• Sonuç bulunamadı

KALKINMA HIZININ PLANLANMASI

Belgede Doç. Dr. ERDEN ÖNEY (sayfa 65-71)

MAKRO PLANLAMA

I. KALKINMA HIZININ PLANLANMASI

Bir kalkınma planı hazırlanırken yapılması gereken ilk iş plan dönemini saptamaktır. Daha önce de değindiğimiz gibi, planlar uzun veya orta dönmli olabilirler. Uzun dönemli planlar (perspektif planlar) ülkenin genellikle 15-20 yıllık bir süre içinde erişilmek is-tenen hedeflerini göz önüne alır. Orta dönemli planlar da, genellikle 5-7 yıllık olup, bu perspektif planların dilimlerini yani 5-7 yıllık sü-reler içindeki hedeflerini ve bu hedefleri gerçekleştirmek üzere ya-pılacak işleri kapsar.

Süre belirlendikten sonra, makro planın başlangıç noktasını kalkınma (gelişme) hızı oluşturur. Buna göre, karar verilmesi gere-ken nokta sağlanmak istenen kalkınma hızının saptanmasıdır.

Bir ülke ekonomisinde kalkınma hızını etkileyen pek çok fak-tör vardır. Doğal kaynaklar, girişimci sayısı, yetişkin işçi ve idareci sayısı, sermaye, döviz miktarı bunlar arasında sayılabilir. Bir ülke-nin arzu edilen bir hızla kalkınabilmesi, yukarda sayılan faktörlerin yeterli bir düzeyde olmasına bağlıdır. Ancak az gelişmişlik açısın-dan yukardaki faktörlerden bir tanesi ayırdedilmek gerekirse, bu da sermaye olmak gerekecektir. Gerçekten de sermaye birikimi ol-maksızın diğer faktörlere sahip olmak ve istenen hızdaki kalkın-mayı gerçekleştirmek zordur. Bu nedenledir ki, az gelişmiş ülkeler açısından kalkınma planlarının asıl amacı optimal bir sermaye bi-rikimini, başka bir deyişle tasarruf olanağını sağlamak olmaktadır.

Bilindiği gibi sermaye birikimi yatırımlarla artabilir. Yatırım-lar ise ekonomideki tasarruf düzeyi ile sıkı sıkıya bağlıdır. Şu hal-de bir ülkenin kalkınma planını hazırlayabilmesi için tasarruf ve

yatırımlarla, bunların üretim ve tüketim üzerindeki etkileri konu-sunda bilgi sahibi olmak gerekir. Bu bilgi istenen kalkınma hızının sağlanmasında çok önemlidir. Gerçekten kalkınma hızı saptanırken, ekonominin hem geçmişteki gelişimi ve bu gelişmede rol oynayan faktörler konusunda nicel bilgilere, hem de gelecekteki muhtemel gelişme eğilimleri ile son yıllarda iç ve dış faktörlerde meydana ge-len değişmelerin araştırılmasına gerek vardır.

Bu faktörlerin topluca gözden geçirilmeleri, ekonominin geliş-me potansiyelinin ne olduğu ve çeşitli gelişgeliş-me hızlarım elde etgeliş-mek için ne kadar çaba sarfedileceği konusunda bir görüş geliştirmeye olanak verecektir. Örneğin ekonomi geçmişte uygun iç ve dış ko-şullar nedeni ile tatmin edici bir gelişme göstermiş olabilir. Ancak bu koşulların ilerde de devam edeceğini varsaymak doğru olmaya-bilir. Bu durumda planın amacı önceki gelişme hızını korumak ola-rak saptanırsa, bunun doğal sonucu ekonominin daha fazla çaba sarfetmesi olacaktır. Öte yandan, önceki hızın yetersiz olduğuna ve ekonomide daha iyi bir kaynak dağılımının sağlanabileceğine ma-rnlıyorsa, planın amacı öncekinden daha yüksek bir hızın gerçekleş-tirilmesi de olabilir.

