• Sonuç bulunamadı

Dinî Gruba Yönelme, Katılma ve Bağlanmada Etkili Olan Psiko Sosyal

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ve KURAMSAL ÇERÇEVE

1.3. Dinî Grupların Niteliği ve Etkileri

1.3.1. Dinî Gruba Yönelme, Katılma ve Bağlanmada Etkili Olan Psiko Sosyal

Amacı bireyin ruhsal ve toplumsal problemlerine çözümler bulup olgunluğa ulaşmasını sağlamak olan tasavvuf, ilahiyatla olduğu kadar psikoloji ile de yakından ilgilidir (Yılmaz, 2002: 65; Altıntaş, 1981: 171). Transpersonel psikoloji çalışmaları ve batılı psikologların ilgi alanlarının doğuya kayması ile tasavvufa ilgi göstermesine neden

olmuştur. Bu nedenle Batıda Müslüman olanların kişilik gelişimlerini veya tasavvufa yönelişlerini anlatan çalışmalar yapılmıştır (Erman, 2005: 98). Tasavvufun psikoterapi ile ortak yanları olduğu da ileri sürülmektedir. İkisi de hastalıkların iyileşebileceğini, bireyin görülenden daha fazla potansiyeli olduğunu ve iyileşme sürecinde çeşitli aşamalardan geçilmesi gerektiğini varsaymaktadır (Bayzan, 2013: 222). İnsanın tasavvufa başvurmakla başarmak istediği, kendisiyle ve diğer varlıklarla uyum içinde bir yaşam sürdürmek (Kayıklık, 2011: 12), nefsini arındırıp his perdelerini kaldırmak, gönlünü her türlü bozukluklardan kurtarmaktır (Doğrul, 2008: 7). Bu sayede, Yaratıcı ile bu dünyada temas halinde olmaya çalışmaktır (Öztürk, 1974: 24). İnsanlar çeşitli nedenlerle tasavvufa ve dolayısıyla tasavvuf menşeli olan dinî gruplara yönelebilmektedir.

Dini daha ileri seviyede yaşama arzusu, aile, dost veya arkadaşların tavsiye ve telkinleri (Efe, 2008: 88), dinî, manevî kazançlar ve dostluk ortamı (Bilge, 2008: 126- 130), gündelik hayatın rutinliği ile kentsel bunalımlar (Çelik, 2011: 26; Chittick, 2003: 10) günahkârlık duygusu, dinin kurtuluş için daha emin bir yol olduğu düşüncesi, bir şeyhin himmetine ihtiyaç duyulması, kötü alışkanlıkları terk etme isteği, rüyalar ya da olağanüstü haller, tasavvuf ehlinin örnek şahsiyetleri dinî gruplara yönelten ve katılmalarını sağlayan nedenler arasında yer almıştır (Certel, 2003: 188-190). Yetik’in araştırma sonucuna göre (1996: 122- 124), tarikata giriş amaçlarını ise öncelikli olarak dini ayrıntısıyla öğrenmek, dinî hayatını düzene sokmak, ahlâklanmak, manen yücelmek ve Allah’ın rızasını kazanmaktır. Uludağ'a göre (2006: 145) mürid olmak isteyen kişiye talib denir ve talib düşünüp taşındıktan sonra mürid olmaya karar verir. Bazılarında bu arzu, ani bir istekle de doğabilir. Aradığı mürşidi yıllarca araştıranlarla birlikte rüyada gören veya bir tesadüf ve tevafuk neticesinde şeyhi ile karşılaşanlar da vardır.

