• Sonuç bulunamadı

III. MEVLANA VE ESERLERİ

2. MEVLANA ÖNCESİ FELSEFE VE TASAVVUF

3.2. Epistemolojik Olarak Akıl

3.2.2. Aklın Çeşitleri

3.2.2.1. Külli Akıl

Yukarıda da değindiğimiz gibi Mevlana, külli akıl deyice Hz. Peygamberi anlamaktadır.426 Mevlana’ya göre tüm evren külli aklın görünüşünden ibaret olup tüm evreni kuşatmıştır.427 Yaratılışı gereği âlemde bilinebilecek tüm şeylerin bilgisi, külli akılda hazır olarak vardır. Öğrenmekten ziyade öğretici özelliğe sahip olan külli akıl, her şeyi bulan ve ortaya koyan, bilgi sahibi üstün bir manevi güçtür. Onun bir şeyleri sonradan öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Çünkü külli akla, dünyaya gelmeden önce her şey zaten öğretilmiştir 428 Bunun bir örneği bize Platon’un bilgi anlayışındaki anamnesis

teorisini hatırlatmakla birlikte asıl benzerliğin Plotinos’un akıl kuramında olduğunu söyleyebiliriz. Platon’un bilgi anlayışına göre insanlar, idealara ait bilgilerini sonradan elde etmezler. O, bilginin hatırlama olduğunu ileri sürer. Onun bilgi teorisi; insanların dünyaya gelmeden önce sahip olduğu ve ruhta gizli olarak bulunan bilgilerin açığa çıkarılması, yani yaşamış olduğu ideaların anımsanması (anamnesis) esasına dayanmaktadır. Ancak Plotinos buna; bilgi, Ruh’un önceki yaşamında görmüş olduğu şeyleri hatırlamasından ziyade kendisinde potansiyel olarak var olan kavramları fiil haline geçirmesidir diyerek itiraz eder. "Ruh akılsal dünyayı terk ettiğinde hatıralarını

yeniden kazanır. O onlara bu dünyada da bir şekilde sahipti. Ancak onlara potansiyel olarak sahipti. Akılsal gerçekliklerin aktif faaliyeti onları karartmış, üzerlerini örtmüştü... Ruh'un bu dünyayı terk etmesinden sonra onların potansiyel varlığı aktüel hale gelmiş olur ve ruh daha önce orada görmüş olduğu şeyleri tekrar görme durumuna girmiş olur".429 Ayrıca, Platon’un, Menon adlı eserinde bilgiyi; önceden bilinen bir şeyin

hatırlanması430 şeklindeki tanımlamasında esas aldığı asıl özne tüm insanlarken;

hatırlanma esasına dayanan bu özellik Mevlana’da külli akıl tanımına giren peygamberlik özelinde sınırlı kalmaktadır.431

425 Mesnevi, Cilt V, b. 460-463. 426 Mesnevi, Cilt IV, b. 1309. 427 Mesnevi, Cilt IV, b. 3259.

428 Rubailer, s. 65, b. 280, Fîhi Mâfih, s. X,XI, 219,220. 429 Arslan, age., 2010, s. 151

430 Platon, age., 2012, s. 50,51. 431 Fîhi Mâfih, s.84-85.

Ayrıca Mevlana, Hz. Peygamber’in “Ümmi” olarak nitelendirilmesinin sebebini

Fîhi Mâfih’inde Hz. Peygamberin doğuştan hazır olarak getirmiş olduğu bilgilere

dayanarak izah etmeye çalışmaktadır. Mevlana, külli akıl ile cüz’i aklın karşılaştırmasını da yaptığı bu eserinde, Hz. Peygamber’e ümmi denilmesinin sebebinin yazıyı ya da bilgileri bilmemekle ilgili olmadığını ifade etmektedir. Nitekim Mevlana, Hz. Peygamberin bilgiyi ve hikmeti sonradan öğrenme yoluyla kazanmadığını; aslında onun sahip olduğu bilgilerin zaten doğuştan var olması sebebiyle ona ümmi denildiğini düşünmektedir. Yani düşünürümüze göre Hz. Peygamber hikmet ve bilgilere zaten doğuştan sahiptir. “… Mustafa’ya (Tanrı’nın selam ve salatı onun üzerine olsun) ümmi

