• Sonuç bulunamadı

Input-Output Tablolarının Pratik Sorunları ve Türkiye'deki Çalışmalar

Belgede Doç. Dr. ERDEN ÖNEY (sayfa 163-171)

SEKTÖR ANALİZLERİ

I. INPUT-OUTPUT ANALİZİ

7. Input-Output Tablolarının Pratik Sorunları ve Türkiye'deki Çalışmalar

şekilde oturtulabilir. Birincisi, korelasyon tekniği ile zaman serileri-ni kullanmak ve her sektöre ait mala ilişkin tüketim fonksiyonunu hesaplamaktır. Bu fonksiyonda bağımsız değişkenler, yukarda be-lirtildiği gibi, tüketici geliri, nis'bî fiyatlar, zaman olabilir. Böyle-ce, bağımsız değişkenlerle ilgili olarak plan dönemine ait tahmin-ler, aynı dönemde sektörel tüketim düzeyinin saptanmasına olanak verecektir. Tüketimin istatistiki olarak daha iyi bir analiz şekli, çe-şitli gelir gruplarına göre aile bütçelerinin araştırılması ve buna da-yanılarak her malla ilgili ayrı tüketim fonksiyonlarının hesaplan-masıdır. Bu yaklaşımlar gerekirse birlikte de kullanılabilir. Sektö-rel tüketim düzeylerinin tahmininde, mevcut istatistiklerin söz ko-nusu yaklaşımların uygulanmasına olanak vermemesi halinde, kal-kınma aşamasında olan ve gelir düzeyleri birbirine yakın ülkelerde-ki bilgilerden de yararlanılabilir. Ancak bu durumda, ülkeler ara-sında iklim, tüketim alışkanlıkları v.s. gibi farklı olabilecek fak-törleri ayrıca göz önüne almak gerekecektir.

b) İhracat Tahminleri: Nihai talebin diğer bir unsuru olan ihracatın da sektörel bazda tahmin edilmesi gerekir. İhracat tah-minleri konusunda önceki bölümde yeterli açıklama verilmişti. Bu-rada kısaca özetlemek gerekirse, ihracatın tahmini için tek ve genel bir metod önermenin güçlüğüne ve geçersizliğine işaret etmeliyiz.

Çünkü bir ülkenin ihraç mallarına karşı olan talep, çok çeşitli fak-törlerin etkisi altındadır. Bu faktörler, alıcı ülkelerin gelir düzey-leri, ihraç malları fiyatlarındaki muhtemel değişmeler, ikame edi-len veya potansiyel olarak ikame olanağı bulunan rakip malların fiyatları, ihracatçı ülkenin arz koşulları, döviz kuru giibi etkenler-dir. İhracat tahminleri yapılırken, her malla ilgili olarak ve her ihraç piyasası için gelir,' fiyat ve ikame esnekliklerinin hesaplan-ması gerekecek ve ülkenin ihraç malı üretim olanakları üzerinde durulacaktır. Ayrıca, döviz politikası ve dış ticaret tedbirleri ile ül-kenin dış piyasaları ne ölçüde etkileyebileceği, araştırılması gerek-li diğer önemgerek-li bir konudur.

