• Sonuç bulunamadı

III. MEVLANA VE ESERLERİ

2. MEVLANA ÖNCESİ FELSEFE VE TASAVVUF

3.3. Aşk Metafiziği

3.3.4. İnsan ve İnsan-ı Kâmil

Düşünce tarihinde insanın varlık yapısı ve varlık bütünü içindeki yerine ilişkin felsefi incelemelerin ilk olarak Sofistlerle başladığı bilinmektedir. Önceki dönem filozofların düşünce merkezinde yer alan doğa anlayışının doyurucu olmaması Sofistleri insan ve insanla ilgili problemleri merkeze almaya itmiştir. Nitekim sofistlerden Protagoras, “insan her şeyin ölçüsüdür” demekteydi. İnsanın eğitilerek erdemli bir yapıya kavuşturulması gerektiğini düşünen Sokrates ise, insan meselesine ahlaki açıdan yaklaşmış, insanın bireysel yapısından daha çok insanlığın ortak doğasını ele almaktadır. Sokrates’e göre bilgelik, insanın kendini bilme ilkesiyle başlamaktadır. Nitekim ona göre insan ancak bilgi sayesinde gerçek hedefi olan mutluluğa ulaşabilmektedir. Ancak bir insanın, kendisi için neyin iyi veya kötü olduğunu, hangi yönlerinin eksik olduğunu ve neyin kendisini yetkin biri yapacağını bilmedikçe mutlu olamaz. Zira ona göre insan için insanın doğasının bilgisi ve bu bilgi sayesinde elde edeceği erdem vazgeçilmezdir.598

Platon insanı, idealar dünyasından duyusal dünyaya gelerek beden kimliğine bürünen ve yine geldiği yere geri dönecek olan ezeli bir ruh olarak düşünmektedir. Ona göre akıl yürütmelere başvurarak belirli yargılara ulaşan, araştırma ve incelemeler yapabilen sadece insandır. Bu nedenle de “insan” adını almaya layık gördüğü insanı, içinde yaşadığı toplum ve devlet yapısına göre şekillenen bir varlık olarak görmektedir.599

İnsana “düşünen hayvan” (zoon phronesis) tanımlaması yapan Aristoteles ise; konuştuğu, düşündüğü ve bir toplum hayatı olduğu için diğer hayvanlardan ayırdığı insan için yukarıdaki tanıma ek olarak “toplum kuran canlı” (zoon politicon) tanımını ekler. Aristoteles, bir yandan bedensel özelliğiyle tanımladığı insanı diğer yandan da ussal bir donanıma sahip olduğu için üstün âlemle irtibatlandırarak iki yönlü olarak

597 Yakıt, age., 2013a, s. 64,65.

598 Yakıt, İ., Batı Düşüncesi ve Mevlana, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2013b, s. 32,33. 599 Yakıt, age., 2013b, s. 22,23.

değerlendirmektedir.600 İnsan için, o akıllı bir hayvandır şeklinde tanımlama yaparak

öylece geçiştirmemek gerektiğini ifade eden Descartes ise, daha iyi bir tanımlamanın yapılabilmesi için insan tanımını verecek olan kavramların detaylı bir çözümlemesinin yapılması gerektiğini ifade etmektedir.601 Saint Augustinus, Hristiyanlık inancının

etkisiyle değerlendirdiği insanı ilahi bir surette yaratılan varlık olarak tanımlarken, Niccolò Machiavelli ise doğa gücü olarak gördüğü insanı canlı bir enerji kaynağı olarak ele almaktadır. Aristoteles’ten bu yana batılı filozofların insanla ilgili yaptıkları tanımlamaların çoğunda “hayvan” kavramının yer aldığı görülmektedir. Nietzsche, Beaumarchais, Schopenhaueur, Feuerbacah, Montaigne gibi filozoflar bunlardan bazılarıdır.602 Mevlana’nın da, Aristoteles’in insan için yapmış olduğu tarife uygun olan

bir tanımlama yaptığı görülür. Mevlana’ya göre, “insan konuşan bir havyandır”. Ona göre hayvanlık ve konuşabilme özellikleriyle bir araya gelen insanın hayvanlık tarafı dünyevi şeylerle ilgili iken, insanlık tarafı ise bilgi ve hikmetle ilişkilidir.603 İslam

