• Sonuç bulunamadı

III. MEVLANA VE ESERLERİ

2. MEVLANA ÖNCESİ FELSEFE VE TASAVVUF

3.2. Epistemolojik Olarak Akıl

3.2.2. Aklın Çeşitleri

3.2.2.2. Cüz-i Akıl

Cüz-i akıl, hakikatin bilgisine erişebilmek konusunda yetersiz kalan sıradan bireylerin sahip olduğu akıldır.443 Mevlana’ya göre salt bir güç olmayan cüz’i akıl, sınırlı

bir yeti olma özelliğinden dolayı hem yetersiz bir yetidir hem de hakikate ulaşma noktasında bir şeyden hüküm çıkarabilecek güçte değildir.444 Dolayısıyla ona göre, bilgiyi

elde edebilme noktasında öğrenmeye ihtiyaç duyan cüz-i akıl, ışığını külli akıldan alır ve külli aklın öğretmesine gereksinim duyar.445 Mevlana’ya göre, Habil ve Kabil’in karga

hikâyesinde olduğu gibi, ilim, sanat vb. alanlarda da cüz’i akıl sahibi olan tüm insanlar her zaman öğrenmeye muhtaçtır. Ona göre cüz-i akıl şeylerin bilgisini, her şeyi ortaya koyan, bulan ve meydana getiren külli akıldan öğrenir, ondan faydalanır ve külli akla göre alet niteliğindedir.446

Akıl ikidir: Birincisi çalışarak kazanılan akıldır; onu, mektepteki çocuk, nasıl bilgi bellerse o çeşit beller, öğrenir, elde edersin. Kitapla, hocadan bellemekle, düşünceyle, okuyup ezberlemekle maâniye ait, başka güzel, dokunulmamış bilgilere ait şeyleri elde edersin.

Böylece de aklın, başkalarından üstün olur ama onları bellemek de sana ağır gelir.

Geze-dolaşa ezberleyici bir levh kesilirsin; fakat Levh-i Mahfuz olan, bunlardan geçen kişidir.

Öbür akılsa Tanrı ihsanıdır; onun kaynağı, can içindedir.

443 Bolay, agm., 1987, s. 167.

444 Keklik, N., “Mevlana’da Metafor Yoluyla Felsefe”, SÜ 1. Milli Mevlana Kongresi, (3-5 Mayıs 1986 Konya ), Selçuk Üniv. Basımevi,1986, s. 61, Bolay, agm., 1987, s. 167.

445 Divan-ı Kebir, Cilt II, s. 350, b. 2751,2757, Mesnevi, Cilt II, b. 20-26,2278, Mesnevi, Cilt IV, b. 1290- 1301.

Bilgi suyu, gönülden kaynayıp coştu mu, o su ne kokar, ne eskir, ne de bulanıp sararır.

Kaynağının yolu bağlıysa ne gam; o, zaten soluktan soluğa, evin içinde kaynar, coşar.

Tahsille elde edilen akıl, ırmaklara benzer; yaratıklarından akar da eve öyle varır, ulaşır.

Aktığı yol bağlandı mı, akamaz. Sen kaynağı kendi içinde ara.447

Mevlana’ya göre, insandaki cüz’i aklın ileri görüşlülüğü ancak mezara kadardır. Yani cüz-i aklın yasaları bu dünya için geçerli olduğundan göreceği şeyler de ancak duyusal dünyanın bilgileriyle sınırlıdır. Cüz-i aklın bilgi edinme yeteneği sınırlı olduğundan metafizik alanda söyleyecek hiçbir sözü yoktur. Mevlana, cüz-i aklın aydınlatıcılığını, belli bir alanı sadece bir anlık için aydınlatan şimşeğin meydana getirdiği aydınlatmaya benzetir. Nitekim Mevlana’ya göre, ancak mezara kadarki kısmı; yani sadece duyusal alanın içine giren şeyleri görebilme kabiliyetine sahip olan cüz’i aklın, daha ilerisini bilmek gibi bir arzusu varsa peygamberi ve velileri taklit etmelidir.448

