• Sonuç bulunamadı

Islahatlar ve Ulemanın Tasfiyesi: Medrese-Mektep Ayrımı

2. BATI AİLE TECRÜBESİNİN MÜSLÜMAN AİLESİNE AKTARILMAS

2.1. İKİNCİ EVRE KÜRESELLEŞTİRME: BATI SEKÜLER AHLAKININ

2.1.1.2. Islahatlar ve Ulemanın Tasfiyesi: Medrese-Mektep Ayrımı

Osmanlı Devlet teşkilâtında vezirler de dâhil olmak üzere idari kadronun hepsi medresede tahsil görmüş ve adına ilmiye sınıfı adı verilen âlimlerden meydana

461 Konu ile ilgili çalışmalar için bkz. Mahmut Dilbaz, “II. Mahmud’un Askerî Islahatlarına Dair Tercüme Bir Müdafaanâme: el-Kevkebü’l-Mes’ûd fî Kevkebeti’l-Cünûd”, Dîvân: Disiplinlerarası

Çalışmalar Dergisi, C. XVI, No: 31, 2011/2, (175-200), s. 175.

462 Ümit Meriç, “Sosyolojik Açıdan Kılık- Kıyafet ve İslam'da Örtünme”, İslam’da Kılık-Kıyafet ve

Örtünme, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi, 1991, İlmi Neşriyat İç ve Dış Ticaret A.Ş., 3. b., (29-

37), s. 32, 37.

463 Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s. 57-61; Gülnaz Gezer Baylı, “Türkiye’de İstihdam Edilen Fransız Uzmanlar ve Türk Modernleşmesine Katkıları”(Yüksek lisans tezi), Hacettepe Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Ankara 2013.

464 Yüksel Çelik, “Nizam-ı Cedid'in Niteliği ve III. Selim ile II. Mahmud Devri Askeri Reformlarına Dair Tespitler”, III. Selim ve Dönemi (editör: Seyfi Kenan), Türkiye Diyanet Vakfı, 2008, (565-590), s. 568.

130

gelirdi.465 Bu sınıfın en üstünde Meşihat Makamı yani Şeyhu’l-İslam bulunurdu. Bu makam, devlet idaresinde veziriazam ile aynı seviyede temsil edilirdi. Beş asra yaklaşan meşihat tarihinde bu makama yükselen 129 Şeyhülislam’ın hemen hepsinin, eserleri ile tanınmış, ilmiyle amil faziletli zatlardır.466 Divan-ı Hümayun’un diğer üyeleri olan müftiler (kadı ve müderris ünvanı da kullanılır), kazaskerler (kadı asker), nişancı, defterdar da aynı şekilde ilmiye sınıfından seçilirdi.467

İslam tarihinin her döneminde İslamî hayat ulemanın rehberliğinde yaşanırdı. Devlet, yapılacak her yeni faaliyette ulemaya danışır ve onların verdiği karara göre hareket ederdi. Ayrıca ulema tabakası, müderris, kadı, cami imamı ve müezzinler olarak halkla sürekli bir yakın ilişki içinde olurdu. Halk da İslam dinini en iyi bilen ve uygulayan kişiler olmaları hasebiyle onların yolundan giderlerdi.468 Ancak yukarıda işaret ettiğimiz gibi III. Selim’den itibaren devlet yöneticileri, istikbalin modernleşmede olduğuna karar verdiler ve bu isteklerini gerçekleştirme yolunda ulemayı kendilerine engel olarak görmeye başladılar. Bu konudaki ilk değişim III. Selim ile beraber başladı. Öyle ki onun döneminde padişaha tavsiye ve nasihatlerde bulunacak olan ulemayla ilgili sistem değişikliğine gidildi. Padişah bu kişileri kendisi belirlemeye başladı.469 Sonra devlet kademelerine, modernleşmeye karşı çıkmayacağını tahmin ettikleri kişiler, yerleştirilmeye başlandı.470 Bunlar kendilerine ilmiye sınıfı dışından danışmanlar edindiler.471 İlmiye sınıfından kayırma veya torpil yoluyla seçilerek devlet yönetimine getirilen bu kişilerin kifayetsizlikleri sonucunda bir takım aksaklıklar meydana gelmeye başladı ve bu durumdan bütün ilmiye sınıfı

465 Recep Ahıshalı, “Divân-ı Hümâyûn Teşkilatı”, Osmanlı-Teşkilat (editör: Güler Eren, Kemal Çiçek, Cem Oğuz) Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, (24-33), s. 29; Veli Ertan, “Meşihat-ı İslâmiye ve İlmiye Sınıfı”, İslam Düşüncesi, 1969, C. II, No: 8, s. 513-527.

