• Sonuç bulunamadı

III. MEVLANA VE ESERLERİ

2. MEVLANA ÖNCESİ FELSEFE VE TASAVVUF

3.2. Epistemolojik Olarak Akıl

3.2.3. Felsefe ve Filozofların Eleştirisi

Mevlana’nın, düşünce dünyasının oluşması ve şekillenmesinin arka planında tasavvuf anlayışının etkin olduğu bir ortam yatmaktadır. O tarihte önemli ilim şehirlerinden biri olan Belh şehri, İslam, Hristiyan, Zerdüşt, Budist ve Yunan felsefelerine ait problemlerin tartışıldığı mühim yerlerden biriydi. İlmi ve felsefi tartışmaların fazlaca yaşandığı ve Hanefi-Maturidi görüşlerinin etkili olduğu bu dönem, Mevlana’nın felsefi problemlerle tanıştığı yıllardır.464 Mevlana’nın babası Bahaüddin Veled hakikatin

458 Mesnevi, Cilt III, b.2525-2532. 459 Mesnevi, Cilt I, b. 3756.

460 Mesnevi, Cilt IV, b. 1400-1415, Rubailer, s12 beyit 49. 461 Mesnevi, Cilt V, b. 2586,2588.

462 Mesnevi, Cilt V, b. 3230-3240, (Mevlana bu beyitte külli aklın birden fazla olduğunu iddia etmektedir). 463 Fîhi Mâfih, s.219-222.

bilgisine akıldan ziyade, ilahi cezbe yoluyla ulaşılabileceğini465 ve felsefi düşüncelere

kendilerini kaptırarak akla değer veren kişilerin doğru yolda olmadıklarını, yollarının Muhammedî bir yol olmadığını konuşmalarında ifade etmekteydi.466 Mevlana’nın babası

bazı kaynaklara göre bu gibi fikir ve inanç ayrılıkları nedeniyle devrin akılcı görüşlerini savunan kişilerle ters düşmüştür. Bahaüddin Veled, dönemin fikir adamlarından olan mantık ve felsefe ile ilgilenen ünlü kelamcı Fahreddin Razi ile fikri münakaşalar yaşaması ve Harzemşahlı Muhammed Şah’ın Razi’yi desteklemesi gibi nedenlerle Belh şehrinden ayrılmıştır.467 Bazı kaynaklara göre ise İslam topraklarının, Dünya tarihi açısından önemli

bir olay olan Moğol hükümdarı Cengiz Han tarafından istilası tehlikesiyle karşı karşıya kalması nedeniyle ailesi ile birlikte 1219 yılında Belh şehrinden ayrılmıştır.468

Sonraki yıllarda Mevlana’da da görüleceği üzere, felsefeyle, kelamla ilgilenen ve İslam hakikatlerine ait hususları mantık ve akıl çerçevesinde açıklamaya çalışan ilim çevresi Bahaüddin Veled’in eleştirilerinin hedefi olmuştur. Babası ile dönemin akliyecileri arasında meydana gelen tartışmaların yaşandığı zamanlarda çocuk yaşta olan Mevlana’nın, tasavvuf, kelam ve felsefe gibi problemlere ait hususlara ilk elden sahip olduğu ve onun fikirlerinin bu hususlar çerçevesinde şekillendiği söylenebilir. Bu nedenle Mevlana, gerçek bilginin elde edilmesi ile ilgili problemlere aşk merkezli olmak kaydıyla tasavvuf yöntemleriyle çözüm aramayı tercih etmiştir.469

Mevlana; şiirleriyle, kullandığı basit hikâyelerdeki metaforlarla önemli hususlara değinen ve anlatmak istediklerini başarılı bir şekilde iletmeyi başaran bir mutasavvıftır. Mikail Bayram’a göre Moğol iktidarının desteğini de alan Mevlana’nın bu başarısındaki en büyük pay şiirsel anlatımındaki gücü, kullandığı üslup ve metodudur. Bu başarısının farkında olan Mevlana’nın sahip olduğu anlatım ve edebî gücüne olan güveni onu