7. Input-Output Tablolarının Pratik Sorunları ve Türkiye'deki

Endüstrilerarası işlemler tablosunun ya da kısaca input-output tablolarının hazırlanması aslında güç bir iştir. Çünkü bir tablonun hazırlanabilmesi, her şeyden önce ülkedeki istatistiki bilgilerin ni-telik ve nicelik bakımından yeterli olmasına bağlıdır. Bu bakımdan tablolar belli bir yıl için hazırlanır ve çok gerekli olmadıkça her yıl tekrarlanmaz. Dolayısı ile seçilen yılların, tabloyu hazırlamaya olanak verecek sanayi ve tarım sayımlarının yapılmış olduğu yıla rastlamasına ve aynı zamanda yılın anormal bir yıl olmamasına dik-kat edilir. Sanayi ve tarım sayımları tabloların hazırlanması için gerekli istatistiki bilgilerin tek pratik kaynağıdır. Kuşkusuz üretim-le ilgili bilgiüretim-leri başka kaynaklardan da sağlamak mümkündür. An-cak üretim girdileri ile ilgili bilgiler için söz konusu sayımlar kaçı-nılmaz kaynaklardır. Sayımla elde edilen bilgilerin de diğer kay-naklardan sağlanan bilgilerle tamamlanması gerekir. Ayrıca tablo yapımında seçilen yılın da normal bir yıl olmasına dikkat edilmeli-dir. Başka bir deyişle, ekonomide piyasa mekanizmasının işleyişini bozucu köklü politika kararlarının alınmamış olduğu, gelir dağılı-mında, ekonominin sektörel yapısında önemli değişikliklerin olma-dığı ve fiyat düzeyinde anormal dalgalanmaların görülmediği yılm seçilmesi uygun olur. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de hazırla-nan tablolar için seçilen yılların normal yıllar olduğu söylenebilir.

1963 yılının seçilmesinde, bir yanda Türkiye'de tarım ve sanayi sa-yımlarının yapılmış olması, öte yandan bu yılm Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının başlangıç yılı olması rol oynamıştır. 1967 yılı, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının son yılı olması nedeni ile se-çilmiş ve ekonomik yapıda birinci plan döneminde meydana gelen değişmelerin bu tablo yolu ile değerlendirilmesi istenmiştir. Ayrıca Üçüncü Beş Yıllık Planın hazırlanmasında bu tablodan yararlanıl-mıştır. 1968 yılı ise, 1967 ye oranla daha ayrıntılı ve güvenilir bir tablo hazırlama isteğinin bir sonucu olarak seçilmiştir. 1973 tablosu da, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planının hazırlanmasında kulla-nılmak üzere meydana getirilmiştir.

Input-Output tablolarının hazırlanmasında birinci adım tablo planının yapılmasıdır. Tablo planının hazırlanması, tabloda yer ala-cak sektörlerin hangi sayıda olacağı, nasıl smıflandırılacağı, nihai talebin ne şekilde bölüneceği gibi konuların kararlaştırılması anla-mına gelir.

Hatırlanacağı üzere input-output modelinin en önemli varsa-yımlarından biri, her sektörün belli bir üretim tekniği ile tek ve

homojen bir mal üreteceği idi. Bu çerçeve içinde kalındığında tab-lodaki sektör sayısının binlere varması gerekir. Aslında sektör sa-yısını çoğaltmak, input katsayılarının sabitliği açısından uygundur.

Ancak bu kadar çok sektör bir arada ele alındığında çözümü ola-naksız sorunlarla karşılaşılır. Bu nedenle input-output tabloları ha-zırlanırken çeşitli ekonomik faaliyetler belli sayıda sektör altında

toplanmaya çalışılır. Dolayısı ile tabloda her sektöre ait sıra ve sü-tunlarda yer alan değerler, artık homojen tek bir mal yerine birle-şik bir mal grubunu gösterirler.

Çeşitli ekonomik faaliyetlerin belli sayıda sektör altında top-lanmasında, yani faaliyetlerin birleştirilmesinde çeşitli ölçüler uy-gulanabilir. Sektörler ürettikleri malların benzerliğine göre bir ara-ya getirilebilirler veara-ya üretim fonksiyonlarının benzerliğine ara-yani in-put yapılarındaki benzerliğe göre birleştirilebilirler. Bir başka ölçü ikame mallarının birleştirilmesi olabilir. Örneğin kömür ve petrol sektörleri tek bir sektör adı altında bir araya getirilebilir. Ayrıca sektörler dikey ve yatay biçimde de birleştirilebilirler. Dikey birleş-tirme, bir sektör üretiminin tamamının ikinci bir sektör tarafından girdi olarak kullanılması halinde söz konusu olabilir. Örneğin ip-lik üreten bir endüstrinin üretimi dokuma sektörünün inputu ola-bilir. Dolayısı ile her iki endüstri tek bir sektör adı altında topla-nabilir. Aynı şey petrol eritme ve rafinerisi gibi birbiri ardından gelen faaliyetler için söylenebilir. Yatay birleştirme ise, yukarda be-lirtildiği gibi birbirini izleyen imalat aşamalarının değil, birbirine paralel olan imalat faaliyetlerinin birleştirilmesi anlamına gelir.

