• Sonuç bulunamadı

İslam Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri ve Batı Sömürgeciliğinin

1. BATI DÜNYASININ AİLE TECRÜBESİ: AİLENİN TEMELİ

1.3. BATI’NIN BİRİNCİ EVRE KÜRESELLEŞTİRME ÇALIŞMALARI (1453-

1.3.2.2. İslam Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri ve Batı Sömürgeciliğinin

15. yüzyıla kadar Venedik ve Akdeniz üzerinden ticaret yapan Batılıların bu tarihten itibaren yeni limanlarının Ümit Burnu olduğu ve ticaretin Atlas Okyanusu üzerinden yaptıkları görülür.352 Batılı tüccarlarbu yolla Hindistan ile doğrudan irtibat kurarak, bu ülkenin baharat ve diğer geleneksel ürünlerinin Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetindeki deniz yollarını da aradan çıkartarak doğrudan Amsterdam’a ulaştırmaya başladılar. Aynı şekilde Amerika kıtasının altın ve gümüşünün, İspanya limanlarından Avrupa ve bütün Akdeniz dünyasına adeta akması sağlandı. Bütün bu servet ve zenginlik Batı’nın coğrafi keşif olarak adlandırdığı sömürgecilik faaliyetlerinin başlangıcıdır.353

350 Wood, Yurttaşlardan Lordlara, s. 190-191; Ağaoğulları- Köker, İmparatorluktan Tanrı

Devletine, s. 198-202; Gemalmaz, Devlet, Birey Ve Özgürlük, s. 190.

351 Adnan Güriz, “Avrupa’da Reform Hareketi ve Mülkiyet Sorunu”, Ankara Üniversitesi Hukuk

Fakültesi Dergisi, 1957, C. XXV, No: 1, (237-271), s. 245-249.

352 Jose Vazquez Ruiz, “Kristof Kolomb’un Coğrafî Kanaatlerinde Müslüman Kültürünün Etkisi” (tercüme: Mehmet Özdemir), İslâmî Araştırmalar, 2000, C. XIII, No: 1, (43-46).

353 Zeki Arıkan, “Sir Paul Rycaut: Osmanlı İmparatorluğu ve İzmir”, Osmanlı Araştırmaları, No: 22, (109-139), İstanbul, 2003, s. 109-110; Esgin, Hristiyanlıkta Engizisyon Mahkemeleri, s. 394- 396.

98

Misyonerlik faaliyetleri de sömürgecilikle beraber başlar. Çünkü sömürgecilik faaliyetlerinin başarılı olması için misyonerlerin sağladığı bilgiye ihtiyaç vardır. Bu dönem zarfında misyonerler, İslam coğrafyası’ında sürekli olarak faaliyette bulunmuşlar ve Batı ülkelerinin sömürgecilik ve emperyalizm düşüncelerinin arka planını oluşturmuşlardır. Elde edilen belgelere göre 16. yüzyıla ait Fransız arşiv belgeleri incelendiğinde misyonerlik stratejisinin Papalık ve Fransa tarafından altı ayrı coğrafyaya göre şekillendirildiği; bu alanların Levant, Amerika, Hindistan, Uzak Doğu, Çin ve Okyanusya olduğu görülür. Ancak misyonerlerin kendilerine en kritik görev yeri olarak Levant’ı seçtikleri görülür.354 Çünkü Fransa tarafından alınan imtiyazlar ile İstanbul’a gelen misyonerler ilerleyen dönemlerde de Boğazlar üzerinden Ege ve Akdeniz’e seyahatler ile deniz yolu üzerinden iletişimi başarı ile yürütmüşlerdir. Ayrıca İstanbul’dan güneye doğru Haçlı seferleri güzergâhı takip edilerek kolaylıkla Levant coğrafyasında Kudüs’e, Nil nehrine ve Mısır’a ulaşmışlardır. Levant misyonunun görev alanı bu nedenle oldukça geniş ve mücadele doğası değişkendir. Özellikle bu bölgelerde yapılan çalışmalarla sömürge faaliyetlerinde çok önemli gelişmelere ev sahipliği yapılmıştır.355