Mesnevi’nin Tanrı tarafından kendisine vahyedildiğine inanmaya götürmüştür. Mesnevi’nin birinci cildinin önsözünde Kur’an’ın vasıfları hakkında nazil olan bütün

ayetleri Mesnevi’ye nisbet etmektedir.470

465 Aydın, age., 2010, s. 31,32. 466 Can, age., 2013, s. 33.

467 Can, age., 2013, s. 33, Duru, age., s. 3, Bayram, age., s. 199. 468 Duru, age., s.3, Bayram, age., s.199.

469 Yakıt İ., Mevlana’da Aşk Felsefesi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2013a, s. 51, Kılıç, agm., 2007, s. 177,178.

470 Bayram, age, s. 86, Mesnevi Cilt I, s. 3. “Bu Mesnevi kitabıdır. O Allah’a kavuşma ve onun hakkında kesin bilgiye ulaşma sırlarını açan dinin aslının aslının aslıdır. O yüce Allah a dair bilgi veren ve Allah 'ın yolunu aydınlatan ve onun varlığının en açık belgesidir. Onun(Mesnevi'nin) nuru içinde kandil bulunan bir oyuktan yayılan ışığa benzer. (Nur suresi, ayet 35; Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili

Mesnevi’sinin birinci cildinin önsözünde ifade ettiği gibi bir beyitte de şöyle

söylemektedir: “Ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya; bu, Tanrı vahyidir; doğrusunu

Allah daha iyi bilir. Sufiler, buna, anlamayanlardan gizlemek için gönül vahyi derler. İstersen sen de gönül vahyi de; gönül, O’nun nazar ettiği yerdir; gönül, ona arif olduktan sonra nasıl yanılır ki?”471 Bu konuya örnek olarak Ariflerin Menkıbeleri’nde şöyle bir

hikâye geçmektedir; “ Sultan Veled buyurdu ki: Dostlardan biri babama: Danişmentler

Mevlana Mesnevi'ye niçin Kur'an diyor, diye benimle münakaşa ettiler. Ben kulunuz, onlara cevaben: ‘Mesnevi Kur'an'ın tefsiridir dedim,’ diye şikâyette bulundu. Babam bunu işitince bir müddet sustu, sonra: Ey köpek! Niçin Kur'an olmasın? Ey eşek! Niçin Kur'an olmasın? Ey kahpenin kardeşi! Niçin Kur'an olmasın? Peygamberlerin ve velilerin söz kalıpları içinde ilahi sırların nurlarından başka bir şey yoktur. Tanrı'nın kelamı onların temiz yüreklerinden kaynamış ve ırmak gibi olan dillerinden akmıştır.”472

Bu beyitlerle ve Mesnevi’nin altı cildinin de genel önsözü sayılan birinci cildin

önsözünde geçen ifadelerle Mevlana’nın bu eserine vahiy ürünü yakıştırması yaptığı görülür.473 Mevlana, dersine katılım konusunda ihmalkâr davranan müritlerini ikaz

ederek; “Gelmeniz lazımdır, çünkü siz muhtaç ve günahkârsınız,” demiş ve şöyle devam etmiştir: “Her kim Mesnevi’nin manasını dinler ve onunla amel etmezse “işittik ve isyan

ettik’ ayetindekilerden olur, ‘işittik ve itaat ettik’ ayetindekilerden olmaz.”474

Mevlana’nın ayetlerde geçen bu ifadeleri475 Mesnevi’sine nisbet etmesi, onun kendi

şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak -kadar berrak- tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.) Sabah aydınlıklarından daha aydınlatıcıdır. Bu kitap, yeşillikleri ve pınarları bulunan cennetlerin cennetidir. O cennette öğle bir göze var ki, oraya yönelenler ona selsebil derler, ermişler ve keramet sahipleri ise oraya en hayırlı ve en üstün makam derler. Mutluluğa ermişler arda yer ve içerler, hürler orada diledikleri gibi yaşarlar. Bu kitap Mısır'daki Nil nehri gibidir. Sabredenlere şarap, Firavun ailesine ve inançsızlara sıkıntı kaynağıdır. Cenab- ı Allah in Kuran-ı Kerim hakkında buyurduğu gibi Mesnevi ile niceleri sapıklığa sapar, niceleri hidayete erer. Çünkü o kalplere şifa, üzüntülere cila, Kuran 'ı açıklayan, rızkı bollaştıran, ahlakı güzelleştirendir. Melekler, Ona sadece temiz olanların dokunmasını sağlarlar. Âlemlerin Rabbi’nden inmiştir. Önünden ve arkasından batıl ona yanaşamaz. Çünkü Allah tarafından korunmaya alınmıştır. Allah en iyi koruyucudur. (Vakıa suresi ayet 78-80; Korunmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir. Âlemlerin Rabb'inden indirilmedir. Fussilet suresi, ayet 41; Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir.)

471 Mesnevi, Cilt IV, b. 1852,1854. 472 Eflâkî, age., Cilt I, s. 306.

473 İzbudak, V., Mesnevi Şerhi, Cilt IV, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1966, 1851-1854 nolu beyitlerin açıklaması, s. 325-327, Bayram, age, s. 87.

474 Eflâkî, age., Cilt I, s. 320. 475 Bakara, 2/93,285; Nisan, 4/46.

eserini kutsal gördüğünün başka bir ifadesidir. Nitekim ilk Mevleviler döneminde kopya edilerek çoğaltılan Mesnevi’nin birçok el yazması kopyalarının cilt kapaklarına ve sayfa başlarına Ona ancak temiz olanlar, yani melekler dokunabilir ve Âlemlerin Rabbi

tarafından indirilmiştir şeklinde ifadelerin yazılması Mevlana’nın etrafındakilerin de bu

eserin vahiy ürünü olduğuna inandığını göstermektedir.476

Mevlana'nın hayatındaki en önemli dönüm noktası, fena fillahın canlı örneği olan mutasavvıf Şems-i Tebrizi ile tanışmasıdır. Mevlana, ondan ilahi aşk ve marifete dayalı yeni fikirler öğrenmiştir.477 Babasından sonra Mevlana’nın tasavvufî şahsiyetine büyük

etkileri olan dostu Şems’in yaratmış olduğu etki, Sokrates’in Platon üzerinde olan etkisine benzetilmektedir. Sokrates’in Platon’a öncülük ettiği gibi, Şems de Mevlana’ya öncülük etmiş ve bu iki İlkçağ filozofu benzeri, hiçbir eseri olmayan Şems’in, Mevlana ile olan dostluğu sayesinde tanındığı ifade edilir.478 Sipahsalar’a göre Şems; velilerin sultanı,

nebilerin varisi, daha dünyayken Tanrı’ya yakın olmak mutluluğuna eren, ariflerin kutbu,479 keşif ve hal sahibi kâmil bir insandır.480

Şems-i Tebrizi ile tanışmasından sonra coşkulu ve cezbeli aşk felsefesine kapılarını açan Mevlana’nın öğretisi bu çerçevede şekillenmiştir. Mevlana, dostu Şems’in kendisi üzerindeki değiştirici etkisini Divan-ı Kebir’de şöyle ifade etmektedir; “A

Tebrizli Şems, yüzünü gördüğüm günden beri dinim aşktır benim”481 Nitekim bu,

Mevlana ve Şems öğretisinde aşkın, merkeze alınması gereken önemli bir yöntem olarak görüldüğünü gösterir. Şems’e göre bilgi, kişiyi kendisine itaat ettirmelidir. Eğer bilgi insanı kendisine itaat ettirip boyun eğdirmiyor ve kişiyi kendisinden almıyorsa o zaman bu bilginin insana zahmet ve yorgunluktan başka bir şey getirmediğini ileri sürer.482 Bu nedenle o, Mevlana’yı sevdiği kitapları okumaktan alıkoymuştur. Şems, Mevlana’nın babasının Maarif adlı eseri ile Arap şairi Mütenebbi’ye ait çok severek okuduğu Divan adlı eser dâhil başka eserleri de okumasını engellemiştir. Şems’in bunu yapmasındaki amaç, Mevlana’nın Tanrı bilgisine ve sırlarına kendi yöntemleriyle ulaşmasını

476 Bayram, age, s. 87,88.

477 Asrar, N.A., “Muhammed İkbal ve Mevlana Celaleddin Rumî”, Selçuk Üniversitesi II. Milletlerarası

Mevlana Kongresi, (3-5 Mayıs 1990, Konya), s. 139.