derler. Fakat bu, yazıyı ve bilgileri bilmediği için değildir; Yazısı, bilgisi ve hikmeti anadan doğma olup, sonradan kazanılmış olmadığı için ona ümmi derlerdi. Ayın üzerine sayılar yazan bir kimse yazı yazamaz mı? Dünya da onun bilmediği ne var ki? Hepsi ondan öğrenirler, Cüz’i aklın, külli akılda olmayan nesi var acaba? O görmediği bir şeyi kendisinden bulmak, yaratmak, kabiliyetini taşımaz. Bu insanların yazdıkları kitaplar, yeni hendeseler ve yeni binalar, yeni eserler değildir. Onlar, buna bir şey ilave edememişlerdir. Kendiliklerinden yeni bir şey bulanlar külli akıldır. Çünkü cüz’i akıl öğrenmeye ve külli aklın öğretmesine muhtaçtır. Akl-ı küll öğretmendir. Onun öğrenmesine lüzum yoktur.”432

Mevlana, yaratılış gereği tüm bilgileri hazır olarak kendisinde bulundurması sebebiyle tüm gerçekleri bilme özelliğine sahip olan külli aklı, Peygamber özelinde tutmayarak, Peygamber vekili olarak gördüğü velileri de bu kategoriye dâhil etmiştir. Böylelikle adeta bir tahtın varisi gibi bu makamın devamı niteliğinde gördüğü bazı kişileri, diğer insanlardan ayrı ve üstün tutarak yücelik atfetmiştir. Yani Peygamberleri külli akıl kategorisinde değerlendiren Mevlana, velilerin de külli akıl olduğunu söyleyerek cüz-i akıl kategorisinde değerlendirdiği bireysel/sıradan insanlarla arasına kesin bir ayrım çizme gereği duymuştur. Çünkü sıradan bireylerin sahip olamadığı gerçek bilgiler nasıl oluyor da veliler tarafından elde ediliyor? sorusuna duyulan açıklama ihtiyacı ancak bu yolla karışlanabilirdi denebilir. Mevlana’ya göre külli akıl daha dünyaya gelirken her şeyi bilerek yani bilgilerin kendisinde hazır bulunuşuyla gelmiştir. O halde velilik makamı sonradan elde edilen bir makam olmayıp peygamberler gibi doğuştan elde edilen bir makamdır. Dolayısıyla veliler de bilgiyi sonradan elde etmeyen kişiler olup,

432 Fîhi Mâfih, S. 219, 220.

sıradan insanlara öğretmen ve yol gösterici olarak gelmiştir. Nitekim velilerin bir şeyleri sonradan öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Aşağıdaki ifadeler, Mevlana’nın velileri nasıl üstün bir varlık olarak gördüğünü göstermektedir.

Erenlerin, Tanrı’dan öylesine güçleri, kuvvetleri vardır ki, yaydan fırlamış oku bile yoldan çevirirler.

Eren pişman olursa, bir şeyler meydana getiren kuvvetlere sebep kapıları kapar; fakat eren Tanrı eliyle kapar bu kapıları.

Kapıyı da açtı mı, söylenmiş sözü, söylenmemiş yapar da ne şiş yanar ne kebap.

Bütün gönüllerden geçenleri duyar da o sözü yok eder gider.433

Bu pasajda geçen ifadelerine Kur’an ayetlerini434 delil olarak gösteren Mevlana, veli mertebesinde olan kişilerin herkesin gönlüne hâkim olup, bir şeyleri hatırlatma ve unutturmaya gücü yettiğini söyler. Ona göre veliler, sahip olduğu unutturma gücüyle bir kişinin istidlal yolunu bağladı mı, bu kişi hünerli biri dahi olsa hiçbir şey yapamaz. 435

Görüldüğü üzere Mevlana için gerçek anlamda geçerli olan ve makbul sayılan akıl, külli akıldır (peygamberler, veliler). Ona göre cüz-i akıl da akıl sayılır ama çok zayıf, güçsüz, niteliği ve düzeyi düşük bir akıldır. Sonraki başlıkta da göreceğimiz üzere kendi başına bir şey yapamayan bu zayıf akıllar, yüce akılların yani peygamberlerin ve velilerin sözlerini takip etmelidirler. Bunu yapmayan kişiler yani yüce akıllardan kaçanlar şereften yoksun vahşi hayvanlar gibidirler. Hayvanat zümresine geçmişlerdir, çünkü bu kişilerin akılları yoktur ve işe yaramaz aşağılık kişilerdir. Ona göre bu tip kişilerin kanı mubah, kadınları ve çocukları ise esir sayılırlar.436 Mevlana’ya göre velilerin dilinden hikmetli

sözler döküldüğünde ona bağlı olan kişiler, söylenen gizemli sözleri anlamak ve bu sözlerden faydalanmak için edepli bir şekilde dinlemelidirler. Padişahlar gibi yüce olan veliler dünya halkından kulluk isterler ki onların elçiliklerinden yararlanılabilsin.