Öte yandan çeşitli faaliyetler bir sektör adı altında bir araya getirilirken, üretilen malların çok sayıda olmaları, büyük değerde ana mal yanında daha az değerde ikinci derecede malların üretil-mesi bir takım sorunlar ortaya çıkarır. Bu sorunların çözümünde bir yaklaşım, bütün ikinci derecedeki malların değerlerini ana mal değerine katmaktır. Buna kuruluş esası adı verilir. Böylece tabloda her sektöre ait değerler, sektörlerin ana malları yanında ikinci de-recede ürettiği mal değerlerini de kapsar. Bu yaklaşım, pratik açı-dan yararlı olmakla birlikte, input-output tablolarında aranan ho-mojenliğe uygun düşmez. Homojenliği sağlayan yaklaşım şekli, mal esasına göre sektörleri sınıflandırmaktır. Bu ölçüye göre, ikinci de-recede üretilmiş malların bütününü bunu üreten endüstrinin üre-timinden düşmek ve bunları ana mal olarak üreten endüstrinin üretimine eklemektir. Böylece mallar, üretildikleri endüstriye göre

değil, ana mal oldukları endüstriye göre sınıflandırılmakta ve her sektörün üretimine ilişkin değerler ana malları kapsamaktadır. Bu yaklaşımlar içinde mal esası uygulamasının, teorik açıdan daha üs-tün olduğu açıktır. Çünkü bu yolla, input-output tablosundaki her sıra sadece ana malları göstermekte ve bunun sonucunda homo-jenlik ve input katsayılarının sabitliği sağlanmış olmaktadır. An-cak pratikte tablolar büyük ölçüde sanayi sayımlarından elde edilen bilgilere dayanırlar. Bu sayımlarda ise toplanan bilgiler kuruluş esasına göre verilmektedir. Mal esasına göre kuruluşlardan istene-cek bilgilerin son derece ayrıntılı olmak zorunluluğu, uygulamada sektör sınıflamasının kuruluş esasına göre yapılmasına yol açmak-tadır. Türkiye'de hazırlanmış bulunan input-output tablolarında ge-nel olarak kullanılan yaklaşım kuruluş esasıdır.

Konuya sektör sayısı açısından baktığımızda, Türkiye'deki in-put-output tablolarının farklı olduğunu görmekteyiz. 1959 tablosu 15 sektörlüdür. Bu oldukça yoğun ve yüksek bir birleştirme düze-yini ifade etmektedir. Bu tabloda ilk 5 sektör tarım, ormancılık, balıkçılık ve madenciliğe, sonraki 8 sektör imalat sanayii alt sek-törlerine ve son 2 sektör de hizmet alt seksek-törlerine ayrılmıştır. An-cak hizmetler için ayrılan iki sektör yetersiz olup, ticaret, konut, devlet hizmeti gibi hizmetler için sektör ayrımı yapılmamıştır. 1963 ve 1967 tabloları 37 sektörlü olarak hazırlanmıştır. Her iki tabloda da 1959 tablosuna oranla daha ayrıntılı bilgi vardır. Bu tablolarda ilk 3 sektör tarıma, sonraki 3 sektör madenciliğe, 21 sektör imalat sanayii sektörlerine ve son 10 sektör hizmetlere ayrılmıştır. 1968 tablosu ise 50 sektörlüdür. Homojenlik açısmdan önceki tablolara oranla daha üstündür. Bu tabloda ilk 3 sektör tarıma, sonraki 4 sektör madenciliğe ayrılmıştır. îmalat sanayii 32 sektöre bölünmüş olup 1963 ve 1967 tablolarına oranla imalat sanayindeki endüstriler-arası yapı hakkında daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Bu tablonun son 11 sektörü hizmetlere ayrılmıştır. Hem homojenlik hem de en-düstrilerarası yapı hakkında verdiği ayrıntılı bilgiler açısından üs-tünlük taşıyan tablo, hiç kuşkusuz, 1973 tablosudur. Bu tablo 64 sektörlüdür. îlk 4 sektör tarıma, sonraki 6 sektör madenciliğe ay-rılmıştır. İmalat sanayii 41, hizmetler de 13 alt sektöre bölünmüş-tür. 64 sektörlü olan 1973 tablosunun diğer tablolara oranla daha düşük bir birleştirme düzeyini ifade ettiği açıktır.