478 Çetinkaya, B. A., Şems-Mevlana Dostluğu-Benlik Duvarından Kerpiç Koparmak-, İnsan Yayınları, İstanbul, 2009, s. 42,43.

479 Veliler zümresinin başkanı, dünyanın ve âlemin mânevî yöneticisi olduğuna inanılan en büyük velî. 480 Can, age., 2013, s. 47, http://www.semazen.net/show_text_main.php?id=1055&menuId=179. 481 Divan-ı Kebir, Cilt III, b. 4257, s. 443.

sağlamaktır.483 Çünkü aşk, feyz ve cezbeye önem veren Şems, diğer tür bilgileri amaç olarak görmemektedir. Ona göre bu tür bilgiler insanın benliğine benlik katan ve kişiye yük olmaktan öteye gitmeyen bilgilerdir. Şems’e göre hâlbuki gerçek bilgi gönül bilgisidir ki bu, kitaplardan öğrenebilen bir bilgi değildir. Ona göre gerçek bilgi, binlerce yıl tahsil edilse bile öğrenilemez ve hiçbir bilgi bir anlık Tanrı’yla beraberken elde edilen feyze denk olamaz.484

Şems, çocukluğunda Tanrı’yı ve melekleri gördüğünü, dünyanın gayblarını gözlemlediğini iddia etmektedir. Yine Şems’in iddiasına göre kendisi, aklın çeşitleri başlığında bahsi geçen külli akılların yani peygamberlerin sahip olduğu gaybi bilgileri çalışarak yani sonradan elde etmemiş, doğuştan hazır olarak getirmiştir. Şems’in iddialarından birisi ise, İsa peygamberin beşikte konuşma mucizesinin kendisinde de görüldüğüdür.485 Mevlana’ya göre Şems, çokluğun arkasındaki birliği görebilen ve

birliğin çokluğa nasıl dönüştüğünü bilen yüce bir şahsiyettir.486 Şems de yine Mevlana’nın yüceliğini şöyle ifade eder; “Ben bu gece rüyada Mevlana'ya ‘Her şey helak

olur, ancak onun zatıdır kalan’ ayetini okudum. Bunda kalandan maksat, dostların yüzüdür ve o dost da sensin, dedim.”487

Mevlana, babasından aldığı mistik öğretilere farklı bir boyut kazandıran Şems-i Tebrizi’den bahsederken; aydınlanmanın nuru, sırların sırrı, hakikatin tezahürü, kesinliğin temsilcisi, merhamet hazinesi ve mekânsızlıktan gelen kişi, gibi ifadeler kullanır.488 Ayrıca Mevlana, Şems’i kendisini hakikate eriştiren bir Tanrı gibi

görmektedir”489

Sonuç olarak Şems ile tanışmasından sonra manevi yaşantısı büyük değişikliklere uğrayan Mevlana’da tasavvuf anlayışı; insanın ilk olarak doğada Tanrı’yı görmesi, ilahi bir sevgiye hak kazanacak yaşama esasına dayanmaktadır. Böylece can ile canan, âşık ile maşuk birbirinin içinde eriyerek, bir tek vücut olurlar.490 Nitekim Mevlana’nın meşhur

gene gel adlı dörtlüğünde gel, gelin eylemleri ile çağrılanlar, sevgili/sevgililerdir.

483 Eflakî, age., Cilt II, s.82, 374. 484 Can, age., 2009, s. 62,63. 485 Eflâkî, age., Cilt II, s. 123.

486 Arasteh, A. R., Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş - Mevlana Celaleddin Rumi’nin Kişilik

Çözümlemesi-, (Çev. Demirkol B., Özdemir İ.), Kitabiyat Yayınları, Ankara, 2003, s. 41.