İster tatminkâr sayılan önceki kalkınma hızının devamına, is-ter öncekinden daha yüksek bir kalkınma hızına karar verilmiş ol-sun, çözümü gereken sorun kabul edilen hızın gerçekleştirilmesi için gerekli yatırım miktarının hesaplanması olacaktır. Bu konuda, plan hazırlamakla sorumlu .olan iktisatçıların karşısına önemli bir güçlük çıkacaktır. Çünkü yüksek bir kalkınma hızını gerçekleştir-mek, milli gelirin yatırıma ayrılan payını arttırmakla mümkündür.

Yatırım katsayısının yükseltilmesi ise buna paralel olarak tasarruf miktarının da belli bir düzeye çıkarılmasını gerektirir.

Tasarruflar ne kadar artabilir? Herşeyden önce bir toplumda yapılabilecek tasarrufun asgari ve azami düzeyinin plancılarca he-saplanmasında yarar vardır. Asgari tasarruf düzeyi, nüfus artışı karşısında en az bu artış kadar bir kalkınma hızını sağlıyabilecek bir tasarruf miktarını ifade eder. Başka bir deyişle, toplumun eski yaşama düzeyini nüfus artışına rağmen koruyabilen ve sürdüren bir tasarruf düzeyidir. Örneğin bir toplumda nüfus % 2 artıyor ve toplum, gelirinin % 5'ini tasarruf ediyorsa ve bu tasarruf düzeyi toplumun aynı yaşama düzeyini sürdürmesine olanak sağlıyorsa, buna asgari tasarruf düzeyi denir. Bazı ülkelerde nüfus artış hızı

çok yüksek olabilir ve bu nedenle de tasarrufların arttırılması bü-yük bir çabayı gerektirebilir. Bu gibi durumlarda kalkınma planı, hiç olmazsa bu asgari düzeyi hedef almak ve toplumun yaşama standardını düşürmemek zorundadır. Bazı ülkeler için de nüfus ar-tış hızı düşük olabilir ve bu ekonomilerde temel bir politika deği-şikliğine, toplumun eğilimlerinde her hangi bir değişmeye, idarenin organizasyonunda bir düzenlemeye gerek kalmaksızın bu hız ko-layca gerçekleştirilebilir. Bu gibi durumlarda asgari tasarruf düze-yi ve bunun sağlıyacağı yatırım miktarı, bir bilgi verme niteliğinin ötesinde bir önem taşımaz.

Öte yandan azami tasarruf düzeyi, kişilere ancak hayatlarını devam ettirebilecek bir tüketim miktarı üstünde kalan bütün geli-rin tasarruf edildiği ve yatırıma yöneltildiği bir düzeydir. Uygula-ma açısından böyle bir kavramın büyük bir önemi olUygula-madığı açıktır.

Önemli olan, asgari ve azami sınırlar arasındaki kalan gerçekleşti-rilebilir tasarruf düzeyini bulabilmek ve bunun olanak verdiği ge-lişme hızını saptayabilmektir.

Gerçekleştirilebilir bir tasarruf düzeyinin ne olabileceği, toplu-mun daha yüksek bir yaşama düzeyine salhip olabilmesi için bugün-kü standartlardan yani tüketim düzeyinden ne kadar fedakârlıkta bulunabileceğine bağlıdır. Bilindiği gibi, özellikle gelir seviyesi dü-şük olan az gelişmiş ekonomilerde tüketimin kısılması bir takım engeller nedeni ile pek kolay olmamaktadır.

Bir kere bu ekonomilerde cari tüketim tercihi oldukça kuv-vetlidir. Toplumun tüketim ve tasarruf alışkanlıkları kolay kolay değişmez. Böyle bir değişmenin olabilmesi için toplam gelir düze-yinde veya gelirin çeşitli sosyal gruplar arasındaki dağılımında önemli bir değişikliğin ortaya çıkması gerekir.