Türkiye'deki input-output tabloları nihai talebin sınıflandırıl-ması açısından da farklılık gösterir. 1959 tablosunda nihai talep

7 ye bölünmüştür. Bunlar, özel tüketim, kamu tüketimi, özel yatı-rım, kamu yatırımı, stoklar, ihracat ve negatif değerleri içeren ra-kip ithalat sütunlarıdır. 1963, 1968 ve 1973 tablolarında, nihai ta-lep, özel tüketim, kamu tüketimi, özel yatırım, kamu yatırımı, stok değişmeleri ve ihracat olmak üzere 6 ya bölünmüştür. 1967 tablo-sunda ise, yatırımlarla ilgili olarak kamu-özel ayrımı yapılmamış ve yatırımlar «sermaye birikimi» adı altında tek bir sütunda veril-diğinden nihai talep 5 e ayrılmıştır.

Tablolarda dikkati çeken önemli bir nokta, ithalatın farklı şe-killerde ele alınmış olmasıdır. Aslında input-output tabloları düzen-lenirken karşılaşılan kavramsal sorunlardan biri de, ithalatın rakip ve tamamlayıcı ithalat olarak bir ayrıma talbi tutulup tutulmaya-cağı, tutulacaksa tabloda ne şekilde gösterileceğidir. İthalatın, rakip ve tamamlayıcı olarak ayrımı, ithal edilen malların yerli endüstri-ler tarafından üretilen mallara benzemesi veya benzememesine göre yapılır. Örneğin Türkiye'de kahve üretimi yapılmadığı için kahve ithalatı rakip ithalat olarak kabul edilecek; buna karşılık demir ithalatı tamamlayıcı ithalat sayılacaktır. Tamamlayıcı ithalatın in-put-output tablolarında gösterilişi konusunda bir tereddüt yoktur.

Bu ithalat IV. 1 no. lu input-output akım tablosunda katma değer sırasının altında bir tamamlayıcı ithalat sırası açılarak, kullanan sektörler itibariyle kaydedilebilir. Rakip ithalat bakımından stan-dar bir şekil olduğunu söylemek güçtür. Çeşitli alternatifler düşü-nülebilir. Örneğin rakip ithalat nihai talep içinde negatif bir sütun olarak kabul edilebilir ve nihai talepten düşülebilir. Başka bir şe-kil, rakip ithalatı önce ilgili sektörün mal arzı içinde göstermek sonra da bu sektöre ait sırada yerli üretime uygun olarak yeniden dağıtmak olabilir. Ya da rakip ithalat bütünüyle input-output mo-deli dışında tutulabilir.