487 Eflâkî, age., Cilt II, s. 325. 488 Arasteh, age., s. 41,57. 489 Arasteh, age., s. 56. 490 Sunar, age., s. 83.

Tanrı’nın aynası olan Şemsi Tebrizi’dir ya da farklı inançlara mensup ancak dinsiz olmayan “Tanrılaşmış” insanlardır.491

Hallac-ı Mansur ve İbnü’l Arabi gibi mutasavvıflara kadar uzanan bu tasavvuf anlayışı, mütevazı bir şekilde yaşanan dinî hayat tarzını etkilemiş ve bu hayat tarzının farklı bir boyuta taşınmasına sebep olmuşlardır. Bu güne kadar yapılan birçok çalışmaya göre, gerek Doğu gerekse Batı felsefelerinden izler taşıyan bu Tasavvuf anlayışı, İslam düşüncesinin, insan, evren ve Tanrı arasındaki ilişkilerini açıklamaya çalışan bir çeşit sırlı ve gizemli bir bilgi yolunun yani mistik anlayışın temsilcisi olmuştur. Derin ve sırlı yaşam biçimiyle insanların dikkatini çeken bazı mutasavvıflara, bu hallerinden dolayı herkesten çok üstün ve her insanın ulaşamayacağı sıfatlar atfedilmiş ve bu kişilere insanüstü roller biçilmiştir.492

Mesnevi ve Fîhi Mâfih gibi eserlerinde Platon, Calinus, Sofistler, İbn sina gibi

filozoflardan söz etmesi Mevlana’nın Yunan ve İslam felsefelerini bildiğini işaret etmektedir.493 Dokuz felek, on akıl, külli akıl, anâsır-ı erbaa gibi Yunan ve İslam felsefelerinde kullanılan kavramlar ve meseleler hakkındaki düşüncelerini ifade etmesi de felsefe literatürü konusunda bilgili olduğunu göstermektedir.494

Mevlana, mutlak bir güç olarak kabul ettikleri akıl etmeyi yanılmaz bir rehber olarak kabul edip, tüm hakikatlere ancak akıl yoluyla ulaşabilecekleri görüşünü savunan kişileri sıkça eleştirmiştir. Nitekim o, aklın bir yerden sonra sınırlı ve yetersiz olduğunu sıklıkla vurgulamaktadır. Zira ona göre, metafizik gerçeklikleri elde etmek için akılcı yöntemleri de aşan bir yol gösterici olmalıdır.495 Bunun dışında da birçok felsefi görüş de

Mevlana’nın eleştiri oklarının hedefi olmuştur. Metafizik gerçeklikleri kabul etmedikleri sebebiyle materyalist filozofları; doğru bilginin mümkün olmadığını ya da elde edilen bilginin doğru veya yanlış olup olmadığından şüphe edilmesi gerektiğini savundukları için septikleri; bilginin sadece duyumlar yoluyla elde edildiğini savundukları için sansüalistleri; gerçeklikleri tabiat ve tabiatın ilkelerine göre izah etmeye çalıştıkları için natüralistleri eleştirmiştir. Fakat gerçek bilgilere ulaşma meselesinde aşk ya da gönül adı verilen yöntemi tercih edenlerle birlikte mantık ve akılcılığı hakikate ulaşma yöntemi

491 Mahmut, E., “Mevlana’nın Duygusal Şiir Hayatı Hakkında Bazı Düşünceler”, Selçuk Üniversitesi II.

Milletlerarası Mevlana Kongresi, (3-5 Mayıs 1990, Konya), s. 44.

492 Sinanoğlu, A., “İslam Düşüncesinde İnsan-ı Kamil Anlayışı ve Allah İle İlişkilendirilmesin Teolojik Değeri”, Kelam Araştırmaları Dergisi, cilt 6, sayı 2, 2008, s. 93,94.

