• Sonuç bulunamadı

AİLE VAKIFLARININ TANIM VE UNSURLARI

III. AİLE VAKIFLARININ UNSURLARI İRADE BEYANI İRADE BEYANI

2. İrade Beyanının Şartları

Aile vakfında irade beyanının şeklinin yanı sıra, yapılan irade beyanının hangi şartları ihtiva edeceği de vakfın geçerliğine etki etmektedir. Bu vakıfların kurulması esnasındaki irade beyanının tencîz (derhal yerine gelme), te’bîd (ebedilik ifade etme) ve teczîm (kesinlik ifade etme) olmak üzere üç ana özelliği bulunmak zorundadır.

a. Tencîz

İslâm hukukunda mülk edinmeye tüm tasarruflarda geleceğe bağlı olacak şekilde yapılan irade beyanı geçerli değildir. Müneccez olmak ve derhal hüküm ifade etmek zorundadır. Ancak köle azadı gibi iskat kabilinden olan tasarrufların ise talîk180 ve izâfesi181 caizdir.

Bu hükümlere kıyasla mülkiyete sebep olan hibe gibi tasarruflara daha çok benzemesi nedeniyle hayrî ve aile vakıflarının irade beyanında tencîzin şart olduğu cumhur tarafından kabul edilmektedir.182 Mâlikîlere göre ise köle azadında olduğu gibi vakfa ait irade beyanının talîk ve izâfesi sahih, vakıf geçerlidir. Çünkü onların nazarında insanlara hayır yapmayı kolaylaştırmak ve önlerini açmak için bu gereklidir.183

Vakıfta ve aile vakıflarında talîk genel olarak geçersiz kabul edilse de bunun istisnaları vardır. Talîkin “şu mal mülkümde ise vakıftır” gibi kesin mevcut bir duruma yapılması halinde, bu şart tencîz anlamı içereceğinden cumhura göre vakıf geçerli hale gelir.184 Yine “Ölürsem şu malı vakfedin” şeklinde yapılan ta’lîkte de vakıf geçerlidir.

Çünkü bu cümlede kişi tarafından vakıf yapılmamış, vakıf yapılmasına vekil tayin

180 Talîk: Bir cümlenin içeriğinin meydana gelmesini, diğer bir cümlenin içeriğinin varlığına şart edatı ile bağlama demektir. Erdoğan, Fıkıh Terimleri Sözlüğü, s. 543.

181 İzâfe: Gelecek bir zamana bağlı beyanda bulunmak. Erdoğan, Fıkıh Terimleri Sözlüğü, s. 277.

182 et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 29; Yazır, Ahkâmü’l-evkâf, s. 36-37.

183 el-Haraşî, Şerhu'l-muhtasar, c. 7, s. 91; ed-Desûkî, Hâşiyetu’d-Desûkî, c. 4, s. 87.

184 et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 29.

edilmiştir. Vekâlette ise talîk geçerlidir. Vekil bırakılan kimseler vâkıf vefât ettiğinde o malı vakfetmeye mükelleftirler.185

Talîkin vakıfta sahih kabul edildiği bir diğer istisna nezir durumudur. “Oğlum geldiğinde şu malımı vakfetmek ahdim olsun” şeklinde kurulan bir cümle vakıf lafzına doğrudan yapılmış talîk değildir. Burada hüküm nezir cümlesine bağlanmaktadır. Nezir ifadelerinde ise talîk sahihtir.186 Ancak Hanefîlere göre nezir olsa da aile vakıflarının bir kısmında talîkin, genel vakıfların aksine geçerli olmayacağı söylenebilir. Çünkü nezrin, kendisine zekât düşen fakirler gibi sadakaların dinen zaruri olduğu yere yapılması gerekir.187 Aile vakıflarında ise genellikle zengin kimselere vakıf yapılması söz konusudur. Şâyet fakir bir şahsa ya da evlada yapılması halinde aile vakıflarının nezire talîk ile kurulması sahih kabul edilebilir.