felsefesi düşünürlerinden Farabi, insanın akıldan ibaret olduğunu düşünmektedir. Ona göre bedensel tatlardan manevi tatlara yükselerek ruhun temizlenmesi gerekmektedir ki insana bu olgunluğu verecek olan şey akıldır. İbn-i Sina, ruhu bedenden ayrı bir cevher olarak kabul ederek insan doğasına düalist bir anlayış çerçevesinden bakmaktadır. İnsanı akıllar dünyası ve nesneler dünyası yönleriyle ele alan Gazali ise, bedensel arzuları kontrol altına alarak ruh temizliğinin elde edilebileceğini bu yolun kişiyi gerçek bilgilere ulaştıracağını düşünmektedir.604

İnsan telakkisi tasavvuf felsefesinin de temel kavramlarından birisidir. Tasavvuf felsefesine göre insan, farklı unsurların bir arada toplandığı ve zıtlıkların birleştiği bir varlıktır. Bu yönüyle insan, iyi ile kötülüğün, aşağılık ve yüceliğin, güzellik ve çirkinliğin aynı anda yer aldığı bir varlıktır. Bu anlayışa göre insan, hem yaratılmış dünyanın hem de yaratıcı dünyanın özelliklerini kendisinde barındırmaktadır. Mutasavvıflara göre insanda doğuştan var olan bu üstünlük ve güzelliğin açığa çıkarılması önemlidir. Bu özelliklerin açığa çıkarılabilmesi ise insanın bunu hak edip etmemesiyle ilgilidir. Nitekim kişi bu hakkı kazanabilmek için “gerçek insan” yani “insan-ı kâmil” sıfatına yaraşan bir

600 Ülken, age., 1968, s. 212. 601 Descartes, age., s. 133,134. 602 Yakıt, age., 2013b, s. 25,26. 603 Fîhi Mâfih, s. 89,90,120. 604 Yakıt, age., 2013b, s. 28,29.

çizgiye gelmesi gerekmektedir.605 İnsanın olgunlaşması, ideal insan veya insan-ı kâmil

deyimleri, Tasavvuf felsefesinde insanın niteliğini veya yüceliğini açıklamak için kullanılır. Yalnızca üstün niteliklere sahip olan insanlarda görülebilen ideal insan tasavvuru, tasavvuf felsefesinin merkezinde yer almaktadır.606 Tasavvuf tarihinin önemli

konularında biri olan İnsan-ı kâmil (ideal insan) kavramını, tasavvuf düşüncesinde ilk defa kullanan düşünür Muhyiddin İbnü’l Arabi olmuştur. Daha sonra bu kuramı geliştiren kişi öğrencisi Sadreddin Konevi’dir. İbnü’l Arabi ve Sadreddin Konevi’ye göre varlığın hakikatlerini kendinde toplayacak şekilde yaratılan ve bu sebeple de Tanrı’nın onda tecelli ettiği insan, kemal derecesine yükseldiğinde ideal insan olur.607 Duyusal alan ile

idealar dünyası arasında birleştirici özelliğiyle dikkat çeken ideal insan, İbn’ül Arabi’de metafizik anlamda diyebileceğimiz ifadelerle açıklanırken, Sadreddin Konevi’de ise epistemolojik açıdan ele alınmaktadır. İbn’ül Arabi’ye göre Tanrı’nın yeryüzündeki halifesi olan ideal insan ile Tanrı arasındaki fark aynada görünen imge ve bu görüntüye sebep olan nesne arasındaki fark gibidir. İbn’ül Arabi’ye göre Tanrı’ya gerçek anlamda ancak ideal insanlar yaklaşabilmektedir ki bu seviye yükselebilen kişiler yalnızca Peygamberler ve evliyalardır.608

İdeal insan anlamına gelen insan-ı kâmil kavramı tasavvuf felsefesinde insanın ulaşabileceği son noktayı göstermek için kullanılmıştır. Vahdet-i vücud düşüncesiyle ilişkili olan insan-ı kâmil aşamasına gelen kişi, kendi irade ve arzularından sıyrılarak ruhi olgunluğa ermiş ve fenafillah mertebesine ulaşarak tüm gerçekliği başka bir gözle görmüş kişidir. Tasavvuf öğretisine göre ideal insan, tüm ilahi nitelikleri kendisinde taşıyan insandır. İnsan-ı kâmilin en güzel örneği ise İslam Peygamberidir.609 Tasavvuf felsefesine göre ideal olan şey, tüm aşamaları geçerek Hakikat-i Muhammediye’ye ulaşmaktır. Bu nedenle mutasavvıflar bireysel anlamda insan-ı kâmil olabilme idealini canlı tutmuşlardır. Nitekim tasavvuf anlayışına göre yaratılan varlıkların içinde en mükemmeli olan insan, bu mevcut durumunu bireysel anlamda da idealize etmek için çalışmalıdır.610