Tasavvufa girmek ile din değiştirme nedenleri arasında benzerlikler görmek mümkündür. Din değiştirme radikal kişilik değişimini kapsar. Bir insanın dinî inançları aniden veya yavaş yavaş oluşabilmektedir. Bu durum, dünya gerçeklerine ve kişinin kendi gerçekliğine göre değişmektedir. Kişi ile grup arasında itici ve çekici durumlarla ilgili de olabilir. En çok ortak olan değişkenler stres, çocukluk ve ergenlik yıllarında yaşanan mutsuzluk, çelişkiler ve yabancılaşma duygularıdır. Kişinin kendi dininden uzaklaşması ile başlayan süreç farklı dinlere ilgiyi arttırmakta ya da farklı dinlere karşı

olan ilgi, kişinin kendi dinine karşı uzaklaşmasına neden olabilmektedir (Jindra, 2011: 3, 26). Bu tür dönüşümlerde kişi, hayatındaki anlamı yeniden oluşturma ve değiştirme çabası içerisindedir (Ayten, 2012: 58). Travmalar sonucu yaşanan bilişsel arayışlar da birçok kişinin din değiştirmesine neden olmuştur. Bu travmaların nedeni boşanma, hastalık, ölüm gibi duygusal olaylardan kaynaklanabilmektedir. Bununla birlikte yaşanılan problemlere bulunan mistik cevaplar, din değiştirmeye neden olabilir (Ray, 1999: 316- 317). Ayrıca yapılan araştırmalar ve Müslümanlarla iletişim, din değiştirmede etkilidir.

Almanya’dan Türkiye’ye gelin olarak gelen Ulla, kocasının yurt dışına çıkıp beş yıl boyunca dönmemesiyle birlikte üç çocuğuyla tek başına kalmıştır. Maddî ve manevî sıkıntılar yaşayan Ulla’nın İslamiyet’i tanıması, namaz ve ahiret ile ilgili bilgiler içeren kitapları okuyarak olmuştur (Sezer, 2006: 63-70). Rethinking Muslim Women and Veil adlı kitabın yazarı Katherine Bullock, İslam ile ilgili yapmış olduğu yüksek lisans tezi sonucunda İslam dinine yöneldiğini belirtmiştir (Bullock, 2010: 1).

Mehmedoğlu ve Kim’in (2001: 190-191), Koreli muhtedilerle yapmış oldukları araştırma sonucuna göre çoğunluk, eski dinleri olan Hristiyanlığı mukayese ederek müslüman olmuşlardır. Koreli muhtediler 20’li yaşların sonlarında İslamiyet'in çeşitli öğretileri ve hayat felsefesinden etkilenmiş, Müslümanlarla sohbet ederek, Kur'an-ı Kerim ve İslami kitaplar okuyarak bilinçli bir şekilde Müslüman olmuşlardır.

Mcginty (2006: 27-32) altısı İsveç’te ve üçü Amerika’da olmak üzere İslam’a yönelen dokuz kadın katılımcıyla araştırma yapmıştır. 17-35 yaş aralığında olan bu kadınların ağırlıklı olarak Müslümanlarla irtibat kurmalarının, yapılan seyahatlerin, bireysel araştırmaların ve evliliklerin İslam’a yönelmelerinde etkisi olduğu görülmüştür.15

Din değiştirme ile tasavvufa yönelmenin ortak nedenleri arasında dinî konularda tartışma, araştırma yapma, kişilerin olumlu davranışları, evlilik, toplumun kültürünü, gelenek ve göreneklerini benimseme, dinî telkin, maddî çıkar sağlama ve özel bir olay (dramatik bir yaşantı) gibi durumlar zikredilmiştir (Peker, 1979: 29-33, 37,45).

15

Ayşe (35), Afrikalı olan eşinin memleketine yolculuğu sırasında tanıştığı Müslüman arkadaşlarla sohbetleri ve araştırmaları ile; Zarah (35), Marianne (21) ve Hannah (17) da Müslüman arkadaşıyla sohbetleri sonucunda Müslüman olmuşlardır. Lisa (27), sevgilisiyle ilişkisini bitirmesiyle yaşadığı travma sonucu dini araştırmalara yönelmesiyle Cecilia da (32) işinde Müslüman arkadaşlar ile diyalog kurması ve araştırmaları sonucunda Müslüman olmuşlardır. Hindistan ziyareti sırasında bir Müslüman ile evlenip formal olarak Müslüman olan Layla (26) ise diğer Müslümanlarla konuşmaları ve araştırmaları sonucunda Müslüman olmuş; Mariam (25) ve Fatimah (33) da araştırmaları sonucunda İslami sufizme yönelmişlerdir.