İkinci olarak tüketimi kısmak için gösterilecek çabalar, ülkede kurulu tüketim malları sanayinin düşük kapasitede çalışmasına ve üretimin düşerek maliyetlerin artmasına sebep olabilir.

Nihayet tüketim üzerine yapılacak baskının çalışan grupların daha az beslenmesine yol açması halinde, bu durumdan işgücünün doğrudan doğruya etkilenmesi ve verimin düşmesi olasılığı da or-taya çıkabilir.

Pratikte karşılaşılabilecek bu güçlükler nedeni ile cari tasarruf-lar istenen gelişme hızını gerçekleştiremiyorsa, tasarruftasarruf-ların dış

kaynaklarla desteklenmesi düşünülebilir1. Dış kaynaklar genellikle, cari tüketim düzeyini kısmadan, daha hızlı bir gelişme sağlanması-na olasağlanması-nak veren geçici bir tedbir olarak kabul edilir. Geçicilik ile kastedilen, dış kaynak akımının tasarruf katsayısının yükselmesi için elverişli ortamı hazırlamasıdır. Başka bir deyişle, dış kaynak-lar yardımı ile gelir artışı öyle bir noktaya kadar hızlandırılmalıdır ki, artık bu noktadan sonra yüksek bir gelişme hızını gerçekleştir-me ve devam ettirgerçekleştir-mek için gerekli olan yatırımlar, yurt içi tasarruf-larla karşılanabilmeli ve dış kaynaklara gerek kalmamalıdır. Böyle bir geçiş döneminde, bu amaca ulaşılabilmesi için, gelir artarken, tüketim artışına da engel olmak, yani artan gelirin eskisine oranla daha yüksek bir kısmının tasarruf edilebilmesini sağlamak gerekir.

Aksi halde tasarruf katsayısı aynı düzeyde kalacak ve istenen ge-lişme hızını devam ettirmek üzere dış kaynak akımının süresiz ola-rak devamı gerekecektir. Oysa dış kaynak girişinin süresiz olaola-rak devamı, politik nedenler yanında, dış ödeme yükünü taşınmaz hale getirmesi açısından da sakıncalı görülebilir. Dolayısı ile kalkınma hızının sağlanmasında dış kaynak akımını geçici bir katkı olarak düşünmek uygun olacaktır. Bununla beraber, kalkınma planların-da, geçiş döneminden sonra planların-da, yüksk bir gelişme hızını sağlamak amacı ile, yeni teknolojileri ülkelerle ithal etmek ve uygun koşul-larda ekonominin kritik sektörlerinde olmak üzere dış kaynaklar arasında yer alan yabancı sermayeye izin vermek, bir yöntem olarak düşünülebilir.

Şu halde kalkınma hızı planlanırken, önce ekonominin görünü-mü ve olanakları sağlıklı bir şekilde saptanmalı, geçmişteki ve gele-cekteki gelişme eğilimleri araştırmalıdır. Buna göre, ya önceki ge-lişme hızı tatminkâr bulunabilir, ya da daha yüksek bir kalkınma hızı seçilebilir. Seçilen bu hız için gerekli yatırıma olanak veren tasarrufların ve dış kaynak miktarının hesaplanması gerekir. He-saplanan bu miktarın cari tasarruflarla karşılaştırılması ve böylece toplumun tüketimden ne kadarlık fedakârlık yapacağı ve ek dış kaynak miktarının ne olaoağı belirlenmelidir. Sonuç olarak, ya is-tenen gelişme hızının gerçekleşmesi için toplam tasarruflar etkin tedbirlerle arttırılarak yatırımlara dönüştürülecek, ya da tüketimi gerekli oranda kısmak olanakları yoksa gelişme hızının daha düşük bir düzeyde saptanması yoluna gidilecektir.

Dernek oluyor ki, istenen kalkınma hızının gerçekleştirilmesi, ekonomide toplam tasarrufların arttırılmasını zorunlu kılmaktadır.

1 Dış kaynaklar, program ve proje kredileri, kısa vadeli krediler ile özel yabancı sermaye olarak özetlenebilir.

Toplam tasarruflar genel olarak, yurt içi tasarruflar ve yurt dışı tasarruflar şeklinde ikiye ayrılabilir. Yurt içi tasarruflar, kişisel ta-sarruflar, kurum tasarrufları ve kamu tasarruflarından oluşur. Yurt dışı tasarruflar ise, genel olarak, yabancı özel sermaye ve dış yar-dımlardır.

Gelir dağılımı ile ilgili bilgilere dayanarak, yukarda verilen yurt içi tasarruf kalemlerinin istenen kalkınma hızı için gerekli yatırım-ları karşılayacak biçimde nasıl arttırılacağını incelemek plancılığın önemli bir kısmını oluşturur. Bilindiği gibi düşük gelir grupları artan kazançlarını büyük ölçüde yaşama düzeylerini yükseltmek için tüketime yöneltirler. Yüksek gelir gruplarının tasarruf kapasi-teleri yüksek olmakla beraber, bunlar da lüks yaşama şeklini be-nimseyerek tüketimlerini arttırma eğilimi içindedirler. Ekonomide kişisel tasarruflar, bu faktörler nedeni ile artamıyorsa, devlet ku-rum tasarruflarını teşvik edici bir yol uygulayabilir. Kuku-rumlarca yaratılan kârların tekrar yatırıma dönüşmesini sağlamak üzere, ku-rum kârlarından alman vergilerin azaltüması ya da kaldırılması gibi uygulamalara gidilebilir. Eğer özel kesim tasarrufları, yani kişi ve kurum tasarrufları, gerekli yatırım düzeyini finanse edemiyecekse, devlet vergi oranlarını yükseltebilir. Böylece elde edilecek vergi ge-liri, yatırım için kamu eliyle kullanılmış ve tüketime gidecek kay-naklar yatırımlara dönüştürülmüş olur. Ancak böyle bir durum har-canabilir geliri de azaltacağı için, toplumda ortaya çıkabilecek di renmeleri göze almak gerekecektir. Vergi oranlarının arttırılması şeklinde izlenecek politika, toplam yurt içi tasarrufları arttırabil-diği ölçüde bir anlam taşır. Aksi halde kişilerden devlete vergi şeklinde bir fon aktarması yapılmış ve yurt içi toplam tasarruf miktarı değişmemiş olur.

Özel ve kamu tasarruflarının gerekli yatırımları karşılayama-yacağı anlaşılırsa, bir çok az gelişmiş ülkenin geçmişte sık sık baş-vurduğu gibi açık finansman politikasına bir alternatif olarak yö-nelmek düşünülebilir. Böyle bir yaklaşım, enflasyonist bir politika-nın ikame edilerek, zorunlu bir tasarrufa yönelme anlamı taşıya-caktır. Ancak enflasyonun, nüfusun gelir düzeyi düşük olan geniş bir kitlesinin reel gelirini azaltıcı yönde bilinen sakıncaları vardır.

Az gelişmiş birçok ülkede uygulanmış olan bu politika denemele-rine bakıldığında, tasarruf artışının son derece yüksek bir sosyal maliyet karşılığında gerçekleştirilebilmiş olduğunu, ya da çok tehli-keli iç ve dış istikrarsızlık koşulları yaratıldığını ve sonuç olarak

uzun dönemde bu durumların kalkınmayı geciktirdiğini söylemek mümkündür.

Yurt içi tasarrufların gerekli yatırım miktarını karşılama ola-nağının bulunmaması ve açık finansman yolunun da benimsenme-mesi halinde, ya kalkınma hızı hedefi düşürülecek ya da dış tasar-ruflar arttırılmaya çalışılacaktır. Kalkınma hızından çeşitli neden-lerle fedakârlık yapılamıyacaksa, elde tek kaynak olarak dış yar-dım, hibe ve özel yabancı sermaye kalemlerinden oluşan dış tasar-ruflar, yani kısaca dış kaynaklar kalmaktadır. Ancak daha önce de değindiğimiz gibi, bu tür kaynakları geçici olarak düşünmek daha doğrudur. Çünkü milli gelir, tasarruf düzeyi ve döviz olanaklarm-daki artışlar, çoğunlukla kredi biçiminde görülen bu kaynakların rahatlıkla geri ödenmesini garanti etmediği sürece, bunların ekono-mi üzerine büyük bir yük teşkil edeceği açıktır.

Kalkınma hızı, yurt içi ve yurt dışı tasarruflar açısından Tür-kiye'deki planları incelediğimizde, şunları söylemek mümkündür:

1963-67 dönemini kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında kalkınma hızı yılda ortalama % 7 olarak kabul edilmiş ve bu hızı gerçekleştirmek üzere yılda ortalama olarak gayrı safi milli hasıla-nın % 18.3'ü orahasıla-nında tasarruf yapılacağı kabul edilmiştir. Oysa bu dönemde tasarruflar öngörüldüğü biçimde artmamış ve kalkın-ma hızı % 6.7 civarında gerçekleştirilmiştir. Bu geri kalkalkın-ma, 1968-72 dönemini kapsayan İkinci Beş Yıllık Plan döneminde de gelişme hızının % 7 olarak seçümesine ve ancak bu hedefin ulaşılabilir bir hedef olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Bu hızı sağlamak üzere toplam tasarrufların gayrı safi milli hasılaya oranının beş yıl-da ortalama % 22,7 olması öngörülmüştür. Bu dönemde gerçekleş-tirilen kalkınma hızı (ilk dört yılda) ortalama % 6.9 ve. her iki planı kapsayan 1963-71 döneminde ise % 6.8 dir. 1973-1995 dönemi-ni kapsayan 22 yıllık Perspektif Planda kalkınma hızı ortalama yıl-da % 8.9 olarak kabul edilmiştir. Bu planın birinci dilimi olan Üçüncü Beş Yıllık Plan döneminde (1973-1977) seçilen kalkınma hızı yılda ortalama °/o 8 dir. Bu hızın gerçekleştirilmesi için de ön-görülen tasarruf oranı yılda ortalama olarak gayrı sâfi milli hası-lanın % 23.3'üdür. Oysa Üçüncü Beş Yıllık Plan döneminde büyü-me hızı ortalama % 6.5 oranında gerçekleşmiştir. Dördüncü Beş Yıllık Planda da, GSMH nm yılda ortalama % 8 dolayında artması planlanmıştır. Bu ortalama hıza, ekonominin bunalımdan çıkış yılı olan plan döneminin ilk iki yılında daha düşük, sonraki yıllarda daha yüksek düzeylerde gerçekleştirilecek büyüme hızlan ile

ula-şılması düşünülmektedir. Söz konusu büyüme hızının sağlanması için, iç tasarrufların GSMH içindeki payı 1978 de °/o 16 dan 1983 de

% 21'e yükselecektir. Bu ise hedefe ulaşmak için marjinal tasarruf eğiliminin % 35 gibi oldukça yüksek bir düzeyde gerçekleşmek zo-runda olduğunu ortaya koymaktadır.

Görülüyor ki, Türk planlarında kalkınma hızı ile birlikte ta-sarruf oranları da dönemler itibarıyla arttırılmış bulunmaktadır.

Böylece Türk ekonomisinde sonraki planlı dönemlerde, öncekilere oranla daha çok tasarrufta bulunulması öngörülmüş, gelişme hızı ve tasarruflar dinamik bir biçimde ele alınmıştır.

Belgede Doç. Dr. ERDEN ÖNEY (sayfa 65-71)