içerisinde kadına özgürlükçü bir yaklaşımda bulunulduğunun göstergesidir.