• Sonuç bulunamadı

Hanımlara Mahsus Gazete ve Modern Müslüman Kadın İnşası (1895-

2. BATI AİLE TECRÜBESİNİN MÜSLÜMAN AİLESİNE AKTARILMAS

2.1. İKİNCİ EVRE KÜRESELLEŞTİRME: BATI SEKÜLER AHLAKININ

2.1.5.3. Hanımlara Mahsus Gazete ve Modern Müslüman Kadın İnşası (1895-

Şemseddin Sami’nin ardından kadınlara yönelik dergi yayınları, sadece

kadınların yazılar yazdığı meşhur “Hanımlara Mahsus Gazete” adlı dergi ile devam etti. İlk sayısında derginin amacı tıpkı bu tezin birinci bölümünde işaret edildiği gibi (1. Bölüm 4. Konu) Batı’da seküler/modern ailenin özelliklerine uygun olarak “okuyup yazmayı seven, eğitimli, dindar, iyi ahlâk sahibi, iyi eş ve iyi anne özelliklerine sahip Osmanlı Müslüman hanımı yetiştirmek” olduğu söylendi. Yine içeriğinde seküler hayatın gereği olan kadınların ve kızların meslek sahibi olmalarına yönelik olarak eğitimi ve Batılı sisteme uygun olarak açılan mekteplerde okutulması teşvik edici makalelere sıklıkla yer verildi.

13 yıl ve toplam 604 sayı çıkaran gazetenin, ağırlıklı olarak İstanbul’un bütün ilçelerinde, ayrıca İzmir, Bursa, Aydın, Manisa, Edirne, Kozan, Samsun illerinde satışı vardı. Gazete abonelerine hizmet için Paris’ten kılık-kıyafet ve ev eşyası modasını takip etmekte, Paris’teki basın-yayınlardan okuyucusunu haberdar etmekteydi. Gelirin yüzde beşini “yetim ve öksüz” fakir kızların çeyizlerini hazırlamak için ayrılacağını haber veriyordu ki bu durum, gazetenin kendini topluma kabul ettirme çalışması olarak yorumlanır 555

Zamanın idaresiyle (II. Abdülhamit) gayet iyi ilişkiler içinde olduğu belirtilen gazetede, kadınların ahlaklı olmaları, gıybet ve dedikodu yanında cazibeli görünmeye çalışmak, koku sürünmek, gözü dışarıda olmak gibi ahlak bozukluklarına

554 Özlem Uslu, “Cumhuriyet Dönemi İlk Yıllarında Türk Kadınının Değişen Sosyal Konumu ve Modaya Yön Veren Etmenler” Türkiye’de Ve Dünyada Kadın Araştırmaları, (editör: Prof. Dr. Gülseren Ağrıdağ), Adana 2015, s. 411.

555 Yeni Harflerle Hanımlara Mahsus Gazete (1895-1908): Seçki (editör: Mustafa Çiçekler-Fatih Andı), Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, İstanbul, 2009.

153

karşı uyarılar da yer alır. Bu gibi kadın ahlakına aykırı davranışların eğitim yoluyla düzeltilebileceği iddia edilir.

Bunlarla beraber gazetede, Batı’da meşhur olmuş feminist kadın şahsiyetler tanıtılır ve Müslüman Osmanlı kadınlarından bunların iyi taraflarını örnek almaları istenir. Örnek verilen bu kadınların batıda nasıl bir hayat sürdükleri, hangi haklara sahip oldukları gibi konulara özellikle yer verilir ve Müslüman kadınlardan da kendi haklarını korumaya önem vermeleri veya hak talep etmeleri tavsiye edilir. Bunun yanında bu kadınlar yoluyla kadınların yapabilecekleri meslekler tanıtılır. Bu mesleklerin içinde gazeteciliğe özellikle dikkat çekilir. Çünkü Şair Nigar hanımın başyazarlığını yaptığı bu gazetede başta Fatma Aliye ve kardeşi Emine Semiye olmak üzere babaları devlette üst düzeyde görev yapan tanınmış erkeklerin akrabası olan kadınlar makaleler yazmaktadır.556

İstanbul’da basılan gazetede, Batıya özendirmek ve laik bir ahlak anlayışını takdim etmek yanında Osmanlı kadınına feminizm fikrini aktarmak için de yayınlar yapılmaktaydı. Bunun için içeriğinde o dönemin Osmanlı kadınından ziyade arzulanan modern Osmanlı kadın tipine dair yazılar yazılır, örnekler verilirdi.557 Bu ve benzeri gazeteleri takip eden aileler, Müslüman Osmanlı evine has ev eşyalarını, Avrupa’dan gelen eşyalarla değiştirmeye başlamıştı. Bu durum başta haremlik- selamlık uygulaması gibi İslam’a ait yerleşik adetleri de ortadan kaldırıyordu.