433 Mesnevi Cilt I, b. 1678-1681.

434 Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah'ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin? Bakara, 2/106, Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz. Mü’minûn, 23/110.

435 Mesnevi Cilt I, b. 1682-1687. 436 Mesnevi, Cilt I, b. 3321-3332.

Velilerden yararlanmak ve böylece onların sahip olduğu emaneti alabilmenin yolu onların karşısında edep ve terbiye ile iki büklüm eğilmekten geçer.437

Mevlana’ya göre hayvanlık mertebesinin insanlığa yenik ve tutsak olması gibi, insanlık mertebesi de velilerin elinde yenik durumdadır. Yücelik sahibi veliler, kendisinden baş çekip uzaklaşan kişileri sevmezler ve zaten veliler de bu kişilerden uzaklaşır. Mevlana’ya göre bu durum insanlar için bir mahrumiyettir.438 İnsanı deveye,

insanın aklını da deveciye benzeten Mevlana, gurup halinde giden kervanın kontrol altında tutulabilmesi için bir lidere ihtiyaç olduğunu ifade eder. Bunun gibi akılların sevk ve idaresini de veliler sağlar. Deve binicisinin deveyi istediği yere sürüklediği gibi, yanlış yerlere sürüklenmek istemeyen kişiler külli akla sahip olan velileri takip etmelidirler.439

Aklın aklı olan veliler, devecinin deveyi yularından tutup götürmesi gibi cüz-i akılları hakikate taşımaktadırlar.440 Şunu ifade etmek gerekir ki, düşünce üretmek insan varlığının

anlamı, olmazsa olmazı, en önemli özelliklerinden birisidir. Oysa akıldan bilerek ve isteyerek vazgeçmek düşünce üretmekten aciz kalmaktır ve kişinin geleceğini başkalarının ürettiği düşüncelere teslim etmesidir. Asıl yenilgi ve kölelik budur. İnsana bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri olan aklı işlevsizleştirmek hür iradeyi bir yulara bağlamaktır.

Şimdiye kadar bahsettiğimiz aklın kendine has özelliklerine ve varlık içindeki konumuna değinirken düşünürümüzün bazı görüşleri ile Platon, Plotinos, Farabi vb. bazı filozofların görüşleriyle benzeştiği dikkat çekmektedir. Bu gibi örneklerde olduğu gibi Mevlana’nın bazı görüşlerinde kendisinden önceki döneme ait düşünürlerin izlerini görmek mümkündür.441 Örneğin Aristoteles’in varlık anlayışındaki, hareket etmeyen ve

diğer şeylerin ilk hareket ettiricisi ve aynı zamanda nedeni olan Tanrı teorisini anımsatır şekilde; Mevlana da, hareketin olabilmesi için bir hareket ettirici güce ihtiyaç olduğunu ve bu hareket ettiricinin de Tanrı olacağını ifade etmektedir.442 Bu gibi düşünceler

Tanrı’nın delili kapsamında düşünce tarihi boyunca çeşitli şekillerde tartışılagelmiştir. Ancak biz burada Mevlana’nın akıl hakkındaki görüşlerinden uzaklaşmamak için bu

437 Mesnevi, Cilt III, b. 3603-3609. 438 Mesnevi, Cilt I, b. 2500-2506. 439 Mesnevi, Cilt I, b. 2507-2509.

440 Özköse, K., "Mevlânâ’nın Akıl Eleştirisi ve Aklın İşlevselliğine Yönelik Yaklaşımları", Bozok

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Sayı 11, 2017, s. 17-18.

441 Çiçek, H., “Mevlana’nın Mesnevi’sinde Tanrı’nın Varlığının Kanıtları”, Dini Araştırmalar Dergisi, Sayı 15, Cilt 5, Ocak-Nisan 2003, s. 200,201.

tartışmalara girmeyeceğiz. Mevlana’nın akıl çeşitlerinden külli akıl ile kastettiği öznenin Hz. Peygamber ve kaynağını ondan alan diğer nebiler ile veliler olduğunu yukarıda ifade etmeye çalıştık. Geriye ise zihinde doğuştan gelen bir bilginin var olmadığı cüz-i akıl kalmaktadır ki bu akıl ise; Mevlana’ya göre boş bir levha (tabula rasa) olan bireysel akıldır.