1959 tablosunda ithalatın rakip ve tamamlayıcı olarak ikiye ay-rıldığını görmekteyiz. Tamamlayıcı ithalat katma değer sırasında altında kullanan sektörler itibariyle kaydedilmiş, rakip ithalat ise nihai talep içinde negatif bir kalem olarak yer almıştır. İthalatın rakip ve tamamlayıcı olarak ayrımı 1959 tablosunun üstün yönle-rinden biri olmakla beraber, tabloda her gözde yer alan değerle-rin ne kadarının yerli üretimi, ne kadarının rakip ithalatı gösterdi-ğini anlamak mümkün değildir. Böyle bir ayrım yapıldıktan sonra bir adım daha atılarak, rakip ithalatın sektörel dağılımını yapmak ve tabloyu her gözde yerli üretim ve rakip ithalat değerleri ayrı ayrı

görülecek biçimde düzenlemek iyi olurdu. 1963 tablosuna baktığı-mızda, ithalatın rakip ve tamamlayıcı ayrımının yapılmadığını gör-mekteyiz. Toplam ithalat sektörler itibarıyla ayrı bir çalışmayla hesaplanarak, tabloda bir arz kalemi olarak yer almıştır. Bu açı-dan bakıldığında 1959 tablosu 1963 e oranla daha başarılı bir ça-lışmayı ifade etmektedir. 1967 tablosu, ithalatın ele almışı bakımın-dan çok daha anlamlıdır. İthalat önce rakip ve tamamlayıcı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Tamamlayıcı ithalat katma değerin bulun-duğu bölmede «tamamlayıcı ithalat» adı altında bir sırada gösteril-miştir. Rakip ithal malları ise, «tüketim malı ithalatı», «yatırım malı ithalatı» ve «aramalı ithalatı» olmak üzere 3 e ayrılmıştır. Ra-kip tüketim ve yatırım malı ithalatı, tabloda «raRa-kip ithalat» başlı-ğını taşıyan bir arz sütunu olarak gösterilmiştir. Rakip ara malları ise, tablonun sektörlerarası ilişkilerin yer aldığı Bölme I de, alan ve veren sektörler arasında dağıtılmıştır. Böylece her gözde, sek-törlerin ne kadar yerli, ne kadar ithal malı kullandığı ayrıntılı ola-rak görülebilmektedir. Başka bir deyişle ola-rakip ara malları ithalat matriksi düzenlenmiştir. Bu durum, ithalatın incelenmesi, ithal ika-mesi olanaklarının araştırılması açısından 1967 tablosunun, 1959 ve 1963 tablolarına oranla büyük bir üstünlük taşıdığını göstermek-tedir. 1968 ve 1973 tabloları ise, 1963 tablosuna benzemekgöstermek-tedir.

İthalat, herhangi bir ayrıma tabi tutulmamış ve ayrı bir çalışmay-la tabloya bir arz kalemi oçalışmay-larak eklenmiştir. Bunun nedeni, rakip-tamamlayıcı ayrımına olanak verecek verilerin güvenilir olmaması ve elde yetersiz verilerle yapılacak böyle bir ayrımın gerçeği yan-sıtamıyacağı endişesidir.

Input-Output tablolarının hazırlanmasında karşılaşılan bir di-ğer kavramsal sorun, hangi fiyatların kullanılacağı sorunudur. Tab-lolarda kullanılan fiyatlar piyasa fiyatları mı, faktör fiyatları mı olmalıdır? Genellikle tablolarda yer alan değer rakamları piyasa fiyatlarını ifade eder. Bunun nedeni, faktör fiyatlarma ulaşmak için gerekli vasıtalı vergi ve sübvansiyon hesaplamalarının güçlü-ğüdür.

Ancak tablolarda kullanılan fiyatların piyasa fiyatları olması, sorunun çözümünde yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda, üretimin, yapıldığı sektörden çıktığı anda mı yoksa hedef sektöre vardığı anda mı değerlendirileceği sorununun da çözümlenmesi gerekir. Bu bizim karşımıza, tablonun her gözünde yer alan değer rakamlarının

alıcı veya satıcı fiyatları ile değerlendirilmesi konusunu çıkarır.

Alıcı fiyatlarında, her endüstri ürettiği malların satışlarında bütün dağıtım masraflarını, yani çeşitli ulaştırma ve ticaret pay-ları ile depolama ve pazarlama masrafpay-larını kendi öder. Dolayısı ile malı alan endüstri her hangi bir masraf yapmaz; çünkü bu mas-raflar satıcı tarafından zaten ödenmiş bulunmaktadır. Buna göre input ve outputlar teslim fiyatları ile (c.i.f olarak) ifade edilecekle-ri için, dağıtım masrafları üretim veya üretim girdileedilecekle-ri içinde yer alacaktır.