Tasavvufa ve dolayısıyla dinî gruplara girmek ve din değiştirmenin ortak nedenleri olduğu gibi bizzat dinî gruplar da başlı başına din değiştirmeye neden olabilmektedir. Örneğin Brodbeck (2010: 33), New York’ta yer alan sufî tasavvuf merkezindeki toplantılara arkadaşlarının teşvikiyle katılması sonucu tasavvufa yöneldiğini açıklamıştır. Özelsel ise (2002: 39) içsel arayışlarının ve yaşadığı olağandışı hallerin İslamî sufizme yönelmesinde etkili olduğunu belirtmiştir.

Carl Vett ise Avrupa’da tanıştığı Mahmut Muhtar Paşa vasıtasıyla tasavvufu araştırmaya yönelmiş, 1925 yılında İstanbul’a gelmiş ve Nakşibendî dergâhlarında olağanüstü durumlarla karşılaşıp Müslüman olmaya karar vermiştir (Vett, 2004: 11- 13). Bu örnekler tasavvufa yönelme ve katılma süreci ile birlikte din değiştirmenin nedenleri arasında paralellik olduğunu göstermektedir.

Batı Avrupa’da yapılan bir çalışma sonucunda pek çok kişinin Müslüman olmasında sufî tarikatların etkili olduğu görülmüştür (Duran, 1991: 483). Declich’in araştırmasına göre (2013: 86- 88) günümüzde Mozambik’te, İslam’ın yayılmasında özelikle Kadiriyye tarikatına bağlı olan kişilerin, dinin yayılmasında kapsayıcı şekilde seferber olduklarını belirtmiştir. Hermansen’in (2000: 160) aktardığına göre Amerika’da resmî İslam’ı kabul etmeden önce sufizme girenlerin olduğu görülmüştür. Birçok insan, İslamî kaideleri yerine getirmeden, sufî hareketler içerisine girmiştir.

Köse’nin Müslüman olan İngilizlerle yaptığı araştırmasında 70 katılımcıdan 23’ü (%33) tasavvuf yolu ile İslam’a girmiş veya halen bir sufî grubun üyesi olduğu saptanmış, bu kişilerin tanıştıkları bir Müslüman’dan veya seyahat ettiği bir İslam ülkesindeki yaşam tarzından etkilendikleri tespit edilmiştir. Sufî gruplarda sosyal kimlik, kardeşlik ve mensubiyet duygusu olduğu için ihtida motiflerinin daha çok duygusal ağırlıklı olduğu belirlenmiştir. Araştırmada psikolojik problemler ile mistik tecrübelerin de etkisi görülmüştür. Nitekim sufî mühtedilerin çoğunun, tasavvufa veya İslam’a girmeden önce depresyon, anlamsızlık veya stres gibi psikolojik problemler yaşadıkları; tasavvufî gruplara girdikten sonra ise psikolojik olarak iyileşme belirtileri gösterdikleri tespit edilmiştir (Köse, 2008: 145, 195, 208- 261).

Bu nedenlerle birlikte insanlar, yalnızlıklarını ve güçsüzlüklerini telafi etmek için de bir gruba katılmaya yönelebilmektedir. Kişinin bir amacının olması, insanlarla ortak bir amaç uğruna çabalaması ve işe yaradığını hissetmesi grupları çekici kılabilir

(Büyükkara, 2007: 109, 135). Batının materyalist değerlerinin kimliksizleştirdiği insanlar; tatminsizlikten, huzursuzluktan bir kaçış, bir sığınma veya bir kurtuluş kapısı olarak dine yönelmiştir. Dinî yönelişler sonucu bazı kişiler, bir cemaat yapısı oluşturmuş, cemaate bağlı olan kişiler de buralarda sosyalleşme imkânı bulmuşlardır (Şenay, 1991: 79).

Sonuç olarak aile ve arkadaş çevresi, travmalar, anlam arayışı, sosyalleşme isteği, dinî/manevî yönden tatmin olma isteği, bir amaç edinme, yapılan araştırmalar ve seyahatler gibi farklı nedenler insanları dinî gruplara yönelmelerinde ve sonucunda katılmaya karar vermelerinde etkilidir. Genelde bu arayışların neticesinde yapılan araştırmalar veya görüşülen kişiler, din değiştirmeye yöneltebileceği gibi dinî gruplara da yöneltebilmekte hatta dinî gruplar, din değiştirme aşamasında önemli bir basamak olabilmektedir.