Mevlana’ya göre, bir takım olayların dayandığı olgu, süreç ya da nesnelere bağımlı olarak evrensel bağlılık içerisinde kalan, neden sonuç ilişkisinin dışına çıkamayan, duyusal alanın yanılgıları içinde kalmış ve yalnızca sınırlı özelliklere sahip olan cüz’i aklın; kimi felsefecilerde olduğu gibi tüm hakikati elde edebilecek nitelikte olduğunun öne çıkarılması doğru değildir. Mevlana’ya göre cüz-i akıl sahipleri kendi başlarına hakikatin bilgisini elde etme kabiliyetine sahip olamadıkları için aracı olarak kendilerinden daha üstün külli akıl sahipleriyle bağlantı kurmaları gerekmektedir. Düşünürümüze göre külli akıl ile cüz-i akıl arasındaki bağı kurmayı sağlayan nebiler ve velilerdir. Dolayısıyla Mevlana’ya göre, külli akılla yani peygamberlerle veya velilerle irtibat kurmayan, bir takım bilgilerini külli akıldan almayan, onların göstermiş olduğu yoldan gitmeyen bireysel aklın, kendisini duyusal alanının yanıltıcılığına mahkûm etmesi kaçınılmazdır.449 Nitekim Mevlana’ya göre bilgisi nesneler dünyasının içinde kalan ve

işlevselliği ancak pratik hayatla sınırlı olan cüz’i aklın etkisi ve yetkinliği, külli akıl ile kıyaslandığında adı dahi anılmayacak kadar değersizdir.450

447 Mesnevi, Cilt IV, b. 1960-1968. 448 Mesnevi, Cilt IV, b. 1416, 3310-3319. 449 Fîhi Mâfih, s.219-222, Durak, agm., s.32. 450 Mesnevi, Cilt V, b. 2586, Fîhi Mâfih, s.220,221.

Cüz-i aklın bilgi edinme sürecinde külli akılla zorunlu olan bağı bazı İslam filozoflarındaki Kazanılmış Akıl-Faal Akıl bağlantısını hatıra getirmektedir. Varlık, akıl ve bilgi çerçevesinde bakıldığında Farabi ile başlayan ve daha sonra bazı İslam filozoflarınca Yeni Platoncu sudûr kuramının benimsendiği görülür. Bu kurama göre tüm yaratılışta, ilk ve tek olan Bir’den zorunlu olarak taşma ve hiyerarşik bir düzen içinde varlığa gelme süreci görülmektedir. Farabi'ye bakacak olursak her şey Bir'in bir sudûrudur. Farabi’ye göre sudûr hiyerarşisinde onuncu sırada yer alan ve akılların sonuncusu olan “Faal Akıl” yer almaktadır. Akıllar silsilesinin son halkası olan Faal Akıl’dan da çokluk dünyası doğmaktadır. Faal Akıl Tanrı’ya uzak olmakla birlikte dünyaya yakın olan ve vahiy getiren Cebrail olarak kabul edilmektedir. İnsanî akıl ile Tanrı arasındaki bir mertebede bulunan ve maddeden bağımsız bir varlık olan Faal Akıl, aktif olup maddeye formunu veren akıldır. Faal Akıl, insanın doğuştan getirmiş olduğu edilgin aklı, etkin akıl durumuna getirerek bireyin en yüksek olgunluk seviyesine gelmesine imkân tanımaktadır. Bu felsefeye göre, Faal Aklın yardımıyla ancak peygamberlerin ya da hâkim adını alan kişilerin ulaşabileceği en yüksek seviye olan

kazanılmış akıl sayesinde Faal Akıl ile bilgi iletişimi kurulabilmektedir. Faal Akıl,

Farabi’de olduğu gibi İbn-i Sina’nın epistemolojisinde de insan aklının aydınlatılması açısından önemli bir yere sahiptir. Gazali’nin de zorunlu bilgilerin, aklın kendi yapısında içkin mi olduğu yoksa bu bilgilerin akla dışarıdan mı verildiği meselesini metafizik kaynağa bağladığı görülmektedir. Gazali’nin “bu bilgiler, nefsin akıl gücünün oluşması

sırasında Allah’tan veya meleklerin birinden nefse doğar” diye ifade etmiş olduğu bu

görüşü, Farabi ve İbn-i Sina’nın Faal Akıl anlayışını akla getirmektedir.451

Farabi ve İbn-i Sina’da insanı gerçek bilgilere ulaştıran güç, metafizik bir ilke olan Cebrail meleğinin katkıları iken Mevlana düşüncesinde nebiler ve velilerdir. Başka bir ifadeyle, akıllar içinde en alt mertebede yer alan ve sınırlı özelliklere sahip olan cüz-i aklın gerçek bilgileri elde etmek için külli akıl ile irtibat kurması gerekirken İslam filozoflarında kazanılmış akıl seviyesine gelmiş insanların gerçek bilgiye erişmesi bağlamında belirleyici faktör, Faal Akıl’dır. Mevlana için en üstün akıl, “akl-ı küll” dediği akıldır. Allah vahyi ile nurlanmış ve her an Tanrı’nın ışığını alabilecek yetenekte olan bu üstün akıl,452 yani külli akıl Hakikat-ı Muhammediye ve ondan kaynağını alan