Diğer tasavvuf felsefesi düşünürlerinde olduğu gibi, Mevlana’nın da düşünce anlayışında insan, merkezi bir konuma sahiptir. İnsan için, “sen, görünüşte küçük

605 Öztürk, Y.N., Mevlana Celâleddin Rumi ve İnsan, Yeni Boyut Yayınları, İstanbul, 2011, s. 46-51. 606 Yakıt, age., 2013b, s. 32,33.

607 Çelik, İ., Tasavvufi Düşüncede İnsan-ı Kamil, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2010, s. 29,30, Yakıt, age., 2013b, s. 35.

608 Yakıt, age., 2013b, s. 34,35. 609 Çelik, İ., age., 2010, s. 28,32. 610 Çelik, İ., age., 2010, s. 38,39.

alemsin; fakat gerçekte büyük alemsin sen”611 ifadesini kullanan Mevlana, insanı;

aşağılığın ve yüceliğin, aklın ve şehvetin kendisinde barındığı bir varlık olarak görmektedir.612 Ona göre insan, ölümlü ile ölümsüzü, iyi ve kötüyü, ilahi ve kevni

âlemleri kendisinde birleştiren, farklı unsurları benliğinde barındıran toplayıcı bir ortamdır. Tasavvuf terimiyle ifade edersek, düşünürümüze göre insan bir vasat-ı

câmia’dır. Mevlana’ya göre insan, hem dış dünya hem de ruh âlemi ile ilgili olan bilgileri

kavrayabilme kabiliyetine sahiptir. Bu nedenle bedensel ve ruhsal yapısından yola çıkan kişi aynı zamanda bununla birlikte kendisini çevreleyen duyusal dünyadan hareketle Tanrı’yı bilebilme imkânına sahip olabilmektedir. Mevlana, kendi manevi varlığında taşıdığı ilahi töz sayesinde varlık evrelerini aşabilen insanın, birbirinden farklı ve ayrı olan duyusal dünya ile metafizik dünyayı birlikte terkip ederek idealliği elde edebileceğini göstermeye çalışır.613

Mevlana’nın ideal insan anlayışı; İbn’ül Arabi tarafından ilk defa tasavvuf literatürüne yerleştirilen ve İbn’ül Arabi’nin öğrencisi Sadreddin Konevi tarafından geliştirilen insan-ı kâmil kavramına aşk ve sevgi kavramlarının da eklenerek incelendiği bir insan anlayışıdır. Görüldüğü üzere felsefe anlayışında her şeyi aşka bağlayan Mevlana, insanın olgunlaşmasının da sevgiyle yani aşkla mümkün olduğunu düşünmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Mevlana, duyusal alan ile metafizik alanın arasındaki bir konuma yerleştirdiği insanı çift yönlü bir alanda değerlendirdiği görülür. Yani hem maddi hem de manevi tarafıyla göz önüne aldığı insanı, beden ve ruhuyla birlikte bütüncül bir şekilde ele almaktadır. Bir yönüyle hayvanlık diğer yönüyle de meleklikten üstün özelliğiyle irtibatlandırdığı insanın maddi tarafıyla ilişkili olan yönü, hayatı idame etme, şehvet ve arzularla ilgilidir. İnsanın ideal kısmını oluşturan yönü ise insanın manevi yönüyle, özüyle ilgili olup insanın metafizik tarafla ilişkisini ifade etmektedir. Mevlana’ya göre insana insanlık özelliğini veren şey ruhtur. İşte bu nedenle düşünürümüz, insanın gerçek kimliğini yani manevi tarafını keşfetmesi gerektiğini salık vermektedir.614

Nitekim düşünürümüze göre insanın özünün, yani insanlık tarafının varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan şeyler bilgi, hikmet ve Tanrı’nın cemalidir. Ona göre,