Meşrutiyetin İlanı Sonrası Aile İle İlgili Değişiklikler 2.1.6.

1807’de mesire alanlarındaki halkın davranış ve kıyafetlerini düzenleyen padişah fermanının üzerinden yüz yıl geçtikten sonra gelinen noktada, 1908’de II. Meşrutiyet ilan edilmiş ve toplumsal değişikliklerin devam etmesi için aileden başlanması gerektiği konusunda karar alınmıştı. Buna göre “toplumsal değişikliklere köklü bir şekilde girişmek için her şeyden önce aile hayatını yeni bir eksen üzerinde yeniden kurmak zorundayız” şeklinde ifade edilebilecek bir

556 Zehra Öztürk, “Hanımlara Mahsus Gazete”, DİA, 2016, EK. 1, s. 533-535.

557 Gazete üzerine yapılan tezler için bkz. İmren Gece, Hanımlara Mahsus Gazete’de Edebi Faaliyet, giriş s. 1-5; Hanımlara mahsus gazetenin ilk sayısında, gazetenin amacına müteallik yazılan yazı için bkz. H. Hale Gürbüz, giriş s. 1-6. Fatma Âliye yanında Şair Nigar Hanım’ın da (1856-1918), bu neslin öncülerinden kabul edilmesi uygundur. Bkz. Nazan Bekiroğlu, Şair Nigar Hanım: Güftesi garplı,

154

anlayıştaki düşünce sahiplerinin görüşlerine göre toplumun değişmesi aileden başlamalıydı.558 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren medreselerin iyice etkisizleşmesini sağlayan yeniliklerden birisi olan Avrupadaki benzerlerini örnek alarak açılmaya başlayan mekteplerin sayısının hızla artmasıyla beraber, gerekli zihni değişimi sağlamaya yönelik çalışmalar yapacak Batıcıların da bu alandaki faaliyetleri artırmıştır.559

Bu esnada Batı’da da seküler değişim rahibelerin kılık-kıyafetlerini ve kiliseye giden kadınların kıyafetlerini de dikkat çekici bir şekilde farklılaştırmıştır. Rahibelerin uzun bol giysileri ve ipek atkıları, geleneksel orta çağ görüntüsünü terk ederek daha dar ve kısa bir hal almıştır.560

Bunlarla ilgili olarak zamanın Merkez Katolik Kilisesi Papası olan XV.

Benedict (1854-1922) 1921 yılında bir münasebetle yayınladığı bir bildiride,

kadınların kıyafetleri ve sosyal hayat ile ilgili olarak şu hususlara dikkat çekmektedir:

‘… Bu bakış açısına göre, her yaş ve durumdan pek çok kadının içinde bulunduğu gafletten, herhangi birisinin pek müteessir olmaması düşünülemez. Zira o kadınlar sırf (birilerini ya da kendilerini) tatmin etme tutkusundan kaynaklanan, terbiyesiz giyim tarzlarının Tanrı’yı ve dürüst adamları ne kadar korkunç şekilde sarstığını göremeyecek kadar kör olmuşlardır. Şimdilerde umarsızca sokak ortasında giydikleri tuvalet denilen elbiseleri, önceki zamanlarda giyselerdi bu tür elbiseler Hıristiyan hayâ duygusuyla vahim derecede çeliştiğinden ötürü, kuşkusuz yüzleri kızarırdı. Üstelik bu şekilde Kiliselerin eşiklerini çiğneyip en kutsal ayine katılmaktan ve hatta ve hatta o rezil tutkularının ayartıcı meyvesini, saflığın göksel Yaratıcısıyla bütünleştiğimiz ta Evharistiya Masasına kadar taşımaktan asla korkmuyorlar. Ve son dönemlerde moda çevrelerine ithal edilen, biri diğerinden katbekat