451 Çağrıcı, M., “Gazzali”, TDVİA, C. 13, 1996, s. 495.

diğer peygamberlerdir.453 Mevlana’ya göre her şeyin iç yüzünü görebilen akıl yalnızca

külli akıldır.454

Mevlana’ya göre cüz-i aklın aksine külli akıl, kendisinde var olan üstün özelliği nedeniyle bilginin mahiyetine kendiliğinden ulaşabilecek yetiye zaten sahiptir. Bir şeyi sonradan öğrenmeye ihtiyaç duymayan külli akla her şey önceden zaten öğretilmiştir ve o, bir öğretmendir.455 Ona göre, her şeyi sebeplere bağlayan ve başkalarından edinildiği

için taklide dayanan456 cüz-i akıl meselelere her zaman yüzeysel yaklaşmaktadır ki, işte

bu yüzden de hakikatin bilgisine ait özü yakalayamamaktadır. Ona göre yalnızca, akılların en üstünü olan külli aklı kendine rehber edinen cüz-i akıllar bilginin mahiyetine sahip olabilirler. Bu nedenle, cüz-i akıl kendini külli akla bağlamalıdır. Külli aklı, bilgi sahibi olan, öğreten ve üstün bir manevi güç olarak gören Mevlana, külli akıl ile cüz’i akıl arasındaki ilişkiyi şöyle açıklamaktadır:

Tanrı Akl-ı Küll’e “Gözü ne kaydı, ne yanıldı” dedi. Cüz-i akılsa her yana bakar durur.457

…Böylece Kur’an, başlangıcından ta sonuna dek, tümden sebepleri giderir vesselam.

Fakat bunları anlamak, işleri uzatıp duran aklın harcı değildir; kulluk et de sana açılsın.

Felsefeci, akılla anlaşılır şeylere bağlanmıştır; temiz kişiyse aklın aklını binek edinmiştir.

Aklının aklı içtir, aklınsa kabuk… Fakat hayvanın midesi, boşuna kabuk arar, deri aktarır.

İç arayan, öz isteyen kabuktan, deriden yüzlerce defa usanmıştır; iç, temizlere helaldir, temizlere helal.

Kabuk olan akıl, yüzlerce delil gösterse bile Akl-ı Küll, adam akıllı inanmadıkça hiç adım mı atar?

453 Bolay, agm., 1987, s. 167.

454 Mesnevi, Cilt IV, b. 2178, Mesnevi Cilt V, b. 2586.

455 Mecalis-i Seb’a, VII. Meclis, s. 139,140, S. Bolay, agm., 1987, s. 167. 456 Mesnevi, Cilt II, b. 2430-2432, Mecalis-i Seb’a, s. 140.

Akıl, baştanbaşa defterleri karartır; aklın aklıysa göğün dolaylarını Ay’la doldurur.458

Külli akıl özdür, içtir, parça buçuk akılsa deridir, kabuktur.459

Sıradan bireylerin sahip olduğu akılları cüz’i akıl ya da yarım yamalak akıl olarak adlandıran Mevlana, metafizik prensiplerin kavranması söz konusu olduğunda her defasında değersiz ve küçük gördüğü bu aklın terkedilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Mevlana için değerli ve önemli olan şey aşk yolunda yürümektir ve taklit edilmesi gereken külli akıldır. Nitekim külli akıldan övgü ile bahseden Mevlana cüz’i aklın ise ilahi hakikatleri anlamaya gücünün yetmediğinden söz etmektedir. Bu nedenle ona göre sıradan bireylerin, gerçekliği öğrenmesinin imkânı külli akıl ile işbirliğinden geçmektedir. Dolayısıyla gerçek bilgilerin elde edilmesinin yolu bireylerin kendilerini külli akla bağlamasından geçmektedir. Bu ise ancak peygamberlerin ve velilerin yolu olan aşk yolunun izlenmesi ile mümkündür. Çünkü aşk, insanları hakikate götürebilecek tek yoldur 460

Sonuç olarak Mevlana’nın epistemolojisine göre sınırlı bir yeti olan ve kendi başına hüküm çıkarabilecek güce sahip olmayan bireysel akıl, hakikatlerin bilgisini külli akıldan alır.461 Bireysel akıllara üstünlükleriyle öne çıkan külli akıl ise velilerin ve

peygamberlerin aklıdır. Bu nedenle Mevlana’ya göre, bireysel akıllar, külli akıllar462 ile

bağ kurup onun rehberliğinde hareket etmelidir.463