Satıcı fiyatlarında ise, dağıtım masrafları alıcı sektöre ait ol-maktadır. Bu bakımdan, her hangi bir sektörün inputu veya out-putu f.o.b fiyatlarla ifade edilmekte, ancak alıcı sektörlere ait söz konusu masraflar ticaret ve ulaştırma sektörlerinden alımlar ola-rak toptan bir araya getirilmektedir. Görülüyor ki üretimin veya inputlarm değerleri bu masrafları kapsamamaktadır. Ancak alıcı sektörlerce yapılan bu masrafların kaydedilebilmesi için, input-output akım tablosunda ticaret ve ulaştırma sektörü şeklinde ad-landırılacak ek bir sektöre ihtiyaç vardır ve bu masraflar bu sek-törün outputu olacaktır. Oysa alıcı fiyatlarında ticaret ve ulaştırma hizmetleri için yapılan masraflar zaten her gözdeki değer rakam-ları içinde yer aldığına göre, böyle bir ek sektöre gerek yoktur.

Satıcı fiyatlarına, bir çok yerlerde «üretici» fiyatları da denmek-tedir.

Her iki fiyatlandırma sisteminin birbirine göre üstün ve sakın-calı yönleri vardır. Satıcı fiyatları input katsayılarının sabitliği açı-sından daha üstün bir değerlendirme yöntemidir. Çünkü satıcı fi-yatlarında, malların dağıtım masrafları ayrı olarak hesaplanmakta, kaynak sektörün üretim değerinden düşülerek ticaret ve ulaştırma adlı ayrı bir sektörün outputu olarak yazılmaktadır. Bu bakımdan input katsayıları, bölgeden bölgeye farklılıklar gösteren, ticaret merkezleri arasındaki uzaklığa göre zamanla değişen dağıtım mas-raflarından etkilenmez. Bu teorik üstünlüğüne karşılık satıcı fi-yatlarının alıcı fiyatları karşısındaki zayıf yönleri, pratik güçlük-lerden doğmaktadır. Gerçekten satıcı fiyatlarında alıcı sektör, her alış verişte malın kaynak sektördeki çıkış fiyatı ile buna isabet eden ticaret ve ulaştırma paylarını ayırdetmek zorundadır. Dola-yısı ile bu tür masraflar için ayrıntılı bilgilere gerek duyulacaktır.

Oysa pratikte istatistiki bilgiler, genellikle alıcıların fiilen ödedik-leri değerödedik-leri ifade eder. Bu değeri, üretim maliyeti ve dağıtım masrafı şeklinde ikiye ayırmak zordur. Bu nedenle ayrıntılı ve gü-160

venilir istatistiklere sahip olmayan ülkelerde alıcı fiyatları daha çok tercih edilir.

Türkiye'de 1959 yılı için hazırlanan input-output tablosunda alıcı fiyatları kullanılmıştır. Bu nedenle de tabloda dağıtım mas-rafları ile ilgili olarak ticaret ve ulaştırma başlığı taşıyan ayrı bir sektör açılmamış, bu masraflar malların fiyatları içinde yer almış-tır. Buna karşılık 1963, 1967, 1968 ve 1973 tablolarında ise satıcı fiyatları kullanılmıştır. Böylece tablolarda ticaret ve ulaştırma faa-liyetleri için ayrı hesaplar açılarak dağıtım masraflarını işleyebü-me olanağı yaratılmıştır. Söz konusu tabloların satıcı fiyatları ile hazırlanmış olması, onları 1959 a oranla daha üstün kılmaktadır.

Bunda, istatistikleri iyileştirmek konusunda Türkiye'de uzun süre-denberi gösterilen çabaların da rolü olmuştur.

