• Sonuç bulunamadı

Sosyal bir müessese olarak düşünüldüğünde vakıfların toplumun tümü tarafından faydalanılan kurumlar olması istenir. Ancak bu kurumlardan toplumun yararlanma şekli doğrudan olabileceği gibi dolaylı da olabilir. Yine toplumun tamamının yararlanması mümkün olduğu gibi, bir kesimi özel olarak da yararlanabilir. Bu açılardan bakıldığında hayrî, aile ve avârız vakıfları olarak karşımıza üç farklı vakıf çeşidi çıkmaktadır.

HAYRÎ VAKIFLAR

İslâm toplumunda vakıfların kurulma sebebi halkın karşılıksız faydalanacağı bir kurum oluşturmak ve karşılığının Allah tarafından verileceğine inanmaktır. Bu nedenle vakıf kurmanın amacı Allah'a yaklaşmak onun rızasını elde etmek olarak belirtilir.9 Allah'a yaklaşmak amacıyla kurulan vakıflarda asıl olan, bu vakıflardan halkın bizzat yararlanmasıdır. Bu nedenle vakıf denilince ilk akla gelen kendisinden bizzat yararlanılan cami, medrese, imaret, han, hamam vb. gibi müessesât-ı hayriyelerdir.

Müessesât-ı hayriyelerin ebedi olarak yaşatılmasını, ayakta kalmasını sağlamak ise, onların sürekli gelir elde etmesi ve bu gelir sayesinde hizmet verebilmesi ile mümkündür. Bu nedenle sürekli gelir elde etmelerini sağlayacak, çeşitli şekillerde kiraya verilerek nakdî şekilde bu kurumları destekleyecek, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını

karşılayacak ve kendisinden bizzat değil, geliri ile yararlanılacak başka vakıfların da kurulduğu görülmektedir.

Gerek bizzat kendisiden gerekse gelirinden yararlanılan, vakfın asıl amacına uygun bu tür vakıfların tamamına hayrî vakıflar adı verilmektedir. İslâm hukukunda teşvik edilen, vakıf sahibi kişiye ebedi hayır kapısını aralayan, hadiste müjdelendiği şekliyle10 amel defterini kapatmayan vakıfların, bu tür vakıflar olduğunda ihtilaf yoktur.

AİLE (ZÜRRÎ, EVLATLIK) VAKIFLARI

Mülk olan bir malın gelir getirici şekilde vakfedilerek, gelirinden çoğunlukla vâkıfın yakınlarından oluşan sınırlı sayıda kişinin istifâde etmesinin şart koşulduğu vakıf türüne aile vakfı adı verilmektedir. Aile vakıflarının, zürrî vakıflar, evlatlık vakıflar gibi değişik şekilde isimlendirildikleri görülmektedir. İslâm hukukunda, özellikle Osmanlı döneminde bu tür vakıfların cevazı konusu en çok tartışılan meselelerden biri olmuştur.

Vakıfta olması gereken kurbet kastı olmadığı, miras hükümlerini askıya aldığı, var olan borçların ödenmesi için malın haczedilmesini engellediği gibi sebeplerle aile vakıflarının kurulduğu savunularak meşru olmayacağı fikri ortaya atılmış ise de11 çoğunlukla cevazına dair görüş ağırlık kazanmış, uygulamada hükümler buna göre düzenlenmiştir.

Çalışmamızın ana konusunu oluşturan bu tür vakıflar ilerleyen bölümlerde ayrıntılı şekilde incelenecek ve hukukî açıdan bu vakıfların mahiyeti değerlendirilecektir.

AVARIZ VAKIFLARI

Arıza kelimesinin çoğulu olan avarız, hastalık, ölüm, sel, yangın gibi beklenmedik afetlere maruz kalmış kimselere yardım edebilmek ve halkın çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla, daha çok köy ve mahalle içinde sınırlı kalmak üzere kurulan vakıflara verilen isimdir.12

10 Müslim, “Vasiyyet”, 3; Ebû Dâvûd, “Vesâyâ”, 14; et-Tirmizî, “Ahkâm”, 36; en-Nesâî, “Vesâyâ”, 8.

11 Barkan - Ayverdi, Tahrir Defteri, s. XXIV.

12 Ömer Nasûhî Bilmen, Hukûkı İslâmiyye ve Istılâhâtı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul, Bilmen Yayınları, t.y., c. 4, s. 294; Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 2. B., İstanbul, Ensar Yayınları, 2013, s. 38.

Avarız vakıflarının menşei Hz. Peygamber'in uygulamalarına kadar dayandırılabilir. Nitekim Hz. Peygamber'in havâit-i seb'a denilen yedi hurma bahçesini İslâm'ı düşmana karşı savunmak için ortaya çıkabilecek ani ihtiyaçlarda kullanmak üzere tahsis ettiği rivâyet edilmektedir.13 Avarız vakıflarının dayanağının Hz. Peygamber’in bu uygulaması olduğu söylenebilir. Şöyle ki; Osmanlı'da savaş vb. özel durumlar sebebiyle vatan savunmasını sağlamak üzere şer'î vergilere ek olarak halktan avârız akçesi adı altında vergi alınmaktaydı. Bu vergiyi vermeye gücü yetmeyen fakir halkın avârız akçelerini ödeyebilmesi amacıyla ilk olarak bu vakıflar ortaya çıkmış ve kurulan bu vakıflar eliyle köy ya da mahalle halkının vermesi gereken bu ek vergi ödenebilmiştir.14

Avârız akçelerinin ödenmesi için kurulmuş olan bu vakıflar, akçelerin alınmadığı ya da az miktarda alındığı zamanlarda ise yöre halkının çeşitli ihtiyaçlarını karşılama görevini üstlenmişlerdir. Bu ihtiyaçlar arasında, günümüzde birçoğu belediyeler tarafından karşılanan, fakir halktan ölen kimselerin cenaze masrafları, hastalananların tedavi masrafları, çeşitli sebeplerden dolayı çalışamayanların geçim masrafları, kimsesiz çocukların bakım ve eğitimi, evlenecek kızların çeyiz masrafları ve köy veya mahallenin yol ve kaldırımlarının tamir masrafları gibi ihtiyaçlar sayılabilir.15 Tanzimatla birlikte avarız akçesinin kaldırılması, bu vakıfların gelirlerinin tümüyle halkın bu ihtiyaçlarına sarf edilmesini sağlamıştır.16

Avarız vakıflarının mahalle ya da köy halkının ihtiyaçlarını karşılamak için kurulabildiği gibi, belli bir esnaf ya da meslek grubunun ihtiyaçlarını karşılama amacıyla da kurulduğu görülmektedir. İflas eden tüccarları iflastan kurtarmak, kredi ihtiyaçlarını karşılamak gibi yardımlar bu vakıflar ile karşılanmıştır.17 Yeniçeri ocağında da her bölüğün kendisine ait yardımlaşma sandığı bulunmaktadır ve bu sandıklardan da yeniçerilerin ihtiyaçları karşılanmıştır.18

13 Ebû Bekr Ahmed b. Ömer eş-Şeybânî Hassâf, Ahkâmü’l-evkâf, (Thk: Muhammed Abdüsselâm Şâhin), Beyrut, Dârü'l-kütübi'l-ilmiyye, 1999, s. 5-6.

14 Mehmet İpşirli, “Avârız Vakfı”, DİA, c. 4, s. 109.

15 Ali Haydar Efendi, Tertîbu’s-sunûf fi ahkâmi’l-vukûf, Dersaadet, Şirket-i Mürettebiye Matbaası, 1240, s.

436, md. 896; Ali Himmet Berki, Vakıflar, İstanbul, Aydınlık Basımevi, 1946, c. 1, s. 111; Halim Bâkî Kunter, “Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd”, Vakıflar Dergisi, S. 1, ss. 122-125.

16 Halil Sahillioğlu, “Avârız”, DİA, c. 4, s. 109.

17 Barkan - Ayverdi, Tahrir Defteri, s. XXXVII.

18 Barkan - Ayverdi, Tahrir Defteri, s. XXXVII.

Mahalle halkının ya da belli bir esnaf teşkilatının ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş olan avarız sandıklarından o mahalleye ya da o esnafa dâhil olan herkes yararlanabilmektedir. Vakıftan yararlanma konusunda din ayrımı bulunmamaktadır. Bu açıdan vâkıfın müslim ya da gayr-i Müslim olmasında da durum değişmez.19 Öte yandan yalnızca gayr-i Müslimlerin kendi aralarında kurmuş oldukları vakıflar da bulunmaktadır.20

Avarız vakıflarının bazen kendi amaçları dışında da fayda sağladığı görülmektedir. Devlet tarafından bu vakıflarda biriken paraların bir kısmı sıbyân ve ibtidâi mekteblerin ihtiyaçlarına sarfedilmiştir. Yine aynı şekilde Edremit ahalisi için kurulan avarız vakıflarının Hilâl-i Ahmer vb. milli yardımlaşma kurumlarına nakit para yardımında bulunduğu kayıtlardaki yerini almıştır. Bu durum, avarız vakıfların işlevinin ne denli büyük olduğunu gözler önüne sermektedir.21

Osmanlı döneminde mütevellileri tarafından idare edilen, devlet tarafından da sadece kontrolü sağlanan bu vakıfların, ilk olarak İkinci Meşrûtiyet ile bir kısmı, daha sonra Cumhuriyet döneminde diğer vakıfların tasfiye süreci ile birlikte tamamı mezarlıklarla beraber belediyelerin uhdesine bırakılmıştır.22

19 Ömer Hilmi Efendi, İthâfu’l-ahlâf fi ahkâmi’l-evkâf, İstanbul, Matbaa-i Amire, 1307, s. 84, md. 181; Ali Haydar, Tertîb, s. 435-436, md. 896; Berki, Vakıflar, s. 111.

20 İpşirli, “Avârız Vakfı”, DİA, c. 4, s. 109.

21 İpşirli, “Avârız Vakfı”, DİA, c. 4, s. 109; Ebû'l-Ûlâ Mardin, Ahkâm-ı Evkâf, İstanbul, Dârü'l-Fünûn Matbaası, 1926, s. 164.

BİRİNCİ BÖLÜM