466 Ertan, “Meşihat-ı İslâmiye ve İlmiye Sınıfı”, s. 518.

467 Ahmet Mumcu, “Dîvân-ı Hümâyun”, DİA, 1994, C. IX, s. 430-432.

468 Osman Özkul, Gelenek ve Modernite Arasında Ulema, Bir Harf Yayınları, İstanbul 2005, s. 17, 23.

469 Aykurt, “III. Selim’in Fikri Yapısı”, s. 441. Ebubekir Ratip Efendi bunlardandır. Bkz. Aysel Yıldız, “Şehzadeye Öğütler, s. 233-274.

470 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988, s. 255.

131

suçlu görüldüğü için devletin içine düştüğü bunalımlı durumdan da onlar sorumlu tutuldu.472

III. Selim’in Batı’ya hayranlığı, Batı tarzı eğitim müesseseleri kurmasında da kendisini gösterdi. Kara ve deniz kuvvetleri için zabitler yetiştirmek maksadıyla, 1794 tarihinde Batılı tarzda eğitim verecek olan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’unun açılışını yaptı. Sonra hekim ihtiyacını karşılayabilmesi için bir Rum okulunda, tıp şubesi açtırdı. Bu okullara, modernizasyona mani olacağını düşündüğü ulemayı almamak için imtihanla hoca alımı yapıldı.473 Günümüzde de bazı tarih kitaplarında, ulemanın bozguncu ve yıkıcı kuvvetlerle işbirliği yaptığı için böyle bir yola başvurulduğu iddia edilir.474 Hâlbuki ulema, Kanun-u Kadim’i muhafaza etmek istiyordu. Ama devlet ricalinin niyeti Batı’yı taklit ederek ilerlemekti.475

Ulemaya yönelik engelleme çalışmalarının ilki II. Mahmut (1808-1839) zamanında 1826’da yapılan Evkaf-ı Hümayun Nezareti düzenlemesiyle vakıf gelirleri devlet bütçesine alınarak medreseler ödeneksiz bırakılmasıyla resmen başlatıldı.476

Bu tarihten itibaren Batı’yı örnek alan laik/seküler eğitim verecek mektepler açılmaya başladı. Bunlardan amaç, yabancı dil bilen insan yetiştirmek ve bu insanların gayretleriyle Batı dillerinden eserler tercüme etmeye başlamaktı. İşte bu ayrım, Tanzimat döneminde daha da geliştirilecektir.477

Nihayet toplumda, biri medresede geleneğe bağlı eğitim alan diğeri mektepte Batı modeline dayanan eğitimden geçen çift başlı bir yapı ortaya çıktı. Mektepliler medreselileri cahil, bağnaz, uyuşuk ve yenilik düşmanı olarak nitelendirirken, ilmiye

472 Öz, Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları, s. 104-15; Atik,“XVII. Yüzyıl Osmanlı Aydınlarına Göre İlmiye Teşkilatındaki Çözülmeye İlişkin Tespit ve Teklifler”, s. 31-33; Yaşar Sarıkaya, “II. Meşrutiyet ve Medreseler: Geleneksel Bir Kurumun Modernleşme Sürecinde Var Olma Mücadelesi”, Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 2008/2, C. XIII, No: 25, Meşrutiyet II sayısı, s. 37-73.

473 Aykurt, “III. Selim’in Fikri Yapısı”, s. 443.

474 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, C. V, s. 131. 475 Bazı araştırmalarda III. Selim’in yaptıkları “sivilizasyon” olarak tanımlanmaktadır. Bkz. Tuncer Baykara, Osmanlılarda Medeniyet Kavramı, Akademi Kitabevi, İzmir 1992, s. 4-5.

476 Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945), Kırk Yıl adlı hatırat kitabında, küçükken bir müddet gittiği ve sonra kaçtığı mahalle medresesinin ne kadar bakımsız olduğunu yazar. Bkz. Kırk Yıl (editör: Nur Özmel Akın), Özgür Yayınları, İstanbul 2008, s. 62-71. Uşaklıgil’in “Levanten” mekteplerini övgüsü için bkz. s. 157-164.

132

mensubu ulema da Avrupa örneğinde yeni açılan mektepleri, dinî değerlere uymayan bilgiler öğretmekle ve bu şekilde yeni yetişen öğrencileri İslam’a yabancılaştırmakla suçluyordu. Yüzyılın sonlarına doğru medreseliler, mektepliler karşısında her alanda geriye düştü. Öyle ki, II. Meşrutiyet başlarına gelindiğinde medreseler, artık cazibelerini yitirmiş478 bütün ikbal, mekteplerden mezun olanlara geçmişti.

2.1.1.3. Batı Dillerinde Eğitime Geçiş ve Batı ile Ticaretin Güçlendirilmesi