558 Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, s. 445. Not: Meşrutiyetle beraber 23 Ocak 1913’de Birtakım yeniliklerle yürürlüğe giren Anayasaya göre padişahın meclisi açma- kapatma yetkisi sınırlandırılmış, hükümet meclise karşı sorumlu hale gelmiş, devlet kademelerine gelebilmek için Müslüman olma şartı kaldırılmıştır. Bkz. Bayram Ali Çetinkaya, “Meşrutiyet Dönemi (1876-1909) Aydın ve Devlet Adamının/ Bürokratının Kimlik Yapısı”, Cumhuriyet Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2008, C. XII, No: 2, (75-120), s. 90.

559 Yaşar Sarıbay, “II. Meşrutiyet ve Medreseler: Geleneksel Bir Kurumun Modernleşme Sürecinde Var Olma Mücadelesi”, Dîvân: Disiplinler arası Çalışmalar Dergisi, 2008/2, C. XIII, No: 25, Meşrutiyet II sayısı, (37-73), s. 38.

155 iğrenç olan ve hayâ duygusunun en son kırıntılarını bile yok eden ecnebi ve kaba danslardan bahsetmiyoruz bile…’561

Papa Benedict’in bu konuşmasından alıntı yapmamızın sebebi, Osmanlı

Devletinde Batı’yı esas alan değişim başladığı sıralarda, Batılı bir din adamının dilinden Batı’daki sosyal hayat ve kadınlarla ilgili olarak fikir sahibi olmaktır. Çünkü aşağıda görüleceği üzere Batı’ya eğitim için giden Osmanlı entelektüelleri, Müslüman Osmanlı kadının görüntüsünü Batı’daki bu hemcinslerine benzemesini arzu etmektedirler.

2.1.6.1. Abdullah Cevdet (1869- 1932) ve Tesettürsüz ‘Müslüman’ Kadın İnşası

Daha önceki dönemde yapılan kadın ve aile çalışmalarından farklı olarak 1908’den sonraki dönemde dikkat çeken en önemli husus; bu konudaki tartışma ve yazıların İstanbul dışından hazırlanması ve yayınlamasıdır. Artık aile ve kadın üzerine yazılan yazıların bir kısmı Selanik’te hazırlanıp, oradan yayılmakta ve yayınlarında kadın cemiyetleri, kadınların üniversiteye devam etmeleri ve tıp eğitimi alabilmeleri, kadın hakları, peçe ve çarşaf giymeleri, Gülhane parkına gidebilmeleri, erkeklerle beraber sokakta görünmeleri, yüzlerinin resimlerinin çekilmesi gibi konular sıklıkla ele alınmaktaydı. Bir taraftan Birinci Dünya Savaşı olurken bir taraftan da kadınların kıyafeti, çalışması, okuması gibi konular tartışılıyordu. Kadınların haklarını savunduğunu söyleyen dernekler; Müslüman kadınlara feminizm akımını başlatan dergiler yayınlıyordu. Bunların yanı sıra yurtdışında basılan bir başka dergi olan ‘İctihad’da Batılılaşmak için yapılması gerekenler anlatılırken ulema ve kadınlar, bu değişimin en çok ele alınan konularını oluşturuyordu.562

Bu dergide çıkan makaleler o kadar Osmanlı kültür ve ahlakına ters konuları ele alıyordu ki; bazıları Tanzimat entelektüellerinin bu halini, kendilerini

561 Karatosun, “Din ve Ahlak İlkeleri Çerçevesinde Katolik Kilisenin Mahremiyet Algısı”, s. 402-403. 562 ‘Kadınlar, diledikleri tarzda giyinmelidirler; kadınlar ve genç kızlar, Müslüman Boşnak ve Çerkezlerde olduğu gibi, erkekten kaçmayacaklar; her erkek, gözüyle gördüğü, tedkik ettiği, beğendiği ve seçtiği kızla evlenmeli, görücülük âdetine nihayet verilmelidir; kızlar için, diğer mekteplerle birlikte bir de Tıbbıye açılmalıdır.’ Bkz. Nasuh Günay, “Dr. Abdullah Cevdet ve Görüşleri”,Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1994, C.I, No:1, (213-223), s. 218.

