• Sonuç bulunamadı

A. SANAT

2. SANAT VE GELENEK

2.4. İkinci Yeni Şiiri

Kendisinin de içinde yer aldığı İkinci Yeni şiir hareketi için Ece Ayhan, -doğal olarak sahiplenici bir tutumla- yazı ve söyleşilerinde sık sık bu şiirin oluşum koşulları, ayırıcı özellikleri, işlevi ve önemi üzerinde durur. Kimi zaman da harekete yöneltilen olumsuz eleştiriler karşısında, savunmadan öte saldırı sayılabilecek sertlikte bir üslupla korumaya çalışır bu şiiri.

İkinci Yeni şiirini yaratan iki etmenden söz eder. Bunlardan biri, “şiirimizin içine düştüğü bunalımın itmesi”,553 öbürü de “bütün Türk şiiriyle bağıntılarını kesmek kaygısı içindeyken geçmişle yeni bir bağıntı kurmak kaygısı”554dır. Şaire göre bu, çok sonraları kurulabilecek bir bağdır ve hareketin kimi şairlerince gerçekleştirilebilmiştir. Bunlara ek olarak sayılabilecek bir etmen de, tepki duyulan kimi anlayış, oluşum ve kişilerdir. Şair, kendine özgü benzetme ve yakıştırmalarıyla bu tepkiselliği şöyle dile getirir:

551 Ece Ayhan, “Kentte Keşifler: Sait Faik’in Açık ya da Gizli Kış Mekânları”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.

126; “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, age., s.15.

552 Ece Ayhan, “Bir Resim Olarak Orhan Veli”, Dipyazılar, s. 67.

553 Pazar Postası, “İlk ‘İkinci Yeni’ Akımı Soruşturması İkinci Yeni İçin Ozanlar Ne Diyor?”, Şiirin Bir Altın Çağı içinde, s.13.

554 Konur Ertop, “Ece Ayhan Anlatıyor”, Dipyazılar, s. 73.

“Biz, ‘İkinci Yeni’ şairleri olarak, yeni bir dilbilgisi ve yeni bir sözdizimiyle, yeni bir istifle de kuşanmıştık. Ve sözgelimi, Prof. Suut Kemal yetkin’lere (yeni Prof. İhsan Doğramacı’lara); Yaşar Nabi Nayır’lara (yani Prof. Orhan Aldıkaçtı’lara); Atatürkçü bir kadın hareketi olan Mavi Yolculara, bir tekkenin postnişini gibi ‘Prens Sabahattin’ Eyüboğlu’lara, yani altı oklu devlet memurlarına; Oktay Rifat’lara, Melih Cevdet’lere, yani oksuz belediye memurlarına; Osmanlıyla iki kaşık gibi iç içe duran işbu cümhuriyet’e; Baylan’cı statükoculara, arabeskçilere, Orhan Gencebay’lara, C.H.P.li Attila İlhan’lara, İrfan takma’sına sığınan Tataratitiri’lere, v.b.ne kesinkes ve açıkça karşıydık.”555

İkinci Yeni şairlerini başlangıçta etkileyen iki ad ve yapıta dikkati çeker:

Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Çocuk ve Allah”; Sait Faik Abasıyanık, “Alemdağ’da Var Bir Yılan.” Bu etkilerin sonucunu da “sonunda katırın doğurması”na benzetir.556 Ona göre, hareketi başlatanlarsa, “parasız yatılılar” olarak andığı Cemal Süreya ve Sezai Karakoç’tur.557

Peki, bu harekette farklı ve yeni olan neydi? Hareketin özellikleri, önemi, işlevi ve şiir tarihimize katkıları nelerdi? Ece Ayhan, bu hareketin her şeyden önce

“tam anlamıyla bir ayaklanma” olduğu kanısındadır. Bu ayaklanmayla, alışılan bakış açılarının dışına ilk kez çıkılmakta, hatta her şeye ilk kez ters bir perspektiften bakılmakta olduğunu söyleyen şair,558 öncelikle “düşünce”ye vurgu yaparak, şiir-düşünce ilişkisinin olması gereken biçimiyle tarihimizde yine ilk kez İkinci Yeni hareketiyle kurulabildiğini öne sürer:

“Aşağı yukarı ‘bin yıl’ sürmüş ve Anadolu’da kentlerin dışında otağ’da, çadırda yaşamak serüveninden sonra tarihimizde ilk kez düşünce şiir biçimine bürünerek kentlere girilmeye başlanmıştır; 1956.”559

Ona göre, “Şiirin Altın Çağı” olan “1955-1956’larda şiir ilk kez ‘çırılçıplak bir Türkçe’yle kuruluyordur.” Dilin kalıp ve kurallarından kaynaklanan sınırlar ve alışılmış ifade biçimleri aşılıyor, Türkçede “sözdizimi de şiirsel bir ‘sıçrama’yla ilk

555 Ece Ayhan, “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.16.

556 Ece Ayhan, “Harita’da Bir Burgaz Adası”, a.g.e. , s.122.

557 Ece Ayhan, “ ‘Türk Resminde Yeni Dönem’den”, a.g.e. , s.23; “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’

Akımı”, age., s.16.

558 Yeni Ufuklar, “Ece Ayhan’ın İkinci Yanıtı”, Dipyazılar içinde, s.83.

559 Ece Ayhan, “Umutsuzlar Merdiveni”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.30.

kez değişime uğruyordur.” Kullanılan, “‘gizli bir dil’ değil”dir; ‘ağız’lar, ‘kuşdili’,

‘argo’ ya da ‘jargon’ hiç değil.”dir.560 Sonunda şiire “sivil bir ses” gelmektedir.561 İkinci Yeniciler, Türkiye’de “o zamana kadarki askerci anlayıştaki şiirlerin paslı demirden kapılarını gümbür gümbür! kapatıp; ‘çırılçıplak, başıbozuk ama uygarca’

anlamlarındaki sivilliğin çığırını” açmaktadırlar.562 “Atonal bir devrim”dir bu;

“algılamaklar, imgelemekler değişsin” istemektedir şairler. Yalnızca duyarlılıklar değil, “her şey” değişecektir bu şiirle. “Pırıl pırıl ve yeni bir başka imge”

getirmektedir bu şiir. “Şiirin kapıları sonuna dek açılacak”, tarih ve insan bütün yönleriyle irdelenerek rezaletler, “felaketler de söyletilecek, açıklanacaktır.” Hem bireyin, hem de toplumun “karmaşıklıklar içindeki gerçek nabzı”nı tutacaktır bu şiir.563 “Pezevenk ve orospular”a da yer verecektir bünyesinde.564 “Silahlar iyi bulunamamış olabilir belki”; ama aynı zamanda “Cumhuriyet’le büyük bir hesaplaşmadır” bu.565 Hareketin temsilcileri tamamen bakir bir alandadırlar, “ayak basılmamış bir ülkeye çıkanlar gibi” hissetmektedirler kendilerini.566 Gerçekliği kavrayış biçimi farklı, tamamen özgündür bu şairlerin; “anlamı tersyüz ederler.”567 Anlamsızlık değil, yeni bir anlam anlayışıdır söz konusu olan568; o yüzden “yeni anlamın yeni anlamlılığı bilinirse girilebilir bu şiire ancak.”569 “Rastlantısallık” da bu anlamın oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır.570 Önceki şairler “derinleşme”yle

“eşinme”yi ayırt edememişler, sadece “eşinmişler”dir; oysa İkinci Yeniciler

“araştırıyor, deniyor, ırgalıyor, derinleşiyor” ve şiirde gerçek bir devrimi gerçekleştirmek için “ne yaptıklarını ve yapacaklarını bilerek” çalışıyorlar”dır.

Sonunda tüm bunların karşılığını almışlardır; “devrim” gerçekleştirmiştir:

560 Ant, “Hayalet Yargılanacaktır”, Dipyazılar içinde, s.101.

561 Ece Ayhan, “Çırılçıplak Bir Türkçeyle”, Çanakkaleli Melahat’a İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi, s.9; “İlhan Uzmanbaş’la Bir Söyleşi”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.258; , Nokta, “Özgünlük Amuda Kalkmak Değildir”, Aynalı Denemeler içinde, s.36.

562 Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, s.256.

563 Nokta, “Hayalet Yargılanacaktır”, Dipyazılar içinde, s.101.

564 Tunca Arslan, “Biz Tüzüklerle Çarpışarak büyüdük”, Şiirin Bir Altın Çağı içinde, s.148.

565 Konur Ertop, “Ece Ayhan Anlatıyor”, Dipyazılar içinde, s. 73.

566 Yeni Ufuklar, “Ece Ayhan’ın İkinci Yanıtı”, a.g.e. içinde, s.83.

567 Yeni Sinema, “Türk Sineması Üzerine Soruşturma”, a.g.e. içinde, s.99.

568 Şair, yalnızca İlhan Berk’in bu çizgiden saptığını, “bir parça araya girip şiiri anlamsızlığa (non-sense) kaydırmaya çalıştığını” söylemektedir. 568 (Ahmet Soysal, “Ayıptır Söylemesi: Rimbaud”, Aynalı Denemeler içinde, s.61.)

569 Nokta, “Hayalet Yargılanacaktır”, Dipyazılar içinde, s.101.

570 Ece Ayhan, “İlhan Usmanbaş’la Atonal Müzik Üzerine”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.261.

“Sessiz ve gürültüsüz bir devrimde (…) bir sıra duyarlıklar, alışkanlıklar, biçimler, davranışlar, kavramlar ve yargılar altüst edildi.”

571‘Kazık’ sorular sorabilen ‘İkinci Yeni’; o güne kadarki şiiri teper ve zamandaş ‘Şiir toplumu’nu yıldırır ve dinmez bir fırtına çıkarır.”572

Bu eylemleri ve bu şiiri adlandırmakta güçlük çeker, kararsız kalır Ece Ayhan; önemsediği her kavramı bu harekete sıfat olarak getirmek ister âdeta. Her şeyden önce Muzaffer İlhan Erdost’un adlandırması olan “İkinci Yeni” ifadesini yanlış bulur.573 Kendisinin önerdiği ve “İkinci Yeni” yerine kullandığı ifadeler şunlardır: “Sivil Şiir”,574 “Sıkı Şiir”575, “Logaritmalı Şiir”576. Bu şiirin anlaşılmasında ve değerlendirilmesinde edebî terimlerin dışında başvurulması gerektiğini düşündüğü pek çok felsefe, bilim ve sanat terimi vardır: “düşünce sıçraması”577, “sıçrama”578,

“rastlantısal sıçrama”579, “atonallik”, “bakışımsızlık”, “kakışma”580, “negatif gerçekler”, “logaritma”581, “çarpım cetveli”, “Suriye Geometrisi”582, “çokboyutlu uzay geometrileri”583 “minkale”, “pergel”, “gönye”584, “Batınîlik”585.

İkinci Yeni bir akım mıdır? Bu hareketten söz ederken yer yer “akım”

sözcüğünü kullansa bile, Ece Ayhan’ın İkinci Yeni’yi tam anlamıyla bir akım olarak gördüğü söylenemez:

571 Yeni Ufuklar, “Ece Ayhan’ın Birinci Yanıtı”, Dipyazılar içinde, s.81.

572 Ece Ayhan, “Cemal Süreya’yla Çırılçıplak, Başıbozuk Ama Uygarca”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.165.

573 Tunca Arslan, “Biz Tüzüklerle Çarpışarak Büyüdük”, a.g.e. içinde, s.148.

574 Hülya Vatansever, “Sivil Şair”, Şiirin Bir Altın Çağı içinde, s.146; “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’

Akımı”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.15; “Cemal Süreya’yla Çırılçıplak, Başıbozuk Ama Uygarca”, a.g.e. , s.165; “İlhan Usmanbaş’la Atonal Müzik Üzerine”, a.g.e. , s.261; Ahmet Soysal, “Ayıptır Söylemesi:

Rimbaud”, Aynalı Denemeler içinde, s.60; “Küçük Bir Kültür”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.35; Tunca Arslan, “Biz Tüzüklerle Çarpışarak büyüdük”, a.g.e. içinde, s.148.

575 Ece Ayhan, “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.15; Orhan Kâhyaoğlu,

“Haklılığın İnadı”, a.g.e. içinde, s.133; “Cemal Süreya’yla Çırılçıplak, Başıbozuk Ama Uygarca”, a.g.e. s.165; “Ömer Uluç’la ‘Sıkı Resim’ Söyleşisi”, a.g.e. , s.207.

576 Ece Ayhan, “Çırılçıplak Bir Türkçeyle”, Çanakkaleli Melahat’a İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi, s.9; Nokta, “Özgünlük Amuda Kalkmak Değildir”, Aynalı Denemeler içinde, s.36.

577 Ece Ayhan, “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.15.

578 Ece Ayhan, “Cemal Süreya’yla Çırılçıplak, Başıbozuk Ama Uygarca”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.165;

“Ömer Uluç’la ‘Sıkı Resim’ Söyleşisi”, a.g.e.., s.207; “Cihat Özgemen’le Körlük, Karanlık, Alacakaranlık Üzerine”, a.g.e. , s.224.

579 Orhan Kâhyaoğlu, “Haklılığın İnadı”, a.g.e. içinde, s.133; “İlhan Uzmanbaş’la Bir Söyleşi”, a.g.e. , s.258.

580 Orhan Kâhyaoğlu, “Haklılığın İnadı”, a,.g.e. içinde, s.133.

581 Nokta, “Özgünlük Amuda Kalkmak Değildir”, Aynalı Denemeler içinde, s.36.

582 Ece Ayhan, “İlhan Uzmanbaş’la Bir Söyleşi”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.258.

583 Ece Ayhan, “Cemal Süreya’yla Çırılçıplak, Başıbozuk Ama Uygarca”, a.g.e. , s.165.

584 Ece Ayhan, “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, a.g.e. , s.17.

585 Ece Ayhan, “Cemal Süreya’yla Çırılçıplak, Başıbozuk Ama Uygarca”, a.g.e. , s.165.

“(…) 1950’lerden sonra, Türkçede, taşradan gelmiş ve çok genç parasız yatılıların oluşturdukları, hiç beklenmedik, garip bir biçimde özgün, çağdaş, çağcıl ve önemli bir şiir ve bir düşünce ‘sıçrama’sıdır; yani 13/15 bir akım. Çok özgül bir anlamda belki de bir Mülkiye hareketi, hiç değilse ilginç bir Ankara şiir olayı.”

Fransız sinemasındaki “Yeni Dalga”586 oluşumuna benzetir bu hareketi.

“Akım kimliğinden uzak” olarak, İkinci Yeni şairlerinin “adlarının, kişiliklerinin, özelliklerinin birer birer saptanması”nın “daha yerinde, doğru ve anlamlı” olacağını söyler.587

Onun için önemli olan hareketin akım olup olmaması değil, taşıdığı özellikler ve edebiyatımızda yaptığı değişikliklerdir. Yukarıda sözünü ettiğimiz “ilk”leri edebiyatımızda gerçekleştirmek yanında, İkinci Yeni şairlerinin ayırıcı özellikleri arasında “hamasetten uzak ve marijinal olma”ya588, “devletten ve mülkiyetten kopmuş bulunma”ya589 ve “etikçilik”e590 özel bir vurgu yapar. Kuşağını sahiplenir, kuşaktaşlarıyla gurur duyar. “Avunmaların, yetinmelerin, örtünmelerin kuşağı değil”

dediği, hiçbir biçimde yazdıklarının hesabını verme zorunluluğunun bulunmadığını söylediği bu kuşağın tarih boyunca bir benzerinin daha olmadığını öne sürer:

“Kim aksini yazmak yürekliliğini gösterebilir, gelmiş geçmişler içerisinde en bilinçli kuşaktır bizim kuşağımız. (…) Bir ağızda on-on beş kitap sayılabilir ki, koskoca bir yüzyılda örneklerini bulamazsınız uzaktan

586 “Yeni Dalga”, Frasız sinemasında İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkmış bir arayıştır.

“Cahier du Cinéma” dergisi etrafında bir araya gelen genç, ateşli, bir şeyler yapmak isteyen, dar bir çevre içindeki tanınmamış yönetmen ve oyuncular, kendi yazdıkları senaryolar ve elde taşınan alıcı aygıtlarla ticari kaygıdan uzak, tamamen özgür, küçük bütçeli ama büyük savlı filmler yapmak istiyorlardı. André Bazin'in öncülüğünde, birçok yetenekli genç kendi görüş ve düşüncelerini sergileme fırsatı yakaladı ve bizzat kendileri film yaparak bu savlarını hayata geçirmeye çalıştılar.

Bunların çoğu asistanlıktan, düzeltmenlikten ve sinemanın çeşitli alanlarından sıyrılarak yönetmenliğe başlamışlardı. Bu yönetmenlerin "Cahier du Cinéma" dergisinde yazmaktan başka ortak noktaları oldukça azdı. Önce kısa filmler yaparak deneyim kazanmışlar, sonra uzun film çekimine geçmişlerdi.

Yeni Dalga sinemacıları öyküyü ilk planda düşünmüyorlardı. Olaylar kronolojik bir sıra izlemek zorunda değildi onlara göre. Nasıl ki günlük yaşam mantıklı bir sıra izlemiyor ve beklenmedik olaylarla doluysa filmler de aynı yapıda olmalıydı. Yeni Dalga filmlerinde insanların iç dünyasını irdelemeye genel bir eğilim vardır. Sinemayı bir azınlığın ve bu azınlığın çoğunluğa kabul ettirdiği belli kalıpların, klişeleşmiş anlatımların tekelinden çıkarıp bir "kalem özgürlüğüne", "düşüncenin her kesimini ortaya koyabilen çağdaş bir dile" dönüştüğünü savunuyorlardı. [Bkz. Battal Odabaş, Fransız Sinemasında Tartışmalı Bir Hareket: Yeni Dalga, (Yüksek Lisans), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilinmler Enstitüsü, İstanbul 1987.]

587 Yeditepe, “İkinci Yeni ve Eleştirmeciler”, Aynalı Denemeler içinde, s.74.

588 Nokta, “Marjinallik”, Sivil Şiirler içinde, s.22.

589 Nokta, “Özgünlük Amuda Kalkmak Değildir”, Aynalı Denemeler içinde, s.36.

590 Nokta, agm.

yakından; etkinlikleriyle, yoğunluklarıyla, ağırlıklarıyla, eleştirel güçleri ve tüyler ürpertici tasarımları ve vargılarıyla.”591

Ece Ayhan’ın, bu hareketi evrenselleştirme, sanat ve düşünce alanında dünya tarihindeki tüm yeniliklerle ilişkilendirip, beğendiği, önemsediği adları da aynı çizgiye katma çabası dikkat çekicidir. Onun “şiir şiirde kalmaz” sözünü bu duruma uyarlayarak söylersek, âdeta “İkinci Yeni İkinci Yeni’de kalmaz” demek ister . Bunu iki nedenle yaptığı düşünülebilir: Herkes tarafından kabul görmüş, kendini dünyaca kabul ettirmiş, değeri ve önemi tartışılmayan adlarla bu hareketin şairlerini birlikte anmanın İkinci Yeni’ye saygınlık kazandırmanın da ötesinde önemli bir tarihsel konum hazırlayacağını düşünmüş olabileceği gibi; böyle yapmakla, karşıt anlayışta olanlar ve İkinci Yeni’yi olumsuz yönde eleştirenler üzerinde bir tür psikolojik baskı yaratarak bu tartışmaları bağlam dışı bırakmayı, hareketin tartışma konusu edilen yönlerinden başka görülmesi gereken bir arka planı ve özellikler bütünü bulunduğuna dikkati çekmeyi de tasarlamış olabilir. Bu bağlamda İkinci Yeni’ye dahil gördüğü adlar yalnızca şairler değildir; pek çok yazar, müzisyen, ressam, heykeltıraş, yönetmen ve hatta roman kahramanı da vardır onun İkinci Yeni listesinde: “Bülent Arel, İlhan Usmanbaş, İlhan Mimaroğlu, Faruk Güvenç, Üner Birkan, Arnold Schönberg, Alban Berg, Wozzeck, Anton von Webern, Bagateller, Stravinsky, Bartok, Richard Strauss, Hindmedith, Mahler; bunuel, Visconti, Yeni Dalga, Cahiers du Cinema, Alan Resnais, Godard, L. Malle, Truffaut, R. Enrico, Marcel Camus, J. Rouch, Chas Addams; Kliest’ın Michael Kohlhaas’ı, Kandinsky, Miro, Klee, Lautreamont,592 Rimbaud,593 Godard, Claude Chabrol, Louis Malle, Eduardo Molinaro, Roger Vadim, Jean Vigo, Bunuel,594 Sait Faik, Appolinaire, Webern, Jean Rousselot, Lorca, Vüs’at O. Bener, Bilge Karasu…”595

İşlev olarak İkinci Yeni’nin “Cemal Süreya öldükten sonra” bittiği596 kanısında olan Ece Ayhan, “sıkı şairlik” ve “sıkı delikanlık”ın İkinci Yeni’yle başladığını ama yalnızca bu hareketle sınırlandırılmaması gerektiğini ısrarla

591 Yeni Ufuklar, “Ece Ayhan’ın Birinci Yanıtı”, Dipyazılar içinde, s.81.

592 Ece Ayhan, “Ayağa Kalkarak ‘İkinci Yeni’ Akımı”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.17.

593 Ahmet Soysal, “Ayıptır Söylemesi: Rimbaud”, Aynalı Denemeler içinde, s.60.

594 Ece Ayhan, “Cihat Özgemen’le Körlük, Karanlık, Alacakaranlık Üzerine”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.224.

595 Ece Ayhan, “Küçük Bir Kültür”, a.g.e. , s.35.

596 Nokta, “Özgünlük Amuda Kalkmak Değildir”, Aynalı Denemeler içinde, s.36.

belirtir.597 İkinci Yeni’nin bütün edebiyat türlerinde olumlu etkilerinin gözlenebileceğini, zaman zaman tersi de geçerli olsa bile bu şiirin büyük ölçüde düzyazının gelişimine de katkılar sağladığını,598 hatta “geçmiştekilerin” bile kendilerine bazı bakımlardan borçlu olduğunu öne sürer:

Şimdi bakıyorum da bu şiire borçlu olmayan yazar yok gibi. İçgüdüsel bir kasılmayla söylemek istemezler o başka. Etkiler her yazın türünde açık okunuyor. Ölü geçmiştekiler bile çok şeyler borçludur bize kendilerini

‘doğru’ bir yörüngeye oturttuğumuz için.”599

Ancak, bu şiirin yeterince anlaşılamadığından ve değerinin bilinemediğinden yakınır Ece Ayhan:

“İkinci Yeni bir kadın, kapıdan baktı gitti bir kıpı (an), otuz yıldır bir türlü karar veremediler, güzel miydi, çok mu güzeldi, dünya güzeli miydi?”600 Üstelik anlaşılamamakla kalmayıp, hiç okunmadan, incelenmeden601 haksız yere karalanmış, hatta “İkinci Yeni bütün yenilenme, değişme, gelişme, donanma basamaklarına karşı sövgü olarak” kullanılmıştır.602 Gerçekte yeniliğe, gelişmeye, yaratıcılığa, ileriliğe karşı olan kesimler, “Türkiye’de ‘Aykırı Dal’ olan” bu şiiri hep

“sövgülerle” tartışılmıştır.603 Bu durumu bir tür “hazımsızlık” ve “sınıf çatışması”yla ilintilendirerek açıklar Ece Ayhan:

“Aslında sivil bir hareket bu. Ancak akrabalardan bekleniyordu bu hareket. Çünkü şimdiye kadar İstanbullu zengin ailelerden çıkmış şiir.

Türkiye’de bir değişim vardı ve bunun şiire vurması bekleniyordu ama bu hareket zengin akrabalardan beklenirken, hiç alakası olmayan parasız yatılılardan çıktı. Hiç kimsenin bilmediği taşralı çocuklar bunlar. Ben, Cemal ve Sezai Karakoç, hem fakir bunlar, hem parasız yatılılar. Pek beklenmiyordu ama oradan geldi.”604

3. BATI EDEBİYATI

597 Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, s.230.

598 Gülin Tokat, “İlhan Berk ile Ece Ayhan İkinici Yeni Akımın Anlatıyor”, Dipyazılar içinde, s.136.

599 Yeni Ufuklar, “Ece Ayhan’ın İkinci Yanıtı”, a.g.e. içinde, s.84.

600 Gülin Tokat, “İlhan Berk ile Ece Ayhan İkinci Yeni Akımını Anlatıyor”, a.g.e. içinde, s.136.

601 Ece Ayhan, Başıbozuk Günceler, s.214.

602 Ece Ayhan, “Bir Sıkı Şair: Edip Cansever”, Sivil Denemeler Kara, s.22.

603 Ece Ayhan, “Cemal Süreya’yla Çırılçıplak, Başıbozuk Ama Uygarca”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.165.

604 Hülya Vatansever, “Sivil Şair”, a.g.e. içinde, s.146.

Ece Ayhan, Batı edebiyatı ya da şiiri üzerine ayrıntılı bir değerlendirme yapmadığı gibi, üzerinde durduğu Batılı bir şair ya da yazarı da çokyönlü bir değerlendirmeye tabii tutmaz. O, kendisine yakın bulduğu ya da en çok beğendiği adları; onların dünya görüşlerini, sanat anlayışlarını, gerçeklik kavrayışlarını can alıcı noktadan yansıttığını düşündüğü bir tek cümleden ya da dizeden hareketle yakalamaya, onları “bütünden daha büyük” olduğuna inandığı bu “ayrıntı”yı esas alarak konumlandırmaya çalışır. Ayrıntıcı bakış açısını “en tipik gösterge”yi seçmede kullanır ve bu göstergeyi varacağı yargılar açısından yeterli görür.

Sözgelimi, Pablo Neruda onun için salt “noterlerle evlenen dalgın kızlar” dizesinden ibarettir; bu dize, Neruda’yı anlatmada ve sevmede yeterlidir.605

En beğendiği şairler; “şiir tarihimizde, özellikle İkinci Yeni içinde belirli bir yeri ve etkinliği vardır” dediği Guillaume Apollinaire606, kendisiyle birlikte Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’nın da “yakın akrabası” olduğunu söylediği Arthur Rimbaud607 ve Comte de Lautreamont’dur. Batı şiiriyle tanışmasını şöyle anlatır:

“1952-53 yıllarında Jean Rousselot’nun o güzel antolojisini elimden düşürmezdim hiç. Lautreamont’a çok düşkündüm, Harrar’lı Rimbaud’ya da.”608

Kendisi gibi “etikçi” olduğunu söylediği Rimbaud’nun609 “Göğsün bir gitara benzer, çınlamaları sarışın kollarında akan” dizesini hiç unutamamaktadır.610 Bizde Rimbaud’yla kimsenin bir ilgisi olmadığından yakınır ve bunu bir “uslu coğrafya”da bulunuşumuza bağlar.611 Aynı biçimde, Lautreamont’la da ilgisi olan yoktur “bu uslu coğrafyada”. Çünkü hem her türlü gelişimi çok gerilerden izleyebilen bir toplum yapımız vardır; hem de bizde farklılıklara, aykırılıklara tahammül olmadığı gibi, hiçbir biçimde hayat hakkı da tanınmaz:

“Elbet Türkiye’de Lautreamont ve Lautreamont’lar yok, olmamıştır.

Böyleleri kara kamu adına yaşatılmaz! Zaten çağdaş ve çağcıl şiir denince

605 Ece Ayhan, “İki Kedinin Konuşması”, Aynalı Denemler, s.11.

606 Ece Ayhan, “Dünya Gülü”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.79.

607 Ahmet Soysal, “Ayıptır Söylemesi: Rimbaud”, Aynalı Denemeler içinde, s.60.

608 Orhan Kâhyaoğlu, “Haklılığın İnadı”, Şiirin Bir Altın Çağı içinde, s.135.

609 Ahmet Soysal, “Ayıptır Söylemesi: Rimbaud”, Aynalı Denemeler içinde, s.61.

610 Ece Ayhan, “Yavuz Tanyeli’yle Bir Söyleşi”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.238.

611 Ahmet Soysal, “Ayıptır Söylemesi: Rimbaud”, Aynalı Denemeler içinde, s.59,60.

genç sanatçıların bile çok büyük bir çoğunluğu ancak Baudelaire’i (1821-1867) anlıyorlar. Baudelaire 122 yıl önce ölmüştür o ayrı!”612

Bizde çevirilerin de zaten yanlış yapıldığını söyleyen şair, bu duruma tepkisini “hiç değilse şiiri rahat bıraksalar ya” diye dile getirerek, Apollinaire’in

“dünya gül” ifadesinin neden ve nasıl “dünya gülü” haline getirildiğini sorar.613 Türk şiirinin Batı şiiriyle ilişkilerini çok sağlam temellere dayalı bir sorgulama ve analiz sonucunda kurması gerektiğini düşünür Ece Ayhan. Bu şiiri oluşturan kültürel, toplumsal, tarihsel, felsefi ve estetik altyapıyı iyice anlamadan, gözü kapalı bir biçimde Batı şiirine yönelmeyi yanlış bulur. Bu durumu Doğu’ya yönelmede de geçerli görür:

“Şiirin de ‘Balıklama’ Batı’ya atlaması (Tersi de geçerli, Doğu’ya atlama da) bence doğru değil.”614

Batılı romancılar arasında ise, “Michael Kohlhaas” adlı romanı için

“başyapıtım” dediği, “akrabalarından” saydığı Kleist’ın özel bir yeri vardır. Yazarın, karısıyla birlikte intihar ettikten sonra gömüldüğü “Wansee” kıyısını “Van Gölü”

kıyısı biçime dönüştürerek anacak kadar içselleştirmektedir Kleist’i.615

William Faulkner’ı da önemsemektedir; çünkü Faulkner, “Çalışmak insan doğasına aykırıdır. Bir yazar için bulunmaz yer bir kerhanede kâhyalık etmektir, çünkü öğlenlere kadar sessizdir” sözünü söylemiş olan kişidir.616 Aykırı ve önemli bir saptama yapmış olması yönünden sevdiği romancılardan biri de Ferdinand Louis-Celine’dir. Celine’in “Gecenin Sonuna Yolculuk” romanında “İnsan, kan ve pislikten oluşur” demesi yeterli bir göstergedir romancılığının gücünü ve büyüklüğünü kanıtlamaya.617

612 Ece Ayhan, “Maldoror’un Şarkıları”, Şiirin Bir Altın Çağı, s.78.

613 Ece Ayhan, “Dünya Gülü”, a.g.e. , s.79. Burada sözü edilen çeviri kitabın şu olduğu anlaşılıyor:

Guillaume Apollinaire, Dünya Gülü, (Çev. Gertrude Durusoy, Ahmet Necdet), Adam Yayınları, İstanbul, 1986. Çeviri kitaba adını da veren şiir, kitabın 56. sayfasında yer almaktadır.