493 Çubukçu, İ.A., “Mevlana ve Felsefesi”, AÜİF Dergisi, Cilt 26, Ankara, 1983, s. 99,100. 494 Kılıç, agm., 2007, s. 178.

olarak kabul etmeyen spiritüalizm, idealizm gibi öğretileri benimseyen bazı düşünürler ise yukarıda sayılanların dışında tutulmuştur.496

Mevlana’nın özellikle rasyonalist filozoflara yönelttiği eleştirilerin en büyük amacı, akılcı felsefeye sınır koymaktır diyebiliriz. Böylece, akılcı yöntemlerden daha özel başka bir yetinin, yani aşk yönteminin önünün açılmasına imkân verilmektedir. Yakın zamana baktığımızda 18. yüzyıl Alman filozofu Kant, eleştirel felsefesinde aklın kritiğini yaparak bu noktada eleştirilerini ortaya koymuş ve felsefi problemlere dair ilkelerini açıklayarak aklın gidebileceği sınırları göstermeye çalışmıştır. Bu hususta Mevlana ve Kant arasında, aklın kritik edilmesi bağlamında benzerliklerin olduğu ile ilgili bir çalışma yapılmış ve netice itibariyle metafizik alana ait bilginin akıl tarafından bilinebilmesi konusunda farklı sonuçlara ulaşıldığı ifade edilmiştir.497 Alman filozofu Kant’ın akıl

üzerine yaptığı eleştiri felsefesi, sonuçları itibariyle aynı değildir. Kant, akla koyduğu ilkelere göre ulaşılacak bilgilere sınır çekerken akıldan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Ancak Mevlana, akıldan daha üstün ve onun ötesinde olan bir özelliğe yetkinlik vererek akla sınır çekmekle kalmaz aklın devre dışı bırakılması gerektiğine inanır. Çünkü Kant’ın aksine metafizik bilgilerin imkânına inanan Mevlana, akıldan daha üstün gördüğü aşkı bu bilgileri elde etmeye yetkili kılar.

Neyi bilebilirim? sorusunu sorarak konuyu epistemolojik bir zeminde sistemli olarak ele alan Kant, bilginin elde edilmesi ve anlamlı hale gelebilmesi için tüm tecrübelerin zihinsel kategoriler ve apriori görü formlarından geçmesi gerektiğini düşünür. Onun epistemolojisine göre gerçekler, doğrudan veya vasıtasız olarak elde edilemez. Çünkü ona göre insan, tecrübenin meydana gelişinde etkin bir rol almaktadır.498

Kant, numenal bilgiler söz konusu olduğunda aklı yetersiz görse de felsefesini kurarken akıldan vazgeçmemiştir. Estetik, ahlak ve felsefesini deneyim ve akla dayanarak inşa etmiştir. Mevlana ise, daha işin başında aklı ontolojik olarak ikiye ayırarak sıradan insanların aklına (cüz-i akıl) hiç bir değer atfetmez. Tanrı merkezli bir epistemolojik anlayışa sahip olan Mevlana, sıradan insanların aklı ile doğuştan bilgiye sahip olanın aklını (külli akıl) birbirinden ayırarak insanın kendi varlığında Tanrı’ya ulaşma yöntemi

496 Yakıt, age., 2013a, s. 54.

497 Bk. Durak, N., “Mevlana ve Kant Felsefesinde Aklın Değeri”, SDÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 19, 2007.

olarak aşkı kabul etmiş ve ancak seçkin insanların bu yolda yürüyebileceklerini ileri sürmüştür.

Mevlana’ya göre her insanın düşüncelerini yönelttiği ve ulaşmak istediği farklı bir kıblesi, elde etmek istediği bir arzusu vardır. Cebrail ile canların (ruh) kıblesi Sidre iken midesine kulluk edenlerin yönelimi sofradır. Arifin kıblesi kavuşma nuru, filozoflaşmış aklın kıblesi ise hayaldir. Zahidin kıblesi lütuf ve kerem sahibi olan Tanrı, paraya ve mala aşırı düşkün olan açgözlü kimsenin kıblesi altın torbasıdır. Anlam gözetenlerin kıblesi sabır ve dayanmak, görünüşe tapanların kıblesi taştan yapılan nakıştır. Bâtın âlemini yurt edinenlerin kıblesi lütuf sahibi Tanrı, görünüşe kulluk edenlerin kıblesi ise kadın

yüzüdür.499 Mevlana’ya göre her insanın kendisini koruması gereken şeylerin başında

tasavvufi terminolojideki fakr’ın (insanın dünyevi şeylerden/masivâdan gönlünü arındırması) zıttı olan hırs gelir. Ancak, İlahi aşk yolcuğu yapan kişi için, dünya nimetlerine kendini adamış hırslı insanlardan daha tehlikelisi vardır ki bunlar süper

akıllılar ve filozoflardır.500 Dolayısıyla Mevlana’nın, yakın dostu olan Şems-i Tebrizi

gibi501 aklın kendisine mahsus evrensel ilkelerine bağlı kalan filozoflardan hoşlandığı söylenemez.502 Şem-i Tebrizi’ye göre, cehennem ehli olanların çoğu, keskin fikirliler,

filozoflar ve bilginlerdir. Şems’e göre bu kişilerin keskin zekâları kendilerine perde olmuştur.503 Mevlana’ya göre filozoflar, ölüm anında aklın geçersiz bir akçe olduğunun

farkına varacaklardır. Ona göre, duyulur dünyanın dışında kalan sonsuz nitelikteki şeylerin bilgisini akla ve felsefeye dayanarak anlamaya çalışan kişinin hayali bir denizde yüzdüğünü ve ölüm anında destek aldığı şeyi nasıl kaybettiğini görecek ve bunun pişmanlığını yaşayacaktır.

Kendisini felsefeye vermiş adama dönersin; o da ölüm gününde aklı, pek kolsuz-kanatsız, pek yemsiz-yiyeceksiz görmüştü.

O vakit garezsiz olarak gerçeği söylemiş, akılla, olmayacak yerlere at sürmüşüz demiştir.

499 Mesnevi, Cilt VI, b. 1900-1904.

500 Schimmel, A., Ben Rüzgârım Sen Ateş, (Çev. Senail Özkan), Ötüken Yayınları, İstanbul, 2017, s. 153. 501 Can, Ş., Mevlana ve Eflatun, Kurtuba Kitapevi, İstanbul, 2009, s. 71.

502 Mesnevi, Cilt III, b. 2527-2533. 503 Can, age., 2009, s. 71.

Demişti ki: aldandık da erlerden baş çektik; hayal denizinde yüzdük durduk.504

Mevlana’ya göre zahiri ilimlerle uğraşmak, içinde ancak kısa bir süre için kalınacak bir yer inşa etmekten başka bir şey değildir. Bu nedenle ölüm halinde tüm bilgiler ve ilimler faydasız olacaktır ki bize kalan ve faydamıza olan yalnızca yokluk bilgisidir.505 Ona göre bilgili olmasına rağmen Tanrı kelamını yanlış yorumlayan kişi, bir sinek gibidir. Hayali, eşek idrarı, tevil ve tasavvuru ise saman çöpü gibidir.506 Mevlana’ya göre güneşin çıkmasıyla yok olan yıldızlar gibi, Tanrı varlığında yok olup kendisinden geçen bir insana korku ilişmez, yokluğu kendisine süs edinen kişi tıpkı Muhammed gibi, gölgesiz olur.507

Usûl bilgisine usta olan kişinin yanına varan zihni açık, istidatlı talebe usûl okur.

Fıkıh bilgisinde usta olanın yanında talebeyse fıkıh okur; usûl de okumaz, beyan da.

Nahiv bilgisinde usta olan hocanın talebesinin canı, nahivci olur. Yolda yok olan ustanın talebesinin canıysa padişahta yok olur-gider. Bütün bu bilgilerin içinde, ölüm günü yol azığı olacak bilgi, yokluk bilgisidir.508

Bütün dünya, yokluktan korktuğundan yolunu sapıtmıştır; oysaki yokluk, sığınılacak yerdir.

Bilgiyi nerede arayalım? Bilgiyi terk etmede; Barışı nerede arayalım? Barıştan geçişte.

Varlığı nerede arayalım? Varlığı bırakışta; elmayı nerede arayalım?