• Sonuç bulunamadı

2.2. YENİ BİR İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ OLARAK İNTERNET

2.2.1. İnternetin Kısa Tarihçesi

Soğuk savaşın yarattığı bir gereksinim sonucunda ortaya çıkan internetin doğuşu bir tesadüf değildir. Askeri gereksinimler sonucu ortaya çıkan internetin, ortaya çıkmasındaki en önemli etken 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birliği’nin ilk uydusu Sputnik’i başarıyla uzaya göndermesidir. Sovyetler Birliği ile karşılıklı uydu gönderme yarışları sonucunda Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı İleri Araştırma Projeleri Ajansı (Defence Advanced Research Projects Agency-DARPA) ismi kapsamında uyduları, bağlı teknolojileri geliştirmek ve eşgüdüm altında çalışmasını sağlayacak bir birim kurmuştur (Birsen, 2012: 5).

ARPA 1972’den itibaren temel amacı olan askeri kuruluşların istekleri doğrultusunda çalışmalar gerçekleştirmiş ve adı DARPA (Defence Advanced Research Agency) olarak değişmiştir (Özdilek, 2002: 8). Böylece, bugünkü İnternetin temeli atılmıştır. Ağ için bir protokol seti geliştirmek amacıyla, 1973 yılında Stanford Üniversitesi, University Collage London’un katıldığı internet Working Projesi başlatılmıştır. (Karasioğlu, 2001: 19). Yine 1973 yılında ağın ismindeki “D”, yani “Savunma” ismi kaldırılıp, bu ağa ARPANET (Advanced Research Projest Agency NETwork) denmeye başlanmıştır.

1971 yılında 23 bilgisayarın birbirine bağlanabildiği ARPANET sisteminde elektronik posta, 1979 yılında ise ağ haberleri gibi sistemler istikrara kavuşmuştur (Sırabaşı, 2003: 432-433). 1978’e kadar süren çalışmalarla ise TCP (Transmission Control Protocol) adıyla bilinen İletişim Kontrol Protokolü’nün dört uyarlaması geliştirilmiştir (Karasioğlu, 2001: 19). Bu gelişmeler sırasında Amerikan Ordusu ARPANET’ten ayrılarak MILNET isimli yeni ağını kurmuş ve faaliyetlerini tamamen bu yeni ağa taşımıştır (Young, 2000: 63). Bir bakıma ARPANET’in sivilleşmesi demek

4 2000’li yılların başında Biri Bizi Gözetliyor gibi realite şovlar George Orwell’ın 1984 isimli kitabından esinlenmiştir. Bugün de sıradan bireyler kendileri internet vasıtasıyla gözetlenmeyi tercih ederek; zamanının çoğunu Facebook, Twitter, İnstagram, Vine gibi sosyal ağlarda geçirmektedirler. Dahası bu yüzyılın en çok hoşlandığı şey “takip” adı altında “gözetlenmek”tir.

olan bu gelişme, iki ağın birbirinden tamamen bağımsız, fakat bilgi alışverişinin sağlanmasını zorunlu kılmıştır. İki ağ arasındaki bilgi alışverişinin sorun olmadan devam edebilmesi için yapılan çalışmalar, 1983 yılında bilgisayar dünyasına yeni bir kavram kazandırmıştır (Köksal, 1997: 23).

İnternet, köken itibariyle askeri projeler üzerinde çalışan Amerikan üniversite ve laboratuvarlarında geliştirilmiştir, ancak kısa zaman içince bu dar çerçeveyi aşarak daha geniş araştırmalar için kullanılır olmuştur. 1980’lerin başında yerel ağ şebekeleri genişlemeye başladıktan sonra birçok üniversite de kendi bilgisayar sistemlerini ARPANET üzerindeki vlan ağına bağlamak istemiş, bunda muktedir olduklarında binlerce bilgisayarın bağlı olduğu tek bir sistem var olmuştur. Bu yıllarda üniversiteler arası e-posta sistemleri kullanıcılarının günlük yaşamlarında büyük kolaylıklar sağlamıştır. 1983 yılının başlarında ARPANET, TCP/IP’ye geçiş yapmıştır. Bu geçiş sonraki yıllarda internetin gelişimi için en önemli adımlardan birini oluşturmaktadır. Böylece ağın her yere uzanmasının ve veri iletiminin çok daha kolay bir hale gelmesinin önü açılmıştır (Hafner ve Iyon, 2000: 274).

1989 yılına kadar İnternet kullanıcılar için görsel olarak kayda değer bir özelliği olmayan yazılı metine dayalı bir iletişim sistemidir. Ancak bu durumunu değiştirecek en önemli atılımlardan biri 1989 yılında gerçekleştirilir. Tim Bernard LEE adında bir bilim adamı bugünkü İnternetin en önemli teknolojisini “www” geliştirmiştir (Yedig ve Akman, 2002: 78). Cenevre’de bulunan Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi’nde (CERN) geliştirilen World Wide Web (www) sayesinde her bilgi, bilgisayar ekranında görüntülenen bir belge olarak sunulmaya başlanmıştır. Bununla birlikte İnternet toplumusun genelinde yaygınlaşmıştır (Castells, 1996: 383) ve “http” (Hyper-Text Transfer Protocol) geliştirilmiştir.