156

Avrupalılara evlatlık edindirmek için ana-babasını reddetmiş asi evlatlara benzetiyordu.563

Bu dergiyi çıkaran Abdullah Cevdet’in564 özellikle ilgilendiği konuların başında Müslüman kadınların örtüsü gelir. O, Müslümanların geri kalmasına sebep olan şeyin; çarşaf ve peçe olduğunu söyleyecek kadar cilbaba düşmandır. Sürgünde bulunduğu yıllarda bir taraftan Müslüman kadınların da Müslüman olmayan batılı kadınlar gibi giyinmesi, gezmesi, özgür olması için neler yapılması gerektiği hakkında Batılı edebiyat ve sanat çevrelerine akıl danışır. Müslüman kadınlara dış kıyafetlerini nasıl çıkarttırılabileceğini sorduğu bu istişarelerinden birinde, bir Fransız edebiyatçısı ona bunun mümkün olmadığını anlatmak için, Kur’an’ı Kapa Kadını Aç şeklinde bir cümle kullanır. Ancak bu söz Abdullah Cevdet’e çok anlamlı gelir. Müslümanlara Kur’an’ı kapattıramayacağına göre bunu hem kadınları hem Kur’an’ı aç şekline dönüştürür. Bize göre şeytanın verdiği bir vesvese olduğu anlaşılan bu cümle, Batıcıların aile reformu için kullandığı bir numaralı slogan olur.565 Böylece aile, toplumda değişiklik isteyen Batıcı siyasilerin hedefine oturtulur566 ve bundan sonra Müslüman kadının süfur ve teberrücü için çalışmalar başlatılır.

563 Kemalettin Taş,“Tanzimat Ve Batılılaşma hareketlerine Sosyolojik Bir Yaklaşım”, İlahiyat

Fakültesi Dergisi, C.7, 2002, (87-94), s. 91.

564 Abdullah Cevdet hakkında bkz. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah

Cevdet Ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, ty.

565 Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, s. 443-445. Ayrıca bkz. Mehmet Karagöz, “Osmanlı Devletinde Islahat Hareketleri Ve Batı Medeniyetine Giriş Gayretleri (1700-1839)”, Ankara Üniversitesi

Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), 1995, No:6, s.173-

194;Ramazan Uçar, “Abdullah Cevdet’in Din Anlayışı”, Toplum Bilimleri Dergisi, Ocak-Haziran 2012, s. 205-218. Paris’te yaşayan Batılı edebiyat ve sanat çevrelerinin aile ve kadın hakkındaki düşünceleri veya aile yaşantısı hakkında fikir sahibi olmak için Alphonse Daudet’in ‘Sapho’ romanı burada da tavsiye edilir.

566 Alan Duben, Kent Aile Toplum (tercüme: Leyla Şimşek), İletişim Yayınları, İstanbul 2002, s. 154-155. Bu tür çalışmaların 1925 yılında yayın yapan resmi neşriyatta da devam ettiği görülmektedir. Örnek vermek gerekirse Nevin Meriç’ten alıntıladığımız şu bölüme bakılabilir: ‘Nitekim Son Saat (1925’ten sonra İstanbul’da çıkmaya başlayan resimli günlük gazete)’in anket yazarı A. Sırrı Bey tertip ettiği anketin suallerini gönderdi. Anket yazarı soruyor: ‘Kadınları açık saçık mı, kapalı mı görmeyi tercih edersiniz?’ (cevap açık çünkü çıplak kadın zararsızdır, örtünüp saklandığı andan itibaren fitne ve fesat unsuru oluyor. Kadın açık saçık göründükçe etinin bizim etin cinsinden olduğu anlar ve onu sevmek ona hürmet etmek için cinsi cazibe dışındaki faziletlerini bulmaya çalışırız) İkinci sual kadın mı güzel erkek mi? Tabi ki erkek, çünkü erkek süslenmek için süs vasıtalarına ihtiyaç duymaz) diyerek toplumsal araçlar vasıtasıyla taşınan ve normalleştirilen yeni yaşamın algı ve kabullerinden haberdar etmektedir. Bunun yanında Batılılaşmanın erkek egemen yapısına da vurgu görülmektedir.’ Bkz. Nevin Meriç, “Değişen İstanbul’da Değişen Adab-ı Muaşeret”, s. 30.

157

2.1.6.2. Tesettürsüz Müslüman Kadına Fikrî Temel Oluşturma Çabaları: