• Sonuç bulunamadı

Allah Rızasının Gözetilmesi (Kurbet)

AİLE VAKIFLARININ HUKUKİ MAHİYETİ

III. AİLE VAKIFLARINDA İSTİHKAK

1. Allah Rızasının Gözetilmesi (Kurbet)

Aile vakıflarından yararlanacakların kimler olacağını ve ne şekilde yararlanacaklarını belirleme konusunda tek yetkili olan vâkıfın sınırları kurbet kastı ile çizilmiştir. Kurbet, yani Allah’a yaklaşma, onun rızasını kazanma amacı bulunmayan

294 İbnü'l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, c. 6, s. 186-187; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 527; Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 155.

müstahiklerin belirlenmesi durumunda vakıf geçersiz sayılır. Çünkü fukahaya göre kurbet vakfın sebebidir. Sebep olmayınca vakıf da kurulmamış olur.295

Allaha yakınlaşma niyetiyle vakıf kurulması esas olmakla birlikte, niyetin sübjektif bir değer ifade etmesi, tespitinde zorluklar meydana getirmektedir. Kişiyi aile vakfı kurmaya sevkeden amiller çok çeşitli olabilmekte ve bu amillerin arasında gösteriş, hırs vb. gibi mahza kurbet niyetinin bulunmadığı amiller de yer alabilmektedir. Bu nedenle vâkıfın Allah’a yaklaşma niyetinin olup olmadığını belirlemek ancak objektif bir kriter ile mümkün olacaktır. Bu kriter de fukaha tarafından vâkıfın vakfettiği cihette kurbet özelliğinin bulunması olarak belirlenmiştir.296 Buradan hareketle aile vakıflarındaki müstahiklerin vasfının vâkıfın niyetini de ortaya koyacağı söylenebilir.

Vakfın asıl sebebi Allah’a yaklaşmak olsa da meşrûtun lehlerde mutlaka sevap kazandıracak ve Allah’a yaklaştıracak özelliklerden birinin bulunması, diğer bir deyişle sadaka ve zekâtın verilebileceği yerlerden olma zorunluluğu tartışma konusudur. Vakfın sadaka ile olan sıkı ilişkisinden dolayı kurbet özelliği bulunan mevkûfun aleyhlere vakıf ittifakla geçerlidir.297 Dolayısıyla aile vakıflarında da fakir akraba gibi kurbet kastının sağlandığı vakıfların geçerli olacağında ihtilaf yoktur. Mürtede yapılacak vakıflar gibi vâkıfa masiyet ve günah yükleyecek yerlerin müstahik olarak belirlenmesinde yine ittifakla vakfın geçerli olmayacağı kabul edilmiştir.298

Mezhepler arasında ve mezheplerin kendi içerisinde ihtilaflı olan konu kurbet yönünün çok belirgin olmadığı ancak masiyet yönünün de bulunmadığı mübah alanlara yapılan vakfın geçerliliğidir. Görüşler birbirine yakın olmakla beraber mezheplerin

295 İbnü'l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, c. 6, s. 186; Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 15, md. 52; Ali Haydar, Tertîb, s. 119, md. 200.

296 Debûsî vakfın cihetinin kurbet olması gerektiğini vakfı tanımlarken şu şekilde açıklar: “Vakıf, rakabedeki mülkiyeti iptal edip onu Allah adına hapsetmek ve gelirini belli kurbet cihetlerine sarfetmektir.” Salim Özer, Debusi'nin el-Esrar fi'l-Usuli ve'l-Furu adlı eserinin tahkik ve tahlili, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Kayseri, 1997, s. 692.

297 es-Serahsî, el-Mebsût, c. 12, s. 28; eş-Şirbinî, Muğni'l-muhtâc, c. 2, s. 485; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 520-521.

298 İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 520-521.

hükme ulaşma yollarında ve hükmün ayrıntılı meselelerinde farklılıkların buluduğu görülmektedir.

Şâfiîler arasında kurbetin gerekli olduğunu kabul edenler olsa da299 râcih olan görüş aile vakıflarından yararlanacak olan kişilerde kurbet yönünün şart olmamasıdır.

Masiyetin bulunmadığı, mübah sayılan vasfa sahip her kişi müstahik olarak belirlenebilir ve vakıftan yararlanma hakkına sahip olur.300 Ancak vâkıfın inancına göre değil, İslâm anlayışında masiyetin bulunmaması gerekir. Bu kabulün neticesi olarak gayr-i Müslim olsa dahi vâkıfın belirleyeceği cihette İslâm’a göre masiyet vasfının bulunmaması şartttır.

Gayr-i müslim bir vâkıfın kiliseyi müstahik olarak belirlediği vakıflar, bakımı, inşaatı veya çeşitli ihtiyaçları için bile olsa İslâm’ın bu cihetleri masiyet sayması sebebiyle geçersizdir. Vâkıfın inancında kurbet olması hükmü değiştirmez.301

Hanbelîler de hüküm açısından Şâfiîler gibi düşünmekle beraber, kurbet ve örfün izin verdiği yönlere vakfı caiz kabul eder. Bu şartın dışında kalacak yönlerin istihkakı batıl sayılmıştır ki bu da masiyet içeren istihkaktır. Hanbelîlerin kurbetten kasıtları mescid, imaret, fakirler gibi sadakaların geçerli olduğu cihetleri, örften kasıtları ise çocuk, akraba veya belli bir kimse gibi kurbetin belirgin olmadığı cihetlerdir.302 Hanbelîler, içinde zengin ve fakirlerin bulunduğu sayısı belli olmayan bir topluluğa yapılan aile vakıflarında istihkakın nasıl olacağı konusunda ise Şâfiîlerden ayrılmaktadır. Sayısı belli olmasa da bu şekilde yapılan vakıfların fakirlere yapılacak vakıflar gibi sahih olacağını Hanbelîler kabul ederken, İmâm Şâfiîi’den nakledilen görüşe göre, sayısı belli olmayan ve zenginle fakirlerin birlikte olduğu gruba yapılacak vakıflar sahih kabul edilmez. 303

Mâlikîler vakfın kurbet olması konusunda Şâfiî ve Hanbelîler ile aynı düşünceye sahiptirler. Onlara göre vakfedilen cihetin kurbet yönünün bulunmasına gerek yoktur, mübah olması ve masiyet içermemesi yeterli sayılır. Hatta Mâlikîlerin çoğu cihette bizzat

299 eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, c. 1, s. . 441.

300 eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, c. 1, s. 441; eş-Şirbinî, Muğni'l-muhtâc, c. 2, s. 490.

301 Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 93.

302 İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 8, s. 228.

303 İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 6, s. 229; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, c. 1, s. 442; Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 94-95.

masiyetin belirli olması gerektiğini söylemekte, ikindinin farzından sonra namaz kılınması şartı gibi, kerahet içeren cihetlere mutlak olarak vakfın da sahih olacağını kabul etmektedir. Ancak Mâlikîlerin bir kısmı kerâhet konusunda da ayrıma giderek, keraheti ihtilaflı konuların mevkûfun aleyh sayılmasını caiz kabul ederken, kerahetinde ittifak bulunan konulara vakıf yapılmasını sahih görmemektedir.304

Mâlikîlerin diğerlerinden ayrıldıkları bir başka husus masiyetin neye göre belirleneceğidir. Bu anlamda Mâlikîler, Şâfiî ve Hanbelîlerin savunduğu cihetin İslâm nazarında masiyet olmaması şartını kabul etmez, vâkıfın inancına göre masiyet olması durumunda vakfı batıl sayar. Bu durumun ortaya çıkardığı en temel fark, gayr-i Müslimin yaptığı vakıflardır ki Mâlikîlerin bir kısmına göre kilise, sinagog gibi binalara ya da bu ibadethanelerin tamir ve bakımına gayr-i Müslimler tarafından yapılan vakıflar gayr-i lâzım olmak kaydıyla geçerlidir. Vâkıf dilediği zaman vakfından dönebilir.305 Çünkü her ne kadar İslâm’a göre bu cihet kurbet sayılmasa da vâkıfın inancında kurbet içermektedir.

Ancak diğer kabule göre kilise ve sinagoglara mutlak olarak yapılacak vakıflar batıl, bakım onarım gibi işlere yapılacak vakıflar sahih kabul edilmektedir. Nitekim İbn Rüşd bu ibadethanelerin bakım ve onarımı için yapılacak vakıfları sahih kabul ederken, mutlak olarak ibadethaneye yapılan vakıfların davasına bakan hâkimlerin bu vakıfları iptal etmesi gerektiğini söylemiştir.306 Mâlikîler içerisindeki üçüncü görüşe göre kiliseye ve sinagoglara yapılacak vakıflar masiyet içermesinden dolayı mutlak şekilde batıl kabul edilmektedir.307 Bu son görüşün Şâfiî ve Hanbelîlerin görüşü ile benzeştiği görülmektedir.

Kurbet şartını en katı şekilde savunan Hanefîler nazarında ise vakfedilen cihette masiyetin bulunmaması yeterli değildir. Mutlaka kurbet kastının bulunması gerekmektedir. Kurbet kastının bulunması ise kendilerine sadakanın geçerli olacağı

304 Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Muhammed b. Abdurrahman er-Ruaynî, el-Mevâhibu’l-celîl li şerhi Muhtasari’l-Halîl, Riyad, Dâru Alemi’l-Kulûb, 2003, c. 6, s. 23; el-Adevî, Hâşiye, c. 7, s. 81-82;

ed-Desûkî, Hâşiyetu’d-Desûkî, c. 4, s. 78.

305 ed-Derdîr, eş-Şerhu’s-sağir, c. 2, s. 267; ed-Desûkî, Hâşiyetu’d-Desûkî, c. 4, s. 78.

306 Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 92-93.

307 Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 92-93; ed-Derdîr, eş-Şerhu’s-sağir, c. 2, s. 267.

kimselerden oluşması ile mümkündür. Aksi takdirde vakıf geçerli kabul edilmez.308 Ancak daha önce bahsedildiği üzere irade beyanı sırasında bu kurbet cihetinin belirtilmesi İmam Muhammed’e göre şart ise de İmam Ebû Yusuf’a göre şart değildir. Ebedi kurbet ciheti belirtilmese de vakıf fakirler için geçerli olmaktadır.309 Bu kuralı katı şekilde uygulamakla birlikte Hanefîler için de esnekliğin söz konusu olduğu söylenebilir.

Müstahikteki kurbet özelliği aile vakıflarında olduğu gibi mutlaka vakıf anında bulunmak zorunda değildir. Daha sonra yararlanılması şart koşulan bir cihette kurbet özelliğinin bulunması vakfın sıhhati için yeterlidir. Te’bîd kuralı ile birlikte düşünüldüğünde vakıftan en son yararlanacak cihette fakirler gibi hem ebedi hem de kurbet vasfının bulunması Hanefîlerce yeterlidir.310

Her ne kadar başlangıçta kurbet sayılmayan bir cihete vakfedilmesine Hanefîler cevâz verse de, bu cihetin masiyet içerikli olma ihtimali yoktur. Ebedi olsun olmasın masiyet içeren bir yöne yapılacak vakıf batıl hükmünü almaktadır. Bu bağlamda cumhurun görüşü ile Hanefîlerin görüşünün paralellik arzettiği söylenebilir. Ancak cumhurdan farklı olarak Hanefîler hem İslâm nazarında hem de vâkıfın itikadında kurbetin bulunması gerektiğini vurgular.311 Aksi takdirde vasiyette ve sadakada olduğu gibi vakıf sahih olmaz.312 İmâm-ı Âzâm’ın vasiyete kıyasla sadece vâkıfın nazarında kurbet olmasının yeterli gördüğüne dair rivâyet bulunsa da,313 bu rivâyetin şâz nitelikte kaldığı; mezhepte ve Osmanlı hukukunda tercih edilen görüşün her iki kısımda da kurbetin bulunması olduğu söylenebilir.314 Bu durumda gayr-i Müslimin kiliseye yapacağı vakıf İslâm nazarında kurbet olmadığı için batıl kabul edildiği gibi, bu kişinin mescide yapacağı vakıf da her ne kadar İslâm nazarında kurbet olsa bile, gayr-i Müslim

308 Ebû Zehra, Muhâdarât, s. 95-96; el-Kubeysî, Ahkâmü'l-vakf, c. 1, s. 407.

309 Bk. 1. Bölüm Te’bîd başlığı.

310 Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed İbn Kayyım el-Cevziyye, Ahkâm-ı ehli’z-zimme, (Thk: Yusuf b.

Ahmed el-Bekrî – Şakir b. Tevfik Ârûrî), Demmâm, Ramadî li’n-neşr, 1997, c. 1, s. 601; İbnü'l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, c. 6, s. 188; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 519.

311 İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, c. 5, s. 204; Ömer Hilmi, Ahkâmü’l-evkâf, s. 29, md. 74; Ali Haydar, Tertîb, s. 165, 307.

312 İbn Kayyım el-Cevziyye, Ahkâm-ı ehli'z-zimme, c. 1, s. 601; Bilmen, Kâmûs, c. 5, s. 176.

313 İbn Mâze, Muhîtu’l-burhânî, c. 6, s. 227.

314 Ali Haydar, Tertîb, s. 167, md. 311; Bilmen, Kâmûs, c. 4, s. 316, c. 5, s. 176.

vâkıfın itikadınca kurbet olmadığı için batıl kabul edilmektedir.315 Gayr-i müslim vâkıf tarafından müstahik olarak belirlenebilen ve sahih kabul edilen tek mescid Mescid-i Aksâ’dır. Çünkü Mescid-i Aksâ üç ilahi dinin de kurbet saydığı bir ibadethanedir. Aynı şekilde bir Müslümanın kiliseye yapacağı vakıf da İslâm’ın ve Müslüman vâkıfın nazarında kurbet olmadığı için batıl sayılır.316

Gayr-i müslim tarafından yapılacak aile vakıflarında son olarak belirlenecek ebedi cihetin de yine her iki taraf nazarında kurbet olması şarttır. Şâyet kurbet sayılmayan bir cihet ebedi yön olarak belirlenmişse bu durumda vakıf vâkıfın vefatı ile miras olarak paylaştırılır.317 Ebedi cihet fakirler gibi hem Müslümanlarca hem de gayr-i Müslimlerce kurbet kabul edilen bir yön olduğunda vakıf sahih ve lâzım hale gelmektedir.318

Cumhura göre kurbetin zorunlu olmaması ve masiyet yönünün yokluğunun yeterli görülmesi, aile vakıflarından yararlanacaklara vakfın genel olarak sahih olduğunu kanıtlamaktadır. Ancak müstahik olarak belirlenen kimselerin hırsız, eşkıya, vb. suçlular olması durumunda masiyet içereceğinden vakıf geçersiz sayılmaktadır. Hanefîlerde ise her ne kadar kurbetin bulunması zorunlu olsa da, ebedi olmayan cihette kurbetin zorunlu olmaması aile vakıflarının cumhur gibi sahih kabul edilmesini sağlamaktadır. Ancak Hanefîler nazarında da hırsız, eşkıya gibi suçluların aile vakıflarında meşrûtun leh olarak belirlenmeleri masiyet içereceğinden caiz görülmemiştir. 319

a. Zenginlere Vakıf

Vakıfta kurbet şartının aranıp aranmamasına bağlı olarak mezhepler arasında zenginlere yapılan vakıfların sahih olup olmayacağı da ihtilaflıdır. Dolayısıyla aile vakıflarında bulunacak zengin kimselerin vakıftan yararlanmalarının sıhhati de bu ihtilafa dâhil olmaktadır.

315 İbn Kayyım el-Cevziyye, Ahkâm-ı ehli'z-zimme, c. 1, s. 603; Ali Haydar, Tertîb, s. 166, md. 309; Bilmen, Kâmûs, c. 5, s. 176.

316 et-Tarablûsî, el-İs’âf, s. 15; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 526.

317 Ali Haydar, Tertîb, s. 166-167, md. 309-311.

Genel kabule göre Şâfiîlerin vakıfta kurbet şartını zorunlu görmemesi ve onlara göre masiyet yönünün bulunmamasının yeterli olması, zenginlere yapılan vakfın da sahih kabul edileceğini göstermektedir. Bu bağlamda aile vakıflarında müstahik olarak belirlenen zengin kimselerin vakıftan yararlanmasının mümkün olduğu söylenebilir.

Çünkü vakıf bir temliktir ve zenginlerin de hukuken temliği geçerlidir. Ancak Şâfiîler içerisinde vakıfta kurbetin şart olduğunu kabul edenlere göre zenginlere yapılacak aile vakıflarının da sahih olmayacağı söylenebilir.320

Şâfiîler nazarında zenginlere yapılacak vakıfların bir başka ihtilaflı konusu, zenginlerin sayısının belirli olup olmamasında kendisini gösterir. İmam Şâfiî’den bu konuda iki nakil bulunmaktadır. İçinde zengin ve fakirlerin birlikte bulunduğu ve kaç kişiden oluştuğu belli olmayan gruba vakıf yapılması durumunda, bu vakıftan bir kavle göre sadece fakirler yararlanabilmekte ve grubun içindeki zenginlerin faydalanma hakkı bulunmamaktadır. Çünkü sadakaların masrafı fakirlere aittir. Diğer kavle göre ise vakıfta zengin ve fakir ayrımı yapılamayacağı için eşit olarak bu vakıftan yararlanırlar.321 Bu durumda Şâfiîlere göre bir grubun müstahik olarak belirleneceği aile vakıflarında grup üyelerinin tamamının istihkakında ihtilaf bulunduğu söylenebilir.

Kurbet ve örfü şart koşarak delaleten masiyetin bulunmamasını kabul eden Hanbelîlere göre zenginlere yapılacak vakıf şeriata aykırı bir durum içermediği için geçerlidir. Müstahik olarak ister belirli bir zengin kimse belirlensin ister içinde zenginlerin bulunduğu bir grup belirlensin aralarında fark yoktur. Her iki durumda da yapılan aile vakfı sahihtir.322 Ancak sadece zenginlerden oluşan bir gruba kurbetin ve örfün bulunmaması sebebiyle vakfedilmesi sahih kabul edilmez. 323

Mâlikîler de diğer iki mezheb gibi kurbet şartını değil de masiyet olmama şartını kabul ettiklerinden dolayı genel olarak zenginlere vakfı geçerli saymışlardır.

Diğerlerinden farklı olarak yalnızca zenginlere yapılan ve sonunda ebedi bir cihet belirlenmeyen vakıfları da muvakkat vakıflara verdikleri cevaz sebebiyle sahih kabul

320 eş-Şirbinî, Muğni'l-muhtâc, c. 2, s. 490.

321 eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, c. 1, s. 442.

ettikleri söylenebilir. Zengin ve fakirlerin birlikte bulunduğu belirli gruplara yapılmış aile vakıflarında grubun kaç kişiden oluştuğu kestirilemiyorsa öncelik fakir olanların vakıftan yararlanmasıdır. Ancak fakirlerin zenginlik sınırına ulaşacak şekilde vakıftan yararlanmasından sonra vakfın gelirinden pay kalırsa zenginler de bu vakıftan faydalanabilmektedir. Bu hüküm sınırlı cihetin kesilmesinden sonra ebedi yön olarak belirlenenler içerisinde bulunan zenginler için de geçerlidir. Örneğin ebedi yön olarak vâkıfın yakınları belirlenmişse bunların içerisindeki zenginler ancak fakirlerin zenginleşmesi durumunda vakıftan yararlanabilmektedir.324

Kurbet şartını en katı şekilde uygulayan Hanefîlerde ise zenginlerin kurbet kastı içermediği, azınlıkta kalan itirazlar325 dışında açıkça kabul edilmiştir.326 Buna göre zenginlerin Hanefîler nazarında aile vakıflarında müstahik olma imkânı yoktur. Ancak kurbet şartının uygulanma zamanının esnek bırakılması ve başta olmamakla birlikte sonunda kurbetin bulunmasının yeterli görülmesi zenginlerin de müstahık olabileceğinin kabulünü sağlamıştır. Nitekim son dönem Hanefî eserlerinde vakfın tarifine eklenen

“kişinin sevdiği/dilediği yerlere sarfetmesidir”327 ibaresi zenginlerin de vakıftan yararlanabileceğini gösteren karinelerin başında gelmektedir. İbnü'l-Hümâm bu ibareyi,

“Çünkü kurbet kastı olmaksızın zenginlerden sevilen kimseye vakıf yapılması sahihtir.

Ancak sonunda fakirler veya mescidin işleri gibi te’bîd şartıyla beraber kurbetin olması halinde böyledir. Vakıf zenginlerin inkırazından önce sadaka olmamış olur. Bunun sebebi, dünyadaki yaşayanlar arasında nefsin sevdiklerini faydalandırma, ahirette ise Yüceler Yücesi’ne yaklaşma iradesidir.” şeklinde açıklamaktadır.328

İbnü'l-Hümâm tarafından da temas edildiği üzere Hanefîler sadece zenginlerin müstahik olarak ebedi şekilde belirlendiği cihetlere yapılan vakfı kurbet kastı

324 el-Kubeysî, Ahkâmü'l-vakf, c. 1, s. 406.