614 Ece Ayhan, “Cemal Süreya ile Bir Söyleşi”, a.g.e. , s.156.

615 Ece Ayhan, “Kentte Keşifler: Sait Faik’in Açık ya da Gizli Kış Mekânları”, a.g.e., s. 126.

616 Ece Ayhan, “Aydın Ülken’le Resim ve Felsefe Üstüne”, a.g.e.., s.236.

617 Ece Ayhan, “Ömer Uluç’la ‘Sıkı Resim’ Söyleşisi”, a.g.e., s. 208. Sözü edilen kitapta Celine’in tam olarak Ece Ayhan’ca aktarılan biçimiyle bir sözü bulunmamaktadır. Her ne kadar tırnak içinde verilmiş ve Celine’in sözü olarak anılmışsa da, bu söz herhalde yazarın şu cümlelerinin yorumu olarak verilmektedir: “Şunun şurasında ılık ve yeterince çürümemiş işkembelerin çevresindeki çitlerden ibaret olduğumuza göre, duyguyla baş etmekte hep zorlanırız. Pisliğe gelince, onun ne herhangi bir şeyi sürdürme derdi vardır, ne de çoğalma.” (Louis-Ferdinand Celine, Gecenin Sonuna Yolculuk, (Çev. Yiğit Bener), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s. 375.

Celine gibi, “insanın içyüzünü dehşetle görmüş nadir yazarların başında olan Dostoyevski’”nin “Suç ve Ceza”da anlattığı bir sahneyle dikkate çektiği trajik bir durumu çok önemser Ece Ayhan, Dostoyevski’yi hep bu noktadan görür. Yoksul ve ezilmiş insanların içinde bulundukları psikoloji ancak bu kadar canlı ve çarpıcı anlatılabilir ona göre:

“Suç ve Ceza romanında, zengin tefeci kadının kız kardeşi Elizabeta’sı vardır. Solgun, hayatta yoksulluktan öylesine ezilmiştir ki kafasına indirilmek üzere havaya kaldırılmış nacak karşısında, içgüdüsel olarak bile kolunu kendini savunmak için kaldıramamıştır.”618

Sırf “Suç ve Ceza” romanını göz önünde bulundurarak Dostoyevski’yi

“insanı tanımak” bakımından bütün öbür romancılardan ayırır, en üst noktaya koyar:

“Son tahlilde (…) insanı en iyi bilen yazardır Dostoyevski. Ona göre, insanoğlu her suçu işleyebilir, akla gelebilecek her şeyi yapabilir, koşullar oluştuğunda.”619

4. ELEŞTİRİ, ELEŞTİRMENLER VE EDEBİYAT TARİHÇİLERİ 4.1. Eleştiri

Şairin yaşama, olgulara, insana, her türlü gerçekliğe eleştirel bakabilmesini çok önemseyen, şiirde eleştirel yaklaşımı öncelikleri arasında sayabileceğimiz Ece Ayhan, bir “kurum” olarak eleştiriye pek sıcak bakmaz. Döneminin eleştirmenlerine yönelik tavrı şiir ve edebiyat eleştirisi kavramlarına bakışını da bir ölçüde olumsuz etkilemiş olmalı ki eleştirinin gereğine ve işlevine, “eleştirellik”e verdiği önem doğrultusunda bir vurguda bulunmaz. “Hiçbir eleştiri sanatın bütününü kapsama savında olamaz”620 derken, eleştirinin sanki bunun tersini yapar bir konumda bulunduğu, bir bakıma haddini aştığı imasında bulunur gibidir.

Eleştiriyi “dışarıda” görür daha çok, yazma süreçlerinde belirleyici ya da yönlendirici bir etkisinin olmasını istemez. Bu noktada konuya özgürlük açısından baktığını ve eleştirinin, durağanlaştırıcı, kuralcı yapısıyla şairin verimlilik koşulu olan özgürlüğüne zarar verebileceğine inandığını söyleyebiliriz. Her türlü eleştiri

618 Ütopya, “ ‘Abiler’ Sesi Tüyler Ürpertici Bir Çığlık Olarak Tam da 1969’da Kayseri’den Gelip Çarpmıştı”, Sivil Denemeler Kara içinde, s.28.

619 Murat Yalçın, “Sivil Bir Ece Ovalı Yazdı Bu Düz Şiiri”, Kitap-lık, 45 (Ocak-Şubat 2001).

620 Konur Ertop, “Ece Ayhan Anlatıyor”, Dipyazılar içinde, s.72.