Fransa’ya verilen ticari haklardan başka, Osmanlı Devleti ve İngiltere Krallığı arasında 1580 yılında çıkartılan bir fermanla, İngiliz tüccarların vergilerini verdikleri müddetçe ticareti yasak olan mallar haricinde ticaret yapmalarına da izin verilmiştir. Böylece İngiliz ticaret gemilerine imparatorluk limanlarında zorluk çıkarılmayacaktı. Bu amaçla bir şirket kuruldu ve bu şirketin sahibi, Osmanlı Devleti nezdinde Büyükelçi olarak görevlendirildi.356 Şirket temsilcileri İstanbul’a yerleştikten sonra İmparatorluğun önemli kentlerinde konsolosluklar açmaya başladılar. İskenderiye, Halep, Cezayir Konsoloslukları bunların ilkidir. Bu yolla ticaret büyütülerek;

354 Levanten: Fransızca kökenli bir kelime olup, 16. yüzyılda yeni kapitülasyonların verilmesiyle Fransız ve İngilizlerin ticaretle uğraşanlarına verilen genel isimdir. Bunlar özellikle Tanzimat sonrasında İstanbul’da ve büyük liman kentlerinde yerleşerek sergiledikleri rahat tavırlarla Müslüman halkın günlük hayatının değişmesinde etkili olmuşlardır. Bkz. AnaBritannica,“Levanten”, 2004, C. 14, s. 435.

355 Haktan Birsel, “Fransız Misyonerler Tarafından İstanbul ve Levant Misyonunun Oluşturulması (Papaz J. Baptist Piolet’nin Mektubu)”, Türkoloji Araştırmaları, 2014, C. IX, No: 4, (207-223), s. 209-210, 221-222; Ayten Sezer, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e; Misyonerlerin Türkiye’deki Eğitim ve Öğretim Faaliyetleri”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 1999, (169-183), s. 171.

356Ümit Yalçın, Büyükelçinin Mesajı, Türkiye Cumhuriyeti Londra Büyükelçiliği,

99 Governor and Company ofMerchants of the Levant adında bir şirket kuruldu. Söz

konusu bu şirketin uzun süre Doğu ticaretinde tam bir tekel kurduğu ifade edilir.357

Kilisenin Otoritesine Karşı Çıkış 1.3.3.

Kilise ve devletin otoritesinin karşılaştırılması ve kilisenin dokunulmazlığının ilan edilmesine dair ilk metin Papa Gelasius (492-496) tarafından, Konstantinopolis’teki İmparator Anastasios’a yollanan mektuptur. Papa bu mektupta Bizans Devleti’nin güç taleplerine karşı Roma Kilisesi’nin ruhani gücü, İmparatorun ise dünyevi gücü temsil ettiğini belirtmiş ve kilisenin başının devletin başından üstün olduğu için kral atamalarının kilise tarafından yapılması veya onaylanması gerektiğini açıkça bildirilmiştir. Buna uymayan kralların aforoz edilip tahttan indirilmelerinin mümkün olacağını da hatırlatmıştır.358

Bu mektup, Batı Hristiyanlığının kalbindeki seküler güce ilişkin paradoksu çok güzel açıklamaktadır. Buna göre imparator(luk) seküler/laik gücü temsil eder ve bu dünyanın işleri esas olarak bu seküler otoriteyle ilgilidir. Kilise ise bu gündelik yönetim işlerinin üstünde bir alanda yükselir. Bu mesaja göre dünyayı idare eden iki kılıç iki farklı el tarafından ustalıkla kullanılmalıdır ve Kayser’in hakkı dünyevi güç kılıcıdır. Bu mesaj İncil’de İsa’nın dilinden; “öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” sözüyle ifade edilmektedir.359

Ortaçağ boyunca kilise ile krallar arasında otorite konusunun kilisenin tasdiki gözetilerek dengede tutulduğu görülür. Çünkü iki kılıç anlayışına sahip kiliseye göre krallar, seküler alanı temsil ettikleri için, kilisenin memurları hükmündedirler. Bu yüzden de adayların kraliyet makamına uygun olup olmaması ancak papalık onayına bağlıdır. Nitekim kendi döneminde Batı Avrupa’nın parçalı yönetimine kısa da olsa son vererek bütünlüğü sağlayan Frank Kralı Şarlman’ın (Charlemagne) (768-814),

357 Arıkan,“Sir Paul Rycaut: Osmanlı İmparatorluğu ve İzmir”, s. 112; Resul Çatalbaş, “Anglikan (İngiliz) Kilisesi Misyonerliği ve Osmanlı-İngiliz İlişkilerine Etkileri”, Harran Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, 2011, C. XVI, No: 25, (167-180).