Türkiye'deki input-output çalışmalarında vasıtalı vergilerin ele alınış şekli, 1959 tablosu hariç, aynıdır. 1959 çalışmasında vasıtalı vergilerle ilgili her hangi bir hesaplama görülmemektedir. Diğer-lerinde ise, katma değer bölümünde ayrı bir sırada «vasıtalı vergi-ler» başlığı altında yer almaktadır. Ancak bu vergiler, sektörlerin output satışları içindeki vergi paylarını ifade etmekte, her sektörün diğerinden aldığı inputlara isabet eden vasıtalı vergi miktarı bilin-memektedir. Oysa tablodaki her göz içindeki üretim değerleri ya-nında buna isabet eden vasıtalı vergi paylarını da hesaplamak ve bir vasıtalı vergi matriksi oluşturmak, vergilerin analizi bakımın-dan uygun olur. Buna benzer bir çalışma, 1967 tablosunda ithalatla ilgili vasıtalı vergiler için görülmektedir. Bu tabloda ithalat üze-rinden alınan vasıtalı vergiler hesaplanmış ve her gözde ayrı ayrı gösterilmiştir. Böylece tabloda vasıtalı ithalat vergisi matriksine yer verilmiştir. Aynı yaklaşımın yerli üretim üzerinden alman va-sıtalı vergiler için de uygulanması, bu vergi paylarının hesaplanma-sına olanak veren ayrıntılı istatistiklerin varlığına bağlıdır.

Son olarak da, input-output tablolarının planlama amaçları için kullanılırken, mümkün olduğu ölçüde günümüze yaklaştırıl-ması zorunluluğuna değinmeliyiz. Bilindiği gibi input-output tablo-su düzenlenirken güdülen amaç, endüstrilerarası modelde kullanı-lacak katsayıları elde etmektir. Ancak tablonun düzenlenmesi za-man alıcı bir iştir. Bu zaza-man içinde endüstrilerarası yapıda önemli değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu bakımdan tablo düzenlen-dikten sonra bu değişikliklere göre tabloyu yeniden gözden geçir-mek gerekecektir. Konu, planlama açısından oldukça önemlidir.

Çünkü planlı dönemde bazı yeni endüstrilerin kurulması, üretim tekniklerinde değişiklikler olması öngörülmüş olabilir. Bu nedenle katsayı matriksini, plan dönemindeki muhtemel değişmelere göre değiştirerek uygulamak gerekir. Türkiye'de Birinci Beş Yıllık Plan çalışmalarında 1959 yılı tablosu kullanılmış, ancak yukarda belir-tilen yönde bir düzeltme yapılmamıştır, ikinci Beş Yıllık Plan ça-lışmalarında ise 1963 input-output tablosundan yararlanılmış an-cak katsayılar aynen alınmamış plan döneminde meydana gelecek muhtemel değişikliklere göre düzeltilerek kullanılmıştır. Üçüncü Beş Yıllık Planın hazırlanmasında da 1967 yılı tablosu temel teşkil etmiştir. Bu tablodan elde edilen katsayı matriksi, 1973-77 plan dö-neminde ekonomik yapıda söz konusu olabilecek teknolojik değiş-melere göre revizyona tabi tutularak 1973 ve 1977 ye göre düzeltil-miş ve elde edilen yeni katsayı ve ters matriks, matriks çözümünde kullanılmıştır. 1973 yılı tablosu da Dördüncü Beş Yıllık Planda kul-lanılmak üzere hazırlanmış bulunmaktadır. Devlet Planlama Teşki-latı, 1977-1982 döneminde teknolojideki, ekonomi politikalarındaki ve fiyat yapısındaki değişmeleri göz önüne alarak 1973 tablosundaki input katsayılarını değiştirmiş ve Dördüncü Beş Yıllık Plan Mode-linin çözümünde 1977 ve 1982 ye göre düzeltilen bu yeni katsayı setini kullanmıştır.

Belgede Doç. Dr. ERDEN ÖNEY (sayfa 163-171)