Günümüzde internet halen gelişimini sürdürmektedir, Web 1.0’dan sonra Web 2.0 geliştirmiştir. Web’de insan etkileşimi olarak nitelendirilebileceğimiz bu gelişim sosyal ağlarda kullanıcıların aktif rol almasına izin vermiştir. İnternet kullanıcıları kendi içeriklerini üretmeye başlamış ve “sosyal medya” kavramı Web 2.0’ın izin verdiği özellikler sayesinde ortaya çıkmıştır. Son olarak günümüzde Yeni Medya’nın bir başka aşamasında “bulut bilişim” ve “bulut iletişim”e geçilmiştir. Bulut bilişim, internet tabanlı IT servisi için yeni bir tamamlayıcı, tüketim ve dağıtım modeli tanımlamaktadır.

Masaüstü bilişim uygulamalarından bulut bilişime yönelik hızlı değişim iletişim ortamlarını da değiştirmiştir. Web tabanlı “bulut iletişim”le birlikte her çeşit merkezi otorite ve kontrolün, tekelci yapıların varlıklarını sürdürmekte zorlanacakları bir dönem başlamıştır.5

Dünyadaki gelişmesine paralel olarak İnternet teknolojisi Türkiye’ye ilk defa, 1987’de Ege Üniversitesi’nin öncülüğünde kurulan, Türkiye Üniversite ve Araştırma Kurumları Ağı ile gelmiştir. 12 Nisan 1993’de ise TÜBİTAK- ODTÜ (TR-NET) iş birliği ile bir DPT projesi çerçevesinde Türkiye Global internet’e bağlanmıştır. 64 kbit/san hızındaki bu hat ODTÜ’den uzun bir zaman ülkenin tek çıkışı olmuştur. Daha sonra Ege Üniversitesi (1994), Boğaziçi (1995), Bilkent (1995), İTÜ (1996) bağlantıları gerçekleştirilmiştir (İçel ve Ünver, 2007: 418).

Türkiye’de transmisyon hatlarını kurma yetkisi ve bunlar üzerindeki mülkiyet hakkı Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Türk Telekom)’ne ait bulunmaktadır. 10.06.1994 tarih ve 4000 sayılı kanunda değişik 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 1. maddesi gereğince devam eden bu hak ile Türk Telekom’un internet omurgası omurgasın da tekel yetkisi vardır. Öte yandan, omurganın diğer alt sistemlerinin mülkiyeti ise Türk Telekom dışındaki özel ve kamu kuruluşlarına ait olabilir. Aynı zamanda, Türk Telekom, kanunun 2. ve 3. maddeleri gereğince özel ve kamu kuruluşlarına ruhsat verebilmektedir (İçel ve Ünver, 2007: 418).

Türkiye’de 1995 yılında ise internet bağlantı hızı iki katına çıkarılarak 128 Kbps’ye yükselmiştir. Boğaziçi ve Bilkent Üniversiteleri de internet ağına bağlanmıştır. 1996 yılına gelindiğinde ise internet bağlantı hızı son bir yıl içerisinde ulaştığı seviyenin 4 katına yani 512 Kbps’a çıkarak hızlanmıştır. Bunu takiben İstanbul Teknik Üniversitesi de internet ağına bağlanmıştır. Yine 1996 senesinde TÜBİTAK, Askeri Okullar, Polis Akademileri, Harp Akademileri, Milli Kütüphane, Türk Tarih Kurumu, ÖSYM, YÖK, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Ar-Ge birimlerinden oluşan toplamda 176 birime hizmet veren Ulusal Akademik Ağ (ULAKNET) kurulmuştur. Yine aynı sene Türk Telekom’un ticari kuruluşların ve internet servis sağlayıcılarının internetten yararlanmasını sağlayan TURNET projesi hayata geçirilmiştir. İkisi İstanbul (2 Mbps – 512 Kbps) biri Ankara (2 Mbps) olmak

üzere toplam üç ticari hat üzerinden internet servis sağlayıcılarına erişim sunulmaya başlamıştır (Koçoğlu, 2014: 60).

1997 yılına gelindiğinde, akademik kuruluşların internet bağlantısını sağlayan “ULAKNET” çalışmaya başlamıştır. Bunun sonucunda ise üniversiteler nispeten hızlı bir omurga yapısıyla birbirlerine bağlanarak, internet kullanır hale gelmişlerdir. 1999 yılı içerisinde, ticari ağ alt yapısında büyük değişiklikler olmuş ve “TURNET”in yerini “TTNET” isimli yeni bir oluşum almıştır (MEB, 2011: 6). 1997 yılında internete bağlı bilgisayar sayısı 30.000’e yükselirken, internet kullanan kişi sayısı ise yaklaşık 250.000’e ulaşmıştır (Koçoğlu, 2014: 61). Bugün Türkiye’nin %76,3’ü evden internete erişim sağlayabiliyorken6, 46,28 milyon kişi de aktif internet kullanmaktadır7

.