358 Ağaoğulları- Köker, İmparatorluktan Tanrı Devletine, s. 198-200; Mustafa Alıcı, “Ortodoks ve Protestan Kiliselerinde Dinî Otorite”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2015, C. II, No: 6, (41-56).

359 Wood, Yurttaşlardan Lordlara, s. 188; Ağaoğulları-Köker, İmparatorluktan Tanrı Devletine, s. 159-168; Matta, 22/21.

100

800 yılında Papa Leo tarafından kutsanması sonucunda bu devlet; Batı Roma İmparatorluğu’na ithafen “Kutsal Roma Germen İmparatorluğu” olarak anıldı.360

Krallar papaya itiraz etmeleri durumunda ise kiliseden dışlanır yani aforoz edilirdi. Bunun bir örneği aşağıda görüleceği üzere VIII. Henry için söz konusu olmuştur. Böylelikle bütün Hristiyan toplumunun hem ruhanî, hem de dünyevî ortak yararı için hareket eden papalığın daha üstün otorite olduğunu zihinlerde yerleştirmiş oluyordu.361

Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Batı Avrupa’da ortaya çıkan parçalı iktidar ilişkileri içinde kilisenin kurumları ile bir bütün olarak ayakta kalması, onun evrensellik iddiasının karşılık bulduğunun göstergesi olarak kabul edilir. Fakat idarecilere meşruiyet kazandırıcı yönü onun aynı zamanda siyasi gücüne de işaret eder. Kilisenin her daim siyasette etkili olması sebebiyle Ortaçağ boyunca süren iktidar savaşlarında da taraf olmasını gerektirmiştir.362

1.3.3.1. Martin Luther’in Aforoz Edilmesi

Tarihte yaşanmış birbirinden farklı iki dönem arasındaki ayrılıkları tespit edecek kesin bir çizgi bulmak mümkün olmaz. Ama tarihte yaşanmış bazı sıra dışı olaylar başlangıç olarak kabul edilir. Bunun için Avrupa’nın karanlık çağları şeklinde tanımlanan Hristiyanlık çağı Ortaçağ tarihinin sona erip 31 Ekim 1517’de Luther’in (1483-1546) Wittenberg Kilisesi’nin kapısına doksan beş maddelik tezini astırması, Avrupa’daki değişim hareketin başlangıcı kabul edilir.363

O zamanın geleneklerine göre ünlü biri bir konuda açık tartışmaya girmek istediği zaman o konudaki düşüncelerini Latince olarak herkesin görebileceği bir yere asıyordu. Luther, Saint Pierre Kilisesi’nin finansmanı için X. Leo (1475-1521) tarafından uygulamaya konulan endülijans sistemini eleştirmek için kilisenin kalabalık olacağı şahitler bayramı adı verilen günde 95 maddelik bir yazı hazırlayıp

360 Bkz. Mehmet Sinan Birdal, Kutsal Roma İmparatorluğu ve Osmanlı: küresel emperyal

iktidardan mutlakiyetçi devletlere (tercüme: Barış Özkul), İletişim Yayınları, İstanbul 2017, s. 11-

14 ve 149-195.

361 Wood, Yurttaşlardan Lordlara, s. 190-191.

362 Özenç, Hukuk Devleti Kökenleri Ve Küreselleşme Çağındaki İşlevleri, s. 95.

363 Wood, Yurttaşlardan Lordlara, s. 243; Dawson, Batı’nın Oluşumu, s. 307; Mehmet Şahin, “Anglikanizm Öncesi İngiltere ve Anglikanizm’in Doğuşu”, Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Konya 2014, No: 18, (137-154), s. 147.

101 Wittenberg Sarayı’nın kilisesinin kapısına asar. Almanya’da bu şekilde başlayan

reform hareketine, daha sonra Fransa’da Jean Calvin (1509-1564) ve İsviçre’de

Ulrich Zwingli (1484-1531) liderlik etmiştir.364

Luther’in istekleri arasında İncil’in herkes tarafından okunup anlaşılabilmesi

için başka dillere de çevrilmesi de vardı. Onun ayin dilinin sadece Latince olmasına ve Kilise’nin Kutsal Kitap yorumunu tekelinde bulundurmasına da itiraz etti. Sonra kendisi bu düşüncesini pratiğe geçirmiş ve İncilleri Almanca’ya tercüme etmiştir.365

Papalık onun fikirlerinin halk arasında taraftar toplamaya başladığını görünce önce onu vazgeçirmeye çalışır. Fikirlerinden vazgeçmeyen Luther’in taraftarlarının sayısının artmaya başlaması üzerine, onu ve yandaşlarını 3 Ocak 1521’de aforoz ve ölüme mahkûm eder. Ancak Luther’in görüşleri destekçi bulmaya devam eder ve kilise içinde sadece bir ıslah hareketi başlatmak isteyen Luther’in bu hareketi, papalıktan gördüğü sert tepki dolayısıyla, Katoliklik ve Ortodoksluktan sonra Protestanlık adı altında üçüncü bir mezhebe dönüşür.366 1546’da ölümünden sonra Protestanlar güç kaybetmiş ve bu esnada Katolikler tekrar eski otoritelerini elde etmek için mücadele etmişlerdir. Protestanlar tarafında Luther’in yerini alabilecek ve kavga eden grupları birleştirebilecek kimse olmadığı için onun ölümünden hemen sonra taraflar arasında kan dökülmeye başlamıştır.367

Bu hareketi modern çağın başlangıcı veya habercisi gibi görmenin yanıltıcı olacağını söyleyen kimilerine göre ise368 bu dönemde Katolik kilisesi bünyesinde yapılmak istenen değişikliklerin amacı, ruhanî iktidarı siyasi iktidara tabi kılmaktı.

364 Ali Erbaş, “Protestan Reformu ve Martin Luther”, Dinler Tarihi Araştırmaları III: 2000.

Yılında Hıristiyanlık (Dünü Bugünü ve Geleceği), 2002, (197-245), s. 201; Ali Yaşar Sarıbay,

“Protestanlık ve Sekülerizasyon: Sosyolojik Bir Bakış”, Din-Devlet İlişkileri Sempozyumu, 1996, (71-82).

365 İrfan Atalay, “XVI. ve XVII. Yüzyıl Fransız Yazınında Din Savaşları ve Agrippa D’aubigne’nin Les Tragiques Örneği”, Humanitas Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2015, C. III, No: 6, (31- 50), s. 34; Ahmet Hikmet Eroğlu, “Hristiyanların Bölünme Sürecine Genel Bir Bakış”,Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2000, C. XLI, (309-325), s. 321; Wenz, Kanonik Bir Kitap Olarak Kutsal Kitap, s. 7-8.

366 Esgin, Hristiyanlıkta Engizisyon Mahkemeleri, s. 198-199; İrfan Atalay, “XVI. ve XVII. Yüzyıl Fransız Yazınında Din Savaşları ve Agrippa D’aubigne’nin Les Tragiques Örneği”, Humanitas Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2015, C. III, No: 6, (31-50), s. 35. 367 Erbaş, “Protestan Reformu ve Martin Luther”, s. 204. Bu dönemdeki katliamlar için bkz. Atalay,

XVI. ve XVII. Yüzyıl Fransız Yazınında Din Savaşları.

102

Ya da dinsel olanın dünyevi olana uyması şeklinde bir değişimi gerçekleştirmekti. Yoksa ruhanî olanı dünyadan ayrı olarak ele almak değildi.369

1.3.3.2. Kral VIII. Henri ve Hristiyan Aile Hükümlerinin Eleştirilmesi