Cumhurun talîki sahih kabul ettiği bir diğer istisna ise “Ölürsem şu malım vakıftır” gibi ölüme bağlı olarak yapılan talîklerdir. Bu durumda vakıf hükümlerinin değil vasiyet hükümlerinin geçerli olduğu kabul edilir ve bu hüküm gereği vakıf malın üçte biri için vakıf geçerlidir. Ayrıca vakfın lüzumu ölümle birlikte gerçekleşir. Dolayısıyla ölümden önce vâkıf tarafından vakıftan rücû edilebilir ve başka hukuki tasarruflar için bu mal kullanılabilir.188 Ölüme talîk ederek vasiyet biçiminde yapılacak aile vakıflarında da meşrûtun leh vârislerden oluşsa dahi vakıf geçerlidir. Esas olarak vasiyet hükümlerinin uygulanması nedeniyle vakfın caiz kabul edilmemesi düşünülse de, vârislerin kesintiye uğramasından sonra ebedi bir cihetin vakıftan yararlanacak olması bu vakfı sahih hale getirir. Ancak kurulan aile vakfında vârisin mevkûfun aleyh olarak belirlenmesi durumunda paylaşım vakıf hükümlerine göre değil miras hükümlerine göre yapılacaktır.

Bu durumda mevkûfun aleyh olanların geliri eşit şekilde paylaşması söz konusu olmaz.

185 Ali Haydar, Tertîb, s. 142-143, md. 259; Bilmen, Kâmûs, c. 4, s. 311-313.

186 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, c. 6, s. 200; Ali Haydar, Tertîb, s. 308, md. 594.

187 Ali Haydar, Tertîb, s. 117-118, md. 197-198.

188 et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 25; eş-Şirbinî, Muğni'l-muhtâc, c. 2, s. 494; İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, c. 5, s. 208; Mansur b. Yunus b. İdris el-Buhûtî, Keşşâfu'l-kınâ an metni'l-İknâ‘, (Thk: Muhammed Enim ed-Dınnâvî), Beyrut, Âlemü'l-kütüb, 1997, c. 2, s. 446; Ali Haydar, Tertîb, s. 199, md. 374.

Vakfedilen mal mirasmış gibi kabul edilerek geliri varislere mirastaki hakları kadar dağıtılır.189

Vakfa yönelik irade beyanının gelecek bir zamana izafetine dair istisnai hükümler ölümden sonraya izafet ve belirli bir zamana izafet şeklinde ikiye ayrılarak incelenmektedir. Buna göre cumhurun “Öldüğüm zaman şu malım vakıftır” gibi ölüme bağlı izafetlerde Ebû Hanife hariç190 vakfı geçerli kabul ettikleri söylenebilir. Çünkü ta’lîkte olduğu gibi bunlarda da vasiyet hükümleri geçerli olmaktadır. Ancak bu şekilde yapılan bir vakıf hem malın üçte biri için hem de ölümden sonrasında başlamak üzere geçerlidir. Yine talîkte olduğu gibi vârislere yapılan aile vakıflarında ise diğer vârislerin onayına bağlı olarak malın tamamında vakıf geçerli olur.191 Aksi takdirde üçde birden fazlası için vakıf geçerli olmayacak, malın üçte biri için ise vakıf sahih olsa da gelir paylaşımı zorunlu olarak miras kaidelerine göre yapılacaktır.

Belirli bir gelecek zamana izafe edilmesi durumunda cumhur tencîz şartı gerçekleşmeyeceğinden vakıf ve dolayısıyla aile vakfının geçerli olmayacağını kabul etmektedir.192 Ertesi güne izafe durumunu Hanefîler bu hükümden ayırarak, ertesi güne izafe edilen vakıfların tencîz şartını sağlayacağını, dolayısıyla vakfın da geçerli olacağını savunmaktadır.193 Şafîilerde de izafetle vakıf caiz görülmemekle birlikte, köle azadında belirlenen vadeye benzer bir lafız ile vakıf kurulması halinde izafe edilerek yapılan vakıflar çoğunluk tarafından caiz kabul edilmektedir. Onlara göre “Ramazan gelince hürsün” şeklinde yapılan bir köle azadı nasıl geçerli ise, “Ramazan gelince bu malım vakıftır” sözüyle yapılan vakıflar için de zâhir görüş sahih olmasıdır.194

189 el-Haskefî, Dürrü’l-muhtâr, s. 369.

190 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, c. 5, s. 208; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 524-525.

191 et-Tarablûsî, el-İs’âf, 35; er-Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, c. 5, s. 372; el-Buhûtî, Keşşâfu'l-kınâ, c. 2, s.

446; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 530, Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 25, md. 68; Ali Haydar, Tertîb, s. 143, md. 260.

192 Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 25, md. 68; Ali Haydar, Tertîb, s. 141-142, md. 257.

193 et-Tarablûsî, el-İs’âf, 35; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 524-525.

194 er-Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, c. 4, s 272; eş-Şirbinî, Muğni'l-muhtâc, c. 2, 494-495.

b. Te’bîd

İslâm hukukçularının çoğuna göre vakfın özelliği ebedi olmasıdır. Bu anlamda vakfedilen malın, vakfedilecek kimselerin ve vakıf için ortaya konan irade beyanının ebediliğe aykırılık teşkil etmemesi gerekir. Aksi durumda vakıf hükümlerini uygulamak mümkün olmayacaktır. Çünkü vakıf, Hz. Peygamber’in hadisine göre öldükten sonra bile amel defterini kapatmayan, sonuçlarını kıyamete kadar devam ettiren bir kurumdur.

Vakfın kıyamete kadar devam etmesini engelleyecek her durum, ebedilik şartının yerine gelmemesine, dolayısıyla vakfın geçersiz olmasına sebep olur.195

Mâlikîler ise vakıfta ebediliğin şart olmadığını kabul etmektedir. Çünkü onlara göre vakıf bir sadakadır ve sadakadan farklı olarak düşünülmesini gerektirecek özel bir hüküm; süreli olmasını yasaklayacak bir delil yoktur. Hatta insanları hayır yapmaya teşvik edeceği için efdal olan ebediliğin şart koşulmamasıdır. Bu yüzden vakıfta talîk ve izâfe geçerli olduğu gibi, süreli vakıf da Mâlikîlerce geçerlidir. 196

Vakfın ebedi olma şartını kabul eden cumhur, irade beyanında belli bir süre şartı konursa bu şartın mı yoksa vakfın mı batıl sayılacağı konusunda ihtilaf halindedir.

Şâfiîlerin çoğunluğu ve Hanbelîler böyle bir şartın bulunması durumunda vakfın batıl olacağını kabul etmektedir.197 Hanefîler ise, süre şartına ek olarak rücûnun da şart koşulması durumunda vakfı batıl kabul etmekte, rücûdan bahsedilmeksizin sadece belli bir süre şart koşulmuşsa, batıl olup olmayacağında ihtilaf etmektedir. İmam Ebû Yusuf köle azadına kıyasla irade beyanında bulunan süre şartının batıl, vakfın ise ebedi şekilde geçerli olacağını kabul ederken; İmam Muhammed sadakaya kıyasla bu vakfın tümden

195 Hassâf, Ahkâmü’l-evkâf, s. 127-128; İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 8, s. 191; et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 29;

er-Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, c. 5, s. 370;

196 el-Haraşî, Şerhu'l-muhtasar, c. 7, s. 91-92; Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 67-68; el-Kubeysî, Ahkâmü'l-vakf, c. 1, s. 248.

197 eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, c. 1, s. 441, İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 8, s. 191; Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 63-67; el-Kubeysî, Ahkâmü'l-vakf, c. 1 s. 245-246.

batıl sayılacağını kabul etmektedir.198 Osmanlı’da bu konuda kabul edilen çoğunlukla İmam Muhammed’in görüşüdür.199

Mezhepler arasındaki bu ihtilaf irade beyanında ebediliğe delalet edecek bir sözün kullanılması gerekliliğinde de kendisini gösterir. Şâfiî, Hanbelî ve İmam Ebû Yusuf ’a göre vakıf lafzı tek başına ebedilik için yeterlidir. Bu nedenle vakfetme beyanına ek olarak ebedi olacağını gösterecek bir sözün bulunmasına gerek yoktur. Bu konuda belirleyici olan örftür. Örfün mutlak vakıf lafzını fakirlere şamil olarak kabul etmesi ise, ebedilik için sadece bu lafzın yeterli olacağını gösterir. Vakfın süreli olduğuna delalet edecek bir sözün irade beyanında bulunmaması ebedilik için yeterlidir.200

İmam Ebû Yusuf her ne kadar vakıf lafzının mutlak olarak ebediliğe şamil olacağını belirtse de, aile vakıfları için ebedi bir cihetin belirtilmesi konusunda kendisinden iki zıt görüş nakledilmektedir.201 Birinci görüşe göre aile vakıflarındaki muayyen cihetten sonra ebedi cihetin belirtilmesi zorunludur. Çünkü aile vakıflarında mevkûfun aleyh tayin edilmektedir. Bu tayin vakıf lafzını mutlak olmaktan çıkararak mukayyed hale getirir.202 Ebedi cihetin belirlenmemesi durumunda vakıf geçersiz hale gelir ve belirlenen muayyen cihetin faydalanacağı bir sadaka ya da iare halini alır.

Vakıftan yararlananların kesilmesi durumunda ise vakıf, vâkıfa ya da mirasçılarına geri döner.203

İkinci görüş ise muayyen cihetten sonra ebedi bir cihet belirlenmese de vakfın geçerli olacağı ve tıpkı vakıf lafzında olduğu gibi fakirlerin vakıftan yararlanmaya devam edeceğidir. Bu ikinci görüşün sonraki dönemlerde sahih görüş olarak kabul edildiği

198 et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 30; Bilmen, Kâmûs, c. 4, s. 312-313.

199 Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 26-27, md. 70; Ali Haydar, Tertîb, s. 98-100, md. 150-151; Yazır, Ahkâmü’l-evkâf, s. 33.

200 Hilâl b. Yahyâ, Ahkâmü'l-vakf, s. 4; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, c. 1, s. 442; İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 8, s.

187; et-Tarablûsî, el-İs’âf, 30; İbnü'l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, c. 6, s. 198.

201 Hassâf, Ahkâmü’l-evkâf, s. 108-110; İbnü'l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, c. 6, s. 198-199.

202 Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, c. 8, s. 165, 168.

203 Ebû Câfer Ahmed b. Muhammed et-Tahâvî, Muhtasaru't-Tahâvî, Kahire, Matbaatu Dâru'l-Kütüb, 1370, c. 4, s. 158; es-Serahsî, el-Mebsût, c. 12, s. 41; et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 29; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 536-537.

söylenebilir.204 Çünkü ilk görüş sebebiyle vakfın ebedi olma zorunluluğu İmam Ebû Yusuf nazarında ortadan kalkmış olmaktadır. Hâlbuki İmam Ebû Yusuf vakfın ebediliğini diğer Hanefî imamları gibi kabul eder ve hükümlerini buna göre inşa eder. Ayrıca İmam Ebû Yusuf’un vakfı köle azadına kıyasla mülkiyetten izale olarak kabul etmesi de ikinci görüşün daha sahih olduğuna dair kanaati arttırmaktadır. Vakıf ona göre köle azadında olduğu gibi irade beyanı anından itibaren geri dönüşü söz konusu olmayan bir muameledir. Bu sebeple mülkiyetten çıkması ve ebedi olarak Allah’ın mülküne girmesi, muayyen cihetten sonra belirtilmese de örfün kabul ettiği ebedi cihet olan fakirlere verilmesini gerekli kılmakta ve vakıf geçerli olmaktadır.205 Her ne kadar ilk görüşüne binaen vakfın hiç kurulmadığı dolayısıyla vakıf hükmü verilmeyeceği için ebediliğin zorunlu olmadığı düşünülebilirse de, “vakfettim” şeklindeki irade beyanı niyete bakılmaksızın kesin olarak vakfa delalet edecektir. Bu nedenle başka bir hukuki müessesenin bu lafızla kurulmuş olması düşünülemez. İbn Âbidîn iki görüşü de uzunca tahlil ettikten sonra, sahih olan görüşün ikinci görüş olduğunu vurgulamaktadır. O, İmam Ebû Yusuf’a göre muayyen bir kişinin mevkûfun aleyh olarak tayin edilmesinin ismen tayin olacağından ebediliğe aykırı olduğunu belirtmektedir.206

İmam Muhammed’e göre ise irade beyanında ebediliği gösteren bir lafzın kullanılması zorunludur; aksi takdirde vakıf geçerli olmaz. Çünkü vakıf lafzı fakirlere şamil olduğu gibi aile vakıflarında görüldüğü üzere zengin kimselere de şamil olan bir lafızdır. Dolayısıyla tek başına kullanıldığında vakıf lafzında tasadduk manası bulunmaz.

Bu da tasadduka ve ebediliğe delalet edecek ek bir lafzın irade beyanında bulunmasını zorunlu kılar.207 Vakıf lafzının yanında ebediliğin belirtilmesi ya da “sadaka-i mevkûfe”

terkibinde olduğu gibi sadaka lafzı ile birleştirilmesi durumunda, vakıf fakirler için yapılmış olur ve ebediliğini kazanarak geçerli hale gelir. Çünkü sadaka lafzının

204 Ebû’l-Hasen Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Kudûrî, Muhtasaru’l-Kudûrî fi fıkhi’l-Hanefî, Beyrut, Dâru'l-kütübi'l-ilmiyye, 1997, s. 127; el-Merginânî, el-Hidâye, c. 3, s. 13.

205 et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 29; Ali Haydar, Tertîb, s. 102-103, md. 156.

206 Bk. İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 535-537.

207 İbnü'l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, c. 6, s. 198; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 534-537; Bilmen, Kâmûs, c. 4, s. 313.

fakirlerden başkasına delalet ihtimali yoktur.208 Bu minval üzere düşünüldüğünde aile vakıflarında sadaka lafzının kullanılması halinde ittifakla en son cihetin fakirler olacağı kabul edilmiş olur. Ancak belirlenen kişiler hayatta oldukça, gelir onlara ait olur.209

Osmanlı’da verilen fetvaların İmam Ebû Yusuf’un görüşüne uygun olduğu söylenebilir. Buna göre aile vakıflarında sadaka lafzı kullanılmadığı ve ebedi cihetin de belirtilmediği durumlarda dahi vakıf ebedi ve geçerlidir. Menteşzâde tarafından verilen şu fetva net olarak bu görüşün kabul edildiğini gösterir:

“Zeyd şu kadar bin kuruşunu vakf-ı lâzım ile vakfettikte gallesini evlâdına şart edip, evlâd inkırazından sonra cihet-i müebbede beyân etmese vakf-ı mezbûr sahih olur mu? El-Cevâb: Olur. Ba’de inkırâzi’l-evlâd, fukarâya sarf olunur.”210

Ancak Ömer Hilmi Efendi’nin İmam Muhammed’in kavlini tercih ederek müebbed bir cihetin mutlaka belirtilmesini şart koştuğu görülmektedir.211 Ali Haydar Efendi tarafından ise, müşahhas kimselerin cihet olarak belirlenmesi halinde vakfın ismen zikredilmiş gibi kabul edildiğinden batıl olacağı, belirli sayısı bulunmaması halinde vakfın sahih ve bu grup kesintiye uğradıktan sonra gelirin fakirlere sarfedileceği vurgulanmaktır.212 Yukarıda da değinildiği gibi, İbn Âbidîn’in kanaatinin de bu şekilde olduğu anlaşılmaktadır.213 Menteşzâde’nin zikredilen fetvası da göz önüne alınırsa Osmanlı’da, sonrasında ebedi cihetin belirlenmediği aile vakıflarının sahih ve müebbed kabul edildiği, bu şekilde İmam Ebû Yusuf ’un kavlinin fetvaya esas teşkil ettiği söylenebilir.

208 Ebû’l-Mehâsin Fahreddîn Hasan b. Mansur b. Mahmûd Kâdîhân, Fetevâ’l-Kâdîhân, 2. B., y.y., Dâru’l-fikr, 1310, c. 3, s. 286; Ali Haydar, Tertîb, s. 146-147, md. 268.

209 Ali Haydar, Tertîb, s. 102, md. 155.

210 Menteşzâde Abdürrahim Efendi, Fetevâ-i Abdurrahîm, Konstantiniyye, Dâru’t-tıbâati’l-âmire, 1243, c.

1, s. 400.

211 Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 31, md. 80.

212 Ali Haydar, Tertîb, s. 149-150, md. 272-275.

213 İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 537.

c. İlzâm

Aile vakıflarının kurulabilmesi için irade beyanında bulunması gereken bir diğer şart, beyanın bağlayıcı nitelikte olmasıdır. Vakfın geçerliliği, kullanılan sîganın başka hiçbir manaya ihtimalinin bulunmaması ile gerçekleşir. Bağlayıcılık, vâkıfın mülkiyetinde bir şekilde kalmaya devam etmesine ya da mülkiyetine geri gelmesine sebep olacak ibarenin bulunmaması ile sağlanabilir.214 Osmanlı’da verilen fetvalarda da bu şekilde yapılan vakfın geçerli olmayacağı açıkça belirtilmiştir.215 Örneğin kişinin malını vakfedeceğine dair vaatte bulunması, bağlayıcılık şartına aykırı olacağından vakıf geçerli olmaz. Vakfın kurulmasını vaad etme, vakıf yapmayı zorunlu kılmaz.216 Aile vakfı kurmak için vâkıfın evladına vaatte bulunması da bu anlamda geçerli sayılmaz ve vakıf kurulmamış olur.

Bağlayıcılık şartından kaynaklı olarak muhayyerlik şartının ileri sürülebilmesi meselesinde fukaha arasında ihtilaf vardır. Bu konuda üç farklı görüş ortaya çıkmıştır. Bu görüşlerden ilki, şartın batıl, vakfın ise sahih olacağıdır ki genel olarak mescid vakıfları için bu görüş kabul edilmektedir.217 Mescidlerin aynından faydalanılan vakıf olması hasebiyle süknası (oturulması) şart koşulmuş aile vakıflarında da bu durumun geçerli olacağı söylenebilir. Buna göre sükna şartı konulan aile vakıflarında ileri sürülen muhayyerlik şartı batıl, vakıf ise sahih olmaktadır.

Gelirinden yararlanılan vakıf türlerinde ise, cumhurun görüşü sadece muhayyerlik şartının değil vakfın tümden batıl olacağı yönündedir. Çünkü vakıf ister köle azadına benzetilsin ister sadakaya benzetilsin, ta’lîkî bir şart kabul etmez; dolayısıyla ihtimalli bir irade beyanı söz konusu değildir. Vakfın kurulduğunun ve bağlayıcı hale geldiğinin

214 Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 26-27, md. 70.

215 “Zeyd mülk menzilini vakfeder oldukta Zeyd hin-i iktizâda menzil-i mezbûru bey’ u semenini kendi mesârifine sart etmek şartıyla vakf eylese vakf-ı mezbûr sahih olur mu? El-Cevâb: Olmaz.” Komisyon, Ceride-i İlmiye Fetvaları, (Haz: İsmail Cebeci), İstanbul, Klasik Yayınları, 209, s. 83, Fetva no: 417.

216 Ali Haydar, Tertîb, s. 544, md. 1173.

217 es-Serahsî, el-Mebsût, c. 12, s. 42; Komisyon, el-Fetâva’l-hindiyye, c. 2, s. 356; Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 25-26, md. 69; Yazır, Ahkâmü’l-Ahkâmü’l-evkâf, s. 38.

açıkça ifade edilmesi zorunludur.218 Ancak İmam Ebû Yusuf ve talîki caiz gören Mâlikîler nazarında muhayyerlik şartı ile vakıf kurulabilir. Bu takdirde hem şart, hem de vakıf geçerlidir. İmam Ebû Yusuf bu hükümde vakfı temlîkî bir tasarruf kabul ederek, kıyasını bey’ ve icâre akdine göre yapmakta, düşünülebilmesi ve danışılabilmesi için üç günle sınırlı olmak kaydıyla muhayyerlik şartını câiz kabul etmektedir.219

Aile vakıfları özelinde bağlayıcılık şartının gereklerinden bir diğeri irade beyanında mevkûfun aleyhin açıkça tayin edilmesidir. Şâyet ihtimalli bir beyan söz konusu ise, vakfın kime yapıldığı, vakıftan kimlerin yararlanacağı kesinlik kazanmadığı için vakıf geçerli olmaz. Buna göre “Şu malımı ya oğluma ya da kızıma vakfettim” gibi ibarelerle kurulacak aile vakıfları geçersizdir.220

VÂKIF

İslâm Hukuku’unda bir vakfın geçerliliğine hükmedilebilmesi için vakfeden kişinin de bazı şartları ihtiva etmesi gerekir. Vakfın teberru yönünün ağır basması nedeniyle bu şartların hemen hepsinin teberru ehliyetini gerektiren şartları içerdiği söylenebilir.

1. Vâkıfta Bulunması Gereken Şartlar a. Bulûğ ve Rüşd

(1) Bulûğ

Kişinin mahza zararına olan tüm hukuki tasarruflarda olduğu gibi, İslâm hukukunda vakıf muamelesini yerine getirecek kişide ilk bulunması gereken şart, tam edâ ehliyetine sahip olmaktır. Bu da ancak bulûğa ermek ve reşid olmakla gerçekleşir. Bulûğa ermemiş çocuklar ise mümeyyiz ve gayr-i mümeyyiz olarak ikiye ayrılmaktadır.221 Bu

218 Hilâl b. Yahyâ, Ahkâmü’l-vakf, s. 84; es-Serahsî, el-Mebsût, c. 12, s. 42; İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 8, s.

187; et-Tarablûsî, el-İs’âf, 29; eş-Şirbinî, Muğni'l-muhtâc, c. 2, s. 494-495.

219 es-Serahsî, el-Mebsût, c. 12, s. 42; et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 29; el-Haraşî, Şerhu'l-muhtasar, c. 7, s. 91.

220 Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 27, md. 71.

221 Mecelle, md. 943; Ali Haydar, Dürer, c. 3, s. 9.

sebeple henüz bulûğa ermemiş ve temyiz kudreti de bulunmayan (gayr-i mümeyyiz) çocuklarda tam eda ehliyetinin bulunmadığı; dolayısıyla kurmuş olduğu vakfın batıl olacağı ittifakla kabul edilmiştir.222

Temyiz kudretine sahip mümeyyiz çocukların velisi tarafından izinli olması halinde yarar ve zarara ihtimali olan alış-veriş gibi tasarrufları yapabilecekleri kabul edilse de tamamen zararına olan tasarrufların vasiyet hariç ittifakla batıl olacağına hükmedilmiştir. Vakıf da vakfeden için tamamen zararına bir tasarruf olduğundan mümeyyiz çocuğun vakfı batıl kabul edilmektedir.223

Şâfiîler ve Mâlikîler vasiyeti bu kapsama dâhil etmemektedir. Vasiyetin ölüme bağlı bir tasarruf çeşidi olmasından hareketle, mümeyyiz çocuğun hayatta olduğu müddetçe zararına bir akit sayılmaz. Bu kapsamda vakfın da bir çeşit ölümden sonraya bağlı bir tasarruf sayılabileceği, dolayısıyla mümeyyiz çocuğun vakfının geçerli olabileceği düşünülebilir. Ancak vakfın vasiyetten ayrılan yönü olarak, vakıfta hayattayken bir zarara uğramanın söz konusu olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla tam eda ehliyeti diğer mezheplerde olduğu gibi Şâfiî ve Mâlikîlerde de şarttır.224 Bununla beraber ölüme bağlı olarak yapılan vakıflarda vasiyet hükümlerinin uygulanmasından dolayı, Şâfiîlerin ve Mâlikîlerin mümeyyiz çocuk tarafından ölüme bağlı olarak kurulan vakfı vasiyete kıyasla geçerli sayacağını söylemek mümkün olacaktır. Çünkü bu vakıflarda da mümeyyiz çocuğun hayatta olduğu müddetçe zararına bir durum ortaya çıkmamaktadır.

Aile vakıflarında ise, bu durum bazı hallerde farklılık arzeder. Mümeyyiz çocuğun ölüme bağlı vakıfları Şâfiîlerce geçerli kabul edilebilirse de varislere yapılacak vakıfların geçerliliği yoktur. Çünkü bu vakıflarda vasiyet hükümlerinin uygulanması “Varise

222 Alâüddin Ebî Bekr b. Mes'ûd el-Kâsânî, Bedâiu’s-sanâî fi tertîbi'ş-şerâî‘, (Thk: Ali Muhammed

222 Alâüddin Ebî Bekr b. Mes'ûd el-Kâsânî, Bedâiu’s-sanâî fi tertîbi'ş-şerâî‘, (Thk: Ali Muhammed