325 Örneğin Hanefî fukahasından İbn Mâze tarafından her ne kadar fakirlere yapılan kadar sevabı fazla olmasa da zenginlere de tasaddukta bulunulabileceği, dolayısıyla bir tasadduk çeşidi olan vakıfta da kurbet yönü bulunarak geçerli olacağı ifade edilmiştir. Ancak bu görüşün Hanefî fukahasında revaç bulmadığı söylenebilir. Konu hakkındaki tartışmalar için bk. İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 519.

326 el-Mevsılî, el-İhtiyâr, c. 3, s. 46; İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, c. 6, s. 519.

327 el-Haskefî, Dürrü’l-muhtâr, s. 369.

328 İbnü'l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, c. 6, s. 188.

bulunmadığından sahih kabul etmemektedir. Ancak zenginlerin istihkakının kesilmesinden sonra ebedi bir kurbet cihetinin belirtilmesi durumunda zenginler aile vakıflarından yararlanabilmektedir.329

Hanefîler nazarında zenginlerin müstahik olabilmelerinin bir başka yolu ise fakirlere ortak olarak vakfa dâhil olmalarıdır. Ancak yine de bu şekildeki vakıftan zenginlerin mutlak olarak yararlanması kabul edilmez. Bu şekilde fakirlerle birlikte oldukları vakıftan yararlanabilmesi, vâkıf tarafından ihtiyacın zikredilmesi ve zenginin de bu ihtiyaca muhtaç olması veya sınırlı bir grup (kavm-i mahsûr330) içerisinde olmaları halinde mümkündür. “Şu mahalle sakinleri” gibi sınırlı bir grubun müstahik olarak belirlenmesi durumunda o mahallede oturan zengin ve fakir tüm kişilerin vakıftan yararlanması sahihtir. Yine “Şu mahalleden Allah yolunda gaza edenler” gibi kurbete delalet eden ve içlerinde zenginlerin de bulunabildiği sınırlı bir cihetin belirtilmesi halinde zengin fakir ayrımı gözetilmeksizin vakıf geliri eşit olarak paylaştırılır. Bunların sayısı bilinebildiği için bizzat şahıslara yapılmış gibi kabul edilerek vakıf geçerli sayılır.

Ancak “Allah yolunda gaza edenler” gibi kurbete delalet eden sınırsız bir cihet belirlenmiş ise bu takdirde vakıf geçerli olmakla birlikte müstahik sadece kurbet kastının gerçekleşeceği fakirler olmaktadır. Zenginlerin bu vakıftan istihkakı yoktur. Çünkü ebedi yönün mutlak surette kurbet içermesi gerekir ve sadaka/zekât gazilerden fakir olanlara verilebilmektedir. Yine “yetimler” gibi hakkında fakirlere hasredileceğine dair nass bulunmayan, ancak halkın kullanımında fakirlerin anlaşıldığı bir ibare ebedi cihet olarak belirlenmişse, vakfın geliri yine fakirlere ait olmaktadır. Buradaki fark, vakfiyede zengin yetimlerin de faydalanmasını sağlayacak bir ibare bulunması durumunda vakıftan yararlanmalarının sahih kabul edilmesidir. Bu kıyasların çoğunun ise vasiyet hükümlerine göre yapıldığı söylenebilir.331

329 el-Mevsılî, el-İhtiyâr, c. 3, s. 46; Komisyon, el-Fetâva’l-hindiyye, c. 2, s. 369; Ali Haydar, Tertîb, s.

162, md. 301.

330 Kavm-i mahsûrun ölçütü konusunda çeşitli rivâyetler bulunsa da genel olarak Osmanlı hukukunda 100 sayısının altı sınırlı (mahsûr), 100 sayısının üstü sınırsız (gayr-ı mahsûr) sayılmıştır. Mecellede “Yüz neferden ziyâde olan karye ahâlisi kavm-i gayr-i mahsûr addolunur” denilerek bu sayı kanunlaştırılmıştır. Mecelle, md. 1646; Ali Haydar, Dürer, c. 4, s. 294; Erdoğan, Fıkıh Terimleri Sözlüğü,