611 Mesnevi, Cilt IV, b. 521. 612 Mesnevi, Cilt IV, b. 1497-1509. 613 Altıntaş, age., 2007, s. 113. 614 Yakıt, age., 2013b, s. 38.

insanın maddi yönü Tanrı’dan, insanlık yönü ise dünyadan kaçmaktır.615 Mevlana’ya göre

şehvet, arzu, hiddet gibi şeyler insanın doğruyu görmesini engelleyen olumsuz davranışlardır.616 Bu nedenle o, kötülüğü emreden nefsin istek ve arzulardan arınarak

ruhun olgunlaştırılması gerektiğine inanır. Çünkü Mevlana’ya göre insanın kendisi ile ilgili gerçekleri görebilmesi nefsi isteklerin kontrol altına alınması ile mümkündür.617

Mevlana, ruh ve beden ilişkisi bağlamında ele aldığı insanın, tercih etmesi gereken yolunun manevi yönünün olması gerektiğini ifade eder. Düşünürümüz, iki zıt özelliği bir arada barındıran insanın özünde, canlılık tarafında derin bir bilgelik olduğuna işaret etmektedir. O, insanın topraktan yaratıldığını ancak Tanrı’dan gelen bilgi sayesinde meleklerden de üstün olma şerefine nail olma potansiyeline sahip olan kişinin hem kendisini hem de diğer tüm insanlığı aydınlatabileceğini vurgulamaktadır.618

Sen şu beden değilsin, o gözsün sen, o görüşsün; canı görürsen bedenden kurtulursun.

İnsan, gözdür, görüştür; ötesi ettir, deridir; insanın gözü neyi görürse, değeri o kadardır insanın.619

Topraktan yaratılmış Âdem’e Tanrı, bilgi öğretti de ta yedinci kat göğe dek her yanı o bilgiyle ışıttı.

Hak’ta şüpheye düşen kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adlarını da kırdı, geçirdi, sanlarını da.620

Meleklere, karaya yol yok; hayvan cinsinin de denizden haberi yok. Sense beden bakımından hayvansın, can bakımından meleklerdensin de o yüzden, hem karada yürür-gidersin, hem gökyüzünde.621

İnsan büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır; fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar, bu dünyadaki türlü türlü meşguliyetler,

615 Fîhi Mâfih, s. 89,90.

616 Mesnevi, Cilt I, b. 332-335. 617 Rubailer, s. 88, b. 436.

618 Mektuplar, s. 143, Mesnevi Cilt I, b. 1017. 619 Mesnevi, Cilt VI, b. 814,815.

620 Mesnevi, Cilt I, b. 1017,1018. 621 Mesnevi, Cilt II, b. 3783,3784.

insanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirleri ve gönlün sonsuz arzularıdır.622

Mevlana’ya göre insan ile hayvan arasındaki fark düşünmektir. Ona göre insan fikir ve düşünceden ibarettir, geri kalan ise kemik ve sinirdir.623 İnsanı hem maddi hem

de manevi yönleriyle ayrı ayrı ele alan Mevlana, bedensel duygularının merkezi olan nefsi istek ve arzuların terbiye edilmesini ve buna karşılık ruh ve gönül dünyasının ise arınmasını böylelikle gerçek anlamda ideal insan nasıl olunacağının yollarını göstermeye çalışmaktadır. Mevlana’ya göre kendi iç dünyasına yönelmesi gereken insanın, kusur ve eksikliklerini gidermesinin gerekliliğine inanır. Bu nedenle gönlünü kötülüklerden ve dünya sevgisinden ayırıp benlik duygusundan sıyrılmak ve Tanrı’nın tecelli edeceği arılığa kavuşmak gerekir. Bunun yolu ise Tanrı’dan geldiğinin bilmek ve O’na yönelmektir. Ona göre duyusal dünyanın aldatıcılığından sıyrılan, nefsini kontrol altına alarak eğitebilen ve gönül temizliğini elde edebilen kişiler varlığın birliğine yani Tanrı’ya ulaşabilirler. Tanrı’ya ulaşmanın yolu ise aşktır ki bu insanın idealleşerek ulaşabileceği en üst seviyedir.624 Mevlana’nın aşk felsefesi, ideal insan tasavvurunda önemli bir

konuma sahip olduğu bilinmektedir. Tasavvuf felsefesine göre bireyin kendine hedef olarak koyması gerektiği ideal insan olmanın yolu Mevlana’da aşktan geçer. İdeal insan olma serüveninde kişi, aşk ve sevgiyle Tanrı’ya yönelmelidir.625

