• Sonuç bulunamadı

Batı Dillerinde Eğitime Geçiş ve Batı ile Ticaretin Güçlendirilmesi

2. BATI AİLE TECRÜBESİNİN MÜSLÜMAN AİLESİNE AKTARILMAS

2.1. İKİNCİ EVRE KÜRESELLEŞTİRME: BATI SEKÜLER AHLAKININ

2.1.1.3. Batı Dillerinde Eğitime Geçiş ve Batı ile Ticaretin Güçlendirilmesi

için Batı’ya gönderme geleneğini başlatan Osmanlı yöneticisidir.479 İstanbul ise bu uygulamayı neredeyse çeyrek asır sonra 1830’da başlatacaktır. Bu dönemde gençler için seçilen devlet Fransa’dır ve devlet bursu ile gönderilmişlerdir. 1856-1864 yılları arasında bu şekilde eğitim gören öğrenci sayısı 100’ü geçmiştir. Bunların büyük kısmı Osmanlı hükümeti tarafından Paris’te kurulan Mekteb-i Osmani’de ve bu mektebe bağlı olarak çalışan çeşitli Fransız eğitim kurumlarında tahsil görmektedirler.

Bu tarihlerde Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin hemen hemen yarısını gayrimüslim öğrenciler oluşturmaktadır.480 Bir yandan medreselerin ilgiden mahrum kalmasına karşılık Batı tarzı eğitim kurumları/mekteplerin hayata geçirilmeye başlaması, bir yandan da Batı’ya öğrenci gönderilmesi, ilerleyen yıllarda laik entelektüelleri ulemanın karşısına çıkaracaktır.

İlk ve orta seviyede eğitim veren müesseselerin Batılı tarzda laik eğitim kurumlarına dönüştürülmesi 1869 Maarif Nizamnamesi adlı düzenleme ile gerçekleşmiştir.481 İlk ve ortaöğretimdeki modernleşme hareketlerinin ardından yükseköğretimde de modernleşmek, medreselerle mücadele etmek ve tekellerini

478 Sarıkaya, “II. Meşrutiyet ve Medreseler”, s. 38.

479 Mısırlı şair ve yazar Menfelûtî (1876-1924) yazılarında Batı’ya tahsil için gönderilen gençlerin İslamî değerlerden ne kadar uzaklaştıklarını, fikirlerinin ne kadar değiştiğini anlattığı bir yazısında onların kadınların özgürlüğünden ve bürokraside çalıştırılmalarını istediklerine değinir. Bu yazılarından biri için bkz. “Hicab”, el-İbarat, Matbaat’l-İstikâme, 17. b., Kahire, 1958/1377, s. 36-51. 480 Mehmet Akman, “Türkiye’de Hukuk Alanında Yapılan İlk Doktora Tezi”, Türk Hukuk Tarihi

Araştırmaları Dergisi, Sayı: 1, 2006 (Bahar), s. 68-69; Ekmeleddin İhsanoğlu, “Dârülfünun”, DİA,

1993, C. VIII, s. 521-525; Seval Yinilmez, “Darülfünun’da Batı Algısına Bakış: Usûl-i Hikmet-i Tabiiye Örneği”, CIEPO 19 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Uluslararası Osmanlı Dönemi ve

Öncesi Araştırmaları Sempozyumu, (26-30 Temmuz 2010), s. 1-8.

481 Koray Ergin, “Osmanlı Devleti’nde Kanunnamelerden Nizamnamelere Geçiş”, SDÜ Fen Edebiyat

133

kırmak için yükseköğretim konusu dikkat çekmeye başlayınca, Osmanlı Devleti’nin geri kalmışlıktan kurtulması, klâsik medrese eğitim anlayışından uzaklaşmak, bilim ve tekniğin eğitim ve öğretimde esas olması iddiasıyla 1845 yılında Dârülfünun kurulmuştur. İki kere kapanan okul üçüncü defa 1874 yılında yeniden açıldığında, Türkçe ders verecek öğretmen bulunamadığı için öğretim dili Fransızca olarak kabul edildi ve yalnız Galatasaray Sultanisi mezunlarının devam edebileceği bir okul haline dönüştürüldü. Okulun programında Türk tarih ve edebiyatına, sanat ve kültürüne yer verilmemiş olması, özellikle dikkat çekilmesi gereken bir noktadır.482

Bu eğitim kurumlarında yetişenlerin söz sahibi olmaya başlamasıyla Osmanlı toplumunda değişimler başlamış, bu değişim kendini II. Meşrutiyetin ilanı (1876) ile göstermiştir. Tanzimat döneminin yetiştirdiği devlet adamları ve aydınlar, devletin geleceğini, anayasa ve Batılı kurumların ithalinde görmüşler ve bu doğrultuda mücadele vermişlerdir.483 Bu tarihten itibaren meydana gelen en köklü değişimlerden birinin o vakte kadar Osmanlı’da tek söz sahibi olan ulemanın karşısına çoğu subaylardan meydana gelen muallim/eğitimci tiplerin söz sahibi olmaya başlamasıdır. Tevfik Fikret (1867-1915)484 ve Satı Bey (1880-1968)485 Batıcıların yapmak istediği zihniyet değişikliğine uygun yeni bireyleri yetiştirmeye başlayanların öncüsü olarak kabul edilir. Niyazi Berkes o dönemde kurulan yeni okulların amacının, sadece gençleri geleneklerinden kurtarmak ve Batı uygarlığının

482 Yücel Gelişli, “Darülfünun’un Kuruluşu ve Gelişimi” yazı için bkz. çevrimiçi

http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/143/18.htm erişim: 01.03.2019. 4831876 Kânûn-ı Esâsî, TBMM Başkanlığı, Anayasa ve İçtüzük Sitesi, çevrimiçi

https://anayasa.tbmm.gov.tr/1876.aspx erişim: 31.03.2019.

484 Tevfik Fikret’in Anglo-sakson eğitim sisteminden etkilenerek Osmanlı’da yerleştirmek istediği, eğitimin amaç değil araç olması fikridir. Galatasaray Lisesi’nde bunun ilk düzenlemesini yapmıştır. Hayal ettiği yeni gençlerin özelliklerini “Haluk’un Defteri”nde, kız çocukların özelliklerini de “Şermin” adlı şiir kitaplarında anlatmıştır. Sedat Sever, “Tevfik Fikret ve Çocuk Şiirleri”,Ankara

Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, C. IXXX, No: 1,1996, s. 37.

485Türkiye’nin ilk modern eğitim birimi kabul edilen öğretmen okullarının (Darulmuallimat) müfredatını hazırlayan ve modern, Batılı, yeni tip insan yaratmaya yönelik çabalara dair “Fenn-i Terbiye” adlı kitabını yazan Satı Bey’in çalışmaları, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e maarifin eğitime dönüştürülmesinin ilk başlangıcı olarak kabul edilmekte; Batılılarda olduğu gibi Müslümanlarda da bireyin öne çıkarılma çabası olarak görülmektedir. Bkz. Mustafa Gündüz, “Gelenek ile Modernleşme

arasında, Mustafa Satı Bey ve Eğitim Bilimi, Fenn-i Terbiye Üzerine Bir Araştırma”, Turkish

Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 5/3 Summer 2010,çevrimiçi www.journalagent.com/.../PAUSBED-87699- RESEARCH_ARTICLE-POLAT.pdf erişim: 15.11.2017.

134

özü olan bireyciliği yerleştirmek olduğunu söyler.486 Aşağıda görüleceği gibi bu gençler, bilerek ya da bilmeyerek, devletin Batılı devletler tarafından sömürülmesine zemin hazırlamışlardır. Çünkü Batılı devletlerin medreselerden rahatsız olmalarının en temel sebebi bu müesseselerin devlet ve toplumun İslamî hususiyetini temin ve garanti eden en önemli unsur olmasıdır.487

Burada bir önceki bölümde sözünü ettiğimiz, Batılı devletlerin bazılarıyla yapılan anlaşmalar ve bu yolla verilen imtiyazlarla Osmanlı topraklarında açılan okulları gözden kaçırmamak gereklidir. Çünkü ilk başta imparatorluk sınırlarında yaşayan azınlıklara eğitim için açılan ve bugünün üniversitelerinin temelini meydana getiren okullardan mezun olanların bir kısmı, devletin açtığı mekteplerde hoca olmuşlardır. Sonra yine çoğunluğu gayrimüslim veya İslamî bilgisi zayıf olan gençler, Batılı tarzda eğitim yapan bu mekteplerde yetiştirilmeye başlanmış ve buralarda yetişen kadrolar devlet kademelerinde görevlendirilmişlerdir. Böylece eğitim hayatına sokulan seküler düşünce istikametinde, Osmanlı’nın geri kalmasına, medreselerin, halkın dinî yaşantısının, mahremiyet anlayışının ve özellikle de kadınların örtüsü ve eğitimsizliğinin sebep olduğuna dair -Batı yüksekokul ve üniversitelerinde eğitim görenler tarafından- yayılmak istenen inanca güç kazandırmıştır.488

Eğitim yoluyla seküler veya laik düşünce güçlendirilirken, Batılı devletlere tanınan imtiyazlar sayesinde onların mallarını Müslüman diyarlarında satmaları da

486 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma (editör: Ahmet Kuyaş), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2007, s. 453-454.

487 Deniz Kandiyoti, “Kadın, İslam ve Devlet”, Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar: Kimlikler ve

Toplumsal Dönüşümler (editör: Aksu Bora, Feyziye Sayılan, Şirin Tekeli, Hüseyin Tapınç,

Ferhunde Özbay), Metis Yayınları, İstanbul 2011, s. 114.

488 Batıcı yazarlar Osmanlı Devleti’nin geri kalışını İslam dininin kurallarına bağlarlar. Aşağıda görüleceği üzere erkek kıyafetindeki “gerici unsurlar” yeni ordu-asker düzenlemeleri ile kısmen ve sessiz gerçekleşir. Geri kalmışlığın veya gelişmiş Batı uygarlığından kopukluğun bir göstergesi sayılan çarşaf ve peçe ise özellikle 1908’den sonra –aşağıda geleceği üzere- Abdullah Cevdet eliyle açıkça hedef alınmıştır. Bkz. Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Doğu-Batı Yayınları, s. 405 vd.; Dücane Cündioğlu, Başörtü Risalesi, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1998, 2. b., s. 13; Emine Keskiner,

Osmanlı Döneminde Robert Kolej ve Mekteb-i Sultanî’deki (Galatasaray Lisesi) Din Eğitimine Karşılaştırmalı Bir Bakış, Değerler Eğitimi Dergisi, 2004, C. II, No: 5, s. 57-80. Bu misyoner

okullarında okuyanlardan birisi de Ayşe Sıdıka Hanım’dır. Ayşe Sıdıka Hanım, Batılı tarzda ilk pedogoji kitaplarından sayılan “Usûl-i Talim ve Terbiye Dersleri” (İstanbul 1313/1895) adlı kitabı yazmıştır. Kendisinin Beyoğlu’ndaki Zapyon Kız Okulu’nda eğitim gördüğü belirtilir. Bkz. Ahmet Koçak, “Osmanlı Türk Toplumunun Modernleşmesinde Yeni Bir Model: Avrupalı Mürebbiyeler”,

135

kolaylaştırılmıştır. Ayrıca Tanzimat’tan itibaren yapılan değişikliklerle Osmanlı toplumunun sosyal yapısı, sanayi üretimi çok artan Avrupa için bir pazar olacak şekilde dönüştürülmeye başlamış, yerli ne varsa kötülenip, yabancı mal ve ürünlerin tervici moda haline gelmiştir.489

Böylece Avrupa'nın ucuz ve bol malları, Osmanlı ülkesini bir pazar durumuna getirmiş, ithalat hacmi hayli büyümüştür. Bu sebeple pek çok Avrupalı tüccar Osmanlı ülkesine gelip gitmeye, hatta yerleşmeye başlamıştır.490

2.1.1.4. Osmanlı Devletinin Batı Ülkelerinde Diplomatik Temsilciler