Bu gruplara katıldıktan sonra gruba mensubiyetin devam etmesini sağlayan bazı etkenler söz konusudur. Bunlar arasında en önemli olanlardan birisi grup lideridir. Freedman ve arkadaşlarına göre (2003: 538) grup yapısının en önemli özelliği liderin ve onun arkasından gidenlerin olmasıdır.

Hökelekli'nin (2009: 177, 181-186) belirttiği üzere insan yapısında doğal olarak var olan bağlanma duygusu en üst düzeyde şeyh-mürşit ilişkisinde temsil edilmektedir. Mürid, şeyhe bağlanma ve duygusal destek ihtiyacından; varoluşsal gerilimler, yetersizlik veya günahkârlık duygularından dolayı bağlanabilmektedir. Müridin şeyhe bağlanmasında şeyhin otorite ve saygınlığı, tarikat üyeleri arasındaki birlik, şeyh ile yüz yüze görüşmek de müridin şeyhe bağlanmasında etken olmaktadır. Uludağ’a göre (2006: 139) dinî konularda özel bir hassasiyete sahip olan kişilerin sevdikleri ve hayranı oldukları maneviyat önderlerine bağlılıkları son derece normaldir. Çünkü insanlar bir âlime bir sanatçıya da ya devlet adamına da bağlanabilmektedirler.

Liderin en önemli özelliği etkidir. Genellikle lider, grubun inançları ve etkinlikleri üzerinde en büyük etkiye sahiptir. Liderin bir konumu (statüsü) olması; önemli olan bir alanda üstün yetenek sahibi olması ve etkili iletişime sahip olması beklenmektedir. Ancak bunlarla birlikte liderlerin kişiliği ile ilgili tam bir bilgi söz konusu değildir. “Karizma” olarak nitelenen özelliğin tam olarak neler içeridiği ile ilgili net bir bilgi olmasa da “karizma” ya sahip kişiler, nedeni açıklanamamakla birlikte olağanüstü,

güçlü liderler olabilmektedir (Freedman ve diğ. 2003: 539-558). Radikal ve sıra dışı olan bu liderler, sosyolojik ve psikolojik olarak izleyicilerin inancı sonucunda meşrulaşırlar (Gül, 2003: 23-24).

Liderler ile birlikte grup atmosferinin etkisi de gruba mensubiyetin devam etmesinde etkilidir. Günay (2000: 236) sosyal grup üyelerini birbirine bağlayan ortak menfaatlerin, değerlerin veya ideallerin olduğundan bahsetmiştir. Bununla birlikte Yavuz (2013: 261) grup içerisinde kişinin kendi grubuna ait olduğu düşüncesinin işlenerek üyelerin gruba sıkı sıkaya bağlanmasının sağlandığını aktarmıştır.

Aralarında birliktelik sağlanmış olan grup üyeleri birbirlerine daha olumlu bakar, kendilerini grupla daha özdeşleştirir ve grubun normlarına daha çok uyarlar (Hogg, Vaughan, 2007: 342). Dinî bir gruba ait olmak, üyelerin, kendilerini güven içerisinde hissetmesini sağlamaktadır (Aktaş, 2014: 121). Gruplar, üyelerinde tutumları arttırıcı veya azaltıcı etkiye de sahiptirler. Araştırmalar göstermiştir ki eğer bu tutum değişimi grup normu doğrultusundaysa, grup bunu arttırıcı rol oynar; ama grup normuna ters düşüyorsa grup bu tutum değişimini engelleyici rol oynar (Kağıtçıbaşı, 2014: 278). Bu nedenle gruplar genelde homojen üyelerden oluşur. Bunun nedeni kısmen gruplardaki üyelerin itaat etmesi gereken sosyal normların olmasıdır (Aronson ve diğ. 2012: 552). Sonuç olarak, dinî grup üyeleri, grup normlarına itaat ederek gruba daha fazla bağlanmaktadırlar diyebiliriz.