Mevlana’ya göre bedensel ihtiyaçları karşılayan şeyler duyusal dünyanın gıdalarıdır. Ancak insanın asıl ihtiyacı ruhsal yönünün doyurulmasıyla alakalıdır ki insanın bu yönünün gıdası ise yalnızca Tanrı ışığıdır. Ona göre insana hayvan gıdası vermek layık değildir. Ona göre nefsin bu dünyaya yönelmesi insana asıl ihtiyacını unutturmuştur. Hâlbuki insanın gerçekte maddi değil manevi gıdalara yani Tanrı ışığına ihtiyacı vardır ki bu ise yalnızca ideal insanların elde edebileceği gıdalardır.626

Mevlana’ya göre, ideal insan seviyesine gelmek isteyen kişinin bedensel istek ve arzularını kontrol altına alması önemlidir. Zira hem iyiliğe hem de kötülüğe karşı bir eğilim içinde olan insanın Tanrı’ya yönelmesinin önündeki en büyük engel nefistir.

622 Fîhi Mâfih, s. 79.

623 Fîhi Mâfih, s. 299, Mesnevi, Cilt VI, b. 814,815.

624 Türer, O. “Mevlana Düşüncesinde İnsanın Çift Kutuplu Yapısı ve Kemalin Ölçüsü”, Uluslararası

Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildirileri I, HÜİF, 2007, s. 137.

625 Divan-ı Kebir, Cilt II, s. 352, b. 2773,2774. 626 Mesnevi, Cilt II, b. 1080-1089.

Mevlana, yüceliğe erişebilmek için ruhun ihtiyaçlarını karışlamak varken yüce şeyleri bir kenara bırakarak nefsin esiri olan insanları yermektedir. O bu tür insanları, aşağı derecede sayılan bir yaşamı tercih eden kişiler olarak görmektedir.627 Mevlana insanın en büyük

düşmanın nefsi olduğunu ve bu sebeple kişi düşmanını dışarıda değil kendisinde araması gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü ona göre düşmanların en kötüsü, insanları yanlışa yönlendiren ve kötülüğü emreden nefistir.628

Gönlün şehvete akışı, onu sağırlaştırır, kör eder; hem de öylesine kör eder ki eşek ona, nurdan dökülmüş, ateşten düzülmüş bir Yusuf görünür.

Nice ateşle sarhoş olmuş, gene de ateş arayan kişi vardır ki kendisini mutlak nur sanır.

Ancak Tanrı’nın çekip çevirdiği yahut yola sokup yaprağı çevirttiği kul (ideal insan), bu ateşten kurtulur.

Böylesi kul, bilir ki o ateşten meydana gelen hayal, yolda, eğretidir ancak, aslı yoktur onun.

Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir; yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.

Yüzbinlerce iyi, güzel adı-sanı kötüye çıkarmıştır; yüzbinlerce akıllı-fikirli kişiyi şaşkına çevirmiştir şehvet.629

Mevlana’ya göre insan Tanrı değildir fakat Tanrı’nın tüm yücelik sırları insanda tecelli etmiştir.630 Ona göre yücelik sahibi olan insan meleklerden daha ileri bir seviyeye

ulaşabilmiş ve Tanrı’nın sevgilisi olma şerefine nail olmuştur. Bu aldatıcı dünyanın çirkinliklerinden arınarak kendini eğitebilen ideal insan, bütün iradesini Tanrı’ya verdiği için onun dünyası adeta ahiret yurdu olmuştur. Tanrı’ya olan aşkı sayesinde tüm ayrılıkları ortadan kaldıran ideal insanın eriştiği yer ulaşabileceği en yüksek mertebedir, yani Mevlana, nefsin kötü istek ve arzularından sıyrılarak gönül temizliğini elde eden ideal insanın Tanrı’ya, varlığın birliğine kavuşacağına inanır. Elbette bunun yolu daha

627 Mesnevi, Cilt I, b. 541-543, Cilt II, b. 2605,2606,2684-2686. 628 Mesnevi Cilt II, b. 2722-2727, Mektuplar, s. 110.

629 Mesnevi, Cilt V, b. 1365-1370.

önce de ifade ettiğimiz gibi ilahi aşktır.631 Mevlana’ya göre ideal insanın bazı vasıfları

şunlardır; böyle kişiler gelecekte ne olacağını hesaplayabilen ve ileri görüşlülüğü olan insanlardır. Üstelik bu tip insanlar kendi başına gelecekleri bilebileceği gibi, diğer insanlarında halini görebilecek görüşlülüğe sahip kimselerdir.632 Aynı zamanda peygamber varisi olan ideal insan633 varlığın birliğini elde edebilme şerefine kavuşmuş insandır.634

Mevlana’ya göre, hekimlerin insanlardaki beden hastalığını bildikleri gibi, ideal insan mertebesine ulaşmış erenler de insanların hal ve tavırlarından onların kalbi hastalıklarını hiçbir alet olmadan bilir ve görürler.635 İdeal insanda görünen ma’rifet,

hikmet, ilhamlar Tanrı’nın tecellileri olup bu kimselerin gönül gözleri her zaman açıktır.636 Bu nedenle diğer kişiler, gönül gözü açık oldukları için her şeye vakıf olabilen

erenlerin huzurundayken kalbinden geçenlere ve düşüncelerine sahip olmalı ve kötü düşüncelerden kendilerini sakındırmalıdırlar.637 Mevlana’ya göre ideal insanlar, diğer

insanların mevcut halleriyle birlikte daha doğmadan önceki durumlarını dahi bilebilirler. Hatta bunun için o kişileri görmelerine bile gerek yoktur, bu kişilerin isimlerini bilmeleri dahi bu bilgilere sahip olması için yeterlidir.638 Mevlana’ya göre ideal insanların görüşleri

çok güçlüdür, diğer insanların aynada açıkça göreceği şeyleri onlardan daha önce duvar parçasında görür.639 Ona göre ideal insan mertebesine eren kişilerin duası her duaya

benzemez. Çünkü Mevlana’ya göre bu insan Varlık’ta yok olmuştur ki onu sözü artık Tanrı sözüdür. Zira Tanrı kendisinden istediği dileği reddetmeyeceği gibi erenlerin isteğini de reddetmeyecektir.640 Ona göre, bu seviyeye ulaşanlar öyle kişilerdir ki âlem

henüz yokken, onların canları cömertlik denizinde zaten vardı.641

Mevlana’ya göre kötülüğü emreden nefsin istek ve arzularını dizginlemek isteyen ve şeytanın tuzağına düşmek istemeyen kimselerin ideal mertebeye ulaşmış bir erenle birlikte olmaları gerekmektedir. Ona göre ideal insanlarla birlikte olmayan, olanların

631 Mesnevi, Cilt V, b. 3600-3619.

632 Mesnevi, Cilt IV, b. 3392-3396, Fîhi Mâfih, s. 339. 633 Mesnevi, Cilt II, b. 817, Cilt IV, s. 377, Cilt V, s. 558. 634 Mesnevi, Cilt V, b. 3614, Cilt VI, 3195-3199. 635 Mesnevi, Cilt IV, b. 1794-1799.

636 Mesnevi, Cilt III, b. 2700-2709. 637 Mesnevi, Cilt I, b. 3040,3041. 638 Mesnevi, Cilt IV, b. 1800,1801. 639 Mesnevi, Cilt II, b. 1606-1608. 640 Mesnevi, Cilt V, b. 2242-2245. 641 Mesnevi, Cilt II, b. 1609-1701.

yanından ayrılan ve onun sözünü dinlemeyen kişiler kimsesizdir ve sonu yok olmaktır. Zira Mevlana’ya göre erenlerle birlikte olmak demek Tanrı’yla birlikte olmak anlamına gelmektedir. Böyle kimselere şeytanın kötülükleri ilişemez.642 Mevlana’ya göre ideal insan yaşayan insanların içindeki en üstün kişidir.

Kutup (insan-ı kâmil), akla benzer, halksa bedenin azasına; bedenin tedbiri, akla bağlıdır.

Kutbun zayıflığı beden zayıflığından olabilir, ruh zayıflığından olmaz; çürüklük gemide olur, Nuh’ta olmaz.

Kutup odur ki, kendi çevresinde döner; göklerse onun çevresinde dönerler.

Ona has bir kul kesildiysen gemisini onarmada yardım et ona. Yardımın sana yarar, seni geliştirir, onu değil. Tanrı, “Allah